Cezayı Aleyhe Değiştirme Yasağı
![Cezayı Aleyhe Değiştirme Yasağı](https://mdmhukuk.com/wp-content/uploads/2023/10/Cezayi-Aleyhe-Degistirme-Yasagi-1200x480.jpg)
Makale Başlıkları
Cezayı Aleyhe Değiştirme Yasağı
Cezai yargı, suçluların adalet karşısında sorumluluklarını yerine getirmelerini ve toplumun güvende olmasını hedefler. Fakat bu süreçte takip edilmesi gereken birçok kural ve ilke vardır.
Bu kurallardan biri de “Cezayı Aleyhe Değiştirme Yasağı”dır. İnsan haklarını koruma, hukuki süreçlerin adil bir şekilde ilerlemesini sağlama ve haksız yere cezalandırılmanın önüne geçme amacı taşıyan bu ilke, hukuk dünyasında önemli bir yere sahiptir. Bu makalede, cezayı aleyhe değiştirme yasağının ne olduğunu, nasıl işlediğini ve neden bu kadar kritik olduğunu inceleyeceğiz. Ayrıca, bu ilkenin ceza hukukundaki yeri ve uygulama alanlarına dair detaylı bir bakış sunacağız.
Mahkeme kararları için denetim mekanizması olan kanun yollarına başvuru hakkı tanınırken aynı zamanda hak sahibi kişilere güvence sağlanmalıdır. Ceza muhakemesi kapsamında amaç maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu gerçekle orantılı olarak ceza verilmeli, sanığın sahip olduğu haklar dikkate alınmalı ve adil yargılanma hakkı gözetilmelidir. Adil yargılanma hakkı muhakemenin ulusal ve uluslararası düzeyde mevcut ilkelere uygun olarak gerçekleştirilmesinin güvence altına alınmasıdır.
Aleyhe değiştirme yasağı, verilen hüküm için sanık lehine kanun yoluna başvuru yapılması durumunda üst mahkemenin bozma kararı ardından yeniden verilecek cezanın ilk cezadan daha ağır olamaması anlamına gelmektedir. Bu düzenleme ile amaçlanan sanığın kanun yoluna başvurması halinde tereddüt yaşamasını engellemektir. Daha ağır bir ceza ile karşılaşma ihtimali kanun yoluna başvurma konusunda çekince yaratabilmektedir.
Cezayı aleyhe değiştirme yasağı kanun yolu başvurusu ile inceleme aşamasında etkili bir usul kuralı, cezaya ilişkin sınırları belirleyen yargılama ilkesidir. Bu yasakla ilgili değerlendirme yapabilmek için öncelikle başvurunun lehe olup olmadığı tespit edilmelidir. Aleyhe değiştirme yasağının kapsamı ceza miktarına ilişkindir, fiilin niteliği ve suç vasfı bakımından geçerli olmamaktadır. Güvenlik tedbirleri ceza olarak nitelendirilmediği için bu yasak kapsamına dâhil değildir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 265. maddesinde Cumhuriyet savcısının sanık lehine kanun yoluna başvurması halinde yeniden verilecek cezanın ilk cezadan daha ağır olamayacağı düzenlenmiştir. Kanunun 307. maddesinin beşince fıkrasına göre hüküm sanık veya onun lehine Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmişse aleyhe değiştirme yasağı geçerli olacaktır.
283. maddede istinaf ile ilgili düzenleme yer alır ve sanık lehine başvuru halinde daha ağır cezaya hükmedilemeyeceği belirtilmiştir. Kanun yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesi söz konusu ise aleyhe değiştirme yasağı geçerli olur.
Aleyhe değiştirme yasağı sanık lehine kanun yoluna başvuru sürecinde korku ve çekince yaşanması ihtimalini ortadan kaldıran hukuki bir imkândır. Maddi gerçeğin ortaya çıkması açısından önem taşıyan bu yasak sanık için cezanın ağırlaşmasını da önlemektedir.
Aleyhe değiştirme yasağı ile ilgili hükümler Ceza Muhakemesi Kanununda yer almaktadır. Kanun yollarına başvuru sonucunda cezanın ağırlaştırılamayacağı belirtilir bu ceza sonuç ceza olarak anlaşılmalıdır.
Yargıtay aleyhe değiştirme yasağını kazanılmış hak kapsamında değerlendirmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 27.04.2010 tarihli E. 2010/73-K. 2010/97 sayılı kararına göre “Yargıç kararları, yasa metninde yer alan hakları tanıyıp, açıkça yasak olmayan konularda da haktan yararlanacak olan kimselerin lehlerine yorum yapmak suretiyle hak ve özgürlüklerin tanınması araçlarından biridir.
Kazanılmış hak, hukuk devleti ilkelerinin en önemlilerinden biridir. Hukukun tüm alanlarında kazanılmış hak söz konusudur. Kazanılmış hak, özellikle idari yargı hukukunda, hak sahibinin iyi niyetli olmaması halinde söz konusu değildir.
Oysa devlet organlarının kendi hata, kusur veya kastı sonucu yapılan işlemin hukuka aykırı olması halinde, hak sahibinin iyi niyetinin korunması gerekir. Dolayısıyla hak sahibinin iyi niyetle kazandığı hakkı, devlet görevlilerinin hatalarından kaynaklandığı gerekçesiyle elinden alınamaz. Hukuk devletinde Devlet, görevlilerini göreve getirirken hak bilinciyle yetiştirmek zorundadır. Bu sağlanmadan hukuk devleti ilkelerinin gerçekliğe aktarılması mümkün değildir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 3.04.2012 tarihli E.2011/378-K.2012/137 sayılı kararında ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkı tanımlamıştır. Buna göre ”Ceza miktarı yönünden kazanılmış hak ise; sanık veya yargılama yasasında öngörülen ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, lehe bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen cezanın ve sonucun önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olmamasıdır.
Aleyhe değiştirme yasağı cezalara ilişkindir ve bu husus kanun hükümlerinde yer alan “cezanın ağırlaştırılamayacağı” ifadesiyle de anlaşılmaktadır. Bu ceza hüküm verilirken elde edilen sonuç cezayı ifade etmektedir. Yasağa ilişkin tespit için sonuç cezanın esas alınacağı Yargıtay kararı ile ifade edilmiştir;
Öğretide “Lehe kanun yolu davası üzerine aleyhe değiştirmeme mecburiyeti” olarak da tanımlanan bu kural, sadece sonuç ceza bakımındandır. Sonradan verilen hükümde suçun niteliği değiştirilebilir. Zira yasa koyucu lehe kanun yolu davası üzerine sanığa suç niteliği yönünden yararlanma olanağı getirmemiştir.
Bir suçtan dolayı ceza verilmişse ve temel cezada artırma ve eksiltme yapılmışsa, bu kural gereği olarak her iki kararda en son verilen cezalar karşılaştırılacak, yenisi eskisinden daha ağır olmayacak, ağırsa, eski sonuç ceza aynen verilecektir. Bununla birlikte, sadece sonuç cezaya bakılması gerekeceğinden, sonuca etkili olsa bile önceki hususlar bakımından karşılaştırma yapılamayacaktır. Aynı nedenden ötürü, yargıcın aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanmasındaki oran bakımından da bir karşılaştırma zorunluluğu söz konusu değildir.
İlk derece mahkemesi tarafından verilen karara karşı sanık lehine başvuru yapılmışsa bozma kararı sonrasında verilen sonuç cezanın önceki cezadan ağır olması mümkün değildir. Türk Ceza Kanununda ceza ve güvenlik tedbirleri, yaptırımlar başlığı altında düzenlenir. Ceza suç karşılığında uygulanan yaptırımdır. Ceza, hapis cezası ve adli para cezası olarak ayrılır.
Kısa süreli hapis cezalarına seçenek yaptırımlar uygulanmaktadır. Adli para cezaları hapis cezasına göre daha hafif niteliktedir.
Adli para cezası verildikten sonra yapılan sanık lehine kanun yolu başvurusu sonucunda hapis cezası verilirse aleyhe değiştirme yasağına aykırılık söz konusu olacaktır. İlk hüküm ertelenirse bozma kararından sonra verilecek hükmün de ertelenmesi gerekir. Erteleme bu yasak kapsamında yer almaktadır.
Önceki hükümle ceza ertelenmişse bozma sonrası ertelenmezse yasağın ihlali meydana gelir. Verilen ilk hükümde ceza alt sınırdan belirlenmişse ve sanık lehine temyiz başvurusu yapılmışsa bozma kararından sonra yeni ceza alt sınırı aşmamalıdır.
Kesinleşmiş mahkûmiyet kararından sonra yeniden suç işlenirse tekerrürden söz edilir. Yargıtay kararları doğrultusunda aleyhe değiştirme yasağı tekerrür bakımından uygulanır. İlk kararda etkili olan hafifletici nedenler bozma sonrasında da dikkate alınmalıdır.
Aksi halde yasağın ihlali meydana gelir. İlk hükümde uygulanmayan ağırlaştırıcı nedenler daha sonra verilecek karar bakımından uygulanırsa aleyhe değiştirme yasağının ihlalinden söz edilecektir.
Aleyhe Değiştirme Yasağı Kapsamında Değerlendirilmeyen Hususlar
Suç Vasfı
Sanık lehine kanun yoluna başvurulması durumunda aleyhe değiştirme yasağı suç vasfı bakımından geçerli değildir. Hukuki nitelendirme bu yasak kapsamında değildir.
Fiil ile ihlal edilen maddenin farklı olduğu anlaşılabilir, maddi veya manevi unsurlar değişebilir bu hallerde suçun hukuki niteliği değişmiş olmaktadır.
Taksire dayanarak hüküm kurulduktan sonra fiilin kasten işlendiği ortaya çıkabilir. Yargıtay kararlarına göre suç vasfında kazanılmış haktan söz edilemez ancak ceza türü ve miktarı için bu ilke geçerli olacaktır.
Maddi Hata
Temyiz makamı olan Yargıtay’ın görevi kural olarak hukuka aykırılık olup olmadığını tespit etmek, buna göre kararı bozmak veya onamaktır. Yargıtay’ın yeni karar vermesi istisna oluşturmaktadır. Bu istisnanın meydana gelmesinin iki koşulu vardır. İlki maddi sorunun aydınlatılmasına ilişkin yargılamaya ihtiyaç duyulmamasıdır.
Önemli nokta dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilip gönderilmeyeceğidir. İlk derece mahkemesinin kararına uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Yargıtay’ın maddi hataya ilişkin görüşü Ceza Genel Kurulu’nun 8.10.2002 tarihli E. 2002/179 K.2002/354 sayılı kararı ile ortaya koyulmaktadır;
Bilindiği üzere “kazanılmış hak-aleyhe bozma yasağı” sadece ve yalnız sanık yararına tanınan ve hüküm kurulurken bir hukuki kaidenin hatalı ve yanlış uygulanması veya uygulanmamış olması sonucu ceza cins ve süresi itibariyle sanık lehine sonuç doğuran işlemlerin, aleyhe temyiz olmadığı durumlarda, sanık zararına değiştirilemeyeceğine ilişkindir.
Bu işlemlerde sanık lehine olunan sonuç, hatalı veya eksik bir uygulamaya dayanmaktadır. Ancak bu hataya ilişkin Cumhuriyet Savcısının, müdahil veya şahsi davacının aleyhe temyizi yoktur.
Hata benimsenmiştir. Temyiz, ya sadece sanıkça yapılmıştır veya Cumhuriyet Savcısı sanık lehine temyiz davası açmıştır.
Yasa koyucu, sanığın temyiz davası açmaktan kaçınmamasını, sadece kendisince açılan temyiz davasında da ceza cins ve süresi itibariyle hukuki durumunun ağırlaşacağı kuşkusunu taşımamasını önemsemektedir.
CMUK. 326/4. maddesi temyiz davasının yalnızca sanık yararına açılması halinde “aleyhe bozmama zorunluluğunu” getirmiştir. Bu bir istisnadır ve üst Mahkemenin görevini bir bakıma sınırlamaktadır.
Bu nedenle de dar yorumlanmalıdır. Bu yasağın gerektirmediği hususlar benimsenmek suretiyle her şeye yansıtılması yerinde değildir. Maddi hatalar bu yasak içinde mütalaa edilemez.
Aleyhe bozma yasağı bunlardan yararlanmayı sağlayacak olursa, bu bir hükmü aleyhe bozma değil, yasanın açık hükmüne ve kabul ettiği prensiplere karşı lehe bozmak olur. Maddi hatadan yararlanma hakimin hatası olsa dahi korunamaz.” görüşü ile itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına, hükmün, “sanığın içtimaen 33 sene 4 ay ağır hapis ve 76.050.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına” şeklinde düzeltilerek onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Kanun Değişikliği
Aleyhe değiştirme yasağı yalnızca ceza miktarı ve türü bakımından geçerlidir. Lehe temyiz sonucu verilen bozma kararından sonra kanun maddesinin değişmesi kazanılmış hakkın ihlali anlamına gelmeyecektir. Dikkat edilmesi gereken husus cezanın daha ağır bir hal almamış olmasıdır.
Ceza hukuku kurallarında değişiklikler oldu.
Ceza hukuku bakımından lehe kanun ilkesi çerçevesinde hareket edilirken ceza muhakemesi hukuku bakımından derhal uygulanırlık ilkesi geçerlidir. Yürürlükte bulunan kanun hükümlerine göre işlem yapılır. Yeni kuralın aleyhe olması uygulanmasını engellemez. Ceza muhakemesi kapsamındaki kurallar cezaya ilişkin olmadığı için aleyhe değiştirme yasağı kapsamında değildir.
Aleyhe Kanun Yolu Başvurusunun Olması
Sanık lehine kanun yoluna başvuru yapıldığında geçerli olan bu yasak aynı anda aleyhe temyiz de bulunuyorsa yasak geçerli olmaz.
İnfaza İlişkin Durumlar
İnfaz hükümleri derhal uygulanır, bunun istisnaları hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverme ve tekerrüre ilişkin hükümlerdir.
Güvenlik Tedbirleri
Güvenlik tedbiri failin tehlikeliliği esas alınarak belirlenen yaptırımlardır. Ceza ile farkı bulunmaktadır. Ceza bir suç işlenmesi karşılığında gündeme gelir oysa güvenlik tedbirleri için suç işleme tehlikesi yeterli olabilmektedir. Yargıtay görüşüne göre güvenlik tedbirleri ceza kapsamında olmadığından aleyhe değiştirme yasağı geçerli olmayacaktır.
Buna ilişkin Ceza Genel Kurulunun 12.12.2006 tarihli E.2006/301, K.2006/296 sayılı kararında; Yerel Mahkemece cezası ertelenen hükümlü hakkında 5237 sayılı Yasanın 53. maddesinin hatalı bir değerlendirme ile uygulanmamasına karar verilmiş ise de; hükümdeki yasaya aykırılık ceza ile ilgili olmayıp güvenlik tedbiri ile ilgili olduğundan, gerek olağan yasa yolu denetiminde gerekse olağanüstü kanun yolu denetiminde aleyhe bozma yasağı kapsamına konu olamayacaktır.
Aleyhe Değiştirme Yasağının Uygulandığı Kanun Yolları
Ceza Davasında İstinaf
İlk derece mahkemesinin verdiği son kararın üst mahkeme tarafından hem maddi açıdan hem de hukuki açıdan yeniden incelenmesidir. İlk derece mahkemesinin kararı aleyhine öncelikle istinaf kanun yoluna gidilmektedir.
İstinaf incelemesi için hak sahibi olan kişiler talep etmelidir. Kural istinaf incelemesinin kendiliğinden yapılamamasıdır. Ancak on beş yıl ve daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümler kendiliğinden incelenmektedir.
Kendiliğinden inceleme yapılması için cezanın on beş yıl veya daha fazla olması gerekmektedir ve bu cezalar tespit edilirken içtima sonucu miktar dikkate alınmaz, her suç için ayrıca belirlenen miktar esas alınır.
İstinaf başvurusu karar veren ilk derece mahkemesine dilekçe verilerek yapılabilir. Aynı zamanda mahkemenin kâtibine beyanda bulunarak yapılması da mümkündür. Kâtip tutanak tutar ve bu tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Başvuru süresi sanık duruşmada hazır bulunuyorsa hükmün açıklandığı andan itibaren yedi gündür. Sanığın yokluğunda açıklanan hükümler için yedi günlük süre tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır.
Cumhuriyet savcısı başvuru yaparken gerekçelerini açıkça göstermek zorundadır. İstinaf başvurusu yapma hakkına sahip olan diğer kişiler gerekçe göstermek zorunda değildir. Gerekçe gösterilmese de istinaf incelemesi yapılır.
Bölge adliye mahkemesi inceleme neticesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını, ilk derece mahkemesinin kararının yerinde olduğunu tespit ederse esastan ret karar verir. İstinaf başvurusu reddedildiğinde koşullar sağlanıyorsa temyiz başvurusu yapılabilir. Temyiz imkânı yoksa hüküm kesinleşir. Yeniden yargılamayı gerektirmeyecek derecede basit nitelikte hukuka aykırılıklar bulunuyorsa yerel mahkeme kararı düzeltilerek esastan ret kararı verilir.
İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu karar hukuka aykırılık teşkil ediyorsa istinaf incelemesi sonucunda hükmün bozulması kararı verilir.
Bozma nedeni olan hukuka aykırılık halleri:
- Mahkemenin kanuna aykırı oluşması
- Hakimin yasaklılığı hali,
- Hâkimin reddi nedenlerinin ileri sürülmesi ve kabul edilmesine rağmen hakimin hükme katılması,
- Hakimin reddi isteminin kanuna aykırı olarak reddedilip hakimin hükme katılması,
- Görev ve yetki sorunu,
- Kanunen hazır bulunması gerekenlerin yokluğunda duruşma yapılması,
- Duruşmalı verilen hükümde açıklık kuralının ihlali,
- Yerel mahkeme kararının hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillere dayanması.
İstinaf mahkemesi bozma kararı vermeden yapacağı kovuşturma sonucunda yeniden karar verebileceğini mümkün görürse istinaf mahkemesinde yeniden görülmesi kararı verebilir. Bu kararla birlikte istinaf mahkemesi duruşma hazırlığı yapar, tarafları davet eder. Yapılan bu yargılama sonucunda istinaf mahkemesi esastan ret kararı verebilir veya ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp yeniden hüküm verir. Şartlar sağlanıyorsa istinaf mahkemesi kararları hakkında temyiz başvurusu yapılabilir.
İstinaf ve Cezayı Aleyhe Değiştirme Yasağı
Ceza Muhakemesi Kanununun 283. maddesinde sanık lehine istinaf başvurusu yapılması halinde yeniden verilen hükmün daha ağır olamayacağı düzenlenmiştir. Cezayı aleyhe değiştirme yasağı bozma kararından sonra ilk kararı veren mahkemenin takdir ve yargılama yetkisini sınırlandıran bir yargılama ilkesidir.
Ceza Davasında Temyiz
Olağan bir kanun yolu olan temyiz, istinaf mahkemesinin vermiş olduğu bozma kararı dışındaki hükümleri yeniden incelenmesi için taraflara tanınmış bir kanun yoludur. Temyiz başvurusu ile istinaf mahkemesinin verdiği kararın bozulması ya da değiştirilmesi talep edilir.
İnceleme üst mahkeme olan Yargıtay tarafından yapılır. Bölge adliye mahkemesinin kesin olmayan kararlarında hukuka aykırılıklar giderilmeye çalışılır, içtihat birliği amaçlanır.
Yargıtay yalnızca hukuki denetimle sınırlı inceleme yapar. Kural olarak maddi inceleme yapılmamaktadır. Temyiz kanun yolu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 286. madde ve devamında düzenlenmiştir.
Kanunun 260. maddesinde temyiz kanun yoluna başvurabilecek kişiler yer almaktadır. Bu maddeye göre sanık, katılan, katılma isteği karara bağlanmayan ya da reddedilen müştekiler, katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olanlar, cumhuriyet savcıları temyiz için başvuru yapabilirler.
Temyiz kanun yoluna başvuru süresi kararın tefhim veya tebliğinden itibaren on beş gündür. Bu süreye kararın verildiği gün dâhil değildir. Temyiz başvurusu için istinaf mahkemesi ceza dairesine dilekçe verilir. Dilekçede temyiz nedeni bulunmak zorundadır.
Sebep yoksa Yargıtay tarafından temyiz istemi reddedilir. Temyiz dilekçesi yanlış mahkemeye verilse de hak kaybı olmaz. Süresi içinde verilmesi yeterlidir.
Temyiz incelemesi kural olarak dosya üzerinden yapılmaktadır. Yargıtay ilgili ceza dairesi uygun gördüğü takdirde 10 yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin incelemeler duruşmalı olarak yapılabilir. Talep üzerine duruşmalı yapılması da mümkündür.
Temyiz başvurusu yapıldığında hükmün kesinleşmesi engellenmiş olur. Bu bakımdan temyizin lehe veya aleyhe olması önem taşımaz. Yargıtay temyiz incelemesi sonucunda bölge adliye mahkemesi kararını uygun bulursa esastan ret kararı verebilir.
Bu karar onama kararıdır. Onama halinde hüküm kesinleşir. Basit hataların inceleme sonucu düzeltilmesi halinde düzelterek onama söz konusu olur.
İnceleme sonucunda Yargıtay hükmü bozabilir. Bozma hukuka aykırılık içeren kararın ortadan kaldırılmasıdır. Bozma halinde dosya karar veren mahkemeye geri gönderilir. Dosyanın gönderildiği mahkeme direnme kararı verebileceği gibi bozma kapsamında yeniden yargılama da yapabilir.
Yeni yargılama sürecinde sanık açısından kazanılmış haklar dikkate alınmalıdır. Yeniden verilen ceza önceki hükümde tayin edilen cezadan ağır olamaz.
Temyiz ve Aleyhe Değiştirme Yasağı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307. maddesinin beşinci fıkrasına göre hüküm sanık lehine sanık tarafından veya Cumhuriyet savcısı ya da 262. maddede gösterilen kişiler tarafından temyiz edilirse yeniden verilecek hüküm önceden verilen cezayı ağırlaştıramaz. Aleyhe değiştirme yasağı bozma sonrası serbestliği kısıtlayan istisnalardan biridir.
Yargılamanın Yenilenmesi
Olağanüstü kanun yolları kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşı başvuru yapılmasını sağlar. Yargılamanın yenilenmesi olağanüstü kanun yollarındandır.
Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri
Madde 311 – (1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:
a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.
c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.
d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
(2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır.
Yargılamanın Yenilenmesi ve Aleyhe Değiştirme Yasağı
Hükümlünün lehine yargılamanın yenilenmesi talep edildiği durumda sonradan verilen ceza ilk cezadan daha ağır olamaz. Bu husus Kanun’un 323/2’de düzenlenmiştir. Madde 323/(2): Yargılamanın yenilenmesi istemi hükümlünün lehine olarak yapılmışsa, yeniden verilecek hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez.
Kanun Yararına Bozma
Olağanüstü kanun yoludur. Kesinleşmiş mahkeme kararlarının Yargıtay denetiminden geçmesini sağlar. Hukuka aykırılıkların giderilmesi amaçlanır.
İstinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen kararlarda hukuka aykırılık bulunuyorsa Adalet Bakanlığı kararın bozulması istemini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bildirir. Bu bildirim yazılı olarak yapılır.
Duruşmasız inceleme yapılmaktadır. Bozma isteminin dayandığı sebepler yerinde görülürse karar bozulur. Hüküm kaldırılırsa Ceza Dairesi ilk derece mahkemesi gibi esasa ilişkin karar verecektir. Kanun yararın bozma halinde ilk derece mahkemesi direnme kararı veremez.
Kanun Yararına Bozma ve Aleyhe Değiştirme Yasağı
MADDE 309. -(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
(4) Bozma nedenleri:
a) 223’üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
(5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.
Yargı Kararları
Yargıtay 9. Ceza Dairesi 6.04.2021 Tarihli E. 2021/435, K. 2021/1974 Sayılı Kararı
Gerek 5271 sayılı CMK’nın 307/5. maddesindeki düzenleme, gerekse mülga 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesindeki açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; “Aleyhe Bozma Yasağı”nın, YALNIZCA CEZALAR AÇISINDAN SÖZ KONUSU OLABİLECEĞİ, GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN BU KAPSAMDA KABUL EDİLMESİNİN OLANAKLI OLMADIĞI, TCK’nın 53/5. maddesinde öngörülen “Kötüye kullanılan hak ve yetkinin kullanılmasının belirli bir süre için yasaklanması” yaptırımının -Bir güvenlik tedbiri olması nedeniyle- kararda gösterilmemiş olsa bile kazanılmış hakka konu olamayacağı, bir başka anlatımla aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceği,
Mahkûmiyetin kanuni sonucu olması ve kazanılmış hakka konu olmaması nedeniyle infaz aşamasında her zaman gözetilmesi gerektiği, bu hususun tek başına bozma nedeni olarak değerlendirilemeyeceği, mahkûmiyet hükmünün onanması halinde bu eksikliğe işaret edilmekle yetinilmesi, ancak mahkûmiyet hükmünün bir başka nedenle bozulması halinde bu hususun da bozma nedenlerine eklenmesi gerekeceği kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 03.04.2018 Tarihli E.2017/853, K.2018/135 Sayılı Kararı
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi,
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır.
Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır.
Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir.
Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
765 sayılı TCK’nda “bir koşullu af” olarak düzenlenmiş bulunan, “hapis cezasının ertelenmesi” müessesesi, 5237 sayılı TCK’nun 51. maddesinde, “hapis cezasının sakıncalarını gidermeye yönelik kurumlar arasında” ve “bir ceza infaz kurumu” olarak öngörülmüştür.
Buna göre, cezası ertelenen kişi, belirlenen denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezasını infaz etmiş sayılacak, ancak denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere hâkim uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi hâlinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilecektir.
Dolayısıyla 5237 sayılı TCK’ndaki düzenlemeye göre, erteleme bir güvenlik tedbiri olmadığı gibi ceza da değildir. Bununla birlikte, infaz hukukundan daha çok maddi hukuka ait bir müessese olduğu görülmektedir. Nitekim 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98 ve devamı maddeleri uyarınca erteleme ile ilgili olarak infaz aşamasında karar alınması mümkün değildir.
Bu nedenlerle aynen tekerrürde olduğu gibi, hükümde yer alan ve “hapis cezasının ertelenmesine” ilişkin olan kısmın da aleyhe değiştirme yasağına konu teşkil edeceğinin kabul edilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 20.12.2016 Tarih, E. 2016/20, K.2016/2109 Sayılı Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında; adli sicil kaydında tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde, tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmemiş olması ve aleyhe yönelen temyizin de bulunmaması durumunda “aleyhe değiştirmeme” ilkesinin gözetilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Hükmün bozulmasını gerektiren başka bir nedenin bulunması halinde de, şartlarının oluşmasına karşın sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmaması ve aleyhe yönelen temyizin bulunmaması durumunda, bu husus bozma nedenlerine eklenmemeli ve eleştiri ile yetinilmelidir.
Zira bu halde, önceki hükmün sadece sanık lehine temyiz edilmiş olması nedeniyle, tespit edilen bu tür bir hukuka aykırılığın bozma üzerine verilecek hükümde 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesi gözetildiğinde giderilmesi imkânı bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.04.2014 gün ve 323-181 sayılı kararında da bu husus vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünde, koşulları oluştuğu halde TCK’nun 58. maddesi uygulanmamış ise de;
hükmün yalnız sanık tarafından temyiz edilmiş olması göz önüne alındığında, Özel Dairece bu hususun aleyhe temyiz olmaması nedeniyle eleştiri konusu yapılması yerinde olduğundan, haklı nedene dayanmayan Yargıtay