Hekimin İlaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu Var Mıdır?
Makale Başlıkları
Hekimin İlaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu Var Mıdır?
İlaç tedavisinde hekimin sorumluluğu diğer tıbbi müdahalelerde de olduğu gibi sözleşmeden, vekâletsiz iş görmeden veya haksız fiilden kaynaklanabilir. Diğer tıbbi müdahalelere nazaran ilaçla yapılan müdahalede doktorlar daha fazla bilgi sahibi olmalıdır.
Zira doktorun tıbbi bilgisinin yanı sıra ilaçlarla ilgili bilgiye, ne kadar dozda hangi sıklıkla kullanılacağı, etkileri vs. gibi konularda da bilgi sahibi olması gerekmektedir.Hekimin ilaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu
Doktorların ilaçlarla ilgili sorumluluğu esas olarak reçete düzenlenmesinden kaynaklanan hukuksal sorumlulukları mevcuttur. Bu sorumluluk da ilaç tedavisinde tıbbi uygulama hatasından kaynaklanmaktadır. Bu hatalar daha çok reçetelerin yazılması, ilaçların kullanımının tarif edilmesi ve hastaya sunulması şeklindeki hatalardır.
Doktorun reçete düzenlenmesi sırasında alabileceği hukuksal sorumluluk ve bunun nedenler şunlar olabilir:
- İlaç kullanımı ile bağlantılı riskler konusuna uyarı yükümlülüğünün yerine getirilmemiş olması,
- İlaç kullanımına ilişkin hastanın aydınlatılma yükümlülüğünün yerine getirilmemiş olması,
- Yan etkilerle ilgili olarak gerekli bilgilendirmenin ve uyarının yapılmamış olması,
- Hasta açısından söz konusu olabilecek kontra endikasyonlara dikkat edilmemiş olmasıdır.
Hekimin ilaçlarla ilgili sorumluluğu ilacın yapımına ilişkin değil, ilacın kullanımına ilişkindir. Zira hekimin ilaçları denetleme yükümlülüğü yoktur. Bu yüzden doktorun ilaçların yapımına ilişkin hukuksal sorumluluğundan söz edilemez. Doktorun görevi ilacın güvenli bir şekilde kullanılmasını temin etmektir.Hekimin ilaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu
İlaç Tedavisinde Hatalı Tıbbi Uygulamaların Görüldüğü Aşamalar
İlaçların uygulama hatasına ilişkin hekimlerin özen yükümlülüğü de mevcuttur. Diğer tedbirlerde de olduğu gibi doktor ilaçla tedavide giderilebilecek riskleri bertaraf etmek ve duruma göre en az riskli tedavi yöntemini tercih etmelidir.
Hekim hastasının sağlığına kavuşması için en çabuk ve en etkili tedaviyi uygulamalıdır. Dolayısıyla doktor, ilaç ile tedavide ilacın etkinliğini en iyi şekilde kullanmak ve zararlarını da mümkün olduğu sürece azaltmak durumundadır. Hekimin tıbbi uygulamada hata yapması; tıbbi müdahalenin başlamasından önce, tıbbi müdahale sırasında ve tıbbi müdahalenin uygulanmasından sonra kusursuz ve özenli bir şekilde müdahale gerçekleştirmesi anlamına gelmektedir.
İlaçtan kaynaklanan zararlarda hekim ile hasta arasındaki ilişkiyi üç aşamalı olarak incelemek gerekir.
- Aşama: Hastanın hekime gitmesi ve şikâyeti neticesinden doktordan bir reçete alması ya da ilaç almasıdır. Burada hasta şikâyetini açıklar, doktor ise teşhis yapar, çözümü hastaya anlayabileceği şekilde açıklar ve ya reçete yazar ya da eğer ilaç elinde hazır bulunuyorsa o an hastaya ilaçla müdahale edebilir.
- Aşama: İlacın kullanılması. Hekim tarafından reçete yazılarak veya o an verilen ilaçla muayeneyi terk etmesi ile başlar. Bu süreçte doktor hastasını takip etmeli tedavi süreci hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Buradaki temel amaç zararın önlenmesidir.
- Aşama: İlacın zararının ortaya çıkması. Burada bir zarar çıktığından hekimin görevi zararı belirlemek ve hastayı iyileştirmektir. Eğer tıbbi müdahale yapılamayacak durumdaysa zararın artmasını önlemelidir.Hekimin ilaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu
1.Aşamadaki Hatalar:
- Öykü hatası
- Teşhis Hatası
- İlaç Etkileşimine İlişkin Hatalar
- Yanlış İlaç Yazılması
- İlaç Yazımı Sırasındaki Şekli Hatalar
- İlaç Yazılmaması
- Aydınlatma Hataları
- İlacın Hatalı Yazılması
2.Aşamadaki Hatalar:
İkinci basamakta doktor daha çok gözlemci rolünde olup sorumluluğu bu aşamada biraz daha sınırlanmaktadır. Zira, doktor tarafından verilen reçeteyi ya da ilacı alıp evine giden hasta o ilacı düzenli ve doğru bir şekilde kullanıp kullanmadığını, ilacın yanında alkol, sigara tüketip tüketmediğini doktorun takip etmesi zordur.
Bu bakımdan bu aşamada hekimin sorumluluğu biraz daha sınırlıdır. Aynı zamanda bu aşamada çoğu zaman hastanın müşterek kusuru da ortaya çıkmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki ilaç kullanırken, erken yan etkileri tespite yönelik testleri yaptırmakta ihmal de hatalı tıbbi uygulamadır.Hekimin ilaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu
3.Aşamadaki Hatalar:
Hekimin üçüncü aşamadaki görevi zararı belirlemek ve tedavi etmektir. Belirtmek gerekir ki, hekimin kabul edilebilir yan etkilerden dolayı sorumluluğunun olması söz konusu değildir. Hekimin yan etkilerden dolayı sorumluluğu sadece yan etkileri belirleyememesi ve yan etkileri tedavi edememesinden kaynaklanabilir. Hekimin ilaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu
Doktorun ilacın kullanılmasından önce ilacın yarattığı kalıcı hasarlara ilişkin hastayı uyarmaması ve yönlendirmemesi de hatalı tıbbi uygulama kapsamına girer.
Hekim ilaçların istenmeyen yan etkilerini belirlemek ve bu yan etkileri tedavi etmek konusunda kontrol ve gözetim yükümlülüğü vardır.
Bununla birlikte belirtmek gerekir ki bazı durumlarda hekim ilacı bizzat yazmamış olmasına rağmen yine sorumluluğu söz konusu olabilir. Bu tür durumlarda hekim ilacı yazmamakla beraber gösterdiği olumsuz bir sonucu tedavi etmek ve önlemeyi üstlenmiş olabilir ve burada hekimin yapmış olduğu teşhis ve tedavide hata da hekimin sorumluluğu söz konusu olabilmektedir.Hekimin ilaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu
Hekim-Eczacı İlişkisinin Sorumluluğa Etkisi
Hekim tarafından yazılan reçeteyi eczacının kontrol etmek ve eğer reçetede yazılanı anlamıyorsa doktora sormak gibi yükümlülüğü olmasına rağmen hekim eczacının sorumluluğuna dayanarak kendi sorumluluğunu azaltamaz. Hekim kendi hatası dolayısıyla yine de sorumlu olmaya devam eder.
Reçeteye tabi olan ilaçlarda özellikle eczacının, hekim veya ilaç üreticisinin sorumluluğunu üstlenmesi mümkün değildir. Zira bu tür ilaçlarda eczacının vereceği bilgiler kullanma talimatı vs. geçen bilgilerdir. Ancak reçetesiz verilen ilaçlarda eczacının hekimin sorumluluğunu üstlenmesi söz konusu olabilmektedir.Hekimin ilaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu
Tazminatın Kapsamı
Hekimin ilaç tedavisiyle ilgili tazminat sorumluluğu maddi ve manevi zararların karşılanmasından ibarettir. Bu tazminat miktarlarının belirlenmesinde hasta ile hekim arasındaki ilişkinin sözleşmeden kaynaklanması ile haksız fiilden kaynaklanmasının bir önemi yoktur. Zira, TBK madde 114/2 hükmü gereğince haksız fiile ilişkin hükümler kıyasen sözleşmeden kaynaklanan sorumluluğa da uygulanacaktır.
Maddi zararın tespitinde; hekimin eğer tedavisini özenli bir şekilde yapmış olsaydı hastanın sağlık durumuyla, hastanın hali hazırdaki sağlık durumunun maddi olarak arasındaki farktan ibarettir.
Hekimin hatalı ilaç uygulaması neticesinde hastanın vücudunda meydana gelen zararlar ile duyduğu acı ve ızdırap da manevi zararı oluşturur.
Eğer hatalı tedavi sonucu hasta ölmüşse cenaze giderleri maddi tazminat, yakınlarının duyduğu acı ve elem ise manevi tazminat kapsamında değerlendirilecektir.
İlaç tedavisi sırasında tedavi hakkında ve hastanın kullandığı ilaç hakkında hekim sır saklama yükümlülüğünü ihlal ederse ve bu yüzden hasta çevresine karşı utanç ve derin bir üzüntü içine girmişse bu durumda da manevi tazminattan söz edilebilir.Hekimin ilaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu
Hekimin İlaç Uygulaması Nedeniyle Ödediği Tazminat Bakımından İlaç Firmasına Rücu Hakkı
İlaçlarla ilgili hatalarda esasen ilacın kendisinden kaynaklanan zararlar mevcut ise bu durumda ilaç üreticisine karşı tazminat davası açılabilir. Ancak tazminat davası doktora karşı açılır ve doktor davayı kaybederse, doktorun rücu için haklı sebepleri olması durumunda ödediği tazminatı ilaç firmasından talep edebilir. İlaç firması eğer bu talebi reddederse bu durumda doktor ilaç firmasına karşı dava açmalıdır.Hekimin ilaçla Tedavide Tazminat Sorumluluğu.
Hekimin Tazminat Sorumluluğu’nun Koşulları
- Hukuka Aykırılık
Hekimin hukuka aykırı davranışı, sözleşmenin ihlali haliyle olabileceği gibi, haksız fiil ya da vekaletsiz iş görme sonuçlarında da oluşabilir. Bir kişi, hukuk düzeninin, şahısları zarardan korumak maksadı ile koyduğu herkese hitap eden emirleri veya yasakları çiğnerse hukuka aykırı hareket etmiş sayılır. Hekimin tıbbi müdahalesinin hukuka aykırılığını gideren durumlar kanunda sayılmıştır.
Hukuka uygunluk nedenleri; zarar görenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılmasıdır. Kişinin hayatı, vücut bütünlüğü ve sağlığı üzerinde sahip olduğu hak, kişilik hakkı içersinde olan mutlak bir haktır.
Mutlak hak karakteri herkese karşı ileri sürülme sonucunu doğurur. Kişinin rızası alınmadan bunlara yapılan herhangi bir müdahale, onun yararına bile olsa hukuka uygun değildir ve dolayısıyla kişilik hakkına yapılan saldırı özelliğini taşır.
Kişinin hayatı, vücut bütünlüğü ve sağlığı üzerinde sahip olduğu hak gibi değerlere yapılan müdahalede rızanın hukuka aykırılığı ortadan kaldırabilmesi için, ahlaka, adaba ve kamu düzenine aykırı olmaması gerekir.
Ahlaka, adaba ve kamu düzenine aykırı bir rıza hukuka aykırılığı ortadan kaldırmamakla birlikte Türk Borçlar Kanunu 52 inci maddesi uyarınca tazminatta indirim nedeni olabilir. Hekimin müdahalesi hastanın beden ve ruh bütünlüğü doğrultusunda tıbbi müdahaledir.
Tıbbi müdahalenin hukuka uygun olması için hastanın aydınlatılmış rızasının olması şarttır. Ayrıca kişinin beden bütünlüğüne rızası olmadan daha üstün bir kamusal yarar amacıyla örneğin bulaşıcı hastalıkların önlenmesi amacıyla aşı yapılması halinde tıbbi müdahale hukuka uygundur.
- Kusur
Kusur, hekimin gerek hekimlik sözleşmesinin gerek hukuk düzeninin kendisine atfettiği yükümlülükleri, kasten yahut ihmal suretiyle ihlal etmiş olmasıdır. Sorumluluk hukukunda kusur, kast ve ihmal olmak üzere ikiye ayrılır. Zararın kasti veya ihmali bir şekilde verilmesi, yani kusurun ağırlığı, belirlenecek tazminatın miktarı açısından önem teşkil eder.
- Zarar
Maddi Zarar : Tedavi giderleri, çalışma gücünün kaybı, eşin veya yakının sağlığının bozulması ya da ölmesi sebebiyle destekten yoksun kalma, ölüm sebebiyle ortaya çıkan giderler, cenaze masrafları gibi zararlar maddi zarara kapsamındadır. Tıbbi müdahale sebebiyle sağlığı zarar gören kişi tamamen veya kısmen çalışamamaktan ve ileride ekonomik olarak uğrayacağı yoksulluktan doğacak zararlarını ve bu sebeple yaptığı tüm giderleri talep edebilir.
Manevi Zarar: Manevi zarar, bir kişinin kişilik değerlerinde şahıs varlığında iradesi haricinde ortaya çıkan eksilmeyi ifade eder. Bir kişinin, kişiliğini, yani hukuki değerlerinin ihlali sebebiyle uğramış olduğu objektif eksilme ve kayıplar manevi zararı ortaya çıkarır. Manevi zararlar genel olarak “ruhsal zedelenmeye” sebebiyet verir. Dolayısıyla hekimin tedavi hatası neticesinde hastanın yaşama istek ve sevincinde duyarlı sayılabilecek bir rahatsızlık ortaya çıkmışsa, bu zedelenmenin en azından belli bir dereceye kadar giderilebilmesi manevi tazminat yoluyla söz konusu olabilir.
- İlliyet Bağı
Hekimin tazminat sorumluluğu için gerekli olan son koşul, sözleşmenin ihlali veya haksız fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının oluşmasıdır.
Başka bir anlatımla, zarar ya hekimin sözleşmeye aykırı davranışı sebebiyle ya da haksız fiili sebebiyle ortaya çıkmış olmalıdır. Fakat, hekimin tıbbi müdahalesi normal hayat tecrübesine göre zararı oluşturmaya elverişli değilse, hekime sorumluluk yüklenemez.
Böyle bir durumda uygun olmayan illiyet bağından bahsedilir. Mücbir sebep, üçüncü kişinin kusuru veya hastanın kendi kusuru sebebiyle illiyet bağı kesilmişse bu halde hekimin sorumluluğuna gidilemez. Hekimin tıbbi yardım esnasındaki kusuru, doğal gelişmeyi etkilemiş ve zararlı sonucun gerçekleşmesini önemli oranda artırmış ise illiyet bağının oluştuğu kabul edilmektedir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2014/10135, K. 2014/29243, T. 25.09.2014
Davacı, 2007 temmuz ayında halsizlik şikayeti ile davalı tıp merkezine başvurduğunu, akciğer filmi sonrası akciğer iltihabı teşhisi konulduğunu ve antibiyotik tedavisi uygulandığını,
şikayetlerinin geçmemesi üzerine tekrar aynı yere başvurduğunu ve yine aynı ilaçların verildiğini, bu ilaçların üst üste kullanılmaması gerektiğini dahi sonradan öğrendiğini, iyileşme sağlayamaması üzerine aradan 7,5 ay geçtikten sonra kızının ısrarı ile Ege Tıp Fakültesi Hastanesine başvurduğunda akciğer kanseri teşhisi konulduğunu ve ilk çekilen röntgende dahi bu durumun farkedilebilir olduğunu öğrendiğini,
hatalı teşhis nedeniyle zaman kaybettiği gibi tedavisinin de daha sıkıntılı olduğunu, davalı tıp merkezi ve doktorların kusurlu eylemleri nedeniyle sorumlu olduklarını ileri sürerek 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece Adli Tıp Kurumu raporu sonrası illiyet bağı bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Dava, doktor ve hasta arasındaki vekalet sözleşmesinden doğan tazminat istemine ilişkindir. Davacı en başından beri belli olan rahatsızlığına davalı hastane ve hekimlerinin yetersizliği ve ihmalleri nedeniyle teşhis konulamaması nedeniyle zamanın çok değerli olduğu hastalığında gereksiz vakit kaybettiğini, tedavisinin geciktiğini ve hastalığın İlerlemesi nedeniyle daha zor şartlarda tedavi olmak zorunda kaldığını dile getirmiştir.
Mahkemece İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Adli Tıp Kurumundan alınan raporlarda teşhiste gecikilmeseydi dahi tedavinin nev’inin değişmeyeceğinin mütalaa edilmesi sonrasında eylemle zarar arasında illiyet bağının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Borçlar Kanununun vekâlet akdini düzenleyen 502 ve devamı maddeleri uyarınca davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır.
Vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur.
Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurunda bile sorumludur.
(TBK.nun 395 ve 396. md.) O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır.
Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir.
Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, TBK.nun 510/1. maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.
Önemli bir diğer düzenleme de Avrupa Biyotıp Sözleşmesidir. Bu sözleşme 9.12.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1.maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler.”
Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve 2014/19545-22576 standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” denilmektedir. Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.
Somut olayda her iki kurul raporunda da açıkça belirlendiği üzere davacının akciğer kanseri rahatsızlığı ilk grafinin çekildiği anda bellidir. 1-1,5 cm lik kitle, 7,5 ay içerisinde yaklaşık 5 katına çıktıktan sonra konulan doğru teşhisle kendisine özgü tedaviye ulaşabilmiştir.
Bu süreç zarfında hastalıktan haberdar olmayan kişinin ilk anda teşhisin konulabilir olduğunu öğrenmesi, bilhassa konu zaman kaybına tahammülü olmayan sağlık ise, ciddi travma yaratacak mahiyettedir.
Yukarıdaki açıklamalarda belirtildiği üzere vekil neticeyi garanti edemese de bu yolda sarf ettiği çabalarındaki en hafif kusurundan dahi sorumludur.
Mahkemece bu ilkeler ışığında oluşa uygun ve makul miktarda takdir olunacak manevi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın yazılı gerekçe ile tümden reddi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan 25,20 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.9.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Faydalı Linkler: