Mağdurun Rızasının Ceza Hukukuna Etkisi
Makale Başlıkları
Mağdurun Rızasının Ceza Hukukuna Etkisi
Mağdurun rızasının ceza hukukuna etkisi, belirli suçlar ve durumlar bağlamında önemli bir konudur. Ceza hukukunda, mağdurun rızası genellikle bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilir. Türk Ceza Kanunu’nun 26/2. maddesi, mağdurun rızasını hukuka uygunluk nedeni olarak tanımlar.
Bu maddeye göre, kişinin mutlak surette tasarruf edebileceği haklarına ilişkin rızası varsa ve bu rıza çerçevesinde işlenen bir fiil varsa, bu durumda kimseye ceza verilmez.
Bu bağlamda, mağdurun rızasının geçerliliği için bazı koşulların yerine getirilmesi gerekmektedir. İlgilinin, yani mağdurun rıza açıklamaya ehliyeti olmalı ve rıza en geç fiilin işlenmesi anında açıklanmış olmalıdır. Özellikle yaş küçüklüğü gibi durumlarda, çocuk mağdur veya mağdurenin rızasının meşru bir amaca yönelik ve geçerli bir rıza olup olmadığı araştırılarak karar verilmelidir.
Ancak, mağdurun rızasının esas itibariyle önemli olması gerektiği yönünde talepler de bulunmaktadır. Bu görüşe göre, ceza hukuku bireyin kendi değerleri konusunda serbestçe davranabilmesine izin vermelidir. Böylelikle, bireyin kendi hakları üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilmesi sağlanır.
Ceza hukukunda mağdurun rızasının rolü, sıklıkla gündeme gelen ve tartışılan bir konudur. “Mağdur rızası”, “ilgilinin rızası”, “kişinin rızası”, “rızanın cezai sorumluluğa etkisi” ve “rıza ile hukuki sonuçlar” gibi ifadeler, bu konunun temel soruları arasındadır.
Bu makalede, mağdurun rızasının ceza hukukundaki etkilerini, özellikle belirli suç tiplerinde rızanın nasıl değerlendirildiğini ele alacağız.
Rıza kavramının hukuki çerçevesi, suç ve ceza ilişkisindeki değişiklikler ve yasal sonuçları üzerinde duracağız.
Türk Ceza Kanunu’nda Sayılan Hukuka Uygunluk Nedenleri
5237 sayılı TCK’nda sayılmış olan hukuka uygunluk sebepleri;
- Kanunun hükmünü yerine getirme (m.24/1)
- Meşru savunma (m.25/1)
- İlgilinin rızası (m.26/2)
- Hakkın kullanılması (m.26/1) şeklindedir.
TCK Madde 26 Kapsamında İlgilinin Rızası
İlgilinin rızası, TCK 26/2 hükmünde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmektedir. Önceleri madde metninde “mağdurun rızası” şeklinde yer alan ifade yerini “ilgilinin rızası” veya “kişinin rızası” ifadelerine bırakmıştır.
İlgilinin veya mağdurun rızası TCK m.26/2’de, “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” şeklinde hükme bağlanmıştır.
Mağdurun sonradan şikayetçi olması veya şikâyetten vazgeçmesi halleri, mağdurun rızasının önemi veya geçerliliği yargılamada en dikkat edilen konulardandır.
İlgilinin Rızasının Geçerlilik Şartları
5237 sayılı TCK’nda ilgilinin rızası “Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası” başlıklı 26/2. maddesinde; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” İfadeleriyle bir hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmıştır.
Bahsi geçen hukuka uygunluk nedeninin doğabilmesi için rıza kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmalı ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklama ehliyeti bulunmalıdır.
Rıza beyanı, açık veya örtülü olabileceği gibi yazılı veya sözlü olabilir. Rıza gösterildiğini anlamaya yarayan fiile karşı koymamak veya sessiz kalmak gibi başka birtakım işaretler varsa bunlar da rıza açıklaması olarak değerlendirilebilir. Ancak açıklamanın mutlaka suçtan önce veya suçun icra hareketlerinin devam ettiği esnada yapılmış olması zorunludur. Suçun işlendiği sırada rıza geri alınmışsa, geri alınma anından itibaren bahse konu fiil hukuka aykırı hale gelir.
Rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilebilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada bulunması zorunludur.
Nitekim 2020/442 sayılı Ceza Genel Kurulu Kararında da fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olmadığı kabul edilmiştir.
İlgilinin rızasının hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilebilmesi şu şartların bir arada bulunmasına bağlıdır:
Rıza kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği bir hakka dair olmalıdır, Mağdurun rıza açıklamaya ehliyeti bulunmalıdır, En geç fiilin işlenmesi anında rıza açıklanmış olmalıdır.
Bu şartları detaylıca incelemek gerekirse;
1. Rıza kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği bir hakka dair olmalıdır.
İlgilinin rızasının geçerli yani hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilebilmesi; mağdurun rızasının kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği bir hakka ilişkin olmasına bağlıdır. Rızayı açıklayan kişinin, rızanın ilgili olduğu konuya dair özgür bir şekilde tasarrufta bulunma hakkı ve iradesi bulunmalıdır. Mağdur ancak tasarruf yetkisine sahip olduğu bir hakkın zarar görmesine rıza gösterebilir.
Geçerli bir şekilde rızasını açıklayan mağdur daha sonra, rızasını geri alırsa; geri almadan önce meydana gelen fiiller hukuka uygun, geri aldıktan sonraki filler ise hukuka aykırı hale gelecektir.
2. İlgili Kişinin Rıza Açıklamaya Ehliyeti Bulunmalıdır.
İlgili kişi tasarrufta bulunduğu hakka dair rıza açıklamaya ehil olmalıdır. Yani bir başka deyişle rıza gösteren mağdur, hakkın gerçek sahibi olmalıdır. Ancak ceza hukukunda ehliyetin özel hukuktan farklı bir şekilde değerlendirildiğine dikkat edilmelidir. Ehliyet bakımından bazı suçlara dair kısıtlamalara örnek olarak TCK m.103 ve m.104’te düzenlenen cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda 15 yaşın altındaki mağdurun rızasının geçerli kabul edilmediği gösterilebilir.
3. En Geç Fiilin İşlenmesi Anında Rıza Açıklanmış Olmalıdır.
Madde gerekçesinde açıklandığı üzere ceza sorumluluğunu kaldıran bir hukuka uygunluk sebebi olan rıza, suçun meydana gelmesi bakımından fiilin işlenmesinden önce veya en geç fiilin işlendiği esnada açıklanmalıdır.
Bu durumda henüz kesin bir mağduriyet söz konusu olmadığı için, kanunda “mağdur” yerine “ilgili” veya “kişi” kelimesi kullanılmıştır.
Rıza açıklaması özgür iradeye dayanıyor olmalıdır. Özgür iradeyi ortadan kaldıran herhangi bir sebebin varlığında, rıza açıklaması hukuka aykırı hale gelecektir.
Fiil işlendikten sonra açıklanan rızanın işlenen fiili hukuka uygun hale getirmesi mümkün değildir. Yani, rıza açıklamasının etkisi geçmişe yönelik olamaz. Fiilin işlendiği sırada bulunmayıp sonradan ortaya çıkan rızanın bir hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Emsal Yargı Kararları
Yargıtay 13. Ceza Dairesi, E. 2018/13059 K. 2019/6299 T. 11.4.2019
TCK’nın 26(2) maddesinde düzenlenen ilgilinin rızası bir hukuka uygunluk nedenidir. Malın alınmasına ilişkin rıza, alma fiilinden önce veya en geç alma fiilinin icrası sırasında gösterilmelidir ki, fiil hukuka uygun olsun. Alma fiilinin gerçekleşmesinden sonra, mal sahibinin bu fiile muvafakat etmesi, fiili hukuka uygun hale getirmemektedir. Belirtmek gerekir ki, “helalleşmek”, önceden işlenmiş olan haksız fiili hukuka uygun hale getirmemektedir; bu haksız fiil dolayısıyla kişi hakkında sadece özel hukuk ve bazı durumlarda kamu hukuku yaptırımı uygulanmasının önüne geçer.
Bu itibarla, sorunu rızanın varlığı konusunda hataya ilişkin hükümlere (TCK, m. 30, f. 1, 3) göre değerlendirmek gerekir. Malın alındığı sırada sahibinin rızasının varlığı düşüncesiyle hareket edilmesi halinde, malın alınması bakımından rızanın bir hukuka uygunluk sebebi olması itibarıyla, sorunun bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında kaçınılmaz bir hataya düşülüp düşülmediği noktasında değerlendirmeye tabi tutulması gerekir.
Yani, alma fiilinin icra edildiği sırada var olduğu kabul edilen rıza, gerçekte mevcut değildir. Bu hata, kastı kaldırmaktadır.
Başka bir ifadeyle, kaçınılmaz olan bu hatanın varlığı halinde, karpuzu alan kişinin, yani sanığın hırsızlık suçu bakımından kastından söz edilemez. Kastın yokluğu halinde hırsızlık suçu oluşmaz.
Sanığın kast yokluğu nedeniyle unsurları yönünden oluşmayan müsnet suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan nedenle 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca, tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 11/04/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, E. 2018/3097 K. 2019/15501 T. 23.12.2019
Sanığın aşamalardaki savunmasında, mağdurun rızası ile kredi kartını kullandığını ileri sürmesi, mağdurun kredi kartının evinden çalındığını iddia etmesine rağmen kredi kartı hırsızlığı ile ilgili başvurusu bulunmadığı gibi daha sonra ileri sürülen para ve altın hırsızlığı ile ilgili herhangi bir emareye rastlanmaması,
kart kullanımının şifre ile yapılması ayrıca kart kullanımının yaklaşık üç aya yayılması ve bu nedenle kart ekstresinin mağdura ulaştığının beklenmesi karşısında;
harcamalarla ilgili banka tarafından mağdurun mobil telefonuna bildirim gelip gelmediği,
ekstrelerin mağdura ulaşıp ulaşmadığının araştırılarak ve mağdura kartı neden iptal ettirmediğinin sorularak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
2) Kabule göre de; Sanık hakkında hükmolunan kısa süreli olmayan 1 yıl 3 ay hapis cezasının paraya çevrilemeyeceğinin gözetilmemesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nın 321. ve 326/son maddeleri gereğince BOZULMASINA, 23.12.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2013/511 K. 2013/449 T. 12.11.2013
Suç tarihinde 18 yaşından büyük olan sanık T. B.’nın, 11.07.1992 doğumlu olup suç tarihinde 15 yaşından küçük olan mağdure F.Ö.’yü rızası ile 15.03.2007 tarihinden 02.04.2007 tarihine kadar bir yakınına ait evde alıkoyduğu ve bu süre içinde birden çok cinsel ilişki kurduğu,
yerel mahkemece sanık hakkında itiraza konu olmayan çocuğun cinsel istismarı suçundan verilen 8 yıl 4 ay hapis cezasının Özel Daire tarafından onanmak suretiyle kesinleştiği anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun esas aldığı ve suçun bir haksızlık olarak tanımlandığı suç teorisinde suçun unsurları; maddi unsurlar, manevi unsurlar ve hukuka aykırılık unsuru olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır.
Uyuşmazlıkla yakından ilgili olan hukuka aykırılık, suçu oluşturan haksızlığın niteliği olup hukuka aykırılık ile kastedilen husus fiilin hukuk sistemiyle çatışması ve hukuk sistemine aykırı olmasıdır.
5237 sayılı kanunda bazı suç tanımlarında “hukuka aykırı olarak”, “hukuka aykırı başka bir davranışla”, “hukuka aykırı diğer davranışlarla”, “hukuka aykırı yolla”, “hukuka aykırı yollarla” gibi ifadelere yer verilmiştir. Bu ifadelerin geçtiği suçlarda failin, işlediği fiilin hukuka aykırı olduğunu bilmesi, yani bu konuda doğrudan kastla hareket etmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nda hukuka uygunluk sebepleri;
- a- Kanunun hükmünü yerine getirme (m.24/1)
- b- Meşru savunma (m.25/1)
- c- İlgilinin rızası (m.26/2)
- d- Hakkın kullanılması (m.26/1)
Olarak kabul edilmiştir.
“Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası” başlıklı 5237 sayılı TCK’nun 26/2. maddesinde, “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere,
açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez” şeklindeki düzenleme ile ilgilinin rızası bir hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmıştır.
Sözü edilen hukuka uygunluk nedeninin doğabilmesi, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmasına ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklama ehliyetinin bulunmasına bağlıdır.
Yine rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rıza bir hukuka uygunluk nedeni değildir.
(İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2013, s. 285 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. bası, Ankara, 2013, s. 252 vd.)