Basın Yayın Yoluyla Kişilik Haklarının İhlali Nedeniyle Manevi Tazminat Davası
Makale Başlıkları
Basın Yayın Yoluyla Kişilik Haklarının İhlali Nedeniyle Manevi Tazminat Davası
Basın ve yayın organları, kişilik haklarına saygı göstermekle yükümlüdürler. Ancak, bu hakların ihlali durumunda, kişilerin manevi olarak zarar görmeleri mümkündür. Bu tür durumlarda, mağdurun manevi zararının tazmini için dava açması mümkündür.
Basın yayın yoluyla kişilik haklarına yapılan müdahaleler, toplumun geniş kesimlerine ulaşabildiğinden, manevi tazminat davaları sıklıkla gündeme gelmektedir. Bu davaların konusu, kişilik haklarına yapılan ihlallerdir.
Kişilik hakları; her insanın doğuştan sahip olduğu, devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Kişilik haklarının korunması, demokratik bir toplumun temel gerekliliklerinden biridir. Bu nedenle, kişilik haklarına yapılan müdahalelerin hukuki yollardan takip edilmesi son derece önemlidir. Bu yazıda, basın yayın yoluyla kişilik haklarına yapılan ihlallerin manevi tazminat davası açma süreci ve detayları incelenecektir.
Kişilik Hakları Nelerdir?
Kişilik hakları, bireylerin sahip olduğu en temel haklardan biridir. Bu haklar, bir kişinin özel hayatının gizliliği, adının kullanımı, resmi veya özel hayatının görüntüleri, onur ve itibarın korunması gibi birçok farklı alanı kapsar.
Kişilik haklarına saygı göstermek, toplumda insanların birbirleriyle saygı, sevgi ve barış içinde yaşamasını sağlar. Bu nedenle, kişilik haklarının korunması, hukukun temel prensiplerinden biridir ve mahkemeler bu haklara tecavüz edildiği durumlarda tazminat ve ceza verme gibi yaptırımlar uygular.
Kişilik hakları, bir bireyin kendini ifade etme özgürlüğünü, seçimlerini ve düşüncelerini korur ve bireylerin toplumda eşit bir şekilde var olmalarını sağlar. Bu nedenle, kişilik haklarına saygı göstermek ve bu hakların korunmasını sağlamak, insan hakları ve adalet için vazgeçilmezdir.
Biraz daha konuyu hukuki anlamda açmak gerekirse bir kişinin, hak ve borç yaratmasını ifade eden fiil ehliyeti ve kişi olması nedeniyle tanınan maddi ve manevi menfaatleri üzerindeki hakları onun kişiliğini oluşturur. Başka bir söyleyişle kişilik; kişinin hak ve fiil ehliyetlerini, kişisel durumlarını, maddi, manevi ve iktisadi varlıklarını içermektedir.
Kişilik haklarının belirleyici özelliği ise sahibine, kişiliğine tecavüz edilmemesini istemek yönünde mutlak bir hak vermesidir. Kişiler mahkeme kanalıyla kişilik haklarına tecavüzün engellenmesini isteyebilirler. Kişilik hakkı, mutlak bir hak olması nedeniyle ilgili kişi tarafından herkese karşı ileri sürülebilir.
Basın Özgürlüğü Nedir? Basın Yayın Yoluyla Kişilik Hakları İhlal Edilebilir Mi?
Basın özgürlüğü, düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün korunması ve yayılması amacıyla Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle korunan temel haklardan biridir. Bu hak, haber alma özgürlüğü, yayma özgürlüğü, eleştiri yapma özgürlüğü gibi alt kavramlarla birlikte ele alınır.
Ancak basın özgürlüğü, kişilik haklarının korunması gibi diğer temel haklarla çatışabileceği durumlarda sınırlandırılabilir. Bu nedenle, basın yayın yoluyla kişilik hakları ihlal edilebilir. Özellikle haberlerde ve yayınlarda kişilerin özel hayatlarının ifşa edilmesi, yalan haberlerin yayınlanması, şöhret ve itibarın zedelenmesi gibi durumlarda kişilik haklarına tecavüz edilmiş olabilir.
Basın ve yayın organlarının özgürlüğü, demokratik bir toplumda ifade özgürlüğünün temel bir parçasıdır. Ancak bu özgürlük, bireylerin kişilik haklarını ihlal etme hakkını vermez. Basın yayın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat davası, bir bireyin itibarını, özel hayatını veya diğer kişisel haklarını korumak için kullanabileceği bir hukuki yoludur.
Bu gibi durumlarda, kişiler mahkeme kanalıyla basın yayın yoluyla kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia edebilirler ve manevi tazminat davası açabilirler. Ancak, basın özgürlüğü de aynı şekilde korunmalıdır ve bu hakların sınırlandırılması yalnızca gerekli ve orantılı şekilde yapılmalıdır.
Basın özgürlüğü Anayasanın 28.maddesinde ve 5187 sayılı Basın Kanunun 3.maddesinde düzenlenmiştir. Basın Kanunun 3.maddesinde açık şekilde “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” ifadeleri yer almaktadır.
Buna karşın özgürlüğün ne olduğu tanımı yapılmamıştır. Bu sebeple sürekli olarak özgürlüğün neyi kapsadığıyla alakalı uyuşmazlıklar çıkmaktadır.
Her özgürlüğün bir sınırı olduğu gibi basın özgürlüğünün de bir sınırı bulunmaktadır. Bu sınırı ise kişilik hakları, özel hayatın gizliliği gibi diğer hak çeşitleri oluşturur. Basın yayın yoluyla kişilik haklarının ihlal edilmesi durumunda basın özgürlüğü ve özel hayatın gizliliği ve kişilik hakları gibi anayasal haklar çatışır.
Bu çatışma hususu ise kamu yararı ilkesine göre çözülebilir. Basın ve yayının asıl amacı kamunun bilgilenme, bilgiye ulaşma, düşünceyi açıklama ve alma ve haber alma taleplerinin karşılanmasıdır.
Diğer bir deyişle kamu yararıdır. Ancak kamu yararının olmadığı, yalnızca ekonomik saiklerle hareket edilerek birine maddi menfaat sağlamak maksadıyla hareket edilmesi durumunda kişilik hakları ihlal edilir. Kişilik haklarının ihlal edilmesi çeşitli hukuka aykırılıklar teşkil etmektedir.
Bu bağlamda kişilik haklarının ihlal edilmesi Türk Ceza Kanunu kapsamında bir suç oluşturabileceği gibi Türk Borçlar Kanunu kapsamında bir haksız fiil de oluşturabilir. Diğer bir ifadeyle de bir kişinin kişilik hakkını ihlal eden kişi hapis veya adli para cezası alabileceği gibi, kişilik hakkını ihlal ettiği kişiye de tazminat ödemek zorunda kalabilir.
Kişilik Haklarının İhlalinde Hukuka Uygunluk Nedenleri Nelerdir?
Kişilik hakları, bir kişinin hak ve özgürlüklerinin korunmasında son derece önemli bir role sahiptir. Ancak, bazı durumlarda kişilik haklarının ihlali hukuka uygun olabilir. Bu durumda, hukuka uygunluk nedenleri devreye girer ve kişilik hakları ihlalinin bir suç veya hukuki sorumluluk olarak değerlendirilmesini engeller.
Hukuka uygunluk nedenleri, bir kişinin kişilik haklarına tecavüz etmesine rağmen hukuki veya ahlaki bir sebepten dolayı suçsuzluğunu veya sorumluluğunun azaltılmasını sağlar. Bu nedenler arasında kamu yararı, meşru savunma, rıza, meşru müdafaa, zorunlu müdahale, basın özgürlüğü gibi unsurlar bulunabilir.
Örneğin, gazetecilerin haber yapma hakkı ve basın özgürlüğü gibi nedenlerle bir kişinin kişilik haklarına tecavüz edilebilir. Ancak bu durumda, gazetecinin haber yapma hakkı ve kamu yararı gibi nedenler, kişilik haklarının ihlalini hukuka uygun hale getirebilir. Ayrıca, bir kişinin saldırıya uğraması durumunda, meşru savunma veya meşru müdafaa nedeniyle saldırganın kişilik haklarını ihlal etmesi hukuka uygun hale gelebilir.
Bu nedenlerin yanı sıra, bir kişinin rızası da kişilik hakları ihlalinin hukuka uygun olmasını sağlayabilir. Örneğin, bir kişinin özel yaşamına ait bilgilerin paylaşılması durumunda, bu bilgilerin açıklanması için kişinin rızası alınmışsa, kişilik haklarının ihlali hukuka uygun olabilir.
Tüm bu nedenler, kişilik haklarının korunmasının yanı sıra hukuka uygunluk nedenlerinin de dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Bu nedenler, birçok hukuki davada önemli bir role sahip olabilirler.
Bahsedildiği üzere yayın hakkının kişilik haklarını ihlal etmesi durumunda iki hak karşı karşıya gelmektedir. Bu durumlarda ise hangi hakkın öncelikli olduğuna göre hüküm kurulmaktadır. Yargıtay’a göre olayları izlemek, araştırmak, değerlendirme, yaymak ve böylece kişileri bilgilendirmek, öğretmek, aydınlatmak ve yönlendirmek basının görev, yetki ve sorumluluklarıdır.
Basın bu sebeple kişilik haklarının ihlali konusunda toplumdan ayrışmakta ve bu sebeple ortaya çıkan davalarda farklı ölçütler ve koşullar aranmaktadır. Bu bağlamda basın dışı olayların kişilik haklarının ihlali sonucunu doğurduğu durumlarda basın yoluyla yapılan yayındaki olayda hukuka aykırılı olmayabilir.
Yargıtay’ın görüşünden de anlaşılacağı üzere normal bir kişinin eylemi kişilik haklarına aykırılık teşkil edebilecekken, basın yayın organlarının eylemleri aykırılık teşkil etmeyebilecektir. Hangi hakkın öncelikli olduğunu belirlemedeki temel dayanak kamu yararı olmaktadır.
Basının görevini yerine getirirken yayındaki durumun gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, konuya toplumun ilgisinin bulunmasını, konunun güncelliğine dikkat etmelidir.
Basın Yayın Yoluyla Kişilik Haklarının İhlali
Basın ve yayın organları, toplumun haber alma, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel haklarına hizmet ederken, kişilik haklarına saygı göstermek zorundadır. Ancak, bu kurumlar bazen haberleri yaparken ya da yorum yaparken, kişilik haklarına tecavüz edebilirler.
Bu durum, “Basın Yayın Yoluyla Kişilik Haklarının İhlali” olarak adlandırılır. Bu ihlal, bir kişinin itibarını zedeleyebilir, hatta kişinin toplumda itibarını kaybetmesine neden olabilir. Bu nedenle, hukuk sistemi, kişilik haklarının ihlal edilmesi durumunda, mağdurların haklarını korumak amacıyla hukuki yollara başvurmasına olanak sağlar.
Basının görevini yerine getirirken yayındaki durumun gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, konuya toplumun ilgisinin bulunmasını, konunun güncelliğini gözetmemesi durumunda kamu yararı olduğu kabul edilemeyecek ve kişilik hakları daha öncelikli kabul edilecektir.
Bu durumda ise kişilik haklarının ihlali meydana gelmiş olmaktadır. Basın yayın yoluyla meydana gelen kişilik hakları ihlali diğer hak ihlallerine göre daha ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Çünkü kitle iletişim araçları vasıtasıyla, basın yayın organları vasıtasıyla meydana gelen durumları çok kısa bir süre içinde pek çok kişi öğrenmektedir.
Bu sebeple de hakkı ihlal edilen kişinin uğradığı hak ihlalinin derecesi ağırlaşmakta, zararının boyutu artmaktadır. Basın yayın yoluyla kişilik haklarının ihlal edilmesinde karşılaşılan durumlar, kişililerin özel hayatın gizliliği ve masumiyet karinesi ihlal edilmesidir.
Televizyon veya gazete haberlerinde kişiler bir suçla itham edilmekte ve suçun gerçeği yansıtmaması neticesinde, bu sonuca yönelik çok kısa bir bilgilendirme yapılabilmektedir.
Bunun sonucunda ise kişinin suçlandığını herkes duymakta ancak suçlamanın gerçeği yansıtmadığını çok az kişi bilmektedir. Bu durumlar ise manevi zarara hatta maddi zarara sebebiyet verebilmektedir. Bu sebeplerle kişilik haklarının ihlal edilmesi durumunda manevi tazminat davası açılabileceği gibi maddi tazminat davası da açılabilir.
Basın Yayın Yoluyla Kişilik Haklarının İhlali Durumunda Tazminat
Basın ve yayın yoluyla kişilik haklarına tecavüz, özellikle son yıllarda artan bir hukuki sorun haline gelmiştir. Kişilik haklarına yapılan bu tecavüzler genellikle bir haber veya yazının içeriği ile ilgilidir.
Basın ve yayın yoluyla kişilik haklarına yapılan bu tecavüzler, mağdurların manevi olarak zarar görmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle, kişilik haklarına yapılan tecavüzler durumunda tazminat davaları sıklıkla görülmektedir.
Kişilik haklarının ihlali durumunda tazminat davaları için bazı hukuki kriterler bulunmaktadır. Bu kriterler arasında, haksız fiilin varlığı, zararın mevcudiyeti, nedensellik ilişkisi ve kusur gibi unsurlar yer almaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 58.maddesi uyarınca kişilik hakkının ihlal edilmesinden dolayı zarar gören bu uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat talep edebilir. Hakim tazminat yerine başka bir giderim yolu seçebileceği gibi, bu giderim biçimini tazminatın üstüne de ekleyebilir.
Bunun yanı sıra hakim saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve kararın yayınlanmasına da hükmedebilir. Bu bağlamda basın yayın yoluyla kişilik haklarının ihlal edilmesi durumunda manevi tazminat davası açılabilir. Bunun için basın yoluyla kişilik haklarının ihlal edilmesi dava dilekçesinin Asliye Hukuk Mahkemesine teslim edilmesi gerekmektedir.
Bu dava türünde yetkili mahkeme ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 16.maddesi uyarınca haksız fiilin işlendiği, zararın meydana geldiği veya gelme ihtimalinin olduğu yer (yayının ulaştığı yerler) ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesidir.
Basın yayın yoluyla kimin ne zaman, nerde durumdan haberdar olduğu bilinememesinden dolayı zararın meydana geldiği yeri tespit etmek zor olabilir. Bu sebeple davayı zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde açmak daha makul olmaktadır.
Manevi tazminat davaları halk arasında yüksek miktarda para getirdiği düşünülen bir tazminat türüdür ancak istenilen sonuca ulaşılması ise bir o kadar güç olmaktadır. Bu sebeple basın yoluyla kişilik haklarının ihlal edilmesi sebebiyle açılacak olan manevi tazminat davalarında avukat yardımı alınması tavsiye edilir.
Emsal Yargı Kararları
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, E. 2013/8655 K. 2013/12216 T. 24.06.2013
Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yerel mahkemece verilen gün ve sayısı yukarıda yazılı kararın; Dairemizin 19/02/2013 gün ve 2012/1537-2013/2787 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davacılar vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla HUMK’nun 440-442. maddeleri uyarınca tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın ve yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararların ödetilmesi istemlerine ilişkindir. Yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacıların temyizi üzerine dairece onanmış; davacıların karar düzeltme itirazları üzerine dosya yeniden incelenmiştir.
Davacılar, A1 sahilinde araç içerisinde sohbet eden çocuklarının, aracın denize düşmesi sonucu boğularak öldüklerini, bu olayın davalı basın ve yayın kuruluşlarında kişilik haklarına saldırı teşkil edecek şekilde haber yapıldığını belirterek, manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır.
Davalılar, basın özgürlüğü kapsamında haber yaptıklarını belirterek, usul ve yasaya aykırı olan davanın reddini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, haberin kamuoyunu bilgilendirme amacı doğrultusunda yapıldığı kabul edilerek, davanın reddine karar vermiştir.
Basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için, haberin gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayının haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden, özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayının hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi, ancak, açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı halinde mümkündür. Yapılan bir yayın, bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa, hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır.
Dava konusu edilen yayınlarda, A1 sahilinde araç içerisinde sohbet ederken, aracın denize düşmesi sonucu boğularak ölen şahısların ölüm şeklinin haber yapıldığı, ancak alkollü olmadıkları halde sanki şahısların araç içerisinde alkol aldıkları ve alkolün etkisi ile aracın denize düştüğü şeklinde gerçek olmayan ifadelere yer verildiği,
halbuki olayın alkolden kaynaklandığına dair araç içerisinden elde edilmiş herhangi bir delile rastlanmadığı, tam aksine şahısların alkollü olmadıklarının otopsi raporları ile sabit olduğu anlaşılmaktadır.
Buna rağmen davalıların, A1 sahiline vuran ve herhangi bir kimse tarafından atılmış olması muhtemel boş bira kutusundan hareketle olayı alkolle bağlantılı göstermeleri, ölen şahısların anne-babaları olan davacıların, olayın aslını yakın çevrelerine bile anlatmakta zorlanmalarına, üzüntülerinin katbekat artmasına neden olacaktır.
Şu halde; dava konusu haber ve yayınlar bir bütün halinde değerlendirildiğinde, özle biçim dengesi bozulmuş, gerekli ve gerçek olmayan yakıştırmalar yapılmış ve amaç aşılmış, gerçek dışı haber yapılarak davacıların kişilik haklarına saldırı gerçekleştirilmiştir. Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davacılar yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle,
istemlerin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekirse de, karar onanmış bulunduğundan davacıların karar düzeltme istemleri HUMK’nun 440-442. maddeleri uyarınca kabul edilmeli, onama ilamı kaldırılmalı ve karar gösterilen nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 440-442 maddeleri gereği, davacıların karar düzeltme istemlerinin açıklanan nedenlerle kabulüne, 19.02.2013 gün ve 2012/1537-2013/2787 E. K. sayılı onama kararının KALDIRILMASINA ve kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve davacılar yararına takdir olunan 990,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davalılara yükletilmesine ve tashihi karar talep eden davacılardan önceki onama kararımızla alınan harç ile peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 24/06/2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, E. 2017/2411 K. 2020/394 T. 5.2.2020
Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı …aleyhine 19/06/2014 gününde verilen dilekçe ile basın yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 14/04/2015 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; … Söz Gazetesi’nin 24/01/2014 tarihli sayısında müvekkili hakkında asılsız ithamlar içeren yayınlar yapıldığını, söz konusu haberler ile müvekkilinin kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalının haber yapma hakkını ve bilirkişilik kurumunu eleştirme hakkını davacıya hakaret etmeden de kullanılabileceği, davaya konu yazı nedeniyle davacının kişilik hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir.
Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır.
Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez.
Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır.
Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu haber bir bütün olarak incelendiğinde; davacının eşinin taraf olduğu bir dava dosyasına davacı ile aynı fakültede görevli öğretim üyelerinin uzman görüşü niteliğinde bir rapor sundukları ve bunun üzerine raporu hazırlayan öğretim üyelerinin dosyanın diğer tarafı vekilince görev yaptıkları Üniversiteye şikayet edildikleri anlaşılmaktadır.
Davaya konu haber bu yönü itibariyle görünür gerçeğe uygun olup haberin devamında bu olaydan yola çıkılarak hukuki konularda eleştiriler yapılmıştır. Yayında doğrudan davacıyı hedef alan ve davacının kişilik haklarını ihlal edici ifadelere de yer verilmemiştir.
Davaya konu haber bu yönleri itibariyle eleştiri niteliğinde olup hukuka uygunluk sınırları davacı aleyhine aşılmamıştır.
Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek istemin tümden reddedilmesi gerekirken kısmen kabulü doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 05/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.