Hekimin İlaç Uygulaması Nedeniyle Ödediği Tazminat Bakımından İlaç Firmasına Rücu Hakkı Nedir?
Makale Başlıkları
Hekimin İlaç Uygulaması Nedeniyle Ödediği Tazminat Bakımından İlaç Firmasına Rücu Hakkı Nedir?
Rücu Hakkı İlaçlarla ilgili ilacın kendisinden doğan zararlar bakımından esasen ilaç üreticisinin de tazminat davasında muhatap olması gerekmekle beraber dava hekim aleyhine açılmış olup hekimin davayı kaybetmesi durumunda, eğer rücu için haklı sebepleri mevcut ise ödediği tazminat bedelini ilaç firmasından talep edebilecektir. İlaç firmasının bu talebi reddetmesi durumunda ise ilaç firmasına karşı dava açılması gerekir. Rücu Hakkı
Bu konuya ilişkin olarak bir olayda bir hastanın ayağındaki yaralanmayı tedavi etmek için ilaç firması tarafından tanıtımı yapılmış ancak İlaç Dairesi tarafından onaylanmamış bir ilacı kullanan hekim, hasta tarafından açılan dava sonucu tazminata mahkûm edilmiştir.
Tazminata mahkûm olan hekim bu nedenle maddi ve manevi olmak üzere birçok problem yaşadığını, intihara eğilimli olduğunu, ailesinin kendisinden uzaklaştığını, boşandığını ve iflas ettiğini, psikolojik tedaviye ihtiyacı olduğunu ileri sürerek ilaç firması aleyhine dava açmış ve davayı lehine sonuçlanmıştır.
Yine bu konuya ilişkin benzer bir başka olayda ise, ilaç firması, hastanın hekime ilaç nedeniyle açtığı tazminat davasını kaybetmesi dolayısıyla ödediği tazminatı ilaç firmasından talep etmesinin mümkün olmadığını iddia etmiş, mahkeme de hekimin uğradığı zararın, tazminat davasının doğal bir sonucu olduğunu ve tazmin edilemeyeceğine karar vermiş olmasına rağmen,
yüksek mahkeme tarafından karar bozularak hekim ile ilaç üreticisi arasında özel bir ilişki olması sebebiyle ve ilaç firmasının hekimi hastaların ilaç nedeniyle açabileceği tazminat sorumluluğu davalarından dolayı uğrayabileceği öngörülebilir zararlara karşı da korumakla yükümlü olduğunu açıklamıştır.
Dolayısıyla belirtmek gerekir ki ilacın potansiyel zararlarının farkında olmaksızın ilacı yazan hekimin bu nedenle uğrayacağı zararlar karşılanmalıdır.
Hekimin Hatasının İlaç Üretiminden Doğan Hatadan Farkları
Hekimin ilaç uygulaması nedeniyle doğan zararlardan dolayı hukuki sorumluluğu, ilaç üretiminden kaynaklanan hatalardan çok, hastaya ilaç reçetesinin yazımı, uygulanması ya da hasta tarafından ilacın kullanımı aşamalarında ilaç kullanımı hakkında hastayı aydınlatma ile ilacı izleme ve kontrol etme yükümlülükleri gibi edimleri ifa ederken gerekli özeni göstermediği durumlardan kaynaklanmaktadır.
Her ne kadar hastaya direkt olarak cerrahi müdahale yapılmış olmasa da hatalı ilaç uygulanması ilaçların niteliği gereği hastada maddi veya manevi zararın oluşmasına yol açabilecektir.
Doğal olarak ilacı hekimin reçetelendirmesi üzerine kullanan hastanın bu nedenle zarara uğraması halinde hekimin verilen zarardan dolayı tıbbi sorumluluk ve tazminat yükümlülükleri oluşacaktır.
Hekimin ilaç uygulaması nedeniyle hastanın zararı oluşmuşsa hekimin hukuki sorumluluğu için zararın ilaç üretiminden değil hekimin kusurlu eylemleri neticesinde bu zararın meydana gelmiş olması gerekir.
Örneğin hastayı bilgilendirme veya uyarma yükümlülüğü ihlal edilmişse, hastanın gerekli tetkik ve kontrollerinin yapılmasında hekimin ihmali varsa, ilaç hasta üzerinde tamamen yanlış bir yöntemle uygulanmışsa hekimin sorumluluğu doğabilir. Bu gibi durumlar dışında ilaç üretiminden kaynaklı olarak hastanın zararı meydana gelmişse hekimin ödediği tazminat açısından ilaç firmasına rücu hakkı saklıdır.
İlaç Üreticisinin Sorumluluğu
İlaç üreticisinin sorumluluğu ise güvenlik beklentilerini karşılamayacak şekilde ayıplı ya da tehlikeli yani yeterince güvenli olmayan ürünlerin üretilerek piyasaya sürülmesiyle doğmuş sayılır. Bu nitelikteki ürünlerin zarara yol açması aranmaz piyasaya sürülmüş olması yeterlidir.
Meydana gelen zararda üreticinin kusur sorumluluğu veya tehlike sorumluluğu kuralları uygulanmak suretiyle, hukuken sorumlu tutulabilmesinin dayanak ve kapsamları belirlenebilmektedir. Diğer yandan, üreticinin objektif ürün sorumluluğunun oluşması için 3 koşul aranmaktadır. Bunlar:
- -Üretilen ürünün tehlikeli veya ayıplı olması (haklı güvenlik beklentilerini karşılamaması),
- -Ayıp veya tehlike neticesinde zararlı sonucun doğması,
- -Meydana gelen zarar ile ürün ayıbı veya tehlikesi arasında illiyet bağının kurulması.
Emsal Yargı Kararları
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2006/10057 K. 2006/13842 T. 19.10.2006
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı, rahatsızlığı nedeniyle 13.9.2003 tarihinde davalı hastahanede diğer davalı doktor tarafından muayene edilip, tahlil ve filim sonuçlarına göre reçete yazılıp, ilaçların kullanılarak on gün sonra kontrole gelmesinin söylendiğini, ancak 9.günde kullandığı ilaçlar nedeniyle mide kanaması geçirdiğini, ardından ameliyat olmak durumunda kaldığını ileri sürerek 2.850.000.000 TL maddi 10.000.000.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalılar, davacıya idrar tahlili sonrası iltihap yada taş teşhisi konulup kombine olarak 10 günlük bir ilaç tedavisine başlandığını, antienflamatuar ilaçların mide hassasiyeti olan hastalarda ekşime, yanma ve ağrı yapabildiğini, ancak bu tür etkilerin tedavinin erken döneminde ortaya çıktığını ve mide kanaması için hastanın hassasiyetinin son seviyesinde olmasının gerektiğini, 9 gün boyunca doktora gidilmemesinde davacının ihmalinin olduğunu, ayrıca kendisine mide şikayeti olup olmadığının sorulduğunu, ancak davacının böyle bir şikayet olduğunu bildirmediğini, mide kanaması geçirmesinde kusurlarının olmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece bilirkişi raporuna dayanılarak mide kanaması ile tedavi arasında illiyet bağı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının, rahatsızlığı nedeniyle davalı hastahanede görevli diğer davalı doktor tarafından muayene edilip, yazılan reçetedeki ilaçları kullandıktan sonra mide kanaması geçirdiği ve buna bağlı olarak ameliyat olduğu hususu tüm dosya kapsamından anlaşıldığı gibi, taraflar arasında da çekişmesizdir.
Davacı yapılan muayene sonucu yazılan ilaçların kullanılması sonucu mide kanaması geçirip ameliyat olmak zorunda kaldığı, yani ilk uygulanan tedavinin kusurlu olduğu iddiası ile bu davayı açmıştır. Bu durumda davacının mide kanaması geçirmesi ve buna bağlı ameliyat olmasında, 13.9.2003 tarihinde davalı hastahanede muayene olduğunda yazılan reçetedeki ilaçların ve kendisine uygulanan tedavinin tıbbın gereklerine uygun yapılıp yapılmadığının ve olayda doktor hatası olup olmadığının tespiti gerekmektedir.
Davadaki ileri sürülüşe göre davanın temelini vekillik sözleşmesi oluşturmakta olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (B.K. 386-390).
Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de; bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur.
Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. (B.K. 390/2 md). Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan dahi sorumludur. B.K. 321/1 md).
O nedenle vekil konumunda olan doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif dahi olsa sorumluluğunun unsuru olarak kabul edilmelidir.
Doktor, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu, tıbbi açıdan zamanında geçikmesizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedavi yöntemini de gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır.
Asgari düzeyde dahi olsa, tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir tercih yaparken de hastanın ve hastalığının özellliklerini gözönündü tutmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı, en emin yol seçilmedir.
Gerçekten de hasta, tedavisini üstlenen meslek mensubu doktorundan tedavisinin bütün aşamalarında mesleğin gerektirdiği titiz bir ihtimam ve dikkati göstermesini, beden ve ruh sağlığı ile ilgili tehlikelerden kendisini bilgilendirmesini güven içinde beklemek hakkına sahiptir.
Gereken özeni göstermeyen vekil, B.K.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır.
Yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında, davalı davacıya verilen ilaçlar arasında bulunan “E…
… Forte tablet” adlı ilacın mide hassasiyeti olan hastalarda yan etkisinin olabileceğini ancak davacıya sorulmasına rağmen böyle bir hassasiyeti olduğunu bildirilmediğini savunmuştur. Davacı, davalı tarafından bu ilaçla ilgili olarak kendisinin uyarılmadığını ve mide şikayeti ile ilgili soru sorulmadığını bildirmiştir.
Diğer yandan hükme esas alınan Üroloji uzmanı Op. Dr. Doğan tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda; ağrı kesici etkisi yönüyle kullanıldığ anlaşılan E…
… Forte tablet türü ilaçların mide bağırsak sisteminde rahatsızlığı bulunan hastalarda dikkatli kullanılması, mümkünse kullanımından kaçınılması, mide kanamasının bu tür ilaçların beklenebilecek yan etkisi olduğundan kullanılması zorunluluk arz ediyorsa mide koruyucu bir ilaçla birlikte kullanılmasının uygun olacağı şekilinde görüş bildirilmesine rağmen; hekimin beyanı gözetilerek hastanın önceden uyarılmış olduğunun kabulü ile ortaya çıkan komplikasyonların tamamen ilacın yan etkisi olup, davalıların kusurlarının olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davalı tarafından davacının bu konuda bilgilendirildiğine ve gerekli önlemlerin alındığına ilişkin davalı doktorun mücerret beyanı dışında dosyada herhangi bir bulgu ve belge yoktur.
Ayrıca tedavi öncesi, mide şikayeti olan davacının bu konuda uyarılmasına ve soru sorulmasına rağmen, kendi sağlığını riske atacak şekilde bu durumu bildirmeyerek ve ısrarla bu ilacı 9 gün kullanarak mide kanaması geçirmesine sebebiyet vermesi de hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir.
Öyle olunca rapor dosya içeriği ile uyuşmamaktadır. Mahkemece davacıya uygulanan tedavide doktor hata ve kusuru bulunup bulunmadığı, Üniversiteden seçilecek Uroloji, gastroloji, dahiliye uzmanlarının bulunduğu üç kişilik bilirkişi heyetinden alınacak açıklamalı, gerekçeli denetime elverişli raporla belirlenip, sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, yeterli açıklamayı taşımıyan bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 19.10.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Faydalı Linkler:
- İlaç Hukuku
- Hekimin İlaçla Tedavide Ceza Sorumluluğu
- Hekimin İlaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu Var Mıdır?
- Endikasyon Dışı İlaç Reçete Edilmesi Nedeniyle Hekimin Sorumluluğu