Astına Suç İşlemek İçin Emir Vermek

Makale Başlıkları
Astına Suç İşlemek İçin Emir Vermek Suçu Nedir? Bu Suçta Korunan Hukuki Menfaat Nedir?
Astına suç işlemek için emir verme suçu, AsCK’nın makam ve memuriyet nüfuzunu suistimal başlıklı altıncı fasılında düzenlenmiştir. Makam ve memuriyeti kötüye kullanma suçları, rütbenin ve bulunduğu makam itibariyle mevzuatın tanıdığı yetkileri, kuvveti ve etkinliği suistimal suretiyle işlenmektedir. Askerî idarede amire emir verme yetkisi, askeri menfaatler doğrultusunda kullanılacaktır. Bu emir verme yetkisinin suistimal edilmesi durumunda ast bakımında üstlerine duyulan güven zedeleneceği gibi askeri düzen de sarsılır. Dolayısıyla burada korunan hukuki menfaat kişilerin rütbe ve nüfuzlarının kötüye kullanılmasının engellenmesi ve askerî düzenin devamlılığını sağlamaktır. Salt hareket suçu olması sebebiyle bu suça teşebbüs mümkün değildir. Emir verilen ast emri yerine getirmese de suç oluşmuş olur.
Astına Suç İşlemek İçin Emir Vermek Suçunun Unsurları Nelerdir?
Maddi Unsurlar: Anayasa’nın 137. maddesi ve TCK’nın 24. maddesi açık bir şekilde konusu suç teşkil eden emrin yerine getirilmeyeceğini hükme bağlamıştır. Bu düzenlemelerle birlikte hiçbir makam astına konusu suç teşkil eden emir veremeyecektir. Emrin sadece kanuna veya nizama aykırı olması veya verilen emrin hizmete ilişkin olmaması maddenin uygulanması açısından yeterli değildir. Zira verilen emrin suç teşkil etmesi gereklidir. Ayrıca bu suçun AsCK’da suç teşkil etmesi gerekmez, diğer kanunlarda düzenlenen suçlar da söz konusu olabilir. Bunun yanında emri veren kişinin astlarıyla beraber söz konusu eyleme katılmaması gerekir, katıldığı takdirde müşterek fail olacaktır. Konusu suç teşkil eden emir verilmesiyle suç oluşur ayrıca verilen emrin hizmetle ilgisi de bulunmuyorsa TSK Disiplin Kanunu çerçevesinde de cezaya hükmolunur.
Manevi Unsur: Suç kasten işlenebilecek bir suçtur. Failin suçtan sorumlu olabilmesi için bilerek ve isteyerek astına konusu suç teşkil eden bir emir vermesi gerekmektedir.
Astına Suç İşlemek İçin Emir Vermek Suçunda İştirak ve İçtima Durumu
Bu suçta failin astına verdiği emirdeki söz konusu eyleme katılmaması gerekmektedir. Asta verilen emir kanuna aykırılık teşkil edip suç oluşturmadığı takdirde AsCk md.115 hükmü uygulanacak, hem hukuka ve nizama aykırılık teşkil ettiği hem de suç oluşturduğu takdirde ise AsCk md.115 hükmüne göre ayrıca ceza verilmeyecek ve fail sadece AsCk md.109’dan sorumlu tutulacaktır.
Astına Suç İşlemek İçin Emir Vermek Suçunun Cezası Nedir?
Astına suç işlemek için teklifte bulunan kimsenin cezası suça iştirak edip etmediğine göre ve teklif olunan kişinin suçu işleyip işlemediğine göre değişmektedir. Buna göre iştirak edilmediği zaman alt sınır belirtilmemekle beraber bir ay olarak uygulanarak bir aydan iki yıla kadar hapis cezasıdır. İştirak edildiği takdirde ise suç işleyen failin cezasına göre cezaya hükmolunacaktır. Astın herhangi bir nedenle cezalandırılmaması durumunda AsCk md.109/2 uygulanmaz.
Konuyla ayrıntılı bilgi ve danışmanlık hizmeti almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
ASKERİ YARGITAY KARARI
T.C. ASKERİ YARGITAY Daireler Kurulu 14.11.2013 T., 2013/111 E., 2013/110 K.
ÖZET: Astına suç işlemek için emir veren üst hakkında, ASCK’nın 109’uncu maddesinin ikinci fıkrasının uygulanabilmesi için; verilen emir doğrultusunda suç işleyen asli fail hakkında ceza verilmiş olması gerekir.
(1632 S. K. m. 109)
Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık Uzm. J. Çvş. E. K. nin emri ile Karakol Komutanına hakaret teşkil eden sözler söyleyen J .Er N.A. ile J. Er S.K. hakkında, Askeri Savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olmasının, sanık hakkında ASCK’nın 109uncu maddesinin 2nci fıkrasının uygulanmasına engel teşkil edip etmediğine ilişkindir.
Daire, asli failler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olmasının sanık Uzm .J .Çvş.
E.K. hakkında ASCK’nın 109uncu maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği görüşündeyken; Başsavcılık, asli failler hakkında ceza verilmediğinden, sanığın ASCK’nın 109uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılamayacağı görüşündedir.
Dava dosyasındaki delillerden; …K.lığı emrinde görevli olan sanığın, 30.04.2010 günü saat 22.00 sıralarında devriye faaliyeti esnasında devriye aracı içerisindeyken, amiri konumundaki …İlçe Jandarma Karakol Komutanı J. Bçvş. M.Ö. ile telefon konuşması yaptığı, telefon görüşmesinin bitmesini müteakip telefonu kapattıktan sonra araç içerisinde bulunan devriye personeli J .Er İ.D., J. Er
N.A. ve J. Er S.K .nin yanında mağdura hitaben Orospu çocuğu, avradını sinkaf ettiğim, şerefsiz dediği, müteakiben araçta bulunan devriye personeli J .Er N.A. ve J. Er S.K.ye amiri konumunda bulunan J. Bçvş. M.Ö.ye aynı şekilde küfür etmeleri hususunda emir verdiği, J. Er N.A. ile J. Er S. K.nin evvela bu emri yerine getirmedikleri, sanığın bunun üzerine her iki askere baskı yaparak küfür etmeleri konusunda zorladığı, bu zorlama neticesinde her ikisinin de mağdur Karakol Komutanına hitaben Orospu çocuğu, şerefsiz diye küfür ettikleri anlaşılmakta olup; maddi olayın oluş şekline ilişkin olarak Daire ile Başsavcılık arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
ASCK’nın 41inci maddesinin 1inci fıkrasında Askeri cürümlerde ve kabahatlerde iştirak halinde, Türk Ceza Kanununun 64üncüden 67nciye kadar olan maddeler hükmü tatbik olunur. denilmek suretiyle, Türk Ceza Kanununda yer alan suça iştirak ile ilgili kuralların, askeri ceza hukukunda da aynen uygulanacağı kabul edilmekle beraber; bazı hâllerde bu esaslardan ayrılmayı ifade eden hükümlere yer verilmiştir.
Genel iştirak hükümlerinden ayrı bir düzenlemeye yer verilen maddelerden biri de Askeri Ceza Kanununun Madununa suç yapmak için emir verenlerin cezası başlığını taşıyan 109uncu maddesi olup;
- Rütbe veya makam ve memuriyetinin nüfuz ve salahiyetini suiistimal ederek madununa bir suçun yapılmasını teklif eden, amir veya mafevk iki seneye kadar hapsolunur.
- Suç yapılır veya yapılmağa teşebbüs edilirse faili asliye muayyen olan ceza, emir veren hakkında artırılarak hükmolunur. Şeklindedir.
Bu düzenleme ile; genel iştirak kuralları kapsamında azmettirenin cezalandırılabilmesi için gerekli olan suçun işlenmiş olması ya da teşebbüs aşamasında kalmış olması şartı ortadan kaldırılmış; azmettirilen suç işlenmemiş olsa bile sanığın cezalandırılabilmesine olanak sağlanmıştır.
Bu suçun oluşumu için, failin, rütbe, makam veya memuriyetinin güç ve yetkilerini kötüye kullanarak astına suç işlemesini teklif etmesi yeterli olmaktadır. Suçun işlenmesi veya işlenmeye kalkışılması hâlinde cezanın faili asliye muayyen olan ceza dikkate alınmak suretiyle artırılacağı düzenlenmiştir. Maddeyle korunan hukuki menfaat, üst konumundaki kişilerin, astlarını kullanmak suretiyle suç işlemelerinin önlenmesidir. Muayyen kelimesinin sözlük anlamının belirli, belirlenmiş, kararlaştırılmış olduğu dikkate alındığında; getirilen düzenleme ile astına suç işlemek için emir verenlerin, asli faile verilen cezadan daha az bir ceza ile cezalandırılmasının önlenmek istediği görülmektedir.
Askeri Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında da, maddenin son fıkrasında yer alan faili asliye muayyen olan ceza ibaresi, asli fail için belirlenmiş sonuç ceza olarak kabul edilmiş ve artırımın bu ceza üzerinden yapılması öngörülmüştür. Örneğin Askeri Yargıtay 1inci Dairesinin 15.11.2000 tarihli, 2000/724-721 Esas ve Karar sayılı kararında; verilen emir uyarınca işlenen kasten yaralama suçu nedeniyle, asli faile teşdiden verilen iki ay hapis cezasının esas alınmak suretiyle ceza tayini isabetli görülmüştür. Askeri Yargıtay 4üncü Dairesinin 28.03.2001 tarihli, 2001/221-225 Esas ve Karar sayılı kararı da bu mahiyettedir.
Sonuç olarak, ASCK’nın 109uncu maddesinin ikinci fıkrasının uygulanabilmesi için; asli fail/faillerin, işlenmiş olan eylem nedeniyle cezalandırılmış olmaları gerektiği; somut olayda J. Er N.A. ile J. Er S.K. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği dikkate alındığında; sanık Uzm. J. Çvş. E. K. nin ASCK’nın 109uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca cezalandırılmış olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı değerlendirildiğinden; Başsavcılığın itirazının kabulüne, Daire kararının kaldırılmasına ve dosyanın incelemeye devam edilmek üzere Dairesine iadesine karar verilmiştir.
ASKERİ YARGITAY KARARI
T.C. ASKERİ YARGITAY Daireler Kurulu 14.11.2013 T., 2013/111 E., 2013/110 K.
ÖZET: Astına suç işlemek için emir veren üst hakkında, AsCK’ nın 109’uncu maddesinin ikinci fıkrasının uygulanabilmesi için; verilen emir doğrultusunda suç işleyen asli fail hakkında ceza verilmiş olması gerekir.
(1632 S. K. m. 109)
Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık Uzm. J. Çvş. E. K. nin emri ile Karakol Komutanına hakaret teşkil eden sözler söyleyen J .Er N.A. ile J. Er S.K. hakkında, Askeri Savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olmasının, sanık hakkında ASCK’nın 109uncu maddesinin 2nci fıkrasının uygulanmasına engel teşkil edip etmediğine ilişkindir.
Daire, asli failler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olmasının sanık Uzm .J .Çvş. E.K. hakkında ASCK’nın 109uncu maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği görüşündeyken; Başsavcılık, asli failler hakkında ceza verilmediğinden, sanığın ASCK’nın 109uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılamayacağı görüşündedir.
Dava dosyasındaki delillerden; …K.lığı emrinde görevli olan sanığın, 30.04.2010 günü saat 22.00 sıralarında devriye faaliyeti esnasında devriye aracı içerisindeyken, amiri konumundaki …İlçe Jandarma Karakol Komutanı J. Bçvş. M.Ö. ile telefon konuşması yaptığı, telefon görüşmesinin bitmesini müteakip telefonu kapattıktan sonra araç içerisinde bulunan devriye personeli J .Er İ.D., J. Er N.A. ve J. Er S.K .nin yanında mağdura hitaben Orospu çocuğu, avradını sinkaf ettiğim, şerefsiz dediği, müteakiben araçta bulunan devriye personeli J .Er N.A. ve J. Er S.K.ye amiri konumunda bulunan J. Bçvş. M.Ö.ye aynı şekilde küfür etmeleri hususunda emir verdiği, J. Er N.A. ile J. Er S. K.nin evvela bu emri yerine getirmedikleri, sanığın bunun üzerine her iki askere baskı yaparak küfür etmeleri konusunda zorladığı, bu zorlama neticesinde her ikisinin de mağdur Karakol Komutanına hitaben Orospu çocuğu, şerefsiz diye küfür ettikleri anlaşılmakta olup; maddi olayın oluş şekline ilişkin olarak Daire ile Başsavcılık arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
ASCK’nın 41inci maddesinin 1inci fıkrasında Askeri cürümlerde ve kabahatlerde iştirak halinde, Türk Ceza Kanununun 64üncüden 67nciye kadar olan maddeler hükmü tatbik olunur. denilmek suretiyle, Türk Ceza Kanununda yer alan suça iştirak ile ilgili kuralların, askeri ceza hukukunda da aynen uygulanacağı kabul edilmekle beraber; bazı hâllerde bu esaslardan ayrılmayı ifade eden hükümlere yer verilmiştir. Genel iştirak hükümlerinden ayrı bir düzenlemeye yer verilen maddelerden biri de Askeri Ceza Kanununun Madununa suç yapmak için emir verenlerin cezası başlığını taşıyan 109uncu maddesi olup;
- Rütbe veya makam ve memuriyetinin nüfuz ve salahiyetini suiistimal ederek madununa bir suçun yapılmasını teklif eden, amir veya mafevk iki seneye kadar hapsolunur.
- Suç yapılır veya yapılmağa teşebbüs edilirse faili asliye muayyen olan ceza, emir veren hakkında artırılarak hükmolunur. Şeklindedir.
Bu düzenleme ile; genel iştirak kuralları kapsamında azmettirenin cezalandırılabilmesi için gerekli olan suçun işlenmiş olması ya da teşebbüs aşamasında kalmış olması şartı ortadan kaldırılmış; azmettirilen suç işlenmemiş olsa bile sanığın cezalandırılabilmesine olanak sağlanmıştır.
Bu suçun oluşumu için, failin, rütbe, makam veya memuriyetinin güç ve yetkilerini kötüye kullanarak astına suç işlemesini teklif etmesi yeterli olmaktadır. Suçun işlenmesi veya işlenmeye kalkışılması hâlinde cezanın faili asliye muayyen olan ceza dikkate alınmak suretiyle artırılacağı düzenlenmiştir. Maddeyle korunan hukuki menfaat, üst konumundaki kişilerin, astlarını kullanmak suretiyle suç işlemelerinin önlenmesidir. Muayyen kelimesinin sözlük anlamının belirli, belirlenmiş, kararlaştırılmış olduğu dikkate alındığında; getirilen düzenleme ile astına suç işlemek için emir verenlerin, asli faile verilen cezadan daha az bir ceza ile cezalandırılmasının önlenmek istediği görülmektedir.
Askeri Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında da, maddenin son fıkrasında yer alan faili asliye muayyen olan ceza ibaresi, asli fail için belirlenmiş sonuç ceza olarak kabul edilmiş ve artırımın bu ceza üzerinden yapılması öngörülmüştür. Örneğin Askeri Yargıtay 1inci Dairesinin 15.11.2000 tarihli, 2000/724-721 Esas ve Karar sayılı kararında; verilen emir uyarınca işlenen kasten yaralama suçu nedeniyle, asli faile teşdiden verilen iki ay hapis cezasının esas alınmak suretiyle ceza tayini isabetli görülmüştür. Askeri Yargıtay 4üncü Dairesinin 28.03.2001 tarihli, 2001/221-225 Esas ve Karar sayılı kararı da bu mahiyettedir.
Sonuç olarak, ASCK’nın 109uncu maddesinin ikinci fıkrasının uygulanabilmesi için; asli fail/faillerin, işlenmiş olan eylem nedeniyle cezalandırılmış olmaları gerektiği; somut olayda J. Er N.A. ile J. Er S.K. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği dikkate alındığında; sanık Uzm. J. Çvş. E. K. nin ASCK’nın 109uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca cezalandırılmış olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı değerlendirildiğinden; Başsavcılığın itirazının kabulüne, Daire kararının kaldırılmasına ve dosyanın incelemeye devam edilmek üzere Dairesine iadesine karar verilmiştir.
T.C. ASKERİ YARGITAY 1. Daire 03.05.2006 T., 2006/733 E., 2006/750 K.
ÖZET: Sanığın tabur nöbetçi amiri olduğu günlerde erlerden reo tipi askeri araçların deposundan çanta bidona benzin çekmeleri ve kendi aracının bagajına koymaları yönündeki emir vermesi eyleminin, astına suç işlemesi için emir vermek suçunu oluşturduğu konusunda bir duraksama bulunmadığı görülmektedir.
(1632 S. K. m. 29, 30, 50, 109, 131) (765 S. K. m. 59, 80) (647 S. K. m. 4, 5)
Müteselsilen astına suç işlemek için emir vermek suçundan sanık Em. Mu. Astsb. Bçvş. G. A. hakkında K.T.B.K. Komutanlığı Askeri Mahkemesince verilen 10.8.2005 gün ve 2005/54-422 sayılı mahkumiyete ilişkin hükmün sanık ve müdafi tarafından yasal süresi içinde sebep gösterilerek temyiz edilmesi üzerine dava dosyası Askeri Yargıtay Başsavcılığının 13.4.2006 gün ve 2006/2415 sayılı tebliğnamesi ekinde hükmün onanması görüşü ile Dairemize gönderilmekle incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Sanık hakkında astlarına suç işlemek için emir vermek suçundan dolayı verilen ilk mahkumiyet hükmünün Askeri Yargıtay 1 inci D.nin 24.09.2003 gün ve 2003/730-729 sayılı ilamı ile noksan soruşturma yönünden bozulduğu, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda Askeri Mahkemece sanık hakkında; astına suç işlemesi için emir vermek suçunu işlediği sabit görülerek, ASCK’nın 109/2, 131/1 (az vahim hal fıkrası), 50, TCK’nın 80, 59/2, 647 sayılı Kanunun 4/1 ve 5/3 üncü maddeleri uyarınca 700 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, bu para cezasının aylık on eşit taksitle tahsiline, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan miktarın tamamının bir defada tahsiline, ASCK’nın 30/1-B ve 29/A maddeleri gereğince sanığın TSK’den çıkarılmasına karar verilmiştir.
Sanık anılan hükmü, sabıkası olmadığını, asli ve feri cezaların tecil edilmeme gerekçesine katılmadığını, keşfin yokluğunda yapıldığını ileri sürerek;
Sanık müdafi de, asli ve feri cezaların tecil edilmeme gerekçesine katılmadığını, müvekkilinin sabıkasız olmasının erteleme hakkı olduğunu göstereceğini, keşfin yokluklarında yapıldığını, savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürerek hükmü temyiz etmişlerdir.
Tebliğnamede hükmün onanması yönünden görüş bildirilmiştir. İNCELEME VE DEĞERLENDİRME:
Halen emekli olan sanık Emekli Mu. Tekn. Astsb. G. A.’ın 2000 yılı genel atamalarında 39 uncu Mknz. P. Tüm. K.lığı Mu. Tb. Kh. ve Srv. Bl. Mu. Bkm. Ks. Elkt. Güç Kaynağı Makinistliğine atandığı, 2001 yılı Haziran ayında Muhabere 3 ncü Kademe Amiri olarak görevlendirildiği (Dz.60), sanık Mu. Er M. U. Y.’ ın 15.02.2001, Mu. Er S. G.’ ün ise 01.08.2001 tarihinde Muhabere Bakım Kısmı emrine verildikleri, sanık Astsb. G. A.’ın nöbetlerini tabur nöbetçi amiri olarak tuttuğu (Dz.66-73), önce U. Y.’ a söyleyerek araçların deposundan her defasında bir çanta bidon benzin çektirip kendi sivil aracının bagajına koydurduğu, daha sonra S. G.’ e de bu hususta emir verdiği ve U. Y. ile birlikte bu işlemi yapmalarını istediği, en son 22.10.2001 tarihinde, nöbetçi amiri olan sanık Mu. Tek. Kd. Bçvş. G. A.’ın sanık Mu. Er S. G.’ e iki çanta bidon benzinin doldurulup arabasına sigaraları ile birlikte bırakılmasını istediği, saat 20.00 civarında sanık Mu. Er S. G. ve sanık Mu. Er M. U. Y.’ ın birlikte garajdaki bir reodan iki çanta bidonu benzinle doldurduktan sonra, sigaraların da olması nedeniyle taşıma işlemine yardımcı olması için Mu. Onb. Z. Ş.’ i çağırdıkları, bir bidonu Mu. Onb. Z. Ş.’ in diğer bidonu sanık Mu. Er S. G.’ ün, sigaraları ise sanık Mu. Er M. U. Y.’ ın taşıyarak nizamiyeden çıktıkları ve sanık Astsb. G. A.’ın arabasının bagajına bıraktıkları, Mu. Bl.K.nı olan Mu. Yzb. M. A.’ ın o sırada nizamiyeden tabura gitmekte iken üç askeri sivil bir araca çanta bidon koyarken görünce sanık Mu. Er M. U. Y.’ a bidonda ne olduğunu sorduğu, yanık yağ cevabını alınca şüphelenerek sivil aracın bagajındaki bidonları kontrol ettiği ve benzin olduğunu anlayıp askerlerin ifadelerine başvurduğu, erlerin sanık Mu. Tek. Kd. Bçvş. G. A.’ın emri ile reodan benzin çektiklerini, bu işi uzun zamandır yaptıklarını söylemeleri üzerine, Mu.Yzb. M. A.’ ın o gün tabur nöbetçi amiri olan sanık G. A.’ı çağırdığı, ancak sanık G. A.’ın ben yanık yağı koyun dedim, benzin koymuşlar diye cevap verip sanık Mu. Er S. G.’ e dönerek sana yanık yağı koy demiştim. Neden benzin koydun? dediği, sanık Mu. Er S. G.’ ün ise sessizce benzin demiştiniz diye yanıt verdiği anlaşılmaktadır.
Askeri Mahkemenin gerekçeli kararında ayrıntılı bir şekilde açıkladığı üzere; sanığın Tabur Nöbetçi Amiri olduğu günlerde Mu. Er S. G. ve Mu. Er M. U. Y.’ a reo tipi askeri araçların deposundan çanta bidona benzin çekmeleri ve kendi aracının bagajına koymaları yönündeki emir vermesi eyleminin, astına suç işlemesi için emir vermek suçunu oluşturduğu konusunda bir duraksama bulunmadığı görülmektedir.
Sanık ve müdafii kendilerine haber verilmeden keşif yapıldığını ileri sürmekte iseler de, keşif ile yapılan işlemlerin nöbet yerlerinin belirlenmesi, güzergahın ölçülmesi, alanın ağaçlık olup olmadığının tespiti, bu haliyle görülmenin imkan dahilinde olup olmadığının belirlenmesine yönelik olması karşısında, keşfin sadece Ekim 2003 de gerçekleştirilmesi eksik soruşturma nedeni olarak görülmemiştir.
Diğer yandan, her duruşma gününün ve bu arada esas hakkındaki mütalaanın verildiği hususunun sanık müdafiine tebliğ edilmesi nedeniyle, müvekkilinin esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma yapma hakkının kısıtlandığı yönündeki sanık müdafiinin ve sanığın aynı paraleldeki temyiz nedenleri kabule değer bulunmamıştır.
Askeri Mahkeme tarafından haklı ve yerinde gerekçelere dayanılarak kurulan mahkumiyet hükmünde usul, sübut, vasıf, uygulama maddesi ve fıkrası, temel ve feri cezanın tayini, teselsül hükmünün, kanuni artırım ve takdiri indirimin uygulanması, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın adli para cezasına çevrilmesi ve ertelenmemesi yönünden herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verilmiştir.
SONUÇ VE KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Sanığın ve müdafiinin kabule değer görülmeyen temyiz nedenlerinin 353 sayılı Kanunun 217/2’ nci maddesi uyarınca REDDİNE, Usul ve esas yönlerinden kanuna uygun mahkumiyet hükmünün ONANMASINA, Tebliğnameye uygun olarak, 03.05.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.