

Devlet Memurluğuna Engel Olan Suçlar Nelerdir?


Kiracı Tahliye Çıkartma Şartları Nelerdir?
Makale Başlıkları
Gelir Vergisi Nedir?
Gelir vergisi, bir ülkenin ekonomik gelişimine katkıda bulunan bireylerin, işletmelerin ve diğer kuruluşların elde ettikleri brüt gelirlerinin vergilendirilmesi yoluyla devlete ödediği bir vergidir. Gelir vergisi, bir ülkenin kamu hizmetleri, savunma, sağlık, eğitim ve diğer sosyal hizmetler gibi faaliyetlerini finanse etmek için toplanır.
Gelir vergisi, kişisel veya kurumsal gelir vergisi olarak ayrılır. Kişisel gelir vergisi, ücretler, kira, faiz, kar payı, serbest meslek kazancı ve benzeri gelirlerden alınırken, kurumsal gelir vergisi, şirketlerin elde ettikleri karların vergilendirilmesi yoluyla alınır. Gelir vergisi oranları, vergilendirilebilir gelirin miktarına göre artar veya sabit kalır.
Gelir vergisi, vergi mükelleflerinin beyanname verme, vergi ödeme ve kayıt tutma yükümlülüklerini içeren hukuki bir yükümlülüktür. Gelir vergisi beyannamesinin zamanında ve doğru bir şekilde verilmesi, vergi ödemelerinin düzenli olarak yapılması ve beyan edilen gelirin gerçek durumuyla uyumlu olması gereklidir. Vergi borcunu zamanında ödemeyenler, faiz ve ceza gibi yaptırımlarla karşılaşabilir.
Gelir vergisi, her ülkenin kendi vergi kanunlarına ve düzenlemelerine sahiptir. Türkiye’de gelir vergisi kanunu, 193 Gelir Vergisi Kanunu ile belirlenmiştir. Kanunda belirtilen hükümlere uyulması, vergi mükelleflerinin sorumluluğundadır. Vergi incelemeleri ve vergi davaları, vergi uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde kullanılan yasal araçlardır.
Gelir vergisi, vergi politikaları, siyasi ve ekonomik faktörlere göre şekillenen dinamik bir alan olduğu için, sık sık değişebilir. Vergi mükellefleri, vergi yükümlülüklerine uymakla yükümlüdür ve vergi danışmanları, bu konuda bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri sunmaktadır.
2023 Gelir Vergisi Dilimleri
Düzenli gelir sahibi olan bireylerin gelir vergisi ödemesi zorunludur. Fakat gelir vergisi; oranlara göre belirlenen, sabit bir tutarı olmayan vergi türüdür.
Vergi dilimi, gelir sahiplerinin kazançları oranında devlete ödemekle yükümlü oldukları vergi oranını belirlemektedir. Gelir sahipleri ya da çalışanlar, tabii olacakları vergi dilimini hesaplarken kazançları oranında, belirlenen vergi dilimlerine göre, dahil oldukları gruba uygulanacak oranlar üzerinden hesaplar ve vergilerini bu şekilde öderler.
Ücret gelirlerine ilişkin vergi dilimleri ve oranları
193 sayılı Kanunun 103üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan gelir vergisine tabi gelirlerin vergilendirilmesinde esas alınan tarife, (Gelir İdaresi Başkanlığı) Seri No: 323 Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 2023 takvim yılı gelirlerinin vergilendirilmesinde uygulanmak üzere tablodaki şekilde belirlenmiştir.
Gelir vergisine tabi gelirler;
70.000 TL kadar %15
150.000 TL’ nin 70.000 TL si için 10.500 TL, fazlası %20
370.000 TL’nin 150.000 TL’si için 26.500 TL, ücret gelirlerinde
550.000 TL’nin 150.000 TL’si için 26.500 TL, fazlası %27
1.900.000 TL’nin 370.000 TL’si için 85.900 TL,
ücret gelirlerinde
1.900.000 TL’nin 550.000 TL’si için 134.500 TL, fazlası %35
1.900.000 TL’nin 1.900.000 TL’si için 621.400 TL,
ücret gelirlerinde
1.900.000 TL’den fazlasının 1.900.000 TL’si için 607.000 TL, fazlası %40
Avukat Gelir Vergisi Dilimleri
Gelir Vergisi Kanunu’nun 65. maddesi, avukatların kazançlarının da dahil olduğu kazançlarının serbest meslek kazancı adı altında değerlendirilebilmesi için bazı şartlar öngörmüştür. Buna göre;
Sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan bir faaliyet olmalı,
Bu faaliyetin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılması
gerektiği ifade edilerek serbest meslek faaliyetinden bahsedilmiştir. Aynı kanunun 66. maddesine göre, belirtilen şekilde serbest meslek faaliyetinde bulunan ve faaliyetini mutat meslek halinde yapan avukatın “serbest meslek erbabı” olduğu kabul edilir. Bu kapsamda, serbest meslek erbabı olan avukatlara ödenen vekalet ücretleri serbest meslek kazancı olup, bu kazançların serbest meslek kazancına dahil edilerek vergilendirilmesi gerekmektedir.
Mezkur kanunun 61. Maddesinde ise; ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olarak tanımlanmış olup bir işverene tabi ve bağlı olarak çalışan avukatlara işverenler tarafından yapılan ödemelerin ücret hükümlerine göre vergilendirileceği değerlendirilmektedir.
Bu hükme göre örneğin bir avukatlık bürosunda, bir avukatın denetimi altında çalışan avukatlar, bu kapsama göre serbest meslek kazancı elde etmemektedirler. Kamuda veya başka bir avukatın yanında çalışan avukatların vergisel anlamda konumu ücretli çalışan olarak ifade edilmektedir. Ücretli çalışan avukatların vergisel ödevleri, yanında çalıştığı avukat ya da bağlı bulunduğu kurum tarafından yerine getirilmektedir.
GVK (94/2-a) Yaptıkları serbest meslek işleri dolayısıyla bu işleri icra edenlere yapılan ödemelerden (Noterlere serbest meslek faaliyetlerinden dolayı yapılan ödemeler hariç);
Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesi kapsamına giren serbest meslek işleri dolayısıyla yapılan ödemelerden %17,
Diğerlerinden %20, oranında kesinti yapılır
Bu kesinti, bir ön vergileme olup, yıllık beyannamede hesaplanan vergiden mahsup edilecektir. Mahsubu yapılan kesinti tutarı, beyannamede hesaplanan vergiden fazla olduğu takdirde, vergi dairesince mükellefe yazı ile bildirilir ve mükellefin tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde müracaatı üzerine kendisine iade edilir.
Gelir Vergisi Kanunu’nun 85. maddesine göre avukatlar, mesleki faaliyetinden kazanç elde etmemiş olsalar bile yıllık beyanname vermek zorundadırlar. Gelir vergisi beyannamesi Mart ayının 25. günü akşamına kadar verilir (GVK m. 92) ve 31 Mart’ta ve 31 Temmuz’da iki eşit taksitte ödenir (GVK m. 117).
Yıllık beyannameye, “Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi-1001 A” ile “Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi Eki”nde yer alan “Serbest Meslek Kazançlarına İlişkin Bildirim” tablosu ile “Performans Derecelendirme Bildirimi” tablosu doldurularak eklenir.
Ayrıca beyannameye, yabancı ülkelerde ödenen vergi varsa, ödenen bu vergilere ilişkin belgeler ve kesinti (stopaj) yoluyla ödenen vergilere ilişkin belgeler de (beyannamede gösterilen gelire dâhil kazançlardan kesilen vergi varsa) eklenir. Beyannamede, serbest meslek faaliyetinden elde edilen kazanç dışında bir gelirin bulunması halinde (örneğin ticari kazanç, ücret, kira ve faiz geliri gibi), bu kazançlara ait diğer tablolar da doldurulur.
2023 yılına ait serbest meslek kazançlarına uygulanacak gelir vergisi tarifesi 193 sayılı Kanunun 103 üncü maddesi uyarınca yukarıda verilen tablodaki gibidir.
Emekli Gelir Vergisi Dilimleri
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun ücretlerde istisnaları düzenleyen 23. Maddesinin 11. fıkrası; “Kanunla kurulan emekli sandıkları ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesinde belirtilen sandıklar tarafından ödenen emekli, maluliyet, dul ve yetim aylıkları (506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesinde belirtilen sandıklar tarafından ödenen aylıkların toplamı, en yüksek Devlet memuruna çalışılan süreye bağlı olarak ödenen tutardan fazla ise aradaki fark ücret olarak vergiye tabi tutulur.) (Genel, katma ve özel bütçelerden ödenen bu nevi aylıklar dahil)” şeklindedir.
Buna istinaden emeklilerden vergi kesintisi yapılmamaktadır. Emekliler aktif değil bağımlı nüfus olarak kabul edilirler ve emekliliğe aktif oldukları dönemde ödedikleri gelir vergisi ile hak kazanırlar. Bu sebeple maaşlarından yeni bir kesinti yapılmamaktadır.
Şahıs Şirketi Gelir Vergisi
Tüzel kişiliğe sahip olan şahıs şirketleri, Türk Ticaret Kanunu’na göre vergi mükellefi sayılırlar. Şahıs şirketleri limited şirketlerin aksine kurumlar vergisi değil gelir vergisi öderler.
Şahıs şirketlerinde vergilendirme gelire göre yapılır, yani gelir arttıkça vergi oranı da buna bağlı olarak kademeli artar. Bu oran gelire bağlı olarak %15 ile %40 arasında değişir. Yani tüm şahıs şirketleri aynı oranda vergi ödemezler.
Şahıs şirketi sahibi olan kişiler Mart ayında bir önceki yıl elde ettiği gelir oranında vergi öderler.
32 bin TL’ye kadar olan gelirlerde %15,
32-70 bin TL arası %20,
70-250 bin TL arası %27,
250-880 bin TL arası %35 ve
880 bin TL’den fazla geliri olanlar için %40 oranında vergi alınır.
Ayrıca, 29 yaş altı olup ilk kez şahıs şirketi kuran kişiler 75 bin TL gelire kadar vergi ödemezler.
Kira Gelir Vergisi
Vergi hukukunda “Gayrimenkul Sermaye İradı” (GMSİ) olarak adlandırılan kira gelirleri gerçek kişilerce Mart ayının 31’ine kadar beyan edilerek, bu gelir üzerinden hesaplanan gelir vergisi biri Mart ayı, diğeri Temmuz ayı olmak üzere iki eşit taksitte ödenebilmektedir.
gerçek kişilerce elde edilen konut ve iş yeri kiralarının beyanına ilişkindir.
Bazı durumlar beyanname vermeden muaf tutulmuş olup bu durumda vergi ödemeyeceklerdir. İstisna durumdan yararlanabilen ve yararlanamayanlar şu şekildedir;
2022 yılı içerisinde toplam 9.500 TL üzerinde mesken kira geliri elde edenler beyanname verecek olup bu istisnadan sadece mesken kira geliri elde edenler faydalanır. İstisna sadece tek mesken için uygulanır. Birden fazla mesken kirası elde edenler için istisna, kira gelirleri toplamına bir defa uygulanır.
Kira gelirini beyan etmeyen veya eksik beyan edenler istisnadan faydalanamazlar. Gerçek usulde gelir vergisine tabi ticari ve zırai kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabı kişiler, konut kira geliri istisnasından faydalanamazlar. Aynı zamanda, 2022 yılı içerisinde 9.500 TL üzeri mesken kira gelirinin yanında, beyanı gerekip gerekmediğine bakılmaksızın ayrı ayrı veya birlikte elde edilen ücret, menkul sermaye iradı, gayrimenkul sermaye iradı ile diğer kazanç ve iratların gayri safi tutarları toplamı 250.000 TL’yi geçenler 9.500 TL’lik mesken istisnasından faydalanamazlar.
Ayrıca, işyeri kira gelirleri üzerinden vergi kesintisi yapılanlardan, kira gelirlerinin brüt tutarı beyanname verme sınırını (2022 yılı için 70.000 TL) aşanlar beyanname vereceklerdir.
2023 Yılı Konut Kirası İstisna Tutarı: 21.000 TL olup, 2023 yılında elde edilen kira gelirleri 2024 yılı Mart ayında beyan edilecektir.
Emsal Yargı Kararları
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi. 3. Vergi Dava Dairesi, E. 2020/496 K. 2020/503 T. 10.3.2020
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 120. maddesinde, “Ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabı cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere geçici vergi ödeyeceği, yapılan incelemeler sonucunda geçmiş dönemlere ait geçici verginin % 10’unu aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re’sen veya ikmalen geçici vergi tarh edileceği, mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergilerin terkin edileceği, ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edileceği” kuralına yer verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacı tarafından, Davutpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 364 030 1546 vergi kimlik numaralı mükellefi F2 Kağıtçılık Matbaa Sanayi İç ve Tış Ticaret Limited Şirketi hakkında 06.04.2018 tarih ve 2018-A-5880/1 sayılı vergi tekniği raporu tanzim edildiği,
söz konusu vergi tekniği raporu uyarınca şirketin kanuni temsilci K3, şirketin kanuni temsilcisinden vekaletname alan K1 ve K1’in kardeşi ve bir dönem şirkette sigortalı olarak çalışan K2 (davacı) adına mükellefiyet tesis edildiği, anılan raporlarda şahısların ortaklık şeklinde sahte fatura ticareti sonucu gelir elde ettiklerinin tespit edildiği,
davacının ilgili dönemleri Vergi Usul Kanununun 30/6 maddesi gereğince takdir komisyonuna sevk edildiği, takdir komisyonu kararlarına istinaden dava konusu cezalı tarhiyat işlemlerinin yapıldığı ve bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, dava konusu ihbarnamelerin dayanağını oluşturan takdir komisyonu kararında bahsi geçen 06.04.2018 tarih ve 2018-A-5880/1 sayılı F1 Kağıtçılık Matbaa Sanayi İç ve Dış Ticaret Ltd. Şirketi adına düzenlenmiş olan vergi tekniği raporunda yer alan tespitlerin davacı K4’nin sahte fatura düzenleme fiili içerisinde bulunduğunu ve irtibatlı olduğunu ortaya koyacak yeterlilikte olmadığının anlaşılmış olması karşısında,
eksik inceleme ve varsayıma dayalı olarak adi ortaklık tesis ettirilerek ziyaa uğratılan vergilerden sorumlu tutulmasında ve adına cezalı tarhiyat yapılmasında hukuka uyarlık bulunmadığından 2015 yılı için yapılan vergi ziyaı cezalı gelir vergisi tarhiyatına karşı açılan davayı reddeden İstanbul 10. Vergi Mahkemesinin 12.11.2019 tarih ve E:2019/1176, K:2019/2010 sayılı kararı Dairemizin 10.03.2020 tarih ve E:2020/495, K:2020/505 sayılı kararı ile kaldırılarak dava kabul edilmiştir.
Bu haliyle vergi ziyaı cezalı gelir geçici vergisi tarhiyatında da hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı istinaf başvurusunun reddine, davacı istinaf başvurusunun kabulüne İstanbul 10. Vergi Mahkemesi’nin 12/11/2019 tarih ve E:2019/1177, K:2019/2013 sayılı kararının davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasının kaldırılmasına, davanın kabulüne,
aşağıda dökümü yapılan 24,50-TL tutarındaki yargılama giderinin davalı idare üzerinde bırakılmasına, 301,40-TL tutarındaki yargılama giderinin davalı idare tarafından davacıya ödenmesine,
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.890,00- TL vekalet ücretinin davalı tarafından davacıya ödenmesine, artan posta ücretinin kararın kesinleşmesinden sonra taraflara iadesine, kararın taraflara tebliğini izleyen günden itibaren otuz (30) gün içerisinde Danıştay’da temyiz yolu açık olmak üzere 10/03/2020tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
Danıştay 4. Vergi Dava Dairesi, E. 2020/433 K. 2021/17 T. 11.1.2022
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinde, kurumlar vergisinin, kurum kazancı üzerinden %20 oranında alınacağı; kurumlar vergisi mükelleflerince, (dar mükellefiyete tâbi kurumlarda ticarî ve ziraî kazançlarla sınırlı olarak) câri vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre ve câri dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödeneceği;
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 120. maddesinin birinci fıkrasında, ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabı cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere, bu Kanunun ticari veya mesleki kazancın tespitine ilişkin hükümlerine göre belirlenen ilgili hesap döneminin altışar aylık kazançları üzerinden, 103. maddede yer alan tarifenin ilk gelir dilimine uygulanan oranda geçici vergi ödeyecekleri, geçici vergi matrahının hesaplanmasında dönem sonu mal mevcutlarının, kayıtlar üzerinden tespit edilebileceği;
anılan maddenin dördüncü fıkrasında ise, yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %10′ u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re’sen veya ikmalen geçici vergi tarh edileceği, mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergilerin terkin edileceği, ancak gecikme faizi ve cezanın tahsil edileceği düzenlemesine yer verilmiştir.
Dosyada mevcut cezalı tarhiyatın dayanağı olan davacı hakkında düzenlenen … tarih ve … , … , … sayılı Vergi İnceleme Raporu’nun incelenmesinden; davacının 2010 hesap döneminde hakkında sahte belge düzenlediğine ilişkin vergi tekniği raporu bulunan … Bilişim Teknoloji Tic. Ltd. Şti.’den aldığı faturaların gerçek bir mal ve hizmet alımına dayanmadığı,
davacının, 2010 hesap döneminde sahte fatura kullanmak suretiyle aldığı ürünlerin maliyetini yüksek gösterdiği, böylelikle kullandığı sahte belgelere istinaden belirlenen tutarın haksız yere maliyet olarak kayıtlarına eklemek suretiyle satışlardan elde ettiği kârın daha düşük gösterildiği, buna istinaden 2010 hesap dönemi kazancının eksik beyan edildiğinin tespit edilmesi üzerine gider olarak dikkate alınan tutarın kurum kazancına eklenmesi gerektiği ileri sürülerek 2010/1-3,4-6,7-9 dönemlerine ilişkin vergi ziyaı cezalı geçici vergi tarhiyatı yapıldığı anlaşılmaktadır.
Vergi tekniği vergi inceleme raporlarında yer verilen tespitlerin değerlendirilmesinden; gerek paravan şirketlerin gerek bunların mal aldığı şahıs şirketlerinin 2008 sonrasında kurulduğu ve 2010 yılı 8. ayına kadar faal olduğu, bu tarihten sonra faaliyetlerini sonlandırdığı,
bu şirketlerin hiçbirisine bilinen adreslerinde ulaşılamadığı, belirtilen tarihlerden sonra beyanname vermedikleri, birçoğu hakkında sahte belge düzenleme ve kullanmadan dolayı olumsuz tespit bulunduğu, mükellefiyetlerinin re’sen terkin edildiği, tahakkuk eden vergi borçlarını ödemediği,
paravan şirketler arasında TV haricinde alımlar görünmesine rağmen bu alımlara ilişkin olarak banka hesap hareketlerinde ödemeye rastlanmadığı, mükellefin aldığı ürünleri doğrudan ithalatçı firmadan almak yerine ithalatçının ürünleri sattığı paravan firmalardan aldığı,
bu işlemin kârlılıklarını gizlemek için yapıldığı, ithalatçı firmanın ürünleri çok düşük kârla veya maliyetine paravan firmalara sattığı, paravan firmaların da yüksek karlılıkla mükellefe sattığı, böylece kârın arada yer alan firmalara kaldığı, mükellefin maliyetleri yükselterek kârlılığı gizlediği, aradaki firmalara kalan kârlılığın daha sonra mükellef ile ithalatçı firma arasında paylaşıldığı,
paravan firmalardan olan … Bilişim’in 2009-2010 yıllarında satışlarının tamamını … Bilişim’e yaptığı, 2010 hesap döneminde … Bilişim Şirketi’ne 21.341.867,07 TL tutarında LCD ve Plazma TV satışı gerçekleştirildiğinin tespit edildiği,
her ne kadar 2010 döneminde paravan firmaların davacı adına düzenlediği herhangi bir faturanın bulunmadığı, söz konusu faturaların … Bilişim Şirketi adına düzenlendiği görülmekte ise de, davacı ile… Bilişim arasındaki ilişkinin incelenmesinden,
… Bilişim’in davacının işyeri adresini ve deposunu kullandığı, TV’leri kendisi doğrudan satmak yerine davacının marka değeri ve satış gücünü kullanarak mağaza ve internet sitesi üzerinden nihai tüketiciye sattığı, dosya kapsamında yer alan tespit ve ifadelerden ürünlerin … Bilişim AŞ hesabına … adı altında piyasaya satıldığı,
… Bilişimin sadece fatura kesmekten ibaret görüntüde bir ticari faaliyetinin olduğu, her iki şirketin gerçekte aynı şirket olduğu, … Bilişim ile … Bilişim arasında ise, görüntüde ticari faaliyetin olduğu, gerçek bir faaliyetin bulunmadığı bulunmadığı dikkate alındığında düzenlenen faturaların gerçek bir emtia teslimi veya hizmet ifasına dayanmadığı sonucuna ulaşılmış olup, aksi yöndeki Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Danıştay 4. Vergi Dava Dairesi, E. 2015/1253 K. 2019/7218 T. 11.11.201
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin (B) bendinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesinin ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Kanunu’nun “Re’sen Vergi Tarhı” başlıklı 30. maddesinde de, re’sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması şeklinde tanımlanmış ve maddenin 4. bendinde, defter kayıtları ve bunlarla ilgili vesikalar vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkan vermeyecek derecede noksan usulsüz ve karışık olması sebebiyle ihticaca salih değilsere’sen tarh nedenin oluştuğu belirtilmiştir.
Ayrıca, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37. maddesinde, “Her türlü ticari ve sınai kazançlardan doğan kazançların ticari kazanç olduğu ” hükme bağlanmıştır.
Dava konusu olayda, K2 ile K5 arasında imzalanan 07/10/2008 tarihli sözleşmede F1 Kuyumculuk’tan 3.224.56 gr ve 18 ayar altın alındığı, karşılığında çek verildiğinin ifade edildiği, K5 tarafından verilen ihbar dilekçesinde de,
F1 kuyumculuk sahibi K2’dan borç istediği, nakit olarak alınan borç karşılığında imzalı boş çek verildiği anlaşılmış olup, her ne kadar söz konusu borç davacı şirket ortağı tarafından verilmiş ve borcun tahsilatı için şirket ortağı tarafından icra takibi başlatılmış olsa da, ortak K2’nın adına başka bir mükellefiyetinin olmadığı ve verilen borç içeriği tutarın şirket dışında başka bir gelirinden kaynaklandığı ıspat edilemediğinden, şirket adına verilen borç için elde edilen faiz kazancı üzerinden yapılan cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Danıştay 3. Vergi Dava Dairesi, E. 2010/4403 K. 2013/1296 T. 10.4.2013
Hediyelik eşya ticaretinden dolayı mükellefiyet kaydı bulunan K1’ın hesaplarının incelenmesi sonucu söz konusu faaliyeti 1.5.2006-22.1.2007 tarihleri arasında anılan şahısla birlikte yürüttüğü saptanan davacının vergi idaresinin bilgisi dışında bıraktığı bu faaliyetinden dolayı elde ettiği kazancını beyan etmediği görüşüyle, K1’ın beyan ettiği karın faaliyetin birlikte yürütüldüğü döneme isabet eden kısmına, inceleme sonucu kayıt ve beyan dışı bırakıldığı saptanan tutarın eklenmesiyle bulunan ortaklık kazancından %50 payına düşen matrah üzerinden salınan vergi ve cezaları kaldıran vergi mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun, vergi kanunlarının uygulanması ve ispatı düzenleyen 3’üncü maddesinin (B) bendinde; vergilendirmede, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu ve yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği öngörüldükten sonra vergiyi doğuran olayla ilgisi doğal ve açık olmayan tanık anlatımının kanıtlama aracı olarak kullanılamayacağı, ekonomik ticari ve teknik gereklere uygun düşmeyen ve olayın özelliğine göre olağan dışı alışılmamış bir durumun, iddia eden tarafından kanıtlanması gerektiği kurala bağlanmıştır.
Bu hükmün incelenmesinden, vergilendirmede serbest delil sisteminin kabul edildiği, yalnızca yemin ve vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık olmayan şahit ifadesinin delil olarak kullanılamayacağının, bu iki sınırlama dışında hukuken itibar edilebilecek her türlü delilin kanıtlama aracı olarak kullanılabileceğinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından verilen 14.2.2007 tarihli dilekçeyle yapılan ihbar üzerine K1’ın hesapları, ihbar dilekçesi ekinde yer alan el defterleriyle sınırlı kalmak suretiyle incelemeye alınmış, anılan şahıs 8.1.2008 tarihli inceleme tutanağı ile 16.1.2008 tarihli ek tutanakta;
ticari faaliyeti davacı ile birlikte %50 payla yürüttüğünü, yazıların bir kısmının kendisine; bir kısmının davacıya ait olduğu el defterlerinde hasılattan maliyetin düşülmesiyle tespit edilen karın gün sonlarında ikiye bölündüğünü ve “K2″e şeklinde notlar bulunduğunu, 1.5.2006 tarihinde ortak olarak çalıştıklarına dair anlaşma yaptıklarını, belge aslının davacı tarafından gizlice kasadan alındığını ifade etmiş ve bahsedilen sözleşmenin fotokopisini inceleme elemanına sunmuştur.
Davacı ise ifadesinde, 2003 yılının sezon sonuna kadar şahsi olarak hediyelik eşya ticareti yaptığını, Mayıs 2006 dönemine kadar başka iş yerlerinde ücretli olarak çalıştığını söz konusu işyerlerinden alacağına karşılık aldığı yaklaşık 6.000 TL’lık mal ile K1’ın yanına katıldığını, sermayeleri eşitlenene kadar %20; eşitlendikten sonra %50 payla ortaklık halinde çalışmak üzere anlaştıklarını, Mayıs 2006-Ocak 2007 döneminde anılan şahısla birlikte çalıştığını, ortaklıktaki payının %20 olduğunu, el defterlerini birlikte tuttuklarını, defterlerdeki yazıların bir kısmının kendine ait olduğunu beyan ederek, K1’ın ifadesi paralelinde ortaklık ilişkisini doğrulamıştır.
Davacı ile K1 tarafından imzalanan ve dosyada mevcut sözleşme fotokopisinin incelenmesinden, davacının anılan şahısla 1.5.2006 tarihinden itibaren tezgahtarlık da kendisine ait olmak üzere kar ortağı olarak çalışmak ve günlük ciro üzerinden payına düşen miktarı almak üzere anlaştığı görülmüştür.
Sözü edilen sözleşme, hasılat ve maliyetin takibi için tutulduğu saptanan el defterleri ve ortaklıkla ilgili detaylı bilgileri içeren taraf ifadeleri maddi delil hükmünde olup ticari faaliyetin 1.5.2006 tarihinden itibaren adi ortaklık şeklinde davacıyla birlikte yürütüldüğünün kabulünü gerektirir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61’inci maddesinin ikinci fıkrasında, kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilen gelirin ücret sayılabilmesi için ortaklık ilişkisinin bulunmaması koşulu arandığından, sermaye koyarak işletmeye ortak olan davacının aynı zamanda tezgahtarlık da yapmış olması, ortaklık ilişkisi niteliğinde yapılan pay dağıtımından aldığı gelirin ücret sayılmasını gerektirmez.
Öte yandan, her iki tarafca birlikte tutulduğu ileri sürülen el defterlerinde; günlük olarak hesaplanan hasılat ve maliyetlerden bulunan karın ikiye bölünmesi, “K2” e ilişkin notların bulunması ve hesaplamaların davacı ve K1’ın adları altında ayrı ayrı yapılması ortaklıktaki payların K1’ın ifade ettiği gibi % 50’şer olduğunu kanıtlandığından, davacının, payının %20 olduğu yolundaki iddiasına itibar edilemez.
Bu durumda, 1.5.2006 tarihinden itibaren birlikte yürütülen hediyelik eşya ticaretinden elde edilen ve 1.5.2006-31.12.2006 dönemine isabet eden ticari kazancın davacının %50 payına isabet eden kısmının vergilendirilmesinde yasaya aykırılık bulunmadığından, davacının anılan şahısla ortaklığının kanıtlanamadığı gerekçesiyle verilen vergi mahkemesi kararı hukuka uygun düşmemiştir. Tarh matrahının hukuka uygunluğu yolunda yapılacak inceleme sonucuna göre vergi ve cezalar hakkında yeniden karar verilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
Danıştay 4. Vergi Dava Dairesi, E. 2016/11934 K. 2021/3699 T. 30.6.2021
Dava konusu istem: Davacı kooperatif tarafından, elde ettiği kira gelirleri ile mevduat faizleri yanında sigorta primi indirimi ve gecikme faizi gelirlerinin olduğundan bahisle kurumlar vergisi beyannamesi vermesi gerektiği ileri sürülerek, 2011 ila 2014 yılları için verilen kurumlar vergisi beyannamelerinde stopaj yoluyla ödenen vergilerin kurumlar vergisinden mahsubu sonrasında kalan tutarın iadesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 11/09/2015 tarih ve 16425 sayılı işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; davacı kooperatif tarafından elde ettiği kira gelirleri ile mevduat faizleri yanında sigorta primi indirimi ve gecikme faizi gelirlerinin olduğundan bahisle kurumlar vergisi beyannamesi vermesi gerektiği iddia edilse de, 03/04/2007 tarih ve 26482 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 Sıra No’lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nin 14/5. maddesinde,
kooperatiflerin başkaca gelir getirici faaliyetinin bulunmaması ve gelirlerinin sadece vergi kesintisine tabi tutulmuş taşınmaz kira gelirleri ile vergi kesintisine tabi tutulan mevduat faizlerinden ibaret olması halinde, kurumlar vergisi beyannamesi vermelerine gerek bulunmadığının belirtildiği ve ayrıca davacı kooperatif tarafından,
sigorta priminin erken ödenmesi nedeniyle elde edildiği iddia edilen sigorta primi indiriminin ve kooperatifin aidatlarını geç ödeyen üyelerden ve kirasını geç ödeyen kiracılardan aldığı gecikme faizinin ticari bir mahiyet taşımadığı dikkate alındığında bunların gelir getirici faaliyet olarak değerlendirilmesine imkan bulunmadığı ve davacı kooperatifin kurumlar vergisi beyannamesi verme zorunluluğu bulunmadığı kanaatine ulaşıldığından
davacı kooperatifçe kurumlar vergisi beyannamesi vermek zorunda olduğu ve kesinti suretiyle ödenen vergilerden hesaplanan kurumlar vergisinin çıkartılarak aradaki farkın iade edilmesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Ortak dışı işlemleri nedeniyle muafiyet şartlarını kaybettiklerinden kurumlar vergisi mükellefi oldukları, 2011 ila 2014 yılları için taşınmaz kira geliri, mevduat faizi, gecikme faizi geliri ile sigorta primi indirimi gelirleri olduğu için beyanname verdikleri, vergi dairesince beyannamelerinin kabul edildiği, kanun hükümleri açıkken genel tebliğ dikkate alınarak karar verilmesinin hukuka uygun olmadığı ve kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.
TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 2/2, 4/1-k, 14/5 ve 15/1-b,ç maddeleri bir arada değerlendirildiğinde, kurumlar vergisi mükellefleri yönünden beyanname verilmesinin esas olduğu,
muafiyet şartlarını yitiren ve mükellefiyeti bulunan kooperatiflerin ise gelirlerinin sadece vergi kesintisine tâbi tutulan taşınmaz kira gelirlerinden ibaret olması halinde bu gelirler için beyanname vermesine gerek bulunmadığının düzenlendiği dikkate alındığında,
Kanun’da yer almamasına rağmen 1 Sıra No’lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliğ’inde taşınmaz kira geliri dışında mevduat faizi geliri bulunanlarında beyanname vermesine gerek bulunmadığının düzenlendiği ve taşınmaz kira geliri dışında mevduat faizi gelirleri de bulunan davacının beyanname verme zorunluluğu bulunmadığından bahisle tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı ve davacının iade talebinin yerinde olup olmadığı yönünde bir inceleme yapılmak üzere Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
Temyiz isteminin reddine,
Sayıştay 5. Daire, 215/384, T. 9.7.2019
Yapılan incelemelerde; hukuk müşavirliğinde çalışan kişilere vekâlet ücreti ödemelerinin her yıl ocak ayında yapıldığı, temmuz ayında ise memurların maaş katsayısı güncellemesi nedeniyle fark ödemesi yapıldığı, ancak söz konusu ödemelerin kurum tarafından ilgili kişilere yapılan maaş ödemelerinden bağımsız olarak vergilendirilmesi neticesinde, mezkûr kişilere yapılan gerek vekâlet ücretlerinin gerekse de diğer maaş unsurlarının gelir vergisi oranlarının olması gerekenden daha düşük belirlendiği tespit edilmiştir.
Vergi hesaplamasına esas olmak üzere vekâlet ücreti ödemeleri de dâhil ilgili kişilere sağlanan ve parayla ölçülebilen tüm menfaatler birlikte değerlendirilmeli ve kişilerin gelir vergisi hesaplamaları bu esas dâhilinde yapılmalıdır. Aksi halde kişilerin kümülatif gelirleri tam olarak değerlendirilemeyecek ve eksik vergilendirme sonucunda kamu zararı oluşmasına neden olunacaktır.
Sorumlular tarafından yapılan yazılı savunmada; vekâlet ücretinin 193 sayılı Kanun’un 61 inci maddesinde tarif edilen ücretten farklı olduğu, vekâlet ücretinde ödemeyi yapan davanın veya icranın karşı tarafı olduğu, idare bütçesinden ödenmediği,
vekâlet ücretinin davada haksız çıkan veya icra takibinin borçlusu tarafından yapılan bir ödeme olduğu ve bu ödemenin iş sahibine değil avukata yapıldığı, kümülatif vergi matrahına dâhil edilecek kalemlerin belirli dönemlerde hesap edilen ve ücret kapsamında yer alan hususlar olduğu, vekâlet ücretinin haciz yollukları, bilirkişi ücretleri, keşif yollukları ve şahitlik ücretleri ile benzer olduğu;
bu benzer ödemeler gibi kaynakta tevkifat uygulamasına tabi olması gerektiği, 193 sayılı Kanun’un 94 üncü maddesinde vekâlet ücretinin sayılmadığı ifade edilse de,
Öncelikle, 193 sayılı Kanun’un 61 inci maddesinde ücretler tadat edilerek sayılmamış, “Ücret, işverene tabi belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir” gibi geniş bir tanıma yer verilmiştir.
Sadece üzerinde tartışma olabilecek ve farklı yorumlar yapılma ihtimali olan ödemeler tadat edilmek suretiyle sayılarak bu ödemelerin de ücret tanımı içinde yer aldığı ifade edilmiştir.
Bir başka deyişle ücrette esas olan tüm ödemelerin vergiye tabi olması, istisnai olan ise tabi olmaması hususudur. Hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerin ücret tanımı içine girmemesi için kanunlarda buna ilişkin bir istisna hükmüne yer verilmesi gerekmektedir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 62 inci maddesinde iş verenlerin, hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları dahilinde çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler olduğu belirtilmiştir. Kurumda görev yapan gerek memur gerekse de sözleşmeli avukat ve hukuk müşavirleri kurum tarafından işe alınmakta ve belli bir maaş/ücret karşılığı çalışmaktadırlar. Bu nedenle bu kişilerin “hizmet erbabı” olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
Vekalet ücretlerinin gelir vergisine tabi olduğu konusunda şüphe bulunmamaktadır. Sorguda söz konusu ücretlerin vergiye tabi olup olmadığı değil, kümülatif matraha dahil edilip edilmeyeceği hususu konu edilmiştir. Zaten savunmada da söz konusu ücretlerin vergiye tabi olmadığı savunulmamıştır.
193 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinde gelirin unsurları tek tek sayılmıştır. Şayet alınan vekalet ücretleri savunmada belirtildiği gibi “ücret” kapsamında bir gelir değilse o zaman mezkur maddede sayılan gelir unsurlarından birine dahil edilmesi gerektiği açıktır.
Kurum dışında çalışan avukatlar söz konusu gelirleri “serbest meslek kazancı” olarak beyan etmektedirler. Kurumda çalışan avukatlar, vergi kayıtları olmadığı ve olamayacağı için kurum dışında çalışamamakta ve kurum dosyaları haricinde dava takip edememektedirler.
Bu nedenle serbest meslek kazancına ait beyanname veremeyeceklerdir. Dolayısıyla savunmada belirtildiği gibi bu gelirin işverenden alınmadığı, karşı taraf vekalet ücreti olduğunu kabul etmek de mer’i mevzuat açısından mümkün değildir.
Kaldı ki 2560 sayılı Kanun’un 11 inci maddesinde idare ve yargı organlarında üçüncü kişilere karşı ………………………’yi temsil etmek, Genel Müdürün görevleri arasında sayılmıştır. Kurum bünyesinde çalışan avukatlar Genel Müdürün mezkur görevinin yerine getirilmesi için yine Genel Müdür tarafından görevlendirilmektedirler. Aralarında diğer davalarda olduğu gibi dava özelinde müvekkil-avukat ilişkisi kurulmamakta, dava özelinde herhangi bir sözleşme imzalanmamaktadır. Dolayısıyla serbest bir avukattan ziyade amir-memur ilişkisi içerisinde verilen vazifeyi ifa etmektedirler.
Hukuk biriminde görevli kişilere vekalet ücreti dağıtım esaslarının da düzenlendiği 659 sayılı KHK’nın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında aynen “…davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir ”ifadesine yer verilerek vekalet ücretinin avukat lehine değil idare lehine hükmedileceği açıkça belirtilmiştir.
Gerek davayı takip eden avukatlara gerekse hukuk biriminde çalışan diğer kişilere tahsil edilen vekalet ücretlerinden yaptıkları hizmetlere karşılık belli şart ve sınırlarda ücret ayrılmaktadır. Şayet savunmada belirtildiği gibi söz konusu ücretlerin işveren ile hiç ilgisi bulunmasa idi ne davayı takip etmeyen avukatlara ödeme yapılır ne de ödemelere bazı sınır ve şartlar konulurdu. Ayrıca vekalet ücretinin dağıtım şartlarından sonra kalan tutarının bütçeye gelir kaydedilmesine ilişkin hükümler de konulmaz, ücretin doğrudan doğruya avukat tarafından tahsil edilmesine imkan sağlanırdı.
Kümülatif vergi matrahına dâhil edilecek kalemlerin belirli dönemlerde hesap edilen ve ücret kapsamında yer alan hususlar olduğu gerekçesi de kabul edilebilir nitelikte değildir. Nitekim gelirin düzenli olarak elde edilmesi değil, bir takvim yılı içerisinde elde edilmesi vergilendirme için yeterli olacaktır.
Ayrıca savunmada 193 sayılı Kanun’un 94 üncü maddesinde vekâlet ücretinin sayılmadığı ve yorum yoluyla maddenin genişletilemeyeceği belirtilmiştir. Kurum uygulamasında vekâlet ücretlerinden gelir vergisi kesilmekte ve tevkifat yapılmaktadır. Sorgu konusu yapılan husus vergi kesilip kesilmemesi değil, vekalet ücretlerinin verginin kümülatif vergi matrahına dahil edilmemesi nedeni ile eksik kesilmesidir.
Buna göre; kamuda avukat olarak istihdam edilen personel serbest avukatlık kapsamında çalışmamakta, belli kurallar çerçevesinde hizmet erbabı olarak vazife ifa etmektedirler. Mezkur kişilerin kurum davalarında görev almaları ilgili kurumun üst yöneticisine tevdi edilen görevin yerine getirilmesi amacıyla bir görevlendirmedir.
Davalar sonucunda tahakkuk eden vekalet ücretleri ise idare lehine hükmedilmekte, tamamı davayı gören avukat tarafından alınamamakta, bir kısmı belli şart ve sınırlarda avukatlara (hem görev alan hem görev almayan) bir kısmı ise belli şartlarda bütçeye gelir kaydedilmektedir.
Kurum dışında görev alma imkanı olmayan ve serbest meslek kazancı beyan edemeyecek olan söz konusu personele ödenecek vekalet ücretlerinin Gelir Vergisi Kanunu açısından “ücret” kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Ücret olarak nitelenen menfaatlerin kümülatif olarak ele alınarak vergilendirilmesi gerektiği konusunda ise şüphe bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Hukuk müşavirleri ve avukatlara yapılan vekalet ücreti ödemelerinin ilgili kişilerin kümülatif vergi matrahına dahil edilmeden müstakil olarak gelir vergisine tabi tutulması ve bu suretle hem vekalet ücretlerinin hem de aylık maaşların düşük vergi oranları üzerinden vergilendirilmesi sonucu oluşan ………………. TL kamu zararının;
……………. TL’sinin Harcama Yetkilisi ……………… ve Gerçekleştirme Görevlisi ……………..’ya ,
………………. TL’sinin Harcama Yetkilisi ……………….. ve …………………’na,
Müştereken ve müteselsilen 6085 sayılı Sayıştay Kanununun 53 üncü maddesi gereğince işleyecek faizleri ile birlikte ödettirilmesine,
İş bu ilamın tebliğ tarihinden itibaren aynı Kanunun 55 inci maddesi gereğince altmış gün içerisinde Sayıştay Temyiz Kurulu nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay 4. Vergi Dava Dairesi, E. 2019/9721 K. 2020/3865 T. 14.10.2020
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61. maddesinde, ücretin, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olduğu, ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olmasının veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartıyla kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunmasının onun mahiyetini değiştirmeyeceği,
aynı Kanunun 65. maddesinde ise, her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazancın serbest meslek kazancı olduğu, serbest meslek faaliyetinin sermayeden ziyade şahsi mesaiye ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin iş verene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılması olduğu düzenlemelerine yer verilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3/B maddesinde, vergilendirmede, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, gerçek mahiyetin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan tanık ifadesinin ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı,
iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde, ispat külfetinin bunu iddia edene ait olduğu, 134. maddesinin 1. fıkrasında, vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu kurala bağlanmış,
“Serbest Meslek Erbabında İşe Başlamanın Belirtileri” başlıklı 155. maddesinde, serbest meslek erbabı için muayenehane, yazıhane, atölye gibi özel iş yerleri açmak, çalışılan yere tabela, levha gibi mesleki faaliyette bulunulduğunu ifade eden alametleri asmak, her ne şekilde olursa olsun devamlı olarak mesleki faaliyette bulunduğunu gösteren ilanlar yapmak veya serbest olarak mesleki faaliyette bulunmak üzere mesleki teşekküllere kaydolunmak hallerinden her hangi birinin işe başlamayı göstereceği düzenlemesine yer verilmiştir.
Dosyasının incelenmesinden; Tasfiye Halinde … Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim A.Ş. hakkında düzenlenen … tarih ve …, … sayılı Vergi Tekniği Raporu ile davacı hakkında düzenlenen … tarih ve … sayılı vergi inceleme raporu uyarınca 2009 yılında söz konusu şirket tarafından davacıya yapılan ödemelerin serbest meslek kazancı olduğu halde kayıt ve beyan dışı bırakıldığından bahisle cezalı tarhiyatların yapıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri bir arada değerlendirildiğinde, serbest meslek faaliyetinin belirlenmesi için işin bir iş verene tabi olmaksızın kendi nam ve hesabına yapılması ve ayrıca muayenehane,
yazıhane, atölye gibi özel iş yerleri açmak, çalışılan yere tabela, levha gibi mesleki faaliyette bulunulduğunu gösteren alametleri asmak, devamlı olarak mesleki faaliyette bulunduğunu gösteren ilanlar yapmak veya serbest olarak mesleki faaliyette bulunmak üzere mesleki teşekküllere kaydolmak şartlarından her hangi birinin olayda gerçekleşmiş olması gerekirken ve ancak bu şekilde bir faaliyet serbest meslek niteliğinde kabul edilebilecek iken, çalışanın işverene bağlılığı ve hizmeti karşılığında çalışana sağlanan para veya para ile temsil edilebilen menfaatlerin ise ücret ve ücret sayılan ödemeler niteliğinde olduğu sonucuna varılmaktadır.
Olayda ise davacının sembolik hisseyle ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu Tas. Hal. … Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye getirdiği müşterilere danışmanlık hizmeti verdiği, getirdiği müşterilerce şirkete yapılan ödemelerden pay aldığı, davacının şirket nezdinde yürütülen vergi incelemesi kapsamında verdiği ifadesinde şirketten ücret dışında başka bir para çekişinin olmadığını,
şirketin hiçbir zaman kendisine temettü, avans ödemesinde bulunmadığını veya borç vermediğini, şirket tarafından düzenlenen panellere katılma karşılığında ücret ödendiğini, şirketle arasında herhangi bir iş akdi olmadığını, hizmet verdiği şirketlerle ilgili yapılan tahsilatların belli bir yüzdesinin kendisine ödendiğini beyan ettiği, ayrıca davacının vergi müfettişine ibraz ettiği şirket tarafından düzenlenmiş belgeye göre davacıya hizmeti karşılığında ücret ve kâr payı ödenmesinin taahhüt edildiği görülmektedir.
Tüm bu tespitler bir arada değerlendirildiğinde, hakkında serbest meslek faaliyetinde bulunduğuna dair Kanunda öngörüldüğü şekilde somut bir tespit bulunmayan, aksine … Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim A.Ş.’de şirket nam ve hesabına çalıştığı sabit olan davacının, şirketten aldığı paraların şirket adına müşterilere sunduğu hizmetler nedeniyle ödenen ücret geliri niteliğinde olduğu anlaşıldığından, serbest meslek kazancı elde ettiğinden bahisle yapılan vergi ziyaı cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Nitekim Danıştay Dördüncü Dairesinin 19/11/2019 tarih ve E:2015/10702, K:2019/7551 sayılı kararında da, … Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim A.Ş. tarafından davacının da aralarında bulunduğu kişilere yapılan ödemeler üzerinden vergi kesintisi yapılmadığından bahisle adı geçen şirket adına 2009/1 ilâ 12. dönemlerine ilişkin re’sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı gelir (stopaj) vergisinde, yapılan ödemelerin ücret niteliğinde olduğu gerekçesiyle hukuka uygunluk bulunmadığına hükmedilmiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Temyiz isteminin kabulüne,
2.Temyize konu … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,