Yetişkin Olmayanların Ceza Sorumluluğu
Makale Başlıkları
Yetişkin Olmayanların Ceza Sorumluluğu
Ceza hukukunda yetişkin olmayanların sorumluluğu, hem hukuk profesyonelleri hem de toplum tarafından sıkça tartışılan bir konudur. “Reşit olmayanların ceza ehliyeti”, “çocuk suçlular” ve “gençlerin hukuki sorumluluğu” gibi ifadeler bu konunun temel sorunlar arasındadır. Bu makale, reşit olmayan bireylerin ceza sorumluluğunu, yasal yaş sınırları ve cezai yaptırımlar bağlamında ele alacaktır. Bu kompleks ve duyarlı konuya, yasal çerçeveler ve gerçek hayat örnekleriyle detaylı bir bakış sunmayı amaçlıyoruz.
Yetişkin Olmayanların Cezai Ehliyeti Nasıl Belirlenir?
Medeni hukuktan farklı olarak ceza hukukunda kişinin yetişkin olup olmadığı başka şekilde ergin kılınması fark etmeksizin 18 yaşını doldurmasına bağlıdır.Suç işleyen kişinin sorumluluğu açısından çocuklarda yaş unsuru suça sürüklenen çocuğun cezai sorumluluğun ortadan kaldıran ya da azaltan bir etkendir.
Çocuğun cezai ehliyetinin olup olmadığının belirlenmesinde ise isnat (kusur) yeteneğinin bulunması dikkate alınır. İsnat yeteneğinin iki unsuru olan; çocuğun algılama yeteneği ve çocuğun davranışlarını yönlendirme yeteneği çocuğun cezai sorumluluğunun tam olup olmadığının belirlenmesini sağlar.
Çocukların Cezai Sorumluluğunun Belirlenmesinde Yaş Grubu Etkili Midir?
Suça sürüklenen çocuğun yargılamasını yapacak olan çocuk ceza mahkemelerinde çocuğun cezai ehliyeti belirlenmektedir. Çocukların cezai ehliyeti belirlenirken 3 farklı yaş grubu şeklinde ayrım yapılmıştır. Bu ayrım; 12 Yaşından Küçük Çocuklar, 12-15 Yaş Grubundaki Çocuklar ve 15-18 Yaş Grubundaki Çocuklar şeklindedir.
a) 12 yaşın altındaki çocukların mutlak surette cezai ehliyeti ve sorumluluğu bulunmamaktadır. Dolayısıyla 12 yaşın altındaki çocukların isnat yeteneğini belirlemek için rapor alınmasına veya inceleme yapılmasına da gerek yoktur. Netice olarak mutlak surette kusur yeteneğinden yoksun olduğu kabul edilen 12 yaşından küçük çocukların suç işlemesi halinde haklarında ceza davası açılamaz ancak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31/1 hükmü uyarınca “çocuklara özgü güvenlik tedbirleri” uygulanabilmektedir.
b) 12-15 yaş grubundaki çocukların cezai ehliyeti olup olmadığı ise araştırma sonucunda tespit edilir. Bu yaş grubundaki çocukların cezai ehliyeti iki ayrı unsura göre incelenmelidir:
İsnat yeteneğinin ilk unsuru olan algılayabilme bakımından 12-15 yaş grubunda olup da fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmemiş olan çocukların cezai sorumluluğu olmamakla beraber suça sürüklenen bu yaş grubundaki çocuk hakkında da “çocuklara özgü güvenlik tedbirleri” uygulanabilir.
12-15 yaş grubunda olmasına rağmen işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirmeyeteneği gelişmiş çocukların ise cezai sorumluluğu yoktur.
Suça sürüklenen çocuğun sağır ve dilsiz olması durumunda ise bu uygulama farklılık gösterir. TCK’nun 33. Maddesine göre 15 yaşını tamamlamamış sağır ve dilsiz çocukların cezai ehliyeti olmamakla beraber bu çocuklar hakkında ceza soruşturması yapılmamakta ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilmektedir.
c) 15-18 yaş grubundaki çocukların cezai ehliyetinin tam olduğu kabul edilmekle birlikte Türk ceza Kanunu’nun 31/3 maddesi uyarınca verilen ceza miktarı üzerinden yaş küçüklüğü dolayısıyla belli oranda ceza indirimi yapılmalıdır.
Bu yaş grubunda isnat şartının unsurları olan işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişip gelişmediği konusunda “adli rapor” alınması zorunluluğu yoktur. Ancak, çocuk hakimi veya mahkemesi Çocuk Koruma Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca neden rapor alınmadığının hukuki gerekçesini göstermek zorundadır. Aksi bir durumda verilen karar hakkında bu hal Yargıtay uygulamasında bozma nedeni sayılmaktadır.
Yine suça sürüklenen çocuğun sağır ve dilsiz olması halinde 15-18 yaş grubu için çocuk hakimi veya mahkemesi ile cumhuriyet savcılığı tarafından kusur (isnat) yeteneği açısından adli rapor ve sosyal inceleme raporu alınmalıdır. Bu çocukların işlediği suçların cezalandırılmasında ise birtakım cezada indirim uygulamaları söz konusudur.
Kusur Yeteneği Belirlenirken Alınması Gereken Raporlar Nelerdir? Mahkemenin Takdir Yetkisi Ne Ölçüdedir?
12-15 yaş grubundaki çocukların cezai sorumluluğun belirlenebilmesi için Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 20. Maddesi uyarınca Kusur Yeteneğine İlişkin Adli Rapor ve Sosyal İnceleme Raporunun alınması hukuki bir zorunluluktur.
Çocuk hakkında düzenlenen adli rapor ile sosyal inceleme raporunun birbiriyle uyumlu olması zorunludur. Raporların çelişkili olması halinde, üçüncü bir rapor alarak çelişkiyi giderdikten sonra karar vermesi gereken mahkeme raporları değerlendirirken münhasıran takdir yetkisini de kullanır.
Suça Sürüklenen Çocuklar Hakkında Uygulanan Güvenlik Tedbirleri Nelerdir?
Her ne kadar suça sürüklenen çocuklar hakkında uygulanacak yaptırımlarda farklılık gözetilmişse de suça sürüklenen çocuğun fiillerinin tamamen yaptırımdan muaf tutulması mümkün değildir.
Buna göre cezai ehliyeti bulunmayan çocuklara özgü güvenlik tedbirleri Çocuk Koruma Kanunu’nun 5. maddesinde “Koruyucu ve Destekleyici Tedbirler” başlığıyla düzenlendiği üzere şunlardır; Danışmanlık Tedbiri, Eğitim Tedbiri, Bakım Tedbiri, Sağlık Tedbiri, Barınma Tedbiri.
Suça Sürüklenen Çocuk Hakkında Adli Para Cezası, Erteleme ve HAGB Uygulanması Mümkün Müdür?
TCK’nun 50/3 hükmü uyarınca 18 yaşını doldurmamış tüm yaş gruplarındaki çocuklar hakkındaki bir yıl veya daha az süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi zorunludur.
18 yaşından küçük çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde bunun hapis cezasına çevrilmesi mümkün değilken icrai yolla tahsil edilmesinin önü açıktır.
TCK’nun 51/1 hükmüne göre işlediği suçtan dolayı 3 yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum edilen çocuğun cezası ertelenebilmektedir.
Suça sürüklenen çocuklar hakkında hükmedilen 2 yıl ve daha az süreli hapis cezaları veya doğrudan hükmedilen adli para cezaları hakkında ise ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verilebilmektedir.
Suça Sürüklenen Çocuğun Yargılanmasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir?
Suça sürüklenen çocuğun işlediği suç yetişkinlerin işlemesi halinde asliye ceza mahkemesinde yargılanıyorsa aynı suçu işleyen çocuğun yargılanmasında Çocuk Mahkemeleri görevlidir.
Çocuğun yetişkinlerin işlemesi halinde ağır ceza mahkemesinde yargılanacağı suçları işlemesi durumunda ise bu suçları işleyen çocuk hakkında Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri görevlidir. Çocuk ağır ceza mahkemelerinde heyet bir başkan ve iki üyeden oluşmaktadır.
Emsal Yargı Kararları
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2012/1232 K. 2013/106 T. 26.3.2013
Suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibari ile bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunan ve işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneklerinin varlığı kabul edilen, yani ceza sorumluluğu bulunan suça sürüklenen çocuk sanıklar hakkında cezanın yanında ayrıca 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 5/1-a maddesi uyarınca “koruyucu ve destekleyici danışmanlık” tedbirine kararı verilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık M. Korkmaz’ın 12.02.1994, sanık F. Çelik’in ise 15.11.1995 doğumlu olup suç tarihi itibariyle 12-15 yaş grubunda yer aldıkları, sanıklar hakkında kamu malına zarar vermek suçundan kamu davası açıldığı, çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı tarafından hazırlanan 27.05.2008 tarihli raporlara göre sanıkların 24.05.2008 tarihinde işledikleri iddia olunan mala zarar verme fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabildikleri ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneklerinin geliştiği,
sosyal hizmet uzmanı tarafından hazırlanan 01.09.2008 tarihli sosyal inceleme raporlarına göre de işlemiş oldukları fiilin anlam ve sonuçlarını algılayabilecek düzeyde oldukları, sanık M.Korkmaz hakkında herhangi bir koruyucu ve destekleyici tedbir uygulanmasının gerekmediği,
sanık F. Çelik hakkında ise eğitim tedbirinin uygulanmasının yerinde olacağı, çocuk mahkemesince yapılan yargılama sonucunda sanıkların ceza sorumluluklarının varlığı kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nun 152/1-a, 31/2, 62, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 6.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 5/1-a maddesi uyarınca haklarında “koruyucu ve destekleyici danışmanlık” tedbirinin uygulanmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Yaş küçüklüğü, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan bir neden olarak TCK’nun 31. maddesinde:
“(1) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmi dört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası on iki yıldan fazla olamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde yaş küçüklüğünün ceza sorumluluğuna etkisini;
a) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olanlar,
b) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlar,
c) Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar,
Olmak üzere üç farklı dönem içerisinde ele alıp düzenlemiştir.
Buna göre; fiili işlediği sırada henüz on iki yaşını bitirmemiş olan çocukların ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. İzlenen suç ve ceza politikasının gereği olarak failin fiili işlediği sırada henüz on iki yaşını bitirmemiş olması kusurluluğu mutlak surette ortadan kaldıran bir neden olarak kabul edilmiştir. Bu yaş grubundaki çocuklar hakkında soruşturma işlemleri yapılır, ancak ceza kovuşturması yapılamaz. Soruşturma sonucunda çocuğun eyleminin sabit olduğu ve suç teşkil ettiği sonucuna varılırsa, çocuk hakimince hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluğu işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneklerinin varlığına bağlıdır.
Bu yaş grubundaki çocukların ceza sorumluluklarının bulunup bulunmadığı açılacak kamu davası sonucunda çocuğun sosyal inceleme raporundaki ailevi, sosyal, ekonomik, psikolojik koşulları ile eğitim durumuna ilişkin tespitler ve adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekimin görüşü dikkate alınarak bizzat çocuk mahkemesi tarafından belirlenir.
Bu değerlendirme sonucunda mahkemece çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamadığı veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediği kabul edilirse ceza sorumluluğu yoktur ve hakkında 5271 sayılı CMK’nun 223/3-a maddesi uyarınca “kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilip, çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. Pek tabi bu kararın verilebilmesi için öncelikle çocuğun eyleminin sabit olduğu ve suç teşkil ettiği tespit edilmelidir.
Aksi takdirde çocuğun beraatine karar verilmelidir. Ceza verilmesine yer olmadığı ile beraat, hukuki yapıları ve sonuçları ayrı iki farklı karar türüdür. Kanun on iki yaşını doldurmamış olan çocuklar ile ilgili güvenlik tedbiri uygulanması konusunda hâkime takdir hakkı tanımış iken, 12-15 yaş grubuna giren ve işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemesi nedeniyle ceza sorumluluğu bulunmayan çocuklarla ilgili güvenlik tedbiri uygulanmasını zorunlu tutmuş, bu konuda hâkime takdir yetkisi vermemiştir.
Buna karşılık mahkemece, bu dönemdeki çocuğun işlediği fiille ilgili olarak algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığına kanaat getirilirse, Kanunumuza göre artık çocuk hakkında cezaya hükmedilecektir. Ancak bu ceza miktarında, 61. maddedeki sıra ve esaslar dâhilinde, 31. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen miktar ve oranlarda indirim yapılacaktır.
12-15 yaş arasındaki çocukların işlediği fiili algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği varsa, bunlar hakkında yalnızca cezada indirime gidilmekte, tedbir öngörülmemektedir.
Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan çocukların kural olarak kusur yeteneğine sahip oldukları, yani ceza sorumluluklarının bulunduğu kabul edilir. Bu yaş grubundaki çocukların suçun anlam ve sonuçlarını kavrayamadıkları iddiası, tam ve kısmi akıl hastalığına ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilir.
Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş ve fakat henüz on sekiz yaşını tamamlamamış çocuklar, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir.
Bu nedenle, bu yaş grubunda suç yoluna girmiş olan çocukların, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan bu çocuklar hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir.
Görüldüğü üzere, TCK sadece fiili işlediği tarihte 12 yaşını doldurmamış ve 12-15 yaş grubu içinde olup da işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmeyen çocuklar için, diğer bir anlatımla sadece ceza sorumluluğu bulunmayan çocuklar için güvenlik tedbiri öngörmüş, ceza sorumluluğu bulunan çocuk sanıklar hakkında indirilmiş cezaya hükmolunmasını kabul etmiş, ceza yerine veya ceza yanında güvenlik tedbiri uygulanmasını ise kabul etmemiştir.
TCK’nun 56. maddesinde çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin neler olduğu ve ne suretle uygulanacaklarının ilgili kanunda gösterileceği belirtilmiş olup, bu kanun 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunudur.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 5. maddesinde korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocuklar hakkında uygulanabilecek “koruyucu ve destekleyici tedbirler” gösterilmiştir.
Kanunun 11. maddesinde bu koruyucu ve destekleyici tedbirlerin suça sürüklenen ve ceza sorumluluğu olmayan çocuklar bakımından, çocuklara özgü güvenlik tedbiri olarak anlaşılacağı belirtilmiştir. Böylelikle ceza sorumluluğu bulunan çocuk sanıklar hakkında 5. maddede belirtilen tedbirlerin uygulanamayacağı vurgulanmıştır.
Nitekim öğretide de; “…TCK’nun 31/2. maddesinde 12-15 yaş grubundaki kişilere işledikleri fiilin anlam ve sonuçlarını algılamaları ve davranışlarını yönlendirme yeteneklerinin bulunması halinde tedbir yerine ceza uygulaması öngörülmüştür” (Artuk, Gökcen, Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2012, s. 494), “12-15 yaş arasındaki çocukların işlediği fiili algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği varsa, bunlar hakkında yalnızca cezada indirime gitmekte,
tedbir öngörülmemektedir” (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, Ankara, Ekim 2012, s.306; ), “…Türk Ceza Kanunu, ‘normatif olarak’ azalmış kusur yeteneği bulunduğunu kabul ederek, ceza sorumluluğu bulunan çocuk için, sadece ‘indirimli ceza’ öngörmekte ceza yanında çocuklara özgü güvenlik tedbiri uygulanmasını kabul etmemektedir”
(Feridun Yenisey, Mukayeseli Hukuk Açısından Ceza Sorumluluğu Yaşı Ceza Sorumluluğu Olmayan Çocuklar ve Gençler İçin Ceza Hukukunda Uygulanan Alternatif Yaptırımlar, UNICEF raporu, 07.05.2007) “…Cezaya hükmeden hakim, çocuğa, “suça sürüklenen çocuk” sıfatı ile güvenlik tedbirine hükmedemez…” (Doğan Kubilay Turan, Türk Ceza Hukukunda Suça Sürüklenen Çocuklar Hakkında Güvenlik Tedbirleri, Ankara, 2006, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 94) şeklindedeki açıklamalarla bu hususa işaret edilmiştir.
Şu halde, gerek TCK’da gerekse ÇKK’da 12-15 yaş grubunda olup, ceza sorumluluklarının bulunduğu kabul edilen çocuk sanıklar hakkında “suça sürüklenen çocuk” sıfatı ile güvenlik tedbirine hükmedilmesinin kanuni dayanağı yoktur.
Kanuni dayanağı bulunmayan bir tedbir çocuğun yararına da olsa uygulanamaz. Zira Anayasanın 38/3. maddesi uyarınca ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. TCK’nun 2. maddesi uyarınca kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 18.02.2009 gün ve 8879-738,
- 2. Ceza Dairesinin 21.01.2013 gün ve 16073-564,
- 6. Ceza Dairesinin 28.02.2013 gün ve 5290-3611,
- 8. Ceza Dairesinin 25.04.2012 gün ve 157-13904,
- 9. Ceza Dairesinin 15.05.2012 gün ve 7999-6418,
- 13. Ceza Dairesinin 12.12.2012 gün ve 9661-26753,
- 14. Ceza Dairesinin 02.07.2012 gün ve 2634-7543 ve 15. Ceza Dairesinin 25.06.2012 gün ve 5146-39875 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
12-15 yaş grubunda olup, ceza sorumlulukları bulunan çocuk sanıklar hakkında “suça sürüklenen çocuk” sıfatı ile ÇKK’nun 5. maddesindeki “koruyucu ve destekleyici” güvenlik tedbirlerine hükmolunmayacak ise de, henüz ceza sorumluluklarının bulunup bulunmadığının belirlenmediği aşamada gerek soruşturma gerekse kovuşturmada sırasında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı verilmesi mümkündür.
Ancak açıklandığı üzere mahkemece sanığın cezai sorumluluğunun bulunduğunun belirlenmesi halinde artık güvenlik tedbirine hükmedilemeyecektir. Yine 12-15 yaş grubunda olup cezai sorumluluklarının bulunduğu kabul edilen çocuk sanıklar hakkında “suça sürüklenen çocuk” sıfatı ile güvenlik tedbirine hükmedilememesi, bu çocuğun aynı zamanda korunmaya muhtaç bir çocuk olması durumunda “korunmaya ihtiyaç duyan çocuk” sıfatıyla hakkında güvenlik tedbiri kararı verilemeyeceği anlamına da gelmeyecektir.
Bu bilgi ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, sanıklar hakkında “korunmaya ihtiyaç duyan çocuk” sıfatıyla tedbir kararı verilmediği ve cezai sorumluluklarının bulunduğu kabul edilerek hükümde para cezasının yanında tedbire de hükmolunduğu nazara alındığında, verilen tedbir kararının kanuni dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmakta olup, Özel Dairece düzeltilerek onama kararı yerindedir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan ondört Genel Kurul Üyeleri; “itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.03.2013 günü yapılan ilk müzakerede gerekli çoğunluk sağlanamadığından, 26.03.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi, E. 2010/22652 K. 2010/20463 T. 8.12.2010
5237 sayılı TCY’nin 31/2. maddesinde, fiili işlediği sırada 12 yaşını doldurmuş olup da 15 yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması durumunda ceza sorumluluğunun bulunmadığı, ancak aksi halde verilecek cezada indirim yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Suça sürüklenen 12-15 yaş grubundaki çocuklar hakkındaki algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin saptanmasıyla ilgili olarak 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasası’nın 35/1. maddesinde şu hüküm yer almaktadır: “Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hakimleri veya Cumhuriyet Savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır.
Sosyal inceleme raporu, çocuğun işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde gözönünde bulundurulur.”
Bu yasal düzenleme ile sosyal inceleme raporunda belirlenen saptamalar çerçevesinde küçüğün işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığı konusunda karar verme yetkisi mahkemeye ait bulunmaktadır. Ancak mahkeme bu konuda karara varabilmek için sosyal inceleme raporu ve uzman hekim raporundan yararlanmalıdır.
Nitekim, Resmi Gazete’nin 24.12.2006 tarih ve 26386 sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren Çocuk Koruma Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 20/1. maddesinde sosyal inceleme raporu alınması gerektiği belirtilmiş, aynı maddenin 7. fıkrasında ise, mahkemece çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılmaması halinde, kararda gerekçesinin gösterilmesi zorunlu kılınmıştır.
Yönetmeliğin 20/2-4. madde ve fıkralarında sosyal inceleme raporu ile uzman hekim raporunun alınması gerektiği şöyle açıklanmıştır:
“(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş, onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından sosyal inceleme yaptırılması zorunludur.
(3) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş, onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdir yetkisi münhasıran mahkemeye aittir.
Sosyal incelemeyi yapan bilirkişi, çocuğun içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında bir rapor düzenler.
Hakim, bu yaş grubuna giren çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir ederken, görevlendirdiği bilirkişinin hazırlamış bulunduğu raporda yer verilen gözlem, tespit ve değerlendirmeleri gözönünde bulundurur.
(4) İkinci ve üçüncü fıkralardaki hallerde, hakim veya mahkeme, sosyal inceleme raporu ile birlikte çocuğun işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin belirlenebilmesi amacıyla adli tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk halinde uzman hekimden görüş alır.”
İncelenen dosyada, sanık hakkında sosyal inceleme raporu alınmasına karşın uzman hekim raporu alınmadan ve yasal zorunluluk bulunduğu halde TCY’nin 31/2. maddesi uyarınca,
küçük sanığın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri yönünde bir değerlendirme yapılmadan hüküm kurulması yasaya aykırı görüldüğünden;
5271 sayılı CYY’nin 309/4-b maddesi uyarınca;
Mut Sulh Ceza Mahkemesi’nin 02.04.2010 tarihli ve 2009/ 437 esas, 2010/136 sayılı kararının (YASA YARARINA BOZULMASINA),
bozma doğrultusunda yeniden yargılama yapılmak üzere gereğinin mahkemesince yerine getirilmesine, 08.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.