Amir veya Üste Tehdit Suçu ve Cezası
Makale Başlıkları
Genel Olarak Tehdit Suçu
Bir kişiye, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit edilmesi hukukumuzda cezaya bağlanmaktadır. Tehdit, geleceğe yönelik olup kişilerin huzur ve sükununu bozan fiiller olarak tanımlanabilir.
Genel Olarak Askeri Suç Tanımı
Askeri suç tanımı Askeri Ceza Yasası’nda yapılmamıştır fakat suçun maddesinden ve yargı kararlarından yola çıkarak asker kişilerce işlenen veya askeri bir menfaati ihlal eden eylemler olarak tanımlanabilir.
Bu bağlamda asker bir kişinin kendisine verilen görevini yaparken işlediği suçlar ve asker olmasa dahi bu alana giren bir menfaatin ihlaline yol açılan durumlar askeri suç sayılır, örneğin bir askere rüşvet teklif edilmesi askeri suç sayılacaktır.
Amir veya Üste Tehdit Suçu
Amir veya Üste Tehdit Suçu, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş olan bir suçtur. Bu suç, astın, amir veya üst makamdaki kişiye karşı tehdit içeren eylemlerde bulunmasını ifade eder. Askeri personelin görevini gerektiği şekilde yerine getirmesi için askeri hiyerarşi içerisinde emre itaat edilmesi ve katı bir disiplin tesisi gerekmektedir. Hiyerarşinin korunması için de amir veya üste tehdit suçu, Askeri Ceza Yasası madde 82’de “Askeri itaati, inkıyadı (boyun eğme) bozan suçlar” arasında düzenlenmektedir.
Ast-üst arasındaki itaatin bozulması silahlı kuvvetlerin görevini gereği gibi yapamamasına, milli savunma hizmetinin aksamasına sebebiyet verecektir. Bu suç ile her şeyden önce ast- üst arasındaki saygı ilişkisine uyularak milli savunma hizmetinin disiplinli ve düzenli işlemesi amaçlanmaktadır.
Amir veya üste tehdit suçu, ACK m. 82’de “Amir ya da üstünü herhangi bir suretle tehdit edenlere, 6 aydan 2 seneye kadar hapis cezası verilir. Fiil toplu asker karşısında ya da silahlı iken ya da hizmet esnasında işlendiğinde, verilecek hapis cezası 1 yıldan az olamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
ACK m. 82 devamında tehdit suçunun;
Toplu asker karşında, hizmet halinde ya da silahlı iken işlenmesi halinde nitelikli şeklin oluşacağına hükmedilmiştir.
Nitelikli halde cezanın alt sınırının 1 yıl olmasının sebebi ise diğer askerlerin de bu konuda yanlış davranışlara itilebileceği görüşüdür veya silahlı iken yapılan tehdidin gerçekleşme ihtimalinin fazlalılığıdır.
Silahın hizmet amacıyla taşınması ya da silahın başında bir amirin kumandası ve nezaretiyle hizmete başlamış olması aranır. Ancak bu tehdit suçunun nitelikli halinin oluşması için silahın tehditte kullanılması gerekli değildir.
Örnek vermek gerekirse nöbet tutan askerin hizmet sırasında tüfek taşıması bu suç kapsamında askerin “silahlı” sayılması için yeterlidir. Silah eğitimi ve hatta silah bakımı da silahlı hizmet kapsamına girmektedir.
Bir diğer nitelikli halin oluşabilmesi için amir veya üst ve fail dışında hizmet amacıyla toplanmış 7 ya da daha fazla askerin olması durumudur. Amir veya Üste Tehdit Suçu cezası ve diğer konular için bizlerle iletişime geçebilirsiniz.
Yargıtay kararına göre toplanma askeri hizmet amacına yönelik, ciddi ve disiplinli olmalı, amir veya üstün emir komutasında bulunmalı ve hizmet amacıyla toplanmanın başlaması gerekmektedir.
Aynı zamanda yemek duası amacıyla toplanan personel de toplu asker olarak değerlendirilmektedir. Amir veya üst ve fail dışında hizmet amacıyla toplanmış en az 7 kişinin duyabileceği ya da görebileceği şekilde işlenmiş olması yeterlidir zira kişilerin duymuş ya da görmüş olmalarının bir önemi bulunmamaktadır.
Bu suç bakımından failin ast- üst ilişkisi içindeki asker olması gerekir. Mağdur ise failin üstü konumundaki asker kişidir. Bunun dışında failde ya da mağdur da aranacak başkaca özellik yoktur.
Tehdidin mahiyeti konusunda madde metninde düzenleme yoktur fakat Türk Ceza Kanunu’ndaki tehdit suçuna bakılarak buradaki tehdidin de nasıl olacağı, nelerin tehdit sayılacağı belirlenebilir.
Yargı kararlarından Amir veya Üstü Tehdit Suçu’na örnek vermek gerekirse eğer; “…sen ne yapmaya çalışıyorsun, buranın dışarısı da var, orada görüşürüz…”, “…siz adamı katil edersiniz…” gibi cümleler tehdit sayılmıştır.
Suçun Cezası
Askeri Ceza Kanunu madde 82’de bu suçun işlenmesi halinde 6 aydan 2 seneye kadar hapis cezası verilmesi öngörülmüştür. Nitelikli hallerde ise verilecek hapis cezası 1 yıldan az olamaz şeklinde düzenleme yapılmıştır. Ayrıca Genel Kolluk mevzuatı ile ilgili olan bölümü okuyabilirsiniz.
Amir veya Üste Tehdit Suçu Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Kararı
Adli para cezası, yargılamayı gerçekleştiren mahkemece, hükümlünün belli bir miktar parayı devlet hazinesine ödemesine hükmedilmesidir.
Askeri Ceza Kanunu Ek madde 8 uyarınca; sırf askeri suçlardan ötürü yapılan yargılama neticesinde karar verilen cezanın dört ay veya daha çok süreli hapis cezası olması, fiilin disiplini ağır bir halde ihlal etmesi veya birliğin güvenliğini tehlikeye düşürmesi ya da birliğin muharebe hazırlığını veya etkinliğini zafiyete uğratması ya da büyük bir zarar ortaya çıkması, fiilin savaş veya seferberlikte işlenmesi durumlarında adli para cezasına karar verilemez.
Amir veya üste tehdit suçunda, kanunda belirlenen hapis cezaları sebebiyle adli para cezasına karar verilemez.
Mahkemece şahsa uygulanan hapis cezasının, cezaevinde infaz edilmesinden koşullu şekilde vazgeçilmesi durumunda erteleme kararı verilir.
Askeri Ceza Kanunu madde 47 doğrultusunda; sırf askeri suçlardan ötürü gerçekleşen yargılama neticesinde hükmolunan cezanın üç ay veya daha çok süreli hapis cezası olması, fiilin disiplini ağır şekilde ihlal etmesi veya birliğin güvenliğini tehlikeye atması ya da birliğin muharebe hazırlığını veya etkinliğini zafiyete uğratması ya da büyük bir zarar ortaya çıkması, fiilin savaş veya seferberlikte işlenmesi, daha önce sırf askeri bir suçtan dolayı mahkûm olunması durumlarında erteleme kararı verilemez.
Amir veya üste tehdit suçunda, kanunda öngörülen hapis cezaları sebebiyle erteleme kararı verilemez.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanıkla alakalı hükmedilen cezanın belli bir denetim süresi içinde netice doğurmaması, denetim süresi boyunca kasıtlı bir suç işlenmez ve yükümlülüklere göre davranılırsa ceza kararının ortadan kaldırılması ve davanın düşürülmesine yol açan cezanın kişiselleştirilmesi kurumudur.
Anayasa Mahkemesi’nin 2018/161 E. 2019/13 K. Sayılı 14/03/2019 tarihli kararında belirtildiği gibi, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. Maddesine eklenen 4. Maddenin 1. Fıkrasında hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasının koşulları sayılmıştır.
Bu koşullara göre, mevzubahis suç hakkında hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına hükmedilebilmesi için, mahkemece şahıs hakkında hükmolunan cezanın altı aydan aşağı olması gerekmektedir. Amir veya üste tehdit suçunda, kanunda öngörülen hapis cezaları sebebiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına hükmedilemez.
Amir veya Üste Tehdit Şikâyet Süresi
Amir veya Üste Tehdit Şikâyet Süresi konusu, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş olan bir konudur. Amir veya üst makamdaki bir kişiye karşı tehdit veya şiddet içeren eylemlerde bulunan kişilere karşı mağdurun şikâyet hakkı vardır.
Tehdit veya şiddet içeren eylemlerle karşılaşan biri olarak, mağdurun şikâyet hakkını kullanması önemlidir. Amir veya üst makamdaki kişilere karşı işlenen suçlarda, mağdurun şikâyeti gerekmektedir.
Zamanaşımı, Uzlaşma ve Görevli Mahkeme
Askeri Ceza Kanunu madde 48/A’da askeri suçların takibinin şikâyete bağlı olmadığı belirtilmiştir. Amir ve üste tehdit suçu askeri suçlardan olması sebebiyle şikâyete bağlı suçlar içerisinde değildir.
Amir veya üste tehdit suçu sonucunda verilen hapis cezası şartları sağlıyorsa zamanaşımı 8 yıldır.
TCK madde 235 doğrultusunda amir ve üste tehdit suçları uzlaşma çerçevesindeki suçlardan değildir.
Amir veya üste tehdit suçunda görevli yargı organı, Asliye Ceza Mahkemeleridir.
Yargı Kararları
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı – İzmir BAM, 11. CD., E. 2018/3046 K. 2018/1620 T. 23.5.2018
KARAR
İlk derece mahkemesince verilen hükme karşı istinaf kanun yoluna başvurulmakla, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya incelenip görüşüldü:
Sanığın 11/06/2015 tarihinde sabah saatlerinde rahatsızlığı nedeniyle gittiği birlik revirinde mağdur J.Tbp.Yzb. K1 tarafından muayene edildiği, sanığın, aynı tarihte, saat 16.30 sularında rahatsızlığının geçmemesi üzerine tekrar gittiği birlik revirinde mağdur ile karşılaştığı, mağdurun, sanığa sabah saatlerinde yaptığı muayene neticesinde tedavisini düzenlediğini ve ilaçlarını yarım saat sonra alabileceğini söylediği, sanığın birden “…. sana gününü göstereceğim, mahkemeye vereceğim” şeklinde sözler söylediği, bu şekilde üstü tehdit suçunu işlediği kabul edilerek mahkumiyetine dair hüküm kurulmuştur.
Sanığa yüklenen amir veya üstü tehdit suçu, ASCK’nın 82/2. maddesinde; “Amir veya üstünü herhangi bir suretle tehdit edenlere, altı aydan iki seneye kadar hapis cezası verilir. …”şeklinde düzenlenmiş olup, bu suçun unsurlarının belirlenmesi için Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükmünün incelenmesi gerekmektedir.
Tehdit suçu; TCK’nın 106/1. maddesinde; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde suçun unsurlarının nasıl oluşacağı konusunda; “Madde ile, ‘Tehdit’ bizatihi suç hâline getirilmiş bulunmaktadır… Burada tehdidin koruduğu değer, kişilerin huzur ve sükunudur, böylece, kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile, insanın kendisine özgü sulh ve sükununa karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu madde ile korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.
Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddi bir mahiyet arzetmesi gerekir.
Yani istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarfedilen sözler, gerçekleştirilen davranış, muhatap alınan kişi üzerinde ciddi bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez.
Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddi şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddi bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir…
Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir…
Tehdit hâlinde, kişi tehdit konusu tecavüzün ileride vuku bulacağı beyanıyla korkutularak, belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır, mecbur edilmektedir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde, bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişinin altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtilerek tehdit suçunun temel şekli düzenlenmişken, anılan fıkrasının ikinci cümlesinde malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehdit düzenlenmiş ve failin mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu düzenlemeden hareketle hayat, vücut dokunulmazlığı, cinsel dokunulmazlık ve malvarlığı değerlerine yönelik tehdit dışında kalan bir ifadenin, sair tehdit olarak kabul edilebilmesi için açık bir kötülük bildirimi ve kastını içermesi veya oluşa göre tereddüde mahal vermeyecek şekilde bu yönde algılanması gerekmektedir.
Bu nedenle, özellikle haksız bir fiil veya hukuksuz bir uygulamaya tepki olarak ortaya konulan ve yasal yollara başvuruyu da içinde barındırabilecek tarzda yorumlanabilecek ifadeler, sözlerin sarfedildiği doğal ortamın bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde, tehdit suçunun oluşması için aranan uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşullarını içermeyecektir.
Sair tehdit eyleminde hukuka aykırılık öğesinin oluşması bakımından olayda hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması da zorunludur.
TCK’nın 26. Maddesinde “hakkını kullanan kişiye ceza verilmez” hükmü yer almaktadır. Anayasanın 36. maddesinde ise, herkesin yargı merciileri önünde iddia ve savunmada bulunma hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
Ayrıca, gerçek kişiler veya resmi mercilerin hukuka aykırı işlem ve eylemleri nedeniyle kişilerin şikayet hakları da hak arama özgürlüğü kapsamında bu madde içerisinde değerlendirilmektedir. Şikayet hakkının kullanılması, kişilerin veya kamu görevlilerinin yasaya uygun davranmadıkları iddiasıyla idare veya yargı makamlarınca denetlenmelerine olanak sağlamaktadır.
Şikayet edilen kişinin suç işlediği için cezalandırılması veya kamu görevlisinin hukuka aykırı davranışı nedeniyle disiplin işlemine ya da yargılamaya tabi tutulması sair kötülüğe uğratılması anlamına gelebilecek ise de, yasal hakkın kullanılması nedeniyle kişi cezalandırılamaz.
Hukuksuz bir muameleye maruz kalan kişinin bu haksızlığı icra eden sivil veya kamu görevlisi olan kişiye, hukuk önünde hesaplaşması anlamına gelen sözleri söylemesi tehdit olarak düşünülmemelidir. Zira bu halde Anayasayla güvence altına alınan (m.74) şikayet hakkının kullanımı söz konusudur.
Bu kişinin ilgili makamlara müracaat etmesi de, kendiliğinden hak alma ya da tehdit düşüncesiyle değil, şikayet hakkının kullanılması amacıyla hareket ettiğinin göstergesi olmaktadır.
Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir.
Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez. Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder.
Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur. Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilmesi olanaklı ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir.
Tehdit suçunun şarta bağlanması durumunda mahkumiyet kararı verilebilmesi için sanığın iradesinin söz konusu şartın gerçekleşmesi hususunda etkili olması gerekir.
Sanığın iradesinin söz konusu şartın gerçekleşmesi yönünde ne şekilde etkili olacağı tartışılıp açıklanmalı eğer sanığın şartın gerçekleşmesi için herhangi bir etkisinin olmayacağı açıksa suçun unsurları oluşmadığından beraat kararı verilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığı altında istinaf konusu olaya dönüldüğünde;
Sanığın, açık bir şekilde üstü olan mağdurun hayatına, vücut ve cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da mal varlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından söz etmemesi,
Sanığın üstü olan mağdura söylediği kabul edilen “…. sana gününü göstereceğim, mahkemeye vereceğim” şeklinde sözlerin, fiilin oluş ve gelişimi ile meydana geldiği yer gözetildiğinde şikayet hakkının kullanacağını belirtmeye yönelik olması ve mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olmaması birlikte değerlendirildiğinde sanığa yüklenen üstü tehdit suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilmeden, üstü tehdit suçunun oluştuğu kabul edilerek yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırı ise de;
05/08/2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanunla değişik CMK’nın 280/1-a. maddesi yollamasıyla CMK’nın 303/1-a. maddesi gereğince, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması gerekirse istinaf mahkemesince duruşma açılmadan bu aykırılığın düzeltilmesi mümkündür.
Açıklanan nedenlerle; sanığa yüklenen suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı anlaşılmakla,
1-İlk derece mahkemesince sanığın mahkumiyetine ilişkin olarak verilen 31/01/2018 tarihli ve 2017/1064 Esas, 2018/153 Karar sayılı hükmün KALDIRILMASINA,
2-CMK’nın 223/2-a. maddesi gereğince, yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle yüklenen suçtan sanığın BERAATİNE…
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı – İzmir BAM, 11. CD., E. 2018/6142 K. 2019/1206 T. 2.4.2019
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 04/03/2014 tarihli ve 2013/161 E., 2014/89 K. sayılı kararı ilesanığın 01/08/2012 tarihinde mağdur K1’a yönelik amiri tehdit suçunu işlediği kabul edilerek eylemine uyan
ASCK’nın 106. maddesi delaleti ile 82/2. maddesi gereğince cezalandırılmasına ve CMK’nın 231/5-6. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinden sonra, sanığın, denetim süresi içerisinde, 01/04/2016 tarihinde hakaret ile basit tehdit suçlarını işlemesi,
Bitlis 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 08/02/2017 tarihli ve 2016/247 E., 2017/76 K. sayılı hükmü ile mahkumiyetine karar verilmesi ve bu hükmün, 11/10/2017 tarihinde kesinleşmesi üzerine duruşma açılarak açıklanması geri bırakılan
Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 04/03/2014 tarihli ve 2013/161 E., 2014/89 K. sayılı kararının açıklanmasına karar verilmiştir.
Mağdur K1’ın, 01/08/2012 tarihinde, 18.00-21.00 saatleri arasında nizamiye nöbetçisi olduğu, sanık ile mağdur K1’ın, nöbet konusunda tartıştıkları, sanığın, çıkan tartışma sırasında, mağdurun yumruk atmasının ve hakaret etmesinin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında mağdura “adam mısın, seni öldüreceğim, …, bu askerliği yapmayacağım, seni öldüreceğim” şeklinde sözler söylediği tüm dosya kapsamından anlaşılmakla maddi olgular olarak sabittir.
Sanığa yüklenen amiri veya üstü tehdit suçunun düzenlendiği
ASCK’nın 82/2. maddesi;“Amir veya üstünü herhangi bir suretle tehdit edenlere, … cezası verilir.”şeklinde olup, suçu oluşturan hareketlerin neler olduğu ve tehdidin tanımı maddede yer almamaktadır.
Bu nedenle, ASCK’nın 82/2. maddesinde yazılı tehdit suçunun unsurlarının, TCK’nın 106. maddesi dikkate alınarak belirlenmesi gerekmektedir.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağıverme”anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir.
Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür.
Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (M.EminArtuk, A.Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. Bası, sayfa100).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla”yapmış olmasıdır. (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, sayfa 517 ve 873)
Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar TCK’nın 106. maddesinin gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmaktadır.
Diğer taraftan, sanığa yüklenen amiri veya üstü tehdit suçunun mağduru, failin amiri veya üstü konumunda olan asker kişidir.
Amir, ASCK’nın 13/2. maddesinde “Amir, makam ve memuriyet itibariyle emretmek salahiyetini haiz kimsedir.”ve üst ise ASCK’nın 13/3. maddesinde “Üst tabiri rütbe ve kıdem büyüklüğünü gösterir.”şeklinde tanımlanmıştır.
Amirlik, bir göreve atanmakla veya vekâlet etmekle kazanılabileceği gibi, TSK İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliği’nde bazı görevleri ifa eden asker kişilerin amir yetkilerine haiz olduğu açıkça belirtilmiştir
Bazı görevlerden doğan sınırlı amirliklerden biri, ASCK’nın 106. maddesindeki düzenleme ile askeri karakol, nöbetçi ve devriyelerin kendilerine hakaret eden veya kendilerini dinlemeyen veya kendilerine mukavemette bulunan yahut kendilerine fiilen taarruz edenlerin suçları yönünden amir sayılmasıdır.
Nöbetçi ise ASCK’nın 15/1. maddesinde”Bu kanunun tatbikatında nöbetçi hazarda ve seferde emniyet, muhafaza, disiplin, tarassut maksatlariyle silahlı olarak bir yere konulan ve muayyen bir talimatı bulunan tek veya çift askerdir.”şeklinde tanımlanmıştır.
Silahlının tarifi ise ASCK’nın 11. maddesinde “Bu kanunun tatbikatında; “Silahlı” tabirinden maksat hizmetin icabı olan silahı hamili bulunmak, veya silahının başında olarak bir amirin kumandası ve nezaretiyle hizmete başlanılmış olmak halidir.” şeklinde yapılmıştır.
Ayrıca, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 76. maddesi “Nöbet; askerlikteki müşterek hizmetlerin yapılmasını ve devamını sağlamak maksadı ile bu hizmetlerin belli bir sıra ve süre ile subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, erbaş ve erler ile Silahlı Kuvvetler Teşkilatı içinde vazifeli olan bilümum sivil şahıslar tarafından yapılmasıdır.
Nöbetçi: Nöbet hizmetinin yapılması için görevlendirilen şahıstır.” ve 77. maddesi ise “Kıtalarda, karargahlarda ve askeri kurumlarda nöbet hizmetine tabi tutulacak personelin kimler olacağı, nöbet hizmetlerinin yapılış tarzı ile şekli ve nöbetçilere ait vazifeler talimatname ile tayin ve tesbit olunur…” hükmünü; TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin 395. maddesi ise “Kıtalarda her Kuvvetin özelliğine uygun olarak nöbet hizmetleri yürütülür…” hükmünü haiz bulunmaktadır.
ASCK’nın 106. maddesinde düzenlenen sınırlı amirlik ile ifa ettiği hizmetin önemi göz önünde bulundurularak nöbetçiler korunmak istenmiş olup,
Nöbetçilerin, ifa ettikleri görev sebebiyle âmir sayılmaları ve ASCK’nın 106. maddesinde düzenlenen kanuni himayeden faydalanabilmeleri için, nöbet görevinin
ASCK’nın 15/1, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 76, 77 ve TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin 395. maddelerine uygun bir biçimde yerine getirilmesi, nöbetçilerin, hizmetin icabı olan silahın hamili bulunarak nöbet tutmaları, talimatla tespit olunan nöbet hizmeti dışına çıkmamaları, özellikle, “nöbet hizmeti” kapsamına girmeyen yersiz müdahale ve gereksiz fiilleri irtikap etmemeleri, görev ve yetki sınırlarını aşmamaları, suçun görev esnasında ve görevin ifası sırasında işlenmesi gerekmektedir. Amir veya Üste Tehdit Suçu cezası ile ilgili makaleyi okuyorsunuz.
Ayrıca, ASCK’nın 106. maddesinde yer alan objektif unsurların kıyas ya da yorumla genişletilerek kanun koyucunun amacı dışındaki fillerin de benzer müeyyideye tabi tutulması mümkün değildir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığı altında istinaf konusu olaya dönüldüğünde; ASCK’nın 106. maddesinin “Askerî karakola, nöbetçiye, devriyeye hakaret eden veya bunları dinlemeyen veya bunlara mukavemette bulunan yahut fiilen taarruz eden bu suçları amire karşı yapmış sayılır ve öylece cezalandırılır” şeklindeki düzenlemesi içerisinde nöbetçileri tehdit edenlerin suçlarının yer almaması nedeniyle sanığa yüklenen fiilin bu madde kapsamında değerlendirilerek amiri tehdit suçu olarak vasıflandırılması suçta ve cezada kanunilik ilkesine uygun değildir.
Bu itibarla, sanık ve mağdurun er statüsünde olması ve dolayısıyla, mağdur K1’ın ASCK’nın 106. maddesine göre sanığın amiri veya üstü konumunda olmaması karşısında sanığa yüklenen fiil özel norm olan ASCK’nın 82. maddesinde düzenlenmiş olan amiri veya üstü tehdit suçunu oluşturmamaktadır.
Sanık tarafından söylenilen sözlerin mağdurun iç huzurunu bozmaya, mağdurda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması ile mağdurun hayatına yönelik olması karşısında sanığa yüklenen fiilin genel norm niteliğindeki TCK’nın 106/1. maddesinde düzenlenmiş olan tehdit suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir.
Diğer taraftan, tanıklar J.Er K7 ile J.Er K5 ve J.Er K8’in yeminli anlatımlarına göre, sanığın yüklenen fiili gerçekleştirmesinden önce mağdurun sanığa yumruk atması ile hakaret içeren sözler söylemesi,
Mağdurun “yumruk atma” şeklindeki fiilinin vücut bütünlüğüne ve “hakaret içeren sözler söyleme” şeklindeki fiillerinin şerefe yönelik fiiller olması nedeniyle hukuk düzeninde tasvip edilebilir fiiller olmaması karşısında haksız olmaları,
Bu fiillerin, mevcut olmamaları halinde sanığın suç teşkil eden fiilini gerçekleştirmesi için bir sebep bulunmaması karşısında sanıkta bir hiddet oluşturmaları, haksız tahrik teşkil eden fiilin oluşturduğu hiddetin etkisi altında hareket eden sanığın iradesinde bir azalma meydana gelmesi,
Başka bir anlatımla, kusur yeteneğinde bir zayıflama meydana gelmesi neticesinde sanığın, kendisinde oluşan hiddetin etkisi altında hareket ederek yüklenen suçu işlemesi,
Mağdurun haksız tahrik teşkil eden fiilleri ile sanığın tepki olarak gerçekleştirdiği fiili arasında açık ve kesin bir oransızlık bulunmaması birlikte değerlendirilerek sanığa verilen temel cezadan TCK’nın 29. maddesi gereğince indirim yapılmış ve olaydan önce her biri ayrı ayrı tahrik teşkil eden mağdurun fiillerine maruz kalan sanığın psikolojisinde meydana gelen hiddetin derecesine göre indirim oranı alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmiştir.
Dava dosyasında sanığın psikiyatrik muayene ve tedavi gördüğüne dair belgeler mevcut ise de; sanığın cezai ehliyetinin tam olup olmadığı ve askerliğe elverişli olup olmadığının belirlenmesi için adlî gözlem altına alınarak
Sağlık kuruluna çıkarılmasına gerek olup olmadığı hususunda kovuşturma aşamasında bilirkişi dinlenmesi ile bilirkişi raporunda sanıkta “antisosyal kişilik” yapısı bulunduğunun belirtilmesi, antisosyal kişiliğin, davranışları kuraldışı ve topluma karşı nitelikte olan,
Doğuracağı toplumsal sorunlara aldırmaksızın, anlık ve bencilce doyum arayışları gösteren, sıkıntı veya suçluluk duygusunun eşlik etmediği sorumsuz, tepkisel davranışlar gösteren kişilik olarak tanımlanması ile doktrinde (Doç.Hv.Tbp.Alb. Aksın SÜRMELİ, Doç.Tbp.Bnb.Aytekin ÖZŞAHİN, Tbp.Ütğm. Özcan UZUN; Antisosyal Kişilik Bozukluğunun Askerliğe Elverişliliği Konusu Üzerine Bir Araştırma, Askerî Yargıtay’ın 80. Kuruluş Yıldönümü Sempozyumunda Sunulan Bildiri),
Gerekse yargı kararlarında (uzun süre askeri suçlar ile ilgili hükümlerin temyiz incelemesini yapan Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 20/04/2006 tarihli ve 2006/92-92 E.K.; 04/05/2006 tarihli ve 2006/111-108 E.K.; 11/05/2006 tarihli ve 2006/107-114 E.K. sayılı kararları), antisosyal kişiliğin bir akıl hastalığı olmayıp, “kişilik yapısı” olduğunun kabul edilmesi ve
TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin suç tarihinde yürürlükte olan 17. maddesinde düzenlenmiş olan şartların istinaf konusu olayda mevcut olmaması birlikte değerlendirildiğinde sanık hakkında düzenlenen bilirkişi raporunun ilim ve mevzuata uygun olduğu, dolayısıyla, sanığın suç tarihlerinde askerliğe elverişli olduğu ve sanığın tam bir akıl sağlığı ile yüklenen fiili gerçekleştirdiği kabul edilmiştir.
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK’nın 253. maddesi gereğince uzlaştırma hükümleri yeniden düzenlenerek
TCK’nın 106/1. maddesi 1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçu uzlaştırma kapsamına alınmış ise de; sanığın yüklenen suçu uzlaştırma kapsamına girmeyen amire hakaret ve amire fiilen taarruz suçları (Dairemizin 26/12/2018 tarihli ve 2018/4423 E., 2018/3632 K. sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmekle bu suçlar ile ilgili hükümler kesinleşmiştir) ile birlikte işlemesi karşısında CMK’nın 253/3. maddesi gereğince uzlaştırma hükümleri uygulanmamıştır.
Diğer taraftan, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında kuralın, kanunda aksi açıkça düzenlenmedikçe, “derhal uygulama” ilkesi olması, bu ilke gereğince, usul işlemlerinin, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan muhakeme kanunu hükümlerine tabi olması,
353 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri” başlıklı 256. maddesinin “Askeri mahkemelerde görülecek davaların ve askeri makamlar aracılığı ile uygulanacak cezaların giderleri,
Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden ödenir.”hükmünü haiz olması ve Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Mahkemesinde yürütülen yargılama sırasındaki yargılama giderlerinin yapıldıkları tarihte tabi oldukları 353 sayılı Kanunun 256. maddesi gereğince Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden ödenmesinin gerekli olması birlikte değerlendirilerek
Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Mahkemesinde yürütülen yargılama sırasındaki yargılama giderlerinin sanıktan tahsili cihetine gidilmemiş ve sadece, Selendi Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sırasındaki yargılama giderleri sanıktan tahsil edilmiştir.
Bu itibarla, iddia, savunmalar, soruşturma, ilk derece mahkemesi ve istinaf aşamasında yapılan kovuşturma sonucunda toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı gözetilerek sanık hakkında amiri tehdit suçundan
Selendi Asliye Ceza Mahkemesi’nce sanığın mahkumiyetine ilişkin olarak verilen 08/02/2018 tarihli ve 2018/16 Esas ve 2018/39 Karar sayılı hükmün suç vasfı ve uygulama yönlerinden dosya kapsamına uygun düşmediği anlaşılmakla, anılan hükmün Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 280. maddesinin 2. fıkrası gereğince kaldırılmasına karar verilerek yukarıda tartışılan deliller ile Dairemizin açıklanan kabulü gereğince aşağıdaki şekilde yeniden hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-CMK’nun 280/2. maddesi gereğince Selendi Asliye Ceza Mahkemesince sanık K10’ın amiri tehdit suçundan mahkumiyetine ilişkin olarak verilen 08/02/2018 tarih ve 2018/16 Esas ve 2018/39 Karar sayılı hükmün KALDIRILMASINA,
2-Sanık K10’ın sabit olan eylemine uyan TCK’nun 106/1 maddesi gereğince suçun işleniş şekli ve özellikleri dikkate alınarak takdiren 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Suçun tahrik altında işlendiği anlaşılmakla tahrikin derecesi dikkate alınarak TCK’nun 29/1. maddesi gereğince cezasından takdiren 1/3 oranında indirim yapılmasına, sanığın 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Sanığın yargılama sürecinde gözlenen olumlu tutum ve davranışları lehine takdiri indirim nedeni kabul edilerek TCK’nun 62/1. maddesi gereğince cezasından takdiren 1/6 oranında indirim yapılmasına, sanığın 3 AY 10 GÜN HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı ResmiGazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 Esas 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilerek kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanun sonucu olarak sanık hakkında TCK’nun 53. maddesinin uygulanmasına,
Sanığın kasıtlı suç işlemesi nedeniyle açıklanması geri bırakılan hükmün açıklandığı anlaşılmakla CMK’nun 231/11. maddesi gereğince hakkında TCK’nun 50 ve 51. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına,
3-6352 Sayılı Kanunun 100. maddesi ile değişik CMK’nun 324/4. maddesi gereğince yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına,
Dair, kesin olmak üzere sanığın yokluğunda, iddia makamında Cumhuriyet Savcısı K11 (N1)’ın huzuru ile isteme uygun olarak ve oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/04/2019
T.C. Askeri Yargıtay 4. Dairesi E. 2007/1765 K. 2007/1756T. 6.11.2007
Askeri Mahkemece; sanığın,
1) 8.1.2005 tarihinde, toplu asker karşısında emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 88 ve 5237 sayılı TCK’nın 62/1 ‘inci maddeleri uyarınca, neticeten beş ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,
2) 8.1.2005 tarihinde, toplu asker karşısında üstü tehdit suçunu işlediği kabul edilerek ASCK’nın 82/2, 5237 sayılı TCK’nın 29 ve 62/1’inci maddeleri gereğince, neticeten iki ay on beş gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş olup, hüküm sanık müdafii tarafından; zor koşullar altında askerlik hizmetini yapan sanığın fiziksel ve ruhsal durumunun dikkate alınmadığı, olay sırasında sanığın cezai ehliyetinin varlığından söz edilemeyeceği, yüklenen suçların manevi unsurlarının oluşmadığı, aksi düşünüldüğü takdirde sanığın eylemlerinin 477 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülerek temyiz edilmiştir.
Özalp ilçe J.K.lığı emrinde askerlik hizmetini yapmakta iken, 8.1.2005 tarihinde, saat 09.00 sıralarında, Balçıklı Jandarma Karakol Komutanlığı eğitim alanında
Uzm. J.Çvş. O.B. ve J.Atğm. K.B.’nin emir ve komutasında yapılan temel savaş beden eğitimine katılan sanığın;
3’üncü Tim personeli J.Onb. M.H., J.Ulş.Er B.K.. J.Er E.G., J.Er A.Ö., J.Er İ.K., J.Er E.K., J.Er M.K., J.Er B.G., J.Er S.Y., J.Er C.K., J.Onb. M.B.K.’dan oluşan 11 kişinin de iştirak ettiği eğitim sırsında; eğitimi yaptıran Uzm J.Çvş. O.B.’nin, hareketlerin cansız ve disiplinsiz tavırlarla yapılması sebebiyle zaman zaman tim personeline istikamet vererek, dağılma komutu ile hareketlenmelerini ve canlanmalarını temin etmeye çalıştığı sırada time verdiği,
“yat, kalk, sürün, istikamet geriniz, dağılın marş marş!” şeklindeki emirlerin, tüm tim personelince yerine getirilmesine rağmen sanık J.Komd. Onb. A.İ. tarafından yerine getirmediği, emirler tekrar edildiği halde hiç yapmadığı, bu durumun
J.Atğm. K.B. tarafından fark edildiği ve sanığa kendisi tarafından da aynı emirlerin verildiği, sanığın J.Atğm. K.B.’nin de sürünmesi ve yanına gelmesi konusundaki emirlerini yerine getirmediği,
Yüz üstü yatmaya devam ettiği, emirlerinin gereğini yapmaması sebebiyle sanığa sinirlenen Uzm. J.Çvş. O.B. tarafından sinkaflı kelimeler ve “gel pisipisi” şeklinde sözler sarf edilerek,
bir takım tahrik edici hareketlerde bulunulması üzerine, sanığın da elini yumruk yaparak Uzm. J.Çvş. O.B.’ye 30-40 cm mesafe kalana kadar yaklaştıktan sonra;
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Beni çıldırtma, pişman olursun!” demek suretiyle üstünü tehdit ettiği, bu suretle sanığın toplu asker karşısında emre itaatsizlikte ısrar ve toplu asker karşısında üstü tehdit suçlarını işlediğinin kabulü ile yazılı olduğu şekilde cezalandırılması cihetine gidildiği anlaşılmaktadır.
- A) Usul yönünden;
353 sayılı Yasanın hüküm tarihinde yürürlükte olan “Delillere karşı ne diyeceğinin sanıktan sorulması” başlığını taşıyan 159’uncu maddesi “Tanığın ve bilirkişinin veya suç ortağının dinlenilmesinden veya herhangi bir yazılı delilin okunmasından sonra bunlara karşı sanığın bir diyeceği olup olmadığı sorulur” yolunda düzenleme içermektedir.
Askeri mahkemece, aynı birlikte görevli olan sanığın sorgu ve savunmaları ile olay tanıklarının yeminli ifadelerinin istinabe suretiyle tespit ettirilmesi için Ö. İlçe J.K.lığına iki ayrı talimat yazıldığı, sanığın ve tanıklar J.Atğm. K.B. ile Uzm J.Çvş. O.B.’nin beyanlarının bu komutanlıkça yazılan iki ayrı müzekkereye istinaden farklı günlerde tespit edildiği anlaşılmaktadır.
Sanık ve tanıklar aynı birlikte görevli oldukları halde, askeri mahkemece haklarında iki ayrı talimat yazılması ve birlik komutanlığınca da ifade tespiti için sanık ve tanıkların farklı müzekkerelerle istinabe mahkemesine sevk edilmeleri,
Sanığın bu tanıkların istinabe mahkemesi huzurunda ifade verdikleri oturumlara katılmasına engel nitelikte herhangi bir özrünün bulunmadığı açık olduğu halde, tanıkların sanığın hazır bulunmadığı bir duruşmada dinlenilmeleri, sanığın tanıkların beyanlarını öğrenme, varsa bu beyanlara karşı diyeceklerini söyleme imkanının fiilen ortadan kaldırılması, “savunma hakkının kısıtlanması” anlamında, 353 sayılı Yasanın 159 ve 207/3-H maddesine ve dolayısıyla Anayasanın 36’ncı maddesinde düzenlenmiş olan “adil yargılanma hakkının” ihlali niteliğinde bir usule aykırılık olduğundan, sanık hakkındaki mahkumiyet hükmünün öncelikle usul yönünden bozulması gerekmiştir.
- B) Esas yönünden;
1) Toplu Asker Karşısında Emre İtaatsizlikte Israr Suçu ile ilgili olarak,
Emre itaatsizlikte ısrar suçu; askeri hizmete ilişkin emrin gereğinin hiç yapılmaması, emrin yerine getirilmesinin sözlü veya fiili olarak açıkça reddedilmesi veya emir tekrar edildiği halde yerine getirilmemesi ve suç işleme kastıyla hareket edilmesi ile oluşur.
Eğitim sırasında, herhangi bir nedenle eğitim programı dışında yaptırılan fazla koşu, sınav, yat-kalk ve sürünme gibi hareketlerin her zaman ceza niteliğinde kabul edilemeyeceği, bunların da eğitimin bir parçası ve fırsat eğitimi olarak kabul edilmesi gerektiğine ilişkin Askeri Yargıtay kararları doğrultusunda Uzm. J.Çvş. O.B. tarafından tim personeline ve sanığa
“yat, kalk, sürün!” şeklinde verilen emirlerin hizmete ilişkin olduğunun kabulünde, herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
Ancak, Uzm. J.Çvş. O.B. dahil tüm tanıkların sanığın “yat, kalk ve marş marş” komutlarını istendiği şekilde yapmasa da, yerine getirmeye çalıştığı yolundaki beyanları, keza gerek hazırlık aşamasında birliği komutanlığınca tespit edilen ifadesinde,
gerekse istinabe mahkemesince tespit edilen ifadesinde, istikrarlı bir şekilde emirleri yerine getirdiğini, sürünme emrini de kısa bir süre yerine getirdiğini, ancak yorgun olduğundan daha fazla sürünemediğini beyan etmekte olan sanık
J.Er A.İ.’nin bu beyanını doğrular mahiyetteki tanıklardan J.Er İ.K. ve J.Onb. M.H.’nin; verilen emir sonrası sanığın bir süre süründüğünü gördüklerine ilişkin anlatımları karşısında, iddianamede belirtildiği şekilde emirlerin hiç yapılmaması durumunun söz konusu olmadığı, esasen gerekçeli hükümde de bu hususun isabetli bir şekilde tespit edilerek sanığın verilen komutları
“istenildiği şekilde yerine getirmediği” şeklinde bir değerlendirme yapıldığı anlaşılmakla, yukarıda belirtilen bozma sebebi karşısında sanığın eyleminin 477 sayılı Kanunun 48’inci maddesinde düzenlenen “Emre İtaatsizlik” disiplin suçu sınırları içinde kaldığı hususuna işaret edilmesi gerekmiştir.
2) Toplu Asker Karşısında Üstü Tehdit Suçu ile ilgili olarak,
“Amir veya üstünü herhangi bir suretle tehdit…” suçu, ASCK’nın 82/2’nci maddesinde düzenlenmiş olup, unsurları, yerleşik uygulamaya göre 765 sayılı TCK’nın 191/1’inci maddesindeki: “…kanunda yazılı hallerin haricinde başkasının ağır ve haksız bir zarara uğratılacağı bildirilerek tehdit edilmesi…” suçunda aranmaktadır. Yargıtay ve Askeri Yargıtay’ın içtihatlarıyla belirlenen anlam ve kapsamına uygun düzenleme ile “Tehdit” suçu, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 106/1’inci maddesinde; “bir başkasını kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden…” şeklinde tanımlanmıştır.
Somut olayda; sanığın sarf ettiği sözlerle muhatabının veya onun bir yakınının hayatına, vücut bütünlüğüne veya cinsel dokunulmazlığına yönelik saldırı niteliği taşıyan bir sözü bulunmadığı gibi, bunu ima edecek bir davranışı da yoktur.
Objektif olarak değerlendirildiğinde; sanığın, Uzm. J.Çvş. O.B. tarafından sinkaflı kelimeler kullanılarak ve “gel pisi pisi” şeklinde sözlerle bir takım tahrik edici hareketlerde bulunulması üzerine, tepki mahiyetinde sarf ettiği sözlerin, muhatabının iç huzurunu bozucu, onu korku ve endişeye sevk edici niteliğe sahip olmaktan uzak olduğu esasen askeri mahkeme tarafından da, gerekçeli hükümde bu sözlerin “mağdurun daha fazla ileri gitmesini önlemeye yönelik olduğu” şeklinde bir değerlendirme yapıldığı anlaşılmakla, yukarıda belirtilen bozma sebebi karşısında sanığın eyleminin bu haliyle
ASCK’nın 82/1 ‘inci maddesince düzenlenen “Toplu asker karşısında veya silahlı iken hizmette veya hizmete ilişkin hallerde amire veya üste zorunlu olduğu saygıyı göstermemek” suçunu oluşturacağı hususuna da işaret edilmesi gerekmiştir.
Faydalı Linkler:
- Tehdit Suçu ve Cezası
- Amir veya Üste Hakaret Suçu Nedir?
- Amire veya Üste Fiilen Taarruz Suçu (As.C.K. Md.91)
Tüm detaylı bilgiler için iletişim sayfamızdan bizlere ulaşabilir ve hukuki danışmanlık alabilirsiniz.