Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Başvuru
Makale Başlıkları
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Bireysel Başvuru
Avrupa insan hakları mahkemesi başvuru Kişiler, temel hak ve hürriyetlerini hem kendi devletinin yargısı hem de uluslararası yargı nezdinde korumaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM) de, kişilerin hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’de belirtilen haklarını hem de ek protokollerdeki haklarını uluslararası yargı nezdinde korumak amacıyla 1959’da oluşturulmuş uluslararası bir yargı kurumudur.
Yukarıda da bahsedildiği üzere AİHS ve ek protokolleri, kişilere birçok hak ve özgürlük tanımıştır. Üye devletlerden birisi, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini ihlal edici herhangi bir muamelede bulunması durumunda temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kişinin başvurması gereken yol AİHM başvuru yoludur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru 2 türdür. Bunlardan birisi devlet başvurusu bir diğeri ise bireysel başvurudur. AİHM’e yapılan devlet başvurusu bir devletin hakkı başka bir devlet tarafından ihlal edilmesi durumunda yapılan bir başvuru yolu iken; bireysel başvuru ise bir kişinin temel hak ve özgürlüklerinin üye devletlerden birisi tarafından ihlal edilmesi durumunda başvurulabilecek bir yoldur. Kişinin haklarını ihlal eden üye devlet kişinin kendi vatandaşı olduğu devlet olabileceği gibi üye devletlerden herhangi biri de olabilir.
AİHM verdiği kararlar devletler bakımından bağlayıcı kararlardır ve bazı durumlarda ciddi tazminat ödeme durumunda kalan devletler tarihte olmuştur (Mesela AİHM, ülkemiz aleyhine son 16 yılda 295 milyon liralık tazminata hükmetmesi gibi). Avrupa insan hakları mahkemesi başvuru
Türkiye, 10.03.1954 tarihinde AİHS üye olmuştur. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, iç hukuk yollarının tüketilmesi kaydıyla (ileride bahsedeceğiz) AİHM başvuru yapma hakları bulunmaktadır.
AİHM Başvuru Nasıl Yapılır?
Daha sonra detaylı bir şekilde bahsedeceğimiz AİHM başvuru şartları sağlandıktan sonra Fransa’nın Strasbourg şehrinde bulunan mahkemeye gidilerek başvuru yapılacaktır. Başvuru kendi elimizle yazdığımız dilekçe ile değil, AİHM’nin hazırladığı özel başvuru formu doldurularak yapılacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yapılan yargılama ve diğer tüm prosedürler İngilizce ve Fransızca yapılmaktadır. Ancak başvuru formu doldurulurken üye devletlerden birinin dili ile (mesela Türkiye üye devletlerden biri olduğu için Türkçe) doldurulabilir.
Başvuru formunu doldururken yapılan hatalar, başvuru konusu incelenmeden daha başında usulden reddedilmesine neden olmaktadır. Bu yüzden başvurunun esastan incelenebilmesi ve aynı zamanda eksiksiz bir başvuruda bulunmak için avukat desteği almak faydalı olacaktır.
Askeri ceza davaları; emre itaatsizlik, amir ve üst kademeye saygısızlık ve askeri firar ve benzeri suç tiplerinde en çok görülen dava türleridir. Askeri hukuk davaları ise askeriyede mobbing, askeriyede sakatlanma neticesinde açılan tazminat davaları ve red gelen güvenlik soruşturmasının devam davaları olarak bilinmektedir.Avrupa insan hakları mahkemesi başvuru
AİHM Başvurabilecek Kişiler
AİHS ve ek protokollerde yer alan kurallar gereği, bu sözleşme ve protokollerdeki hakları ihlal edilen herkes ihlal eden üye devlete karşı bireysel başvuruda bulunma hakkı bulunmaktadır. Bireysel başvuruda bulunacak kişinin gerçek kişi olması şart değildir. Zira tüzel kişiler de bireysel başvuru yoluna başvurabildiği gibi başvuru hakkı o kadar geniş tutulmuştur ki tüzel kişiliği bulunmayan toplulukların da başvuru hakkı bulunmaktadır.
Başvuruda bulunan kişi, şikayet ettiği devletin vatandaşı olması gerekmediği gibi başvuran kişinin üye devletlerden hiçbirisinin de vatandaşı olmayabilir. Yani tarafsız bir devletin vatandaşı da bireysel başvuruda bulunabileceği gibi herhangi bir devlete vatandaşlığı bulunmayan yani vatansız kişilerin de AİHM bireysel başvuru hakkı bulunmaktadır.
Ölen bir kişi için başvuruda bulunmak ise mümkün olmamakla beraber eğer mirasçıları hak ihlalinden dolayı bir zarara uğramışlarsa bu durumda başvuru yapabilirler. Aynı şekilde başvuruyu yaptıktan sonra ölmüş bir kişinin başvurusuna mirasçılarının devam etme hakkı bulunmaktadır.
Yukarıda da biraz bahsettiğimiz üzere bireysel başvuruda bulunmak için avukatla başvurma zorunluluğundan söz edilemez. Ancak başvurunun kabul edilebilirlik aşamasından geçtikten sonra avukat bulundurma zorunluluğundan söz edilmektedir. Bu yüzden başvurunun esastan incelenmeden usulden dolayı reddedilmemesi için başvuruda bulunacak kişilerin daha başlangıçta avukat yardımından faydalanmaları kendi yararlarına olacaktır.Avrupa insan hakları mahkemesi başvuru
AİHM Başvuru Ücreti ve Süresi
Kural olarak AİHM ne yapılan başvurularda herhangi bir ücret söz konusu değildir. Ancak başvuru formunun mahkemeye gönderilmesi sırasında verilecek posta masrafı başvurucu kişi tarafından karşılanacaktır. Bunun dışında eğer başvuran avukat yardımından faydalanıyorsa bu durumda avukat ile yaptığı vekalet sözleşmesinde kararlaştırılan avukatlık ücretini ödemekle yükümlüdür.
AİHM, durumu olmayan başvuruculara adli yardım talebinde bulunmaları durumunda adli yardımda bulunabilmektedir. Ancak AİHM’nin yaptığı adli yardım; makul derecede avukatlık ücretleri, yol giderleri ve posta masrafları ile sınırlıdır.
AİHM başvurusu süresi hak düşürücü bir süre olup 4 aydır. Bu hak düşürücü süre, ihlal edilen hak ile ilgili olarak iç hukuk yollarının tüketildiği tarihten itibaren başlar. Ancak ihlal edilen hakla ilgili herhangi bir iç hukuk yolu bulunmuyorsa veya bir iç hukuk yolu var ama bu yol etkisizse bu durumda 4 aylık hak düşürücü süre hak ihlalinin gerçekleştiği tarihten itibaren başlar.Avrupa insan hakları mahkemesi başvuru
AİHM Başvuru Şartları
- İç hukuk yollarının tamamen tüketilmesi gerekir.
- AİHM, hak düşürücü süre olan 4 aylık başvurusu süresinin geçirilmemesi gerekir.
- Başvuran kişiye ilişkin şart (yukarıda değindik).
- AİHM’ne aynı hak ihlali ile ilgili daha önce bir başvuruda bulunulmuş ise ikinci bir başvuruda bulunma hakkı yoktur.
- Hak ihlali ile ilgili eğer başka uluslararası yargı kurumuna başvurulmuş ise AİHM’ne başvurulamaz.
- Hakkın kötüye kullanılması teşkil eden bireysel başvurular yapılamaz.
- Başvuru AİHS ve ekli protokollerde belirtilen kurallara uygun olarak yapılmalıdır.
- Başvuru dayanaktan yoksun olmamalıdır yani temellendirilmiş olması gerekir.
- Başvuran kişi, hak ihlali nedeniyle önemli bir zarara uğramış olmalıdır ve bunu ispat etmelidir. Avrupa insan hakları mahkemesi başvuru
AİHM Verebileceği Kararlar
AİHM, yaptığı inceleme sonucunda 3 türlü karar verebilir:
- Hak İhlali Olmadığı Kararı
- Hak İhlali Olduğu Kararı
- Tazminat Kararı
Üye devlet, kendileri hakkında ihlal kararı verileceğini düşündüğü zaman karar verilmeden ya da hüküm verilmiş ancak kesinleşmemiş durumlarda hüküm kesinleşmeden AİHM ne tek taraflı deklarasyonda bulunarak hak ihlali yaptığını kabul edebilir. Bu durum aynı zamanda devletin belirli bir miktar tazminat ödemeyi kabul ettiği anlamına da gelir. AİHM, tek taraflı deklarasyonu inceler ve makul bulursa kabul eder. Ancak özellikle belirtmek gerekir ki başvurucunun bu noktada üye devletin yolladığı deklarasyonda belirtilen tazminat miktarını kabul etmemesi gibi bir şey söz konusu değildir.
AİHM verdiği kararlar, AİHS 46.maddeye göre bağlayıcıdır. Dolayısıyla üye devletler AİHM’nin verdiği kararlara uymak zorundadırlar. Bunu denetleyecek kurum Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından yapılır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi hem tazminatın ödenip ödenmediğini denetler hem de hak ihlali sonrasında alınması gereken hem bireysel hem de genel tedbirleri denetler.Avrupa insan hakları mahkemesi başvuru
AİHM Kararına İtiraz
AİHM’nin verdiği kararları esas olarak AİHM Daireleri vermektedir. Ancak Dairelerin esas hakkındaki verdikleri bu karar hüküm tarihi itibariyle kesinleşmez. Zira hem başvuran hem de ilgili üye devletin kararın verildiği tarihten itibaren 3 ay içerisinde AİHM kararlarına karşı itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu itirazlar Büyük Dairece incelenir.
Taraflar eğer itiraz ederse itiraz konusu Büyük Daire’nin 5 hakimden oluşan kurulu tarafından değerlendirilir. Bu değerlendirme esas olarak kararın AİHS ve ek protokollerdeki kurallara uygun verilip verilmediğine ilişkindir.
Büyük Daire eğer incelenmeye eğer ciddi bir problem görmezse bu durumda karar incelenmeden kesinleşir. Aksi durumda dava Büyük Daire tarafından tekrar incelenir ve yeniden bir hüküm verir. Bu inceleme sonucunda verilen hüküm kesin hüküm niteliği taşımaktadır. Bu itiraz yoluna hem başvuran hem de ilgili üye devlet başvurabilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yapısı
Mahkeme teşkilatına dair hükümler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İkinci Kısmında 19 ila 51. maddeler arasında ve AİHM İçtüzüğünde düzenlenmiştir. AİHM’de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf ülke sayısı kadar hâkim görev yapmaktadır.
Halihazırda Mahkemede 47 hâkim vardır. Sadece 1 defaya mahsus olmak üzere 9 yıllığına seçilen hakimler taraf devletler tarafından sunulan üç kişilik liste üzerinden Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisince seçilmektedir. Ancak hâkimler seçilme yaşları ne olursa olsun 70 yaşında emekli olmak zorundadırlar. Hakimler mahkemede geldikleri ülkeyi temsilen değil kendi namlarına bulunurlar.
Mahkeme idari ve yargısal birim olarak ikiye ayrılmıştır. İdari birimler Mahkeme Genel Kurulu, Bölümler ve Filtraj Bölümü iken yargısal birimler Daireler, Komiteler, Tek Hakim ve Büyük Daire’dir.
Mahkeme Fransa’nın Strazburg şehrinde yer almakta olup resmi dilleri Fransızca ve İngilizce’dir. Ancak başvurunun taraf devletlerin dillerinden birinde yapılmasının önü açıktır.
Emsal Yargı Kararları
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, E. 2008/15602 K. 2008/19983 T. 13.11.2008
Mahalli mahkemece verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine, bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
Harçlar Kanunu’nun 28/a maddesine göre “karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez”. Aynı Kanun’un 32. maddesinde ise “yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı” öngörülmüştür. Harçlar Kanunu’nun bu hükümleri doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirdiklerinden re’sen dikkate alınmaları zorunludur.
Somut olayda, takip dayanağı kararın, karar harcı ödenmeden alacaklı tarafça takibe konu edilmesi üzerine, borçlu vekili icra emrinin iptali için icra mahkemesine başvurmuştur.
Mahkemece AİHM’nin 26.06.2007 tarih ve 25321/02 başvuru no’lu kararından dolayı ortaya yeni bir durum çıktığını, bu karara göre Harçlar Kanunu’nun 28/a ve 32. maddelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğundan, sözü edilen maddelerin Anayasa’nın mülkiyet hakkını düzenleyen 35. maddesiyle hak arama hürriyetiyle ilgili 36. maddelerine aykırılığı gündeme geleceğinden yukarıda belirtilen AİHM’nin kararının uygulanmasının mümkün olduğu sonucuna varılarak borçlunun şikayetinin reddine karar verildiği görülmektedir.
Harçlar Kanunu’nun 28/a ve 32. maddeleri halen yürürlükte bulunmaktadır.
AİHM’nin yukarıda belirtilen kararı, bu karara konu olan dava için bağlayıcılığı söz konusudur. İşbu karar doğrultusunda yasama organınca bir düzenleme yapılmadığı sürece anılan kararın bu ihtilafta uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Dayanak ilamda borçlunun alacaklı aleyhine açtığı dava reddedilmiş, sadece o davada takipte taraf olmayan Cafer hakkındaki istem kabul edilmiştir. Burada hüküm altına alınan alacak için 167.254.960.244 YTL karar harana hükmedilerek bunun da adı geçen Cafer’den tahsiline karar verilmiştir.
Bu durumda harçtan sorumlu tutulmayan alacaklıdan bu harcın ödenmesi elbette ki istenemez. Ancak alacaklı lehine hükmedilen vekalet ücretini bu ilama göre borçludan tahsil edebilmesi için karar tarihindeki red harcını yatırması gerekir. Yatırdığı red harcını da yaptığı takipte borçludan tahsil yoluna gidebilir.
Bu nedenlerle mahkemece alacaklıya yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda bir süre verilerek Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi de gözönünde tutularak sonucuna göre bir karar verilmelidir.
O halde, eksik inceleme ile ve yazılı gerekçeyle sonuca gidilmesi isabetsizdir.
Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nın 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 13.11.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi, E. 2012/10279 K. 2014/3742 T. 31.03.2014
Davacı K1 vekili, 16/10/2009 günlü dava dilekçesiyle, davacının 1993 yılında tapuda satın alarak sahip olduğu A1 Köyü 745 parsel sayılı 21200 m2 yüzölçümündeki taşınmazın, 1990 yılında yapılan orman kadastrosunda kısmen orman sınırları içinde bırakılması nedeniyle açtıkları orman kadastrosunun iptali davasının Çanakkale Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.11.2000 gün ve 1996/527-931 sayılı kararı ile reddedilerek ve Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 29.01.2004 gün ve 2003/9269-2004/344 sayılı kararı ile onanıp karar düzeltme isteminin de 02.07.2004 gün ve 2004/4588-7103 sayılı kararı ile ret edilmek suretiyle 02.07.2004 tarihinde kesinleştiğini,
daha sonra Orman Yönetiminin açmış olduğu tapu iptali ve tescil davasında Çanakkale 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/520-2008/519 sayılı kararı ile davanın kabulüne, dava konusu parselin kesinleşen orman sınırları içinde kalan 13.06.2008 tarihli fen ve orman bilirkişi krokisinde yeşil ile boyalı (B1)=14290 m2 ve (B2)= 770 m2 bölümlerinin tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline ve bu bölümlere davalının el atmasının önlenmesine dair verilen kararın temyiz edilmesi üzerine,
Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 09/11/2009 gün ve 2009/16615-16419 sayılı kararı ile onandığını, karar düzeltme isteminin de 30/09/2010 gün ve 2010/9832-11562 sayılı kararı ile ret edilmek suretiyle kesinleştiğini, bu karara karşı başvurdukları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesinin 35783/03 sayılı KÖKTEPE-TÜRKİYE kararı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğinin tespit edildiğini belirterek yargılamanın iadesi istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, AİHM kararı ile, mahkemenin anayasal gerekçelerle başvuranın mülkünün bir bölümüne tahdit getirildiği, bu mahrumiyetin amacının doğanın ve çevrenin korunması gibi kamu yararı kapsamına girdiği, dolayısıyla hukuka aykırı ve keyfî hiçbir işlem bulunmadığının tespit edilip,
davanın koşulları özellikle de tahdidin nihaî oluşu, dava konusu durumu telafî edecek nitelikte etkili iç hukuk yolunun bulunmayışı, başvuranın mülkiyet hakkından yararlanması karşısındaki engel ve tazminat ödenmemiş olması hususları gözönünde tutularak,
tüm zararlarını karşılayacak şekilde 100.000 EURO tazminat ödenmesine hükmedildiği, AİHM kararının yerin orman olmadığına ilişkin bir belirleme niteliğinde bulunmayıp, mülkiyet hakkı ihlal edildiğinden tazminata dair karar bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş,
hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine Dairenin 08/05/2012 gün ve 2012/1091-6780 E.K. sayılı ilâmı ile [” İncelenen dosya kapsamına,
kararın dayandığı gerekçeye göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,”] karar verilmiştir.
Davacı vekili, karar düzeltme dilekçesinde; çekişmeli taşınmazın 1953 yılından beri tapuda kayıtlı olduğu ve 1973 yılında yapılan genel arazi kadastrosunda bu tapu kaydına dayanılarak kadastro tespitinin yapıldığı ve 1956 yılında yürülüğe giren 6831 sayılı Kanuna göre mülkiyet hakkını ortadan kaldırır biçimde geriye dönük tahdit uygulaması yapıldığı,
İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tazminat ödenip ödenmediğine bakılmaksızın Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin Yargılamanın iadesi nedeni olarak kabul ettiklerini ileri sürerek, Dairenin onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme kararının bozulmasını istemiştir.
Karar düzeltme dilekçesinde değinilen hususlar temyiz aşamasında da ileri sürülmüştür. Dairemiz kararı, karar düzeltme dilekçesinde değinilen hususlara cevap teşkil edecek nitelikte olduğu gibi, Mahkemece,
AİHM kararı ile, mahkemenin anayasal gerekçelerle başvuranın mülkünün bir bölümüne tahdit getirildiği, bu mahrumiyetin amacının doğanın ve çevrenin korunması gibi kamu yararı kapsamına girdiği, dolayısıyla hukuka aykırı ve keyfî hiçbir işlem bulunmadığının tespit edilip, davanın koşulları özellikle de tahdidin nihaî oluşu,
dava konusu durumu telafî edecek nitelikte etkili iç hukuk yolunun bulunmayışı, başvuranın mülkiyet hakkından yararlanması karşısındaki engel ve tazminat ödenmemiş olması hususları gözönünde tutularak, tüm zararlarını karşılayacak şekilde 100.000 EURO tazminat ödenmesine hükmedildiği,
AİHM kararının yerin orman olmadığına ilişkin bir belirleme niteliğinde bulunmayıp, mülkiyet hakkı ihlal edildiğinden tazminata dair karar bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olduğu gereğine değinilerek Onanmıştır.
Her ne kadar HMK’nun 375/i maddesinde belirtilen ”Kararın, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile tespit edilmiş olması,
” hali yargılamanın iadesi sebeplerinden kabul edilmişse de somut olayda; davacı vekilinin taşınmazın öncesinin orman olmadığı, bu nedenle kısmen de olsa mülkiyet hakkının sonlandırılamayacağı, bu nedenle orman tahdidinin iptali ile tapu kaydının eski hale getirilmesi istemine dayandığına, Dairenin onama kararı gerekçesi bu hususlarada cevap teşkil edecek şekilde olduğuna göre usûl ve kanuna da uygun bulunduğundan davacı vekilinin karar düzeltme istemlerinin reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle ve hükmün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi atfıyla H.U.M.K.’nun 440. maddesinde yazılı hallerden hiçbirine uymayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE,
aynı Kanunun 442. maddesi uyarınca takdiren 228.00.- TL. para cezası ile Harçlar Kanunu uyarınca 52.40.- TL. ret harcının düzeltme isteyenden alınmasına 31/03/2014 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
Faydalı Linkler: