Ceza, İdari ve Hukuk Davası Sırasında Taraflardan Birinin Ölümü
Makale Başlıkları
Ceza, İdari ve Hukuk Davası Sırasında Taraflardan Birinin Ölümü
Davalar sırasında taraflardan birinin ölmesi, davanın seyrini ve sonucunu çeşitli şekillerde etkileyebilir. Bu etki, davanın türüne (ceza, idari veya hukuk) ve davanın konusuna bağlıdır.
Müştekinin Ölümü Durumunda Ceza Davası
Müştekinin ölümü halinde ceza davası, suç mağdurunun ölümü durumunda ceza kovuşturmasının nasıl devam edeceğini ve ceza hukuku açısından nasıl bir süreç işleyeceğini ifade eder. Müşteki, suçun mağduru veya şikayetçi olan kişidir. Müştekinin ölümü durumunda, ceza davası devam edebilir ve farklı bir şekilde yürütülebilir. Bu durumda, suçun işlendiği sırada müşteki olan kişinin yerine kanuni temsilcisi veya mirasçıları davayı sürdürebilir. Ceza davası, müştekinin ölümüyle birlikte mağdurun hakkını aramaya devam etmek için bir mekanizma sunar ve adaletin sağlanması için önemli bir adımdır.
Müşteki Vefatı Sonrası Cezai Sorumluluk
Müşteki vefatı sonrası cezai sorumluluk, ceza davasının seyrini etkileyen önemli bir konudur. Yasal düzenlemelere ve suçun niteliğine bağlı olarak, müştekinin ölümüyle birlikte ceza davasının düşebileceği veya hukuki sürecin değişebileceği durumlar mevcuttur. Bu nedenle, müşteki vefatı sonrasında cezai sorumluluğun belirlenmesi için yerel yasaları ve ilgili kanunları incelemek önemlidir. Bir avukattan profesyonel destek alarak, müştekinin ölümü sonrasında ceza davası süreciyle ilgili doğru adımları atabilir ve haklarınızı koruyabilirsiniz.
Müştekinin ölümü halinde ceza hukuku açısından önemli hususlar
Müştekinin ölümü halinde ceza hukuku açısından dikkate alınması gereken önemli hususlar bulunmaktadır. Müştekinin ölümü, ceza davasının seyrini etkileyen faktörlerden biridir. Yasal düzenlemelere göre, müştekinin ölümüyle birlikte ceza sorumluluğu farklı şekillerde değerlendirilebilir. Bazı durumlarda, ceza davası düşebilir veya sürecin değişebilmesi mümkün olabilir. Müştekinin ölümü sonrasında ceza hukuku açısından yapılması gereken adımlar ve hukuki süreçler, yerel yasalar ve ilgili kanunlar tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle, bir avukattan profesyonel destek almak ve ilgili yasal düzenlemeleri incelemek önemlidir.
Yalnız öleni ilgilendiren davalar
Yalnız öleni ilgilendiren davalar, genellikle ölenin kişiliğiyle yakından bağlantılı olan ve mal varlığına ilişkin olmayan davalardır. Bu tür davalar, tarafın ölümüyle birlikte sona erer ve miras süreciyle ilgili davalardan ayrılır. Ancak boşanma davaları, bir istisna oluşturur. Boşanma davası sırasında eşlerden birinin ölümü durumunda, mirasçılar diğer eşin kusurunu ispatlamak amacıyla davanın devam etmesini talep edebilir.
Yalnız öleni ilgilendiren davaların örnekleri arasında, kişisel haklarla ilgili davalardan bazıları yer alabilir. Örneğin, kişilik haklarına saldırı veya itibar zedelenmesi gibi durumlarda, davacının ölümüyle birlikte bu davalar sona erer. Çünkü bu tür davalarda zarar gören kişi sadece davacıdır ve davanın amacı kişisel haklarının korunmasıdır.
Boşanma davaları ise öleni ilgilendiren davalar arasında bir istisnadır. Eşler arasında süregelen boşanma davası, bir eşin ölümü durumunda mirasçılar diğer eşin kusurunu kanıtlamak amacıyla davanın devam etmesini talep edebilir. Bu durumda, davanın süreci değişebilir ve hüküm verilmesi durumunda boşanma kararı geçerli olur.
Unutulmamalıdır ki, yalnız öleni ilgilendiren davaların sonuçları, yargı süreci ve ilgili mevzuat doğrultusunda belirlenir. Miras ve boşanma gibi konular hukuki süreçlerle ilgili olduğundan, profesyonel hukuki destek almak ve ilgili mevzuatı incelemek önemlidir.
Hak Ehliyeti Nedir?
Yargılama hukukunda bir kişinin bir davada davalı veya davacı sıfatına sahip olabilmesi taraf ehliyetine sahip olduğu anlamına gelirken; dava ehliyeti bir kişinin davada davalı veya davacı sıfatıyla gerekli işlemleri yapabilmesi anlamına gelmektedir.
Hak ehliyeti kişinin hak sahibi olma ve borç altına girebilmesi durumudur. Türk Medeni Kanunu’nun 8. Maddesinde düzenlendiği üzere hak ehliyetine her insan sahiptir ve bütün insanlar hukuk düzeninin sınırları içinde haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.
Taraf ve Dava Ehliyeti Nedir?
Yargılama hukukunda bir kişinin bir davada davalı veya davacı sıfatına sahip olabilmesi taraf ehliyetine sahip olduğu anlamına gelirken; dava ehliyeti bir kişinin davada davalı veya davacı sıfatıyla gerekli işlemleri yapabilmesi anlamına gelmektedir.
Hukukumuzda davalar genellikle, ceza hukuku davaları, hukuk davaları ve idare hukuku davaları olarak ayrılmaktadır. Herhangi bir uyuşmazlık nedeniyle açılan davada bir taraf hakkının ihlal edildiğini iddia ederken karşı taraf bu iddiaya karşı kendini savunma hakkına sahiptir.
Davacı Ölürse Dava Düşer mi?
Davacının ölmesi durumunda dava süreci, davanın türüne ve konusuna göre değişiklik gösterebilir. Genel olarak, davacının ölümü, davanın doğrudan düşmesi anlamına gelmez. Ancak, bazı durumlarda dava düşebilir veya mirasçılar davayı devam ettirebilir. İşte davacı ölürse dava sürecinin nasıl işlediğine dair detaylar:
1. Hukuk Davaları
Hukuk davalarında, davacının ölümü, davanın seyrini farklı şekillerde etkileyebilir:
1. Şahsa Bağlı Haklar:
•Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar (örneğin, boşanma davası, kişisel tazminat talepleri gibi) davacının ölümü ile düşer. Bu tür davalar, davacının kişiliği ile doğrudan ilgili olduğu için davacı öldüğünde dava konusu ortadan kalkar.
2. Mirasçılara Geçen Haklar:
•Mirasçılara intikal eden haklar (örneğin, alacak davaları, mal paylaşımı gibi) davacının ölümü ile sona ermez. Bu durumda, davacı mirasçıları, davayı devam ettirebilirler. Mirasçılar, veraset ilamı (mirasçılık belgesi) alarak davaya katılabilirler.
2. Ceza Davaları
Ceza davalarında, davacının (şikayetçinin) ölümü, dava sürecini şu şekilde etkiler:
1. Kamu Davası:
•Ceza davaları, kamu adına savcı tarafından açıldığı için, mağdurun ölümü davanın düşmesine neden olmaz. Savcı, davayı kamu adına yürütmeye devam eder.
2. Şikayete Bağlı Suçlar:
•Şikayete bağlı suçlarda (örneğin, hakaret, tehdit gibi) davacının ölümü ile şikayet hakkı sona erer ve dava düşer. Ancak, davacı ölmeden önce şikayetçi olmuş ve dava açılmışsa, kamu davası olarak devam edebilir.
3. İdari Davalar
İdari davalarda, davacının ölümü, davanın konusuna ve niteliğine bağlı olarak farklı sonuçlar doğurabilir:
1. Şahsa Bağlı İdari Davalar:
•Şahsa sıkı sıkıya bağlı idari davalar (örneğin, disiplin cezalarına itiraz) davacının ölümü ile sona erer.
2. Mirasçılara Geçen Haklar:
•Mirasçılara intikal eden haklarla ilgili idari davalar, mirasçılar tarafından devam ettirilebilir. Mirasçılar, davacı sıfatıyla davaya katılabilirler.
Örnek Durumlar ve Senaryolar
1. Alacak Davası:
•Bir alacak davasında davacının ölmesi durumunda, davayı mirasçılar devam ettirebilir. Mirasçılar, veraset ilamı ile mahkemeye başvurarak davaya dahil olabilirler.
2. Boşanma Davası:
•Boşanma davası sırasında davacının ölmesi durumunda, dava şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğu için düşer.
3. Ceza Davası:
•Bir ceza davasında mağdurun ölmesi durumunda, kamu adına savcı davayı sürdürmeye devam eder. Ancak, şikayete bağlı bir suçsa ve dava açılmamışsa, dava açılmayabilir.
Davacının ölmesi durumunda, davanın düşüp düşmeyeceği, davanın türüne ve konusuna göre değişiklik gösterir. Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar içeren davalar genellikle düşerken, mirasçılara intikal eden haklar içeren davalar mirasçılar tarafından devam ettirilebilir. Ceza davalarında ise, kamu adına savcı davayı sürdürmeye devam eder. Bu süreçlerde, mirasçılar veya diğer ilgili taraflar, hukuki danışmanlık alarak haklarını ve davanın seyrini doğru bir şekilde yönetebilirler.
Davacının Ölümü Halinde Mirasçıların Davaya Dahil Edilmesi
Dava süreçleri, hukuki düzenlemeler ve yasalar gereği bazen farklı durumlarla karşılaşabilir. Bir davacının ölümü, davayı etkileyen önemli bir faktördür. Bu makalede, “davacının ölümü halinde mirasçıların davaya dahil edilmesi” konusunu detaylarıyla ele alacağız.
Davacının Ölümü ve Dava Süreci: Dava sürecinde davacının ölümü, davayı farklı bir yön kazandırabilir. Örneğin, bir tazminat davası devam ederken davacının vefat etmesi, davanın mirasçılara geçişini gündeme getirir. Bu noktada, mirasçıların davaya dahil edilmesi önem kazanır. Yasal düzenlemelere göre, mirasçılar davanın devamını sağlamak için mahkemeye başvurabilirler.
Mirasçıların Dava Sürecine Dahil Edilmesi: Mirasçıların dava sürecine dahil edilmesi, yerel yasalara ve prosedürlere tabidir. Mirasçılar, davacının haklarına ve taleplerine sahip olabilirler. Ancak, mirasçıların davanın tarafları olarak resmi olarak kabul edilmesi ve davayı sürdürebilmeleri için bazı formaliteleri yerine getirmeleri gerekebilir. Bu süreçte, mirasçılar avukatları veya yasal temsilcileri aracılığıyla davayı takip edebilirler.
Mirasçıların Hakları ve Sorumlulukları: Mirasçıların davaya dahil edilmesi, onların davayla ilgili haklarını ve sorumluluklarını belirler. Mirasçılar, davayı devraldıklarında davacının taleplerini sürdürme hakkına sahiptirler. Ancak bu hakları kullanırken davayı savunma yükümlülüğü de getirebilir. Mirasçılar, davayı sürdürme konusunda kararlarını dikkatlice değerlendirmelidirler.
Davacının ölümü halinde mirasçıların davaya dahil edilmesi, hukuki süreçlerin karmaşıklığını artırabilir. Mirasçıların dava sürecine dahil edilmesi, adaletin sağlanması ve davacının hakkının korunması açısından önemlidir. Yerel yasal düzenlemelere göre, mirasçılar davayı sürdürebilir ve talepleri doğrultusunda hareket edebilirler.
Hukuk Davasının Tarafları Kimlerdir ve Tarafın Vefatı Halinde Dava Nasıl İlerler?
Medeni hukukta davayı açan taraf davacı sıfatını kazanırken tarafına dava açılan kişi davalı sıfatına haizdir.
Hukuk uygulamasında davaların karara bağlanması kısa sürebileceği gibi uzun yıllar da alabilmektedir. Bunun sonucu olarak davanın tarafı olan şahısların hayatını kaybetmesi de zaman zaman karşılaşılan bir durumdur.
Hukuk davalarında taraf olmak için kişinin hak ehliyetine sahip olması yeterli ve gereklidir. Bu husus Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 50. Maddesinde de açıkça belirtilmiştir. Hak ehliyetine ise kişi tam ve sağ doğumla sahip olmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 28. Maddesinden ve yukarıda sayılan hükümlerin mefhumu muhalifinden yola çıkarak ölen kişinin hak ehliyetinin ve aynı zamanda taraf ehliyetinin sona erdiğini söylemek mümkündür. Bu durumda ölen kişinin hukuk yargılamasında davacı veya davalı olması fark etmeksizin usul hukuku ilkeleri gereğince kendisi veya vekili davaya devam etmek için gerekli dava veya taraf ehliyetine sahip sayılmamaktadır. Dava sırasında taraflardan birinin ölmesi durumu HMK m.55 ile düzenlenmiştir. Söz konusu maddede “Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir…” şeklinde ifade edilmiştir. Anlaşılacağı üzere dava tarafının ölümü durumunda; malvarlığına ilişkin davalarda davayı takip yetkisi ölen tarafın davadan hakkı olumlu veya olumsuz olarak etkilenen ve mirası reddetmemiş bulunan mirasçılarına geçmektedir.
Şahıs varlığı hakları gibi yalnız öleni ilgilendiren, vefat edenin malvarlığına ilişkin olmayan davalarda ise tarafın vefatı davanın konusuz kalmasına yol açar ve davanın mirasçılara karşı veya mirasçılar tarafından sürdürülmesi mümkün değildir. Bu duruma istisna olarak Türk Medeni Kanunu’nun 181. Maddesine göre; bir şahıs davası olan boşanma davasında davacı veya davalının vefat etmesi durumunda mirasçılar boşanma davasına devam edemez çünkü ölümle evlilik sona ermiştir ancak sağ kalan eşin kusur durumunun belirlenmesi ölenin malvarlığını etkileyeceği için mirasçılar açısından önem arz etmektedir. Bu halde mirasçıların vefat eden taraf adına davaya taraf olarak devam edebilmesi mümkün kılınmıştır.
Ceza Hukuku Davasının Tarafları Kimlerdir ve Tarafın Vefatı Halinde Dava Nasıl İlerler?
Ceza yargılamasında, yargılamanın aşamalarına bağlı olarak suçtan zarar gördüğünü öne süren kişi müşteki, katılan veya mağdur sıfatını kazanırken; suçu oluşturan hareketi gerçekleştirdiği iddiasıyla suç şüphesi altında bulunan kişi yargılama henüz soruşturma aşamasında ise şüpheli sıfatıyla, yargılama kovuşturma aşamasına geçmiş ise sanık sıfatıyla anılmaktadır.
Ceza yargılanması tarafların davaya taraf olmaları ve taraf sıfatlarını kaybetmeleri açısından; hukuk yargılamasından farklılık göstermektedir. Hukukumuzda davayı açma yetkisini iddia makamı olarak kamu adına cumhuriyet savcısı kullanmaktadır. Ancak suçtan zarar gören kişinin de davaya dahil olması ve süreci etkilemesi imkanı bulunmaktadır.
Yargılamanın devamı esnasında dava tarafı olan mağdurun vefatı ise yargılamanın sonucunu etkilemeyecektir. Çünkü ortada işlendiği soruşturma aşamasından kovuşturma aşamasına geçmiş olmakla kesinleşen bir suç vardır ve bu suçun failinin bulunması kamu yararı adına da önem taşımaktadır. Bu nedenle davada iddia makamı savcılık olduğu için mağdurun ölümü, şikâyete bağlı suçlarda mağdur şikâyette bulunmuşsa davanın sonuçlanmasını engellemeyecektir. Şikâyete bağlı olmayan suçlarda ise hâlihazırda savcı davanın iddia makamı olarak davayı takip etme yetkisine sahiptir. Bununla birlikte Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 64. Maddesinde düzenlendiği üzere sanığın ölümü kamu davasının düşmesi sonucunu doğurmaktadır ve sanığın ölümünün mirasçıları etkilemesi gibi bir durum da bulunmamaktadır. Nitekim unutulmamalıdır ki hukukumuzda ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi benimsenmiştir. Buradan kişinin ancak kendi işlediği fiilden dolayı sorumlu tutulacağı anlaşılmaktadır. İştirak halinde işlenen suçlarda ise sanıklardan birinin ölümü suça iştirak eden diğer sanığın yargılanmasını engellememektedir.
İdari Davanın Tarafları Kimlerdir ve Tarafın Ölümü Halinde Dava Nasıl İlerler?
Vatandaş ile idare arasındaki hak uyuşmazlıklarından kaynaklanan idari davalarda da davayı açan taraf davacı sıfatına, tarafına dava açılan taraf ise davalı sıfatına sahip olur.
İdare hukuku vatandaş ile kamu gücünü elinde bulunduran idare arasındaki işlemleri ve uyuşmazlıkları düzenleyen hukuk alanıdır. İdari yargıdaki uyuşmazlıklarda ise genellikle vatandaş davacı sıfatıyla idarenin kendi hakkını ihlal ettiğini öne sürerken idare de davalı sıfatıyla kendini savunur. Ancak aksi olarak idarenin davacı sıfatıyla davalı gerçek kişiyle uyuşmazlık yaşaması da mümkündür. İdare hukukunda ehliyet kavramı incelenecek olursa 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 26. Maddesi: “1. Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. 2. Yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Anlaşılacağı üzere davacının ölümü üzerine mirası reddetmemiş olan mirasçıların başvurması halinde davayı takip hakları bulunmaktadır. Davalı gerçek kişinin ölmesi ise davacı idareye mirasçılar aleyhine dava işlemlerine devam etmesi sorumluluğunu yüklemektedir.
Yukarıdaki Başlıklarla İlgili Emsal Yargı Kararları
Hukuk Yargılaması Esnasında Davalının Vefatının Sonuçları Hakkında Emsal Karar:
İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi, E. 2016/673 K. 2020/358, T. 23.6.2020
…Davalı —-davanın devamı sırasında vefat ettiğinden ve davalı mirasçıları da mahkeme kararı ile davalı mirasını reddettiğinden ve anılan karar kesinleştiğinden ve davacı vekilinin bu yönde varsa diğer mirasçılara yönelik başkaca bir talebi bulunmadığından davalı —– hakkında açılan davanın taraf ehliyeti yokluğundan usulden reddine, karar verilmesi gerekmiştir.
Yargıtay Kararı – 10. HD., E. 2015/14381 K. 2015/15763 T. 5.10.2015
…6100 sayılı HMK.’nun 55. maddesi uyarınca taraflardan birinin ölümü halinde mirasçılar mirası kabul veya reddetmemiş ise bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir. Bu hüküm mirasçıların mal varlığını etkileyen davalarda dikkate alınmalıdır. Zira mirasçılara intikal etmeyen, tarafın ölümü ile konusuz kalan davalarda gerek bulunmamaktadır.
Yargıtay Kararı – 3. HD., E. 2020/10807 K. 2020/6683 T. 17.11.2020
Dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde, ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur. (4721 sayılı TMK m.28/1) Bu nedenle, davaya ölen tarafa karşı veya onun tarafından devam edilmesine imkân yoktur. Ölen tarafın mirasçılarına karşı veya onun mirasçıları tarafından davaya devam edilip edilmeyeceğinin tespiti için, bir ayrım yapmak gerekir. (KURU, Baki, Prof. Dr. ; ARSLAN, Ramazan, Prof., Dr.; YILMAZ, Ejder, Prof., Dr.; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’ya Göre Yeniden Yazılmış, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 221)
Yalnız öleni ilgilendiren, yani mirasçılarına geçmeyen haklara ilişkin davalar, tarafın ölümü ile konusuz kalır; bu davalara ölen tarafın mirasçılarına karşı (veya mirasçıları tarafından) devam edilmesine imkân yoktur.
Ceza Yargılaması Esnasında Sanığın Vefatının Sonuçları Hakkında Emsal Karar:
Yargıtay Kararı – CGK., E. 2013/189 K. 2013/162 T. 30.4.2013
…Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi halinde kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirdiğinden iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş bulunan para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları da mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından, düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
İdare Yargılaması Esnasında Davacının Vefatının Sonuçları Hakkında Emsal Karar:
Danıştay Kararı – 15. D., E. 2016/3517 K. 2016/3091 T. 4.5.2016
…2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 26. maddesinin 1. fıkrasında: “Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar, dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.” hükmü bulunmaktadır.
Bakılmakta olan dava kapsamında davacının vefat etmesi nedeniyle tebligatların yapılamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, görülen davanın sonuçları bakımından davacının mirasçı veya mirasçılarının davayı takip hakkının bulunması nedeniyle yukarıda anılan 2577 sayılı Kanunun 26. maddesinin 1. fıkrası uyarınca işlem yapılması gerekmektedir.
Danıştay Kararı – 10. D., E. 1996/7336 K. 1998/2700 T. 18.6.1998
Dava; 2.7.1993 tarihinde meydana gelen… olaylarında yakılan… Otelinde bulunan ve sağ olarak kurtulan davacıların murisinin; otelde uzun süre kalması ve gözleri önünde onlarca kişinin ölmesi nedeniyle duyduğu elem, ızdıraptan dolayı 500.000.000 TL. manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Sivas İdare Mahkemesi; idarenin kolluk hizmetinde yetersiz kalmak suretiyle olayın meydana geldiği, dolayısıyla üçüncü kişilerin uğradığı zararın tazmini ile yükümlü olduğu, olaylar sırasında yakılan … Otelinde bulunan …’in duyduğu acı ve elemin bir ölçüde de olsa giderilebilmesi için manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davayı kısmen kabul ederek, 150.000.000 TL. manevi tazminatın kendisinin bu dava devam etmekte iken ölümü nedeniyle davayı takip hakkı kendilerine geçen ve davayı yenileyen mirasçılarına ödenmesine, manevi tazminat için faiz yürütülmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Davalı; anılan kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek temyizen incelenip bozulmasını istemektedir.
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 3622 sayılı Yasayla değişik 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyizen incelenen ve yukarıda özetlenen gerekçelere dayalı olarak verilen Sivas İdare Mahkemesinin 29.2.1996 tarih ve E:1995/1086, K:1996/109 sayılı kararı, usul ve hukuka uygun olup bozma nedeni bulunmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin reddine ve anılan kararın onanmasına, 18.6.1998 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İdare hukuku ile ilgili diğer makalelerimize ulaşmak için buraya tıklayınız.