- +90 312 911 1168
- info@mdmhukuk.com
- Kızılırmak Mah. 1443. Cad. Ankara 1071 Plaza A Blok No:25/58 06510 Çankaya/ANKARA
Makale Başlıkları
Genel yetki kuralı; kanunda aksi düzenlenmemişse dava açıldığında davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Davalı birden fazla ise bunlar davalıların yerleşim yerleri arasında seçim yapılabilir.Trafik Kazalarında Tazminat Ceza Dava Süreci
Haksız fiillerde yetkili mahkeme HMK md.16 hükmüne göre fiilin işlendiği yerin yanı sıra, zararın meydana geldiği veya gelme ihtimalinin ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
Zarar sigortalarında sigorta konusuna göre yetkili mahkeme belirlenmektedir. Sözleşme konusu mal ise yetkili mahkeme sigortaya konu zararın bulunduğu yer mahkemesidir. Sözleşmeye konu mal sabit bir yerde ise yetkili mahkeme malın bulunduğu yer mahkemesidir. Can sigortalarında ise sigorta ettirenin, lehtarın yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir. Kesin yetki nedeni varsa taraflar her zaman ileri sürebileceği gibi mahkeme re’sen de dikkate alabilir. Yetki sorununun çözülmesi tagörevli mahkemeye aittir.
KTK md.110 hükmü yetkili mahkeme konusunda özel hüküm getirmiştir. Bu maddeye göre motorlu araç kazalarından doğan hukuki ilişkiye dayalı davalar merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde veya kazanın olduğu yer mahkemesinde açılabilir. Buna karşın kazaya ilişkin sigortacı dışında üçüncü kişilere açılacak olan davalarda yalnızca kaza yeri mahkemesi yetkilidir.
Sigorta rücu davalarında KTK md.110 hükmü uygulanamaz. Rücu davalarında HMK hükümleri uygulanmalıdır.
6100 sayılı kanuna göre kesin yetki nedeni varsa taraflar her zaman ileri sürebileceği gibi mahkeme de re’sen dikkate alabilir. Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazında bulunulmamışsa davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir. Yetki itirazında bulunan taraf hangi mahkemenin yetkili olduğunu bildirmelidir aksi halde talepleri dikkate alınmaz. Mahkeme yetkisizlik kararı verdiğinde yetkili mahkemeyi gösterir.
TBK.md 72 hükümlerine göre kural olarak zarar görenin tazminat hakkı ; zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıllık süre sonunda zamanaşımına uğrar. Ancak tazminatın cezayı gerektiren bir fiilden kaynaklanması yüzünden zamanaşımına uygulanacak kuralı değiştirebilir. Özel kanunlarda öngörülmesi ya da TBK’nın atıf yapması sebebiyle zamanaşımı süreleri değişebilmektedir. TBK.md 72’nin TCK’ya atıf yapması sebebiyle tazminat; TCK da daha uzun zamanaşımını öngören cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa TCK hükümleri uygulanır. TCK md.66/3,4 uyarınca zamanaşımının belirlemesinde mevcut delillere göre suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri göz önünde tutulur ve ceza üst sınırına göre değerlendirme yapılır.
Cezanın affa uğraması zarar veren eylemi suç olmaktan çıkaracağı için ceza zamanaşımı uygulanamayacaktır.
Ceza zamanaşımı ancak haksız fili failine uygulanabilecektir. Buna karşı, hukuken tazminat sorumlusuna karşı ileri sürülemeyecektir.
KTK md.109/1 hükmüne göre motorlu araç kazalarına ilişkin tazminat davaları, zarar görenin, zararı ve tazminat sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde kaza gününden başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Madde metninden anlaşılacağı üzere maddi ve manevi tazminat davaları için zamanaşımı süreleri farklı olarak belirlenmiştir. Maddi zararlar TTK md.109/1de hükme bağlanmışken manevi tazminat, KTK md.90 de hükme bağlanmıştır.
Trafik kazası sebebiyle maddi zarara uğrayan kişinin zararın tazmini için zararı ve zararın sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde dava açması gerekir. Örneğin; Kaza tarihinden 5 yıl sonra zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıl içerisinde tazminat davası açılabilir fakat kaza olduktan 9 yıl sonra zarar ve tazmin sorumlusu öğrenildikten sonra 2 yıllık zamanaşımı uygulanamaz çünkü kaza gününden itibaren 10 yıl geçmesiyle dava zamanaşımına uğrar. Bu sebeple bu durumda davanın 1 yıl içerisinde açılması gerekmektedir.
Haksız fiillerde zamanaşımının kısa süreli olmasına karşın, fiilin ceza kovuşturmasına konu olması ve ceza zamanaşımı süresince cezai kovuşturmanın olanaklı olması sebebiyle aynı olayla ilgili hukuki takibata imkan tanınmasının hakkaniyete uygun düşeceği düşünülerek buna olanak sağlanmıştır. Ceza davası zamanaşımının geçerli olması için belirlenen zamanaşımının 10 yıldan fazla olması gerekir.
Eylemin suç oluşturmadığı veya failin bu fiili işlemediğine ilişkin beraat kararı hukuk hakimini bağlayacak ve ceza dava zamanaşımını uygulamayacak iken ceza soruşturmasının kovuşturmama kararıyla sonuçlanıp kesinleşmesi halinde fiilin suç sayılmayacağı yargı kararıyla kesin olmadığından hakimi bağlamayacak ve hukuk hakimi konuyu inceleyerek ceza dava zamanaşımını uygulayabilecektir.
Rücu ilişkisi konusunda KTK md.109/IV hükmüyle getirilen düzenlemeye göre tazminat yükümlüsü olan kişi kendi yükümlülüğünü ve rücu edebileceği kişiyi öğrendiği günden başlayarak iki yıllık zamanaşımı süresinde ilgiliden talepte bulunabilir.
Halefiyete dayalı rücu davalarında davacı hak sahibi, halefi olduğu kişinin zamanaşımı süresinden de faydalanır.
Tazminat davalarında zamanaşımının durmasından ziyade kesilmesi uygulanmaktır. Zamanaşımı kesildiği takdirde zamanaşımını kesen sebebin ortadan kalmasından itibaren hiç işlememiş gibi en başından başlar. Tazminat davası açıldığında zamanaşımı kesilir. Olumlu tespit davası açılmasıyla zamanaşımı kesilir. Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması zamanaşımını kesmez. Ceza davalarında kamu davasının açılması tazminat davası zamanaşımının kesilmesine neden olmaz.
Def’i borçluya tanına bir hak olup, borçlanılan edimin ifasından belirli bir sebepten ötürü kaçınmasıdır. Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle hak düşürücü süre olmayıp bir def’i çeşididir. Bu nedenle hakim re’sen zamanaşımı def’ini dikkate alamaz, mutlaka hak sahibinin ileri sürmesi gerekir. İleri sürüldüğü takdirde hâkim bu hakkı dikkate almak zorundadır. Müteselsil borçlulardan birinin zamanaşımı def’i ileri sürmesinden diğer borçlu faydalanamaz.
Trafik kazalarının meydana gelmesinden sonra, bu kazada kimin kusuru olduğu ve kimin kazaya sebebiyet verdiği belirlenmelidir. Kazaya karışanların kusur durumu hem trafik kazalarından doğan ceza davalarında hem de kaza sebebiyle meydana gelen yaralanma ve ölüm olaylarında kişilerin hukuki sorumluluklarını belirlemek için hayati önem taşımaktadır. Bu kusurun ve oranının belirlenmesi ise olay yerinde işin uzmanı bilirkişiler marifetiyle keşif yapılması gerekmektedir fakat kanunen getirilmiş bir zorunluluk yoktur.
Bilirkişi mütalaası bir delil değil, delil değerlendirme vasıtasıdır. Trafik kazalarında düzenlenen bilirkişi raporları ve bilirkişi mütalaası oldukça önemlidir fakat hâkim bunlar ile bağlı değildir. Hâkim bilirkişi raporu ile bağlı olmasa ve yeniden bilirkişi incelemesi yaptırma yetkisine haiz olsa da, kabul ettiği bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranlarını dikkate almak zorundadır.
Trafik kazalarına karışan sürücülerin kusur oranları bütün olarak kabul edilip, hukukta yüz(100), cezada sekiz(8) sayısı tam kötü puan olarak değerlendirilir. Tam kötü puan kusurlu taraflar arasında kusurları durumlarına göre paylaştırılır.
Sürücünün veya yayanın kural dışı hareketleri veya taşıtların teknik arızası, bir başka sürücüyü tehlikeye düşürme halinde sürücü, doğması muhtemel bir kazayı önlemek, can ve mal güvenliğini korumak amacıyla trafik zaruretleri; KTK’ nın öngördüğü temel kurallardan birini ihlal etmeyi zaruri kılmışsa ve tedbirlere rağmen bu davranış kazaya sebebiyet vermişse bu kişi ağır kusurlu olarak sayılamaz.
Kazaya karışanların ne şekilde hareket etmesi gerektiğini belirlemek amacıyla yolun özelliklerinin bilinmesi gerekir. Bu sebeple yolun genel durumu incelenir ve belirlenen özellikler tutanakta belirtilir.
Yolun durumu belirlendikten sonra kazaya karışan ya da karıştığı iddia edilen araçların incelenmesi gerekmektedir. Aracın markası, modeli, içinde kaç kişi olduğu, içinde kaç kişi olduğu belirlenmelidir. Kazaya karışan sürücülerin kendilerini koruma içgüdüsüyle kusur üstlenmek istemedikleri, kusuru karşıdaki araç sürücüsüne yüklemelerinin önüne geçmek amacıyla kazanın araçtaki teknik bir arızadan kaynaklanıp kaynaklanmadığı belirlenmelidir. Bu sebeple frenler, tekerlek rotları, lambalar, direksiyon ve vites kutusu incelenir. Bunların yanı sıra görgü tanıklarının olaya ilişkin tanıklıkları da dinlenir.
Trafik kazası sonrasında KTK hükümleri uyarınca yetkili trafik zabıtaları tarafından kaza tespit tutanağı düzenlenir. Bu tutanaklar resmi belge niteliğindedir. Bu nedenle aksi ispat edilinceye kadar geçerlidir. Kaza tespit tutanağında kazaya ilişkin görüş olsa da bu görüş bilirkişi görüşü anlamına gelmez. Bilirkişi raporunun kaza tespit tutanağıyla çelişmesi durumunda görüşlerin gerekçeli olarak açıklanması gerekmektedir. Aksi halde bilirkişi raporu hâkim tarafından dikkate alınmamalıdır.
Kaza tutanaklarına karşı kanunda doğrudan bir itiraz yolu öngörülmemiştir. Danıştay da bu tutanağın yargı sürecinde denetlendiği görüşünde olup, tutanaklara idari dava açılamayacağı görüşündedir. Trafik Kazalarında Tazminat Ceza Dava Süreci
Delil tespit davası, açılması muhtemel veya açılmış bulunan bir davada, dava delillerinin ortadan kalkma ihtimali sebebiyle erkenden toplatılma talebiyle açılır. Delil tespit özünde ayrı bir dava olmayıp ilişkin olduğu davaya bağlı bir işlemdir. Delil tespiti işlemiyle, hâkim gözetiminde bilirkişi incelemesi yaptırılması ve fotoğraf çekimi ile aracın, kaza yerinin ve diğer delillerin durumunun belirlenmesi amaçlanmaktadır.
Delil tespiti yapılması için yapılması talep edilen delilin mahkemede henüz ikame etmemiş olması ve incelenmesinde ilgilinin menfaati bulunmalıdır.
HMK md.401/1 hükmüne göre delil tespiti, esas hakkında davaya bakacak olan mahkemeden veya üzerinde keşif yahut bilirkişi incelemesi yapılacak şeyin bulunduğu yerin veya tanık olarak dinlenecek olan kişini oturduğu yer sulh mahkemesinden talep edilir. Trafik Kazalarında Tazminat Ceza Dava Süreci. Mdm Hukuk
MDM Hukuk ve Danışmanlık; Ankara merkezli faaliyet gösteren bir avukatlık bürosudur.
Büromuz; ülke genelinde avukatlık mesleğinin yasal ve etik değerleri çerçevesinde hukukun bir çok alanında yetkin kadrosuyla avukatlık ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır.
Bu web sitesi ve içindeki bilgiler, Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kurallarına göre ve özellikle reklam yasağına uygun olarak tasarlanmıştır. MDM HUKUK & DANIŞMANLIK web sitesinin tüm bilgi ve materyaller sadece bilgilendirme olup bunların tamamına veya bir kısmına dayanılarak yapılan işlemlere, eylemlere ve bunların sonuçlarına ilişkin hiçbir sorumluluk kabul edilmez. Söz konu bilgilerin aktarılması ile kullanıcılar ve web tarayıcıları ile MDM HUKUK & DANIŞMANLIK arasında bir avukat-müvekkil ilişkisi yaratılması amaçlanmamıştır ve bilgilerin bu kişilerce alınması hiçbir şekilde bu yönde bir ilişki oluşturmayacaktır. Müvekkiller veya okuyucular hiçbir şekilde mevcut duruma ve özelliklerine ilişkin olarak uygun hukuki veya başka herhangi bir profesyonel görüş almadan, MDMHUKUK & DANIŞMANLIK web sitesinde yer alan herhangi bir hususa dayanarak bir eylemde bulunmamalıdır. MDM HUKUK & DANIŞMANLIK, bu web sitesi aracılığıyla ulaşılan üçüncü kişilere ait içeriklerden hiçbir şekilde sorumlu değildir.
MDM Hukuk ve Danışmanlık Tüm Hakları Saklıdır.