Eczacının İlaçla İlgili Sorumluluğu
Makale Başlıkları
Eczacının İlaçla İlgili Sorumluluğu
Eczacı; ilaç sektöründe üretilen ilaçları hastaya vermeden önce bir kez daha kontrol ederek hastalara danışmanlık yapan ve ilaçların yan etkileri ile karşılıklı etkileri hakkında hastaları aydınlatan kişidir. Reçeteli veya reçetesiz tüm ilaçların yalnızca eczanelerde satılabileceği Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanunda da düzenlenmiştir.
Bu düzenlemelerle bir bakıma eczacılara hastalarla satış sözleşmesi kurma zorunluluğu getirildiği söylenebilir. Eczacının sözleşme yapmaya zorlanıyor olması ise sözleşmenin satış sözleşmesi olmasına engel değildir. Bundandır ki eczacının sözleşmeye dayanan sorumluluğu olduğu gibi koşulların sağlanması halinde haksız fiil sorumluluğu da söz konusu olabilmektedir.
Hastayla sözleşme yapılmış olması eczacının haksız fiil sorumluluğunun doğmasını engellemez. Diğer sözleşme türlerinden eser sözleşmesi eczacının ilacı kendisinin hazırlaması halinde söz konusu olabilirken vekâletsiz iş görme; eczacının acil müdahaleye ihtiyacı olan yargımı yapması halinde oluşabilir. Aynı zamanda adam çalıştıran ilişkisi nedeniyle de eczacının sorumlu tutulması mümkündür.
Eczacı kural olarak taksir sorumluluğuna tabi iken istisnai olarak kast sorumluluğunun olabileceği haller de bulunmaktadır. Ancak sorumluluk için eczacının mutlaka bir hatasının bulunması aranmaktadır. Ek olarak eczacının sorumlu tutulabilmesi için; eczacının hatalı hareketi ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağının bulunması zorunludur.
Eczacı hastaya ilaçları satarken; uygun yöntemlerle ve reçeteye göre hazırladığını, ilaçların doğru yöntemlerle muhafaza edildiğini, ilacı gerekli ve tam özeni göstererek verdiğini ve ilacın herhangi bir bozucu yabancı madde ile bozulmadığını taahhüt etmiş kabul edilir.
Hasta ile eczacı arasındaki uyuşmazlıklar Yargıtay’ın da görüş bildirdiği üzere tüketici uyuşmazlığıdır. Sonuç olarak eczacının, satış, eser ve vekalet sözleşmeleri bakımından Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un ayıplı mal ve ayıplı hizmete ilişkin hükümleri nedeniyle tüketici olan hastaya karşı sorumluluğu bulunmaktadır.
Eczacının Üretici Olarak Sorumluluğu
Hastaya verilecek ilacı hekimin reçeteye yazdığı formüle göre eczacının hazırlaması halinde eczacı eser sözleşmesine göre sorumlu tutulurken; eczacı ilacı bizzat kendisi hazırladığı için doğacak zarardan ise üretici sıfatıyla sorumludur.
Eczacı hekimin yazdığı reçeteyi uygularken de tamamen sorumluluktan kurtulmuş değildir. Şöyle ki; reçeteyi uygularken eczacı kendi tecrübesi ve bilgisi dahilinde reçetenin yazımında bariz bir hata olduğu izlenimine kapılırsa bunu hekimle görüşerek teyit etmek zorundadır. Örneğin reçetede bir maddenin olması gereken miktardan açıkça fazla olduğunu görerek şüphelenen eczacı hekimden bu miktarı teyit etmelidir.
Teyit etmesine rağmen hekim ısrarcı olarak hastanın ilaçtan zarar görmesine yol açmışsa eczacının sorumluluğu bulunmamaktadır. Ancak eczacı bu sorumluluğunu yerine getirmediği için hastada ilaç nedeniyle zarar meydana gelmişse hekimle beraber eczacı da sorumlu tutulmaktadır.
Eczacının Hazır İlaç Verilmesinden Doğan Sorumluluğu
Hastanın kullanacağı ilacı bizzat kendisi üretmeyen eczacı ile ilacı kullanan hasta arasında satış sözleşmesinden doğan sorumluluk doğmaktadır. İlaç satışını eczacının yanında çalıştırdığı kişilerden biri yapması halinde hasta zarar görmüşse eczacı kusursuz sorumluluk kapsamında ifa yardımcısının fiillerin, ifa yardımcısı ile beraber sorumlu tutulacaktır. İfa yardımcısının ise doğan zararda kusurunun bulunması aranır. Eczacının yetkili olmadığı bir işlemi yaparak hastada zararın oluşmasına neden olması durumunda ise haksız fiil sorumluluğu oluşmaktadır.
Ancak üretici tarafından teslim edilen bir ilacı satan eczacı; güven ilkesi uyarınca ilacın hatasız olduğunu varsayacağı için sorumlu tutulması mümkün değildir. Eczacının ilacın etkililik denetimini sağlama gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ne var ki hekimin reçetesinden farklı olarak ilaç verilmesi durumunda; eczacı oluşacak zarardan sorumlu tutulabilecektir.
Hatalı ilaç satışı eczacının satış sözleşmesinden doğan ifa yükümlülüğünü ihlal etmesi anlamına gelmektedir. Eczacı hastayı ilacın kullanımı hakkında bilgilendirirken de doğru bilgi vermeli, reçetenin okunaksız olması durumunda emin olmak için gerekirse hekimden teyit almalıdır.
Eczacının Bilgilendirme ve Danışma Sorumluluğu
Her ne kadar ilaç üreticisi gibi eczacının da hastayla doğrudan iletişime geçse dahi hastayı bilgilendirme yükümlülüğünün bulunmadığına dair görüşler olsa da ürünün özelliklerini bilen ve tüketiciyle bizzat iletişime geçen eczacının da tüketiciyi bilgilendirme/aydınlatma yükümlülüğü bulunduğu kabul edilmelidir. Bu durum reçeteli ilaçlar ile reçeteye tabi olmayan ilaçlar arasında farklılık göstermektedir. Hastanın durumunu ve tıbbi geçmişini en iyi bilen hekimin, reçeteli ilaç yazarken sorumluluğunun olduğu kabul edilse de eczacıdan reçeteli ilaç hakkında detaylı bilgilendirme yapmasının beklenmesi eczacının hekimlik görevini üstlenmesi anlamına gelecektir.
Reçetesiz ilaçlar bakımından ise eczacı deyim yerindeyse hekim gibi davranarak hastanın geçmişine göre hastayı aydınlatmalı, ilaçlara dair bilgiler hakkında yenilikleri takip etmelidir.
Ayrıca belirtmekte fayda var ki Eczacılar Ve Eczaneler Hakkında Kanun’un 1. Maddesi uyarınca reçeteli veya reçetesiz olması fark etmeksizin ilaç kullanımına bağlı sorunlar hakkında eczacının hastayı bilgilendirme yükümlülüğü bulunmaktadır.
Doktrinde de eczacının sorumluluğunun tespiti açısından aranması gereken 5 unsur belirlenmiştir. Bunlar: Hasta- eczacı ilişkisi, Hastaya ilişkin özel riskin biliniyor olması, Belirgin eksiklikler, Tahmin edilebilir olması ve Gönüllü yükümlülüğün beyan edilmesidir.
Eczacının hastaya muadil ilaç vermesi halinde ise aydınlatma yükümlülüğünün kime ait olduğu tartışmalıdır İlacın etken maddesi aynı olacağı için hekimin sorumluluğu bulunaktaysa da az miktarda yapılmış olan değişiklikleri eczacının hastaya bildirmesi gerekmektedir.
Danışma sorumluluğu bakımında ise; hastaya acil durumlar dışında müdahale etmeyen eczacının bu hallerde sorumluluğu olduğu kabul edilebilir. Ayrıca reçeteli ilaçlarda hekim asli sorumlu olduğu için eczacının danışma sorumluluğu bulunmamakla beraber reçetesiz ilaçlarda eczacı hastayı bilgilendirmeli ve gerekli tavsiyelerde bulunmalıdır.
Eczacının İlacı Muhafaza Sorumluluğu ve Rücu Hakkı
6197 sayılı Eczacılar Ve Eczaneler Hakkında Kanun’un 22. Maddesi uyarınca eczacı; ilaçların yanlış muhafaza edilmesinden bizzat sorumludur. Eczacının muhafaza konusunda özen yükümlülüğünü ihlal etmesi halinde tazminat sorumluluğu da meydana gelmektedir.
Daha önce ifade edildiği üzere eczacının üreticiden alarak hastaya sattığı ilaçlarla ilgili sorumluluğu olmamasına rağmen taraflar arasındaki sözleşmede sorumsuzluk kaydı olması durumunda sadece eczacı nezdinde tazminata hükmedilmesi mümkündür. Ayrıca eczacı hazır satılan reçeteli ilaçla ilgili sorumlu olmamasına karşın hakkında tazminata hükmedilmişse, eczacı üreticiye rücu edebilmektedir.
Eczacının Cezai Sorumluluğu
Hukukumuzda yürürlükte olan mevzuata bakıldığında ruhsatsız olarak tıbbi müstahzar imal eden, satan, satışa arz eden veya sattıranlar 1-5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılmaktadır.
Bunlara ek olarak eczacı nezdinde tazminat sorumluluğuna yol açacak durumların ceza hukuku bakımından sonuçları da olabilmektedir.
Eczacının özen yükümlülüğü gibi yükümlülüklerini taksirle ihmal etmesi halinde taksirle yaralama veya öldürme suçlarından sorumluluğu oluşacaktır. Ayrıca 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’un m.19, m.22, m.25. m.27, m.29, m.37 ve m.43’de sayılan yasakları ihlal etmesi durumunda cezai sorumlulukları bulunacağı ön görülmüştür.
Eczacının Sorumluluğunda Görevli Mahkeme
Eczacı ile ilacı alan hasta arasında meydana gelen uyuşmazlıklar tüketici uyuşmazlığıdır. Bu durum, Türk Ticaret Kanunu’na göre eczanelerin ticarethane, eczacıların da tacir sıfatından kaynaklanmaktadır. Yargıtay’ın da görüşleri eczacı ile müşterileri arasındaki uyuşmazlıklarda tüketici mahkemelerinin görevli olduğu yönündedir.
Emsal Yargı Kararları
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi, E. 2018/355 K. 2018/981 T. 21.9.2018
Dava, K1’nin hamile iken erken doğumu engellemek üzere doktor tarafından reçeteye yazılan F3 firmasınca üretilen “X2” isimli ilacın,
Eczacı K2’ın eczanesinde çalışan K3’ın reçetede yazan ilaç yerine yine F3 Firması tarafından üretilen streroid hormon ilacı olan “X1″isimli yanlış ilacın verilip davacı K1’ya bir doz yapılması sonucu davacıların iddiasına göre çocuklarının yanlış ilaç verilmesi sonucu gebeliğe etkisinin tespiti ile ilgili harcamalar, bu sürede çekilen sıkıntı, üzüntü , stres karşılığı ve daha sonra çocuğun erken doğumu üzerine yapılan bakım masrafları ve yine ailece çekilen sıkıntı, üzüntü ve stres sebebiyle maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince bu hususlarda tanıklar dinlenilmiş, bilirkişi raporu alınıp yargılama yapılmış ve yargılama sonucunda erken doğum ile yanlış ilaç kullanımı arasında uygun illiyet bağı olmadığından bahisle tüm davalılara yönelik maddi ve manevi tazminat davası reddolunmuştur.
Dava dilekçesi ve deliller incelendiğinde davacı vekilinin sadece yanlış ilaç alımı nedeniyle erken doğum ve bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararları değil, ayrıca yanlış ilaç alımı nedeniyle gebeliğin sonlandırılıp sonlandırılmaması gerektiğine ilişkin Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesine, Bursa Jimer Hastahanesine ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalına başvurulması nedeniyle yapılan harcamalar ve bu süreç zarfında anne-baba adayı davacıların yaşadığı sıkıntı, üzüntü ve stres nedeniyle manevi tazminat kalemleri de vardır.
Eczacı K2’ın çalışanı K3’ın, Doktor tarafından erken hamileliği tedavi için verilen “proluton” adlı F3 firması tarafından üretilen ilaç yerine, yine aynı firma tarafından üretilen ve hamilelikte kesinlikle kullanılmaması gereken “X1” adlı ilacı vermesi eylemi, açıkça kusurlu ve hukuka aykırılık içermektedir. Keza eczacı K2’ın bu eylemi nedeniyle meslek kuruluşu olan TEB 29.Bölge Manisa Ecza Odasınca yapılan soruşturma sonucunda eczacıya isnat olunan eylemin Türk Eczacıları Deontoloji Tüzüğünün 2-5-8-11. Md.’lerine aykırılık teşkil etmekte ve meslek disiplinini bozmakta olduğu tespit edilip idari para cezası verilmiştir.
Eczacılık gibi diploma gerektiren, insan sağlığıyla doğrudan ilgili mesleklerde “yüksek özen” ilkesi geçerlidir. Mahkeme tarafından Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla alınan bilirkişi kurul raporunda da “Sağlık sektöründe faaliyet yürüten kişilerin yaptıkları hatalar çok ciddi olumsuz sonuçlara neden olabileceği için, aşırı dikkat ve özen gösterilmesi gereken bir meslek grubu olarak nitelendirilmek mümkündür. ” denilerek bu hususa vurgu yapılmıştır.
Keza raporda bu husus ve 29.Bölge Manisa Ecza Odasınca davalılardan Eczacı K2’a verilen cezadan da bahsedilerek sorumlu oldukları belirtilmiştir. Ayrıca şu hususa da raporda vurgu yapılmıştır.
“Belki yanlış ilaç doğrudan bu olumsuz sonucu neden olmadığı, ancak doğru ilaç bu olumsuz sonucun önüne geçebilirdi olasılığı mevcuttur. Bu da doğrudan doğruya eczacının ve kalfasının sorumluluğunu gerektirmektedir.”
Hasta yanlış ilaç kullanımı sonrası, erken gebeliği önleyici doğru ilacı da, eczacının yanlış ilaç vermesi nedeniyle kullanamamış, keza Cerrahpaşa Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Genetik Polikliniği tarafından düzenlenen raporda da ilaçların birbirini etkileyebileceği ve doğumsal anomali riskinin bir miktar artabileceği raporda belirtilmiştir.
Bu durumda erken doğum nedeniyle değil, ancak eczacı kalfasının yanlış ilaç vermesi nedeniyle, davacı annenin ve babanın yaşadığı sıkıntı, üzüntü ve stres ve bu yanlış ilaç nedeniyle gebeliğin durumuna ilişkin davacıların;
Uludağ Ünüversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Bursa Jimer Hastanesi ve İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genetik Polikliniği için yapmış oldukları sağlık harcamaları ve yol ve konaklama masraflarının ilgili kurumlardan istenilerek hesap bilirkişisi tarafından hesaplanarak maddi tazminatın belirlenmesi, manevi tazminat yönünden ise; yukarıda açıklanan olayın özellikleri yanında, “yüksek özen” sorumluluğu olan sağlık mesleği yapan eczacı K2 ile çalışanı K3 yönünden uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.
Diğer davalı F3 İlaç Firması yönünden ise; ilacın her ne kadar ismi ve kutusu birbirine benzemekte ise de, diploma sahibi yüksek özen borcu olan eczanede satılması ve yanlış ilaç verilmesinde ilaç firmasının kusuru ve eylemle, uygun illiyet bağı olmaması nedeniyle sorumluluğunun olmadığı yönündeki mahkeme kararı doğrudur.
Bu durumda maddi tazminata ilişkin esaslı delillerin toplanmaması ve bilirkişi raporunun alınmamış olması, manevi tazminata ilişkinde davalılar K2 ve kalfası K3 yönünden yukarıda açıklandığı üzere uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi için kararın kaldırılarak İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan sebeplerle,
1-Davacı vekili ve Davalı F3 Kimya San. Ltd.Şti Vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KABULÜ ile Bursa 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/371 Esas – 2017/916 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA…
Danıştay 15. Dairesi, E. 2016/6891 K. 2017/703 T. 14.2.2017
Öte yandan, dava konusu olaya ilişkin olarak davacının yüzüne uygulanan solüsyonu hazırlayan eczacı Tuba Demir hakkında ” taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma” suçu nedeniyle Erzurum 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/15 Esasına kayıtlı olarak açılan ceza davasında, 15/03/2016 tarihinde verilen 2016/179 sayılı kararda
“….İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 22.06.2015 tarih ve 3868 karar nolu Raporu içeriğine göre şüphelinin hazırlamış solüsyonun %20 oranından yüksek olduğu kanaatine varıldığının bu nedenle şüphelinin uygulamalarının tıp kuralına uygun olmadığının, müştekinin yaralanmasında kusurlu olduğunun hazırlanan solüsyonu uygulayan Dr. K2’e atfı kabil kusur tespit edilemediğinin belirtildiği,
itibar edilen bu rapor içeriğine göre müştekinin yaralanmasına şüphelinin reçeteye konu olan solüsyonun hazırlanmasındaki kusurlu hareketi nedeniyle neden olduğu anlaşılmakla sanığın üzerine atılı taksirle yüzde sabit ize yol açacak şekilde yaralamaya sebebiyet vermek suçundan… adli para cezası ile cezalandırılmasına … hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına..” karar verildiği anlaşılmaktadır.
İdare ve Ceza Mahkemelerince alınan ve yukarıda sonuçları özetlenen Adli Tıp Raporlarından açıkça anlaşılacağı üzere, davacının yaralanmasına eczacı tarafından hazırlanan solüsyon karışımının reçete edilen orandan yüksek olmasının neden olduğu, solüsyonu hazırlayan eczacının eyleminin tıp kurallarına aykırı olduğu,
hekimin -eczacılık konusunda ilmi açıdan eğitim almış ve bu konudaki yeterliliğini belgelemek suretiyle faaliyet gösteren- eczacı tarafından hazırlanan solüsyonu yine tıp biliminin öngördüğü tedavi metotlarına bağlı kalarak uyguladığı,
uygulama sonucu davacının yüzünde gelişen yanık üzerine hekim tarafından zaman kaybedilmeksizin gerekli tedaviye başlanıldığı, hekimce planlanan ve uygulanan tedavinin tıp kurallarına uygun olduğu ve bu cihetle hekime ve idareye atfı kabil bir kusurun bulunmadığı sabittir.
Öte yandan davacının, Adli Tıp Raporu ile sorumluluğu tespit edilen ve Ceza Mahkemesince aleyhine hüküm kurulan eczacıya karşı hukuki yollara başvurarak uğradığı zararlarının tazminini sağlayabileceği kuşkusuzdur.
Bu durumda, davacının uğradığı zarar bakımından davalı idarenin sorumluluğunu gerektirecek herhangi bir tıbbi ve hukuki neden bulunmadığından, davacının maddi tazminat isteminin tamamen, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulü yününde verilen İdare Mahkemesi kararında hukuken isabet bulunmadığından bozulması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davalı tarafın temyiz isteminin kabulü ile Erzurum 1. İdare Mahkemesi’nin 16/03/2016 tarih ve E:2014/1107; K:2016/259 sayılı kararının BOZULMASINA, davacı tarafın temyiz isteminin reddine, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/02/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, E. 2013/30372 K. 2014/22806 T. 13.11.2014
Suç : Taksirle yaralama
Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin, sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Eczacı olarak faaliyet gösteren sanığın, mağdura hastalanması nedeniyle doktor tarafından reçete edilen Cerfidem adlı antibotik iğneyi son kullanım tarihi geçtikten sonra vermesi ve iğnenin mağdura tatbik edilmesi ile meydana gelen olayda;
son kullanım tarihi geçmiş ilacın kullanılması nedeniyle mağdurda vücuda acı veren, sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan bir yaralanmanın meydana gelip gelmediği hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasından sonra, yaralanmanın varlığı halinde TCK’nın 89, yaralanma meydana gelmemesi halinde ise 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanunun 41. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılması gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi,
2-Kabul ve uygulamaya göre de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07/07/2009 tarih 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından TCK’nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan “amaç ve saiki” gerekçesine dayanılamayacağının gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan CMUK’un 321 maddesi uyarınca, hükmün istem gibi BOZULMASINA, 13.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2014/16261 K. 2014/40858 T. 18.12.2014
Mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmış, Sağlık Bakanlığı Eski Müfettişi ve SGK Uzmanı A.İ. K.’na ait 23.1.2014 tarihli raporda, iddia, savunma, soruşturma dosyası muhteviyatı özetlenmiş ve sadece “reçeteyi yazanın hekim olduğu, ilaçları verenin de eczacı olduğu, eczacının hekim tarafından yazılan ilaçları sorgulama hakkına sahip değildir.
Eczacının reçeteye hekim ne yazdı ise sigortalıya ilaçları vermekle yükümlüdür. Eczacı sisteme girip sisteminde reçete muhteviyatı ilaçları uygun gördü ise eczacının bir kusurunun bulunmadığı” şeklindeki mütala ile davalı kurumun yaptığı kesintinin yerinde olmadığı bildirilmiş, rapor hükme esas teşkil etmiştir.
İş bu raporun, taraf itirazlarını karşılamadığı, soruşturma dosyasında tespit olunan ve yukarıda örnekleme suretiyle izah edilen pek çok usulsüzlük iddiasını tek tek irdelemediği, uzmanlık gerektiren bir konuda hiçbir teknik inceleme ve tespit içermediği, Yargıtay ve taraf denetimine açık olmayıp bu haliyle hüküm tesis etmeye elverişli olmadığı açıkça görülmekteyken mahkemece konusunda uzman başka bir bilirkişi heyetinden kapsamlı, her türlü şüpheyi ve soruyu bertaraf edebilecek mahiyette rapor alınması gerekirken, yetersiz bu rapora dayanılarak hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, E. 2014/7638 K. 2015/3009 T. 18.2.2015
Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkûmiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
….. ve perineal ağrı şikayeti ile …. Devlet Hastanesi’ne müracaat eden mağdurun, muayenesi sonrası kendisine reçete edilen …. adlı ağrı kesici iğneyi, başvurusu üzerine eczacı olan sanık tarafından sol kalçadan enjekte etmesi sonrası mağdurda sol ayak plantar fleksiyonunun 2/5, dorsal fleksiyon plejik,
sol bacak proksimalinin 3/5 parezik, sol ayakta hipotezi şekline gelişen arızanın duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olduğu, dikloran adlı iğnenin kas içine kalçadan uygulanabileceği, kas içinde yetkili kimse tarafından yapılan uygulama sonrasında hematom ve buna ikincil nekroz oluşabileceği,
bunun da uygulama sonrası oluşabilecek komplikasyonlardan olduğu, ancak komplikasyondan söz edilebilmesi için müdahalenin yetkili kişi tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği, davaya konu uygulamada ise yetkisi bulunmayan kişi tarafından gerçekleştirilen enjeksiyonda komplikasyondan söz edilemeyeceği, eczacı olan sanığın eylemini yaralama kastı ile gerçekleştirdiğinden de bahsedilemeyeceği, dolayısıyla kasten yaralama suçu kapsamında da değerlendirilemeyeceği anlaşılmakla;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin mahkumiyete yeter nitelikte delil bulunmadığına,
TCK’nın 62. ve CMK’nın 231/5. madde hükümlerinin uygulanması gerektiğine, teşdiden ceza tayinine ve taksit miktarına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 18.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.