Terekenin Tasfiyesi Davası
Makale Başlıkları
Terekenin Tasfiyesi Davası
Terekenin tasfiyesi davası, miras bırakanın vefatı sonrası ortaya çıkan mal varlığının yönetilmesi ve dağıtılmasıyla ilgili hukuki süreçlerin tamamını kapsar. Bu süreç, miras bırakanın borçları, varlıkları ve bu varlıkların mirasçılar arasında nasıl paylaştırılacağı gibi konuları içerir.
Tereke davası süreci, mirasçıların haklarını korumayı ve mirasın adil bir şekilde paylaştırılmasını hedefler. Mahkeme, miras bırakanın son ikametgahının bulunduğu yerde yetkilidir ve terekenin yönetimi, borçların ödenmesi ve varlıkların dağıtımı gibi konularda kararlar alır.
Bu süreç, genellikle bir avukatın rehberliğinde yürütülmesi önerilen, hukuki bilgi ve uzmanlık gerektiren bir işlemdir. Terekenin tasfiyesi davası, mirasçıların haklarını koruyan ve terekeyi adil bir şekilde yönetmeyi amaçlayan önemli bir hukuki süreçtir.
Terekenin Tasfiyesi Nedir?
Hukukumuzda terekenin tasfiyesi için Medenî Kanun ve İcra ve İflâs Kanunu’na göre olmak üzere iki prosedüre göre tasfiyenin gerçekleştirilmesi mümkündür. Uygulamada kural ölen kimsenin terekesinin tasfiyesinin Medenî Kanuna göre yapılmasıdır. Ancak kanunumuz istisnaî kimi hallerin bulunması halinde, terekenin tasfiyesinin Medenî Kanun hükümlerine göre değil İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yapılabileceğini düzenlemiştir.
Terekenin Tasfiyesi Davası Nedir?
Türk Medeni Kanunumuzun 612. Maddesi uyarınca en yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras sulh hukuk mahkemelerince iflas hükümlerine göre tasfiye edilmektedir.
Bu madde uyarınca yapılacak tasfiyede ise herhangi bir süreye bağlılık bulunmamaktadır. Ayrıca sulh hukuk mahkemesince, en yakın mirasçıların mirası reddettiklerinin belirlenmesi durumunda, herhangi bir başvuruya gerek olmaksızın kendiliğinden terekenin resmi tasfiyesi yoluna gidilmesi gerekmektedir.
Terekenin Tasfiyesi Nasıl Yapılır?
Mirasın reddolunması için üç aylık hak düşürücü süre bulunmaktadır. Bu süre TMK 606. Madde hükmüne göre yasal mirasçılar açısından mirasçı olduklarını daha sonra öğrendiklerini ispat etmedikleri sürece miras bırakanın ölümünü öğrendikleri tarihten itibaren, koruma önlemi olarak terekenin yazımı durumunda ise ret süresiyle beraber yazım işleminin sona erdiğinin sulh hukuk hâkimi tarafından mirasçılara bildirilmesiyle başlar.
Bu husus TMK 607. Maddesinde düzenlenmiştir. Yasal süresi içinde mirası reddetmeyen mirasçıların, mirası kayıtsız şartsız kazandığı TMK m. 610/1 fıkrasında hükme bağlanmıştır.
Bu halde terekenin iflâs hükümlerine göre tasfiyesi, reddin en yakın kanuni mirasçıların tümü tarafından yapılmasıyla meydana gelir. Mirasbırakana en yakın zümre mirası reddetmiş is miras kendiliğinden diğer zümreye geçmeyecek; bu halde miras iflâs hükümlerine göre tasfiye edilecektir.
Terekenin Resmi veya İflas Hükümlerine Göre Tasfiyesinde Usul Nedir?
TMK’nın 612. maddesi uyarınca en yakın yasal mirasçıların tümü tarafından reddedilen mirasın sulh mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edileceğini, tasfiye sonunda arta kalan bir değer varsa bunun mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verileceğini düzenlemektedir.
En yakın mirasçılar kavramıyla anlatılmak istenen, murisin ölümünde direkt olarak mirasçı sıfatına sahip olan yasal mirasçılardır.
Her iki yöntem de terekenin tasfiyesini amaçlamakla beraber; terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi ve terekenin resmen tasfiyesi birbirinden oldukça farklıdır. Hepsinden önce, terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi İcra ve İflas Kanuna (İİK. m. 180; 208 vd) tabiyken terekenin resmi tasfiyesi Medeni Kanun hükümlerine göre (TMK m. 632-635) gerçekleştirilmelidir.
Terekenin Tasfiyesi Davasında Görevli Mahkeme Hangisidir?
Terekenin tasfiyesi davalarında yetkili ve görevli mahkeme, Sulh Hukuk Mahkemesi’dir. Tereke, bir kişinin vefatı sonrasında mirasçılara kalan mal ve hakların toplamını ifade eder.
Terekenin tasfiyesi davası, bu mal ve hakların hukuka uygun şekilde paylaştırılmasını, borçların ödenmesini ve terekenin sonlandırılmasını amaçlar. Bu tür davalar, miras bırakanın son ikametgahının bulunduğu yerdeki Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından görülür. Emsal Yargı Kararları
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, E. 2016/17631 K. 2020/7343 T. 16.11.2020
Davacı vekili tarafından, 05.05.2015 gününde verilen dilekçe ile terekenin resmi tasfiyesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda;
dosyanın Çubuk Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/209 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine dair verilen 08.05.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR: Dava, murisin terekesinin Türk Medeni Kanunu 612 ve 636. maddeleri gereğince tasfiyesi istemine ilişkindir.
Davacı alacaklı kurum vekili dava dilekçesinde özetle; 18.04.2014 tarihinde vefat eden İlyas Yuratalan’ın vergi dairesine 2.003,40 TL borcu olduğunu, mirasçılarının vergi borçlarını ödemediği gibi murisin mirasını da reddettiklerini belirterek muris …’ın terekesinin resmi tasfiyesinin yapılmasını istemiştir.
Mahkemece aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle dosyanın 2014/209 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine, yargılamaya 2014/209 Esas sayılı dosya üzerinden devam edilmesine karar verilmiştir.
Hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Davaların Birleştirilmesi” başlıklı 166. maddesinin 1. fıkrası gereğince, aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar diğer mahkemeyi bağlar.
Aynı Kanunun “Hüküm, hükmün verilmesi ve tefhimi” başlıklı 294. maddesinde açıklandığı üzere; “mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür.
Hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada verilir ve tefhim olunur.”
Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi gereğince de bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427 ila 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacaktır.
Hukuk Usulü ve Muhakemeleri Kanununun 427. maddesinde temyizi kabil kararlar sayılmış olup nihai kararların temyiz edilebileceği belirtilmiştir. Aynı yerdeki aynı sıfat ve derecedeki mahkemelerin verdikleri birleştirme kararları nihai karar olmayıp dosyanın birleştirilen dosya içerisine gönderilmesine ilişkin kararlardır.
Nitekim somut olayda, mahkemece verilen birleştirme kararı da göndermeye ilişkin karar olup nihai kararlardan olmadığından temyizi mümkün değildir. Bu nedenle temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, peşin yatırılan temyiz harcının yatıranlara iadesine, 16.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, E. 2018/4194 K. 2021/2204 T. 29.3.2021
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 30.06.2016 gününde verilen dilekçe ile terekenin tasfiyesi talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 27.01.2017 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR: Dava, murisin terekesinin Türk Medeni Kanunu 612 ve 636. maddeleri gereğince tasfiyesi istemine ilişkindir.
Dazkırı Asliye Hukuk Mahkemesinin 03/06/2014 tarih 2010/192 Esas sayılı yazısı ile; davacı Türkiye Halk Bankası A.Ş. Dinar Şubesi ile davalılar … ve … arasında Dazkırı Asliye Hukuk Mahkemesinde 2010/192 Esas sayılı dosya ile görülmekte olan Tasarrufun İptali (İİK 277 ve Devamı) davası nedeniyle TMK’nın 612. maddesinde resmi tasfiyenin Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından iflas hükümlerine göre yapılacağı öngörüldüğünden, …’ın terekesinin tasfiyesinin yapılması için Dazkırı Sulh Hukuk Mahkemesine ihbarda bulunulmuştur.
Davacı vekili 20/05/2016 havale tarihli dilekçesinde;
Dazkırı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/45 Esas sayılı dosyasının mirasın gerçek reddi davası üzerinden yargılama dosyasının yeniden açılarak resen tereke tasfiye memuru atanmasını arz ettiğini,
gerekli işlemlerin Dazkırı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/45 Esas sayılı dosyasında taraf sıfatları olmadığından, ancak mahkemece yapılacak yargılama sonucu tarafı oldukları Dazkırı Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2010/192 Esas sayılı dosyasını etkileyeceğinden ve terekeye tasfiye memuru atama dosyasının Dazkırı Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/192 Esas sayılı dosyasında bekletici mesele yapılmadığından …’ınterekesinin tasfiyesinin yapılmasını talep etmiştir.
Mahkemece davanın kabulü ile terekenin tasfiyesine dair verilen ilk kararın taraf vekilleri tarafından temyiz üzerine Dairemizin 26.01.2016 tarih 2015/12024 Esas, 2016/1036 Karar sayılı ilamı ile ‘’…Dazkırı Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/45 Esas, 2010/109 Karar sayılı dosyası üzerinden murisin en yakın mirasçılarının tamamı tarafından mirasın reddedilmiş olması sebebiyle, bu dosya üzerinden terekenin iflas hükümleri uyarınca tasfiyesi gereklidir.
…’nin2010/192 Esas sayılı dosyasında mahkemenin 03.06.2014 tarihli yazısı tasfiyeyi yapacak mahkemeyi harekete geçirmeyi sağlayan bir talep olup, terekenin resmi tasfiyesinin Dazkırı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/45 Esas sayılı dosya üzerinden yapılması gerekirken mahkemece talebin yeni bir esasa kaydedilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş…’’ gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak 2016/3 tereke Esas sayılı dosyasının kapatılarak Dazkırı Asliye Hukuk Mahkemesinin 03/06/2014 tarihli yazısı ile kararın Dazkırı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/45 Esas sayılı dosyasına eklenerek bu dosya üzerinden talebin değerlendirilerek ek karar çıkartılmasına karar verilmiştir.
Hükmü, mirasçılar vekili temyiz etmiştir.
TMK’nın 612. maddesi “En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan mirasın sulh mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edileceğini, tasfiye sonunda arta kalan bir değer varsa bunun mirasını reddetmemişler gibi hak sahiplerine verileceğini” öngörmektedir. Buradaki “En yakın mirasçılar” kavramıyla anlatılmak istenen, murisin ölümünde ilk bakışta ve doğrudan doğruya mirasçı sıfatına sahip olan yasal mirasçılardır.
Her ikisi de terekenin (mirasın) tasfiyesini amaçlamakla birlikte; “Terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi” ve “Terekenin resmen tasfiyesi” farklı kurumlardır. Her şeyden önce, terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi İcra ve İflas Kanuna göre (İİK. m. 180; 208 vd); terekenin resmi tasfiyesi ise, Medeni Kanun hükümlerine göre (TMK m. 632-635) gerçekleştirilmek durumundadır.
Muris …’ın 11.12.2009 tarihinde ölümüyle, en yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından TMK’nın 605/1, 609. maddelerdeki prosüdüre uygun olarak mirası reddolunduğundan; burada uygulanacak tasfiye usulü, “Terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi” usulüdür.
İcra ve İflas Kanununun 180. maddesi; reddolunan mirasın tasfiyesinin sekizinci bap (m. 208-256) hükümlerine göre; ait olduğu mahkemece yapılacağını hükme bağlamıştır. Öyleyse, mahkemece iflas masası teşkil edilip (m. 208),
iflas dairesi oluşturulması,
iflas dairesince tasfiyenin adi veya basit şekilde yapılmasına karar verildikten (m. 208/3) sonra seçilecek tasfiye yöntemine göre gerekli işlemlerin yapılmasının izlenmesi,
terekeye (masaya) dahil hiçbir malvarlığı bulunmaz ise, iflas dairesince tasfiyenin tatiline karar verilip, bu hususun ilan edilmesi (m. 217),
bu ilanda tereke alacaklıları tarafından otuz gün içinde iflasa müteallik muamelelerin tatbikine devam edilmesinin istenmemesi halinde iflasın kapatılacağının açıkça yazılması (m. 217);
en son olarak da yürütülecek işlemlerin sonucuna göre iflasın kapanmasına (m. 254) karar verilebileceği gözönüne alınmalıdır.
Somut olayda ise; mahkemece henüz tasfiye işlemi tamamlanmadığından Dazkırı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/3 Tereke sayılı dosyası üzerinden Dazkırı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/45 Esas sayılı dosyasına tasfiye amacıyla verdiği gönderme kararının da temyizi kabil bulunmadığından temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen sebeple temyiz talebinin REDDİNE, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 29.03.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, E. 2016/4189 K. 2018/9336 T. 20.12.2018
Davacı vekili tarafından, 20/12/2013 gününde verilen dilekçe ile terekenin resmen tasfiyesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 25/09/2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR: Dava, terekenin resmi tasfiyesi isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, mirasbırakan …’dan alacaklı olduğunu, mirasçıları … ve …’ın mirası reddettiklerini, mirasın reddi nedeni ile … … 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/588 Esas, 2013/435 Karar sayılı ilamı ile takibin iptaline karar verildiğini, terekenin tasfiyesini ve alacaklarının bu yolla tahsilini istemiştir.
Mahkeme, mirasçılardan …’ın mirası reddetmediğinden bahisle davanın reddine karar vermiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Ölenin en yakın mirasçıları tarafından reddedilen miras, Sulh Hakimi tarafından iflas hükümlerine göre resmi tasfiye yoluna gidilir.
Davacının alacağı için … Anadolu 19. İcra Müdürlüğünün 2011/15072 Esas sayılı dosyası ile icra takibine başladığı,
… 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/1124 Esas, 2011/1504 Karar sayılı ilamı ile davacı …’ın mirasbırakan …’ın mirasını gerçek red ettiğinin tesciline karar verildiği,
… 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/588 Esas, 2013/435 Karar sayılı davacının da taraf olduğu menfi tespit davasının gerekçe kısmında mirasın Küçük
… tarafından da reddedilmiş sayılacağının saptandığı “davanın kabulüne, davacıların davalıya borçlu olmadıklarının tespitine, mirasın reddine” karar verildiği, kararın 22.10.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, mirasbırakan …’ın mirasçılık belgesine göre tüm mirasçıları mirası reddettiğinden mahkemece işin esasına girilerek mirasın resmen tasfiyesine ilişkin araştırma yapılmalı ve terekenin tasfiyesi yönünde bir hüküm kurulması gerekmektedir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,
peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 20.12.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.