
Devremülk Sözleşmesinin Feshi, Senetlerin İptali Ve İadesi Emsal Yargıtay Kararları

Havayolu Taşımacılığında Üçüncü Kişilerin Tazminat Talepleri Nelerdir?
Makale Başlıkları
Görevi Kötüye Kullanma Suçu ve Cezası (TCK Madde 257)
Görevi Kötüye Kullanma Suçu ve Cezası makalesini okuyorsunuz, profesyonel destek için bize ulaşabilirsiniz.5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257. Maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuyla kamu görevlerinin düzenli, etkili ve dürüst bir biçimde yerine getirilmesine dair kamusal çıkarların korunması amaçlanmıştır.
İlgili madde hükmüne göre kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller haricinde görevin gereklerine aykırı hareket ederek kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına yol açan ya da birtakım kişilere haksız menfaat sağlayan kamu görevlisinin 6 aydan 2 yıla kadar cezalandırılmasına karar verilir.
Yine kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan durumlar haricinde görevinin gereklerini yerine getirmekte ihmal veya gecikme göstermek suretiyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına yol açan ya da bazı kişilere haksız menfaat sağlayan kamu görevlisine 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilmektedir.
Görevi Kötüye Kullanma Suçunun Unsurları
Suçun Maddi Unsurları:
Fail; Güveni kötüye kullanma suçunun faili kamu görevlisidir. Kamu görevlisi deyiminden TCK 6. maddede tanımlandığı üzere kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi anlaşılmalıdır. Sonuç olarak bu suçun faili bakımından özgü suçlardan olduğu söylenebilir.
Mağdur; Görevi kötüye kullanma suçu kanunda da bahsedildiği üzere kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı işlenen suçlardan biridir. Bu ifadeden mağdurun kamu idaresi olabileceği anlaşılabilse de mağdurun genelde suçtan zarar gören kişi olduğunun kabul edilmesi gerekir.
Eylem; Görevi kötüye kullanma suçunun hareket fiil unsuru olarak kamu görevlisinin görevin gereklerine aykırı olarak görevi kötüye kullanma suçunu işlemesi (icrai hareketle görevi kötüye kullanma) ve kamu görevlisinin görevini yapmakta ihmal veya gecikme göstermesi (ihmali hareketle görevi kötüye kullanma) şeklinde 2 farklı durum düzenlenmiştir.
Bunlardan ayrı olarak daha önceden çıkar sağlamak amacıyla görevi kötüye kullanma fiili ise yürürlükten kaldırılmıştır. İcrai hareketle görevi kötüye kullanma fiilinde fail olan kamu görevlisi kendi görev alanına giren bir işleme dair tasarrufta bulunmuş olmalıdır.
Bunun için de öncelikle bir görev bulunuyor olmalı ve bu fiil failin görevinin gereklerine aykırılık teşkil etmelidir. Ardından hangi işlemlerin failin görevinin gereklerine aykırılık teşkil ettiğinin tespiti gerekir. TCK İlgili Madde ve detaylarına Burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Bu da kanunda, idari düzenlemelerde veya talimatlar çerçevesinde belirlenen usul ve esaslardan farklı şekilde ifa olunmasıyla anlaşılmaktadır. İhmali hareketle görevi kötüye kullanma suçunda ise seçimlik hareket öngörülmüştür. İhmali hareket görevin gereklerini yapmakta ihmal şeklinde veya gecikme göstermek şeklinde gerçekleşebilir.
Maddi unsurlardan olan suça konu eylemin bir diğer unsuru ise neticedir. Görevi kötüye kullanma suçunun eylem unsurunun oluşması için kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi yeterli olmayıp görevin gereklerine aykırı hareketin kişinin mağduriyetine veya kamunun zarar görmesine ya da kişilere haksız menfaat sağlanmasına yol açması aranmaktadır.
Suçun Manevi Unsuru Olan Kast Unsuru:
Hem icrai hareketle hem de ihmali hareketle işlenen görevi kötüye kullanma suçunun manevi unsurunu kast oluşturmaktadır. Suçun meydana gelmesi için genel kast yeterli olup özel kast aranmamaktadır. Son olarak görevi kötüye kullanma suçu açısından herhangi bir hukuka uygunluk sebebi öngörülememiştir.
Görevi Kötüye Kullanma Suçunda Teşebbüs ve İştirak
İncelenen suçun hem icrai şekilde hem de ihmali şekilde işlenmesine teşebbüs hali mümkündür. Görevi kötüye kullanma hareketi nedeniyle netice meydana gelmemiş yani kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına yol açılmamış ya da kişilere haksız kazanç sağlanmamışsa bahse konu fiil teşebbüs aşamasında kalmış sayılır.
Görevi kötüye kullanma suçuna iştirak mümkün olsa da suçun failler açısından özgü suç olması nedeniyle müşterek failin de kamu görevlisi olması gerekir. Aksi halde bu suça iştirak eden kişi azmettiren veya suça yardım eden olarak sorumlu tutulmaktadır.
Görevi Kötüye Kullanma Suçunda İçtima
Zincirleme suç ve fikri içtima, görevi kötüye kullanma suçları bakımından uygulama alanı bulmaktadır. Bununla beraber ilgili maddenin tamamlayıcı hüküm olması nedeniyle bu fiilin ayrıca özel olarak düzenlendiği bir suç varsa bu suça ilişkin hükümleri uygulama alanı bulur.
Görevi Kötüye Kullanma Suçunda Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adli Para Cezası Ve Cezanın Ertelenmesi Uygulamaları
Belirli koşulların sağlanması halinde görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılan sanığın cezasının ertelenmesi, cezasının adli para cezasına çevrilmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması mümkündür.
Görevi Kötüye Kullanma Suçunda Şikâyet Süresi ve Zamanaşımı
Görevi kötüye kullanması suçu şikâyete tabi suçlar arasından olmaması nedeniyle resen soruşturma yürütülmektedir. Bu nedenle de herhangi bir şikâyet süresi bulunmamaktadır. Ancak bu suç için öngörülen zamanaşımı süresi 8 yıl olarak belirlenmiştir.
Bu suç nedeniyle ceza alan mahkûmun cezasının ise 10 yıl içinde infazı gerekir. Aksi halde hapis cezası zamanaşımına bağlı olarak ortadan kalkacaktır.
Görevi Kötüye Kullanma Suçunda Yetkili ve Görevli Mahkeme
Bu suça konu fili işlediğine dair hakkında yeterli şüphe oluşan kamu görevlisi hakkında kamu davası 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre soruşturma izni verilmesi halinde açılabilir. Görevi kötüye kullanma suçunun temel cezası TCK 257/1 maddesi gereği 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıdır.
Görevi kötüye kullanma suçu bakımından görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleridir. Görevi ihmal halinde ise görevli mahkeme Sulh Ceza Mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise suçun işlendiği yer mahkemeleridir. Görevi Kötüye Kullanma Suçu ve Cezası (TCK Madde 257) Makalesini Okudunuz, Şimdi Emsal Yargıtay Kararlarına Geçiniz.
Yargı Kararları
Yargıtay ceza Genel Kurulu, E. 2012/ K. 2012/246 T. 26.6.2012
Sanığın, görevi kötüye kullanma suçundan beraatına karar verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suç tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı olan sanığın görevi kötüye kullanma suçunu işleyip, işlemediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre; Sanığın suç tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığı, katılanın ise Sinop İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevini yürüttüğü, Katılan Fahrettin’in 30.09.2003 gün 4977 sayılı Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı imzalı üçlü kararname ile başka bir göreve atanmak üzere Sinop Milli Eğitim Müdürlüğünden alındığı, Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 14.10.2003 tarih ve 96270 sayılı kararı ile katılanın Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü Ankara Yaygın Eğitim Enstitüsü sınıf öğretmenliğine atandığı,
Katılan tarafından, 30.09.2003 gün ve 4977 sayılı üçlü kararnamenin iptali istemiyle açılan davayı inceleyen Ankara 2. İdare Mahkemesince 03.02.2005 gün ve 1952-102 sayı ile, davanın kabulüne, katılanın Sinop Milli Eğitim Müdürlüğünden alınmasına ilişkin 30.09.2003 gün 4977 sayılı kararnamenin iptaline karar verildiği,
Ankara 2. İdare Mahkemesinin kararının kesinleşmesi üzerine Milli Eğitim Bakanlığınca 30.05.2005 tarih ve 30924 sayılı kararname ile katılan Fahrettin Gün’ün 657 sayılı Yasanın 71. maddesi uyarınca, Milli Eğitim Bakanlığı Genel Müdürü Remzi ‘nin teklifi, müsteşar olan sanığın uygun görüşü ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin’in oluru ile Yaygın Eğitim Enstitüsü sınıf öğretmenliğinden Sinop Milli Eğitim Müdürlüğü görevine atandığı, böylece yargı kararının uygulandığı, katılanın 20.06.2005 tarihinde Sinop Milli Eğitim Müdürü olarak göreve başladığı, Bu kez 16.08.2005 gün ve 7375 sayılı Milli Eğitim Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı imzalı üçlü kararname ile katılan Fahri’nin Sinop İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevinden alınarak Tunceli İl Milli Eğitim Müdürlüğüne atandığı, kararname taslağı 02.08.2005 günlü ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin imzalı olduğu, kararname ekinde yer alan biyografi ve gerekçe formunun Personel Genel Müdürü Remzi tarafından imzalandığı, kararnamenin 17.08.2005 tarihli Resmi Gazetede yayınlandığı, anlaşılmaktadır.
Katılan Fahri şikayetinde; “Sinop İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevine 1999 yılında atandım, O tarihten bu yana üç kez fiilen görevden alındım.
Son olarak Çıraklık Eğitim Genel Müdürlüğüne sınıf öğretmeni atandım. Bu atama kararının iptali için Ankara 2. İdare Mahkemesine dava açtım.
Mahkemenin 2005/102 sayılı kararı ile bu atama iptal edildi. İdare beni eski görevime iade etti. 20.06.2005 tarihinde Sinop’ta göreve başladım. 16.08.2005 tarihinde ise Tunceli Milli Eğitim Müdürlüğüne atamam yapıldı.
İdare mahkeme kararını uygulamış gibi gözükse de fiiliyatta mahkeme kararına uymama iradesini ortaya koyarak normal tayin dönemi olmamasına rağmen münferit olarak Tunceli’ye atamamı yaptı. Yani idare sanki mahkeme kararına uyuyormuş gibi gözüküp çok kısa sürede yeniden atamamı yapmak suretiyle mahkeme kararını hiçe saymıştır” şeklinde anlatımda bulunmuş, Sanık savunmasında özetle;
suçlamayı kabul etmediğini ifade etmiş, Sanık müdafileri ise; katılanın Tunceli İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevine atanmasına ilişkin karar tasarısının Başbakanlığa sunulmasına dair 02.08.2005 tarih ve 46435 sayılı yazıda sanığın imza ve parafının bulunmadığını, atama işleminin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanının imzasını taşıyan üçlü kararname ile gerçekleştiğini, bu atama işleminde sanığın hiçbir tasarrufunun olmadığını savunarak sanığın beraatına karar verilmesi isteminde bulunmuşlardır.
5237 sayılı TCY’nın “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesi;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır” şeklindedir.
5237 sayılı TCY’nın 257. maddesinin 1. fıkrasındaki görevi kötüye kullanma suçu; kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyeti veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız kazanç, suç tarihinden sonra 6086 sayılı Yasayla yapılan değişiklikten sonra ise haksız menfaat sağlanması ile oluşur. 5237 sayılı TCY’nın 257/1. maddesindeki suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte; bu davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması gerekmektedir.
5237 sayılı Yasanın 257. madde gerekçesinde; suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar, “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır.
Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir.
Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de bu husus Artuk-Gökçen-Yenidünya tarafından “TCY’nın 257. maddesindeki suçun oluşması, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesinden, kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız bir kazanç sağlanmasına bağlıdır.
Bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışlar, suç kapsamında değerlendirilemez” (Ceza Hukuku-Özel Hükümler, 6.Bası, sh.685 vd.) şeklinde açıklanmıştır.
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle anılan kavramların açıklanması ve somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mağduriyet kavramı, sadece ekonomik bakımından uğranılan zararla sınırlı olmayıp, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade eder.
Görevi kötüye kullanma suçunun 257’nci maddenin 1’inci fıkrasında düzenlenen şekli sadece icrai bir hareketle işlenebilir. İhmali hareketle işlenemez. Suçun 2’nci fıkrada belirtilen hali ise, ihmali hareketlerle işlenebilir.
Her iki fıkra bakımından da suçun manevi unsuru kasttır, görevini belirleyen kanuni düzenleme ve talimatlara aykırı davrandığını bilen kamu görevlisinin, bu türlü bir davranışı istemesi kastı teşkil eder. (Artuk-Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7.Bası, sh. 766,767) (Tezcan-Erdem-Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 4. Bası, sh.647)
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Mağdurun gerek alındığı gerekse atandığı görevler, 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Yasanın 2. maddesi uyarınca müşterek kararname ile atanmayı gerektiren görevlerdendir.
Üçlü imzayı gerektiren müşterek kararnamelerin, ilgili Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından önce incelenerek ve yapılan denetim sonucu hukuka uygunluğu saptanarak imzalandığı ve ardından Resmi Gazetede yayımlanması ile yürürlüğe girdiği nazara alındığında, sanık müsteşarın bu kararnamenin hazırlanmasında icrai bir görevi bulunmamaktadır.
Yargılamaya konu atama işleminde, icrai hareketlerin, imza yetkisi bulunanlarca yapılabileceği açıktır. Kararname taslağında sanığın imzası bulunmamakla birlikte, sanığın müsteşarı bulunduğu Milli Eğitim Bakanlığında hazırlanması suç teorisi yönünden icrai hareket niteliğinde değil, hazırlık hareketi mahiyetinde bir eylemdir.
Zira işleme hayatiyet kazandıracak olan üçlü imza gerçekleşmedikçe önceki hazırlığın ihlal ettiği bir hukuki yarardan söz edilemeyecek, hazırlık hareketi mahiyeti arz eden bu davranış görevde yetkiyi kötüye kullanma yönünden bir yaptırımı gerektirmeyecektir. Bu nedenle, Özel Dairece sanığın görevi kötüye kullanma suçundan beraatına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 11.03.2008 gün ve 197-46; 12.12.2006 gün ve 203-301 sayılı kararları da aynı doğrultudadır. Bu itibarla, katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle, Özel Daire kararının onanmasına karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 15.12.2011 gün ve 24-22 sayılı hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın bu Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.06.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, E. 2015/16883 K. 2016/3740 T. 10.3.2016
Görevi kötüye kullanma suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Mahkemece sanık hakkında 21/05/2012 tarihinde verilen beraat kararı katılan vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 19/03/2014 tarihli ve 2013/15628-2014/6893 nolu kararı ile “Yüksek Sağlık Şurası kararında da belirtildiği üzere, hastanın normal fizik muayene bulgularını tespit edip, hastayı gerektiği gibi değerlendirmeyerek ve hastayı hastaneye sevk etmesi uygun olduğu halde sevk etmeyerek, özensiz davranan ve görevinin gereklerini yapmakta ihmal gösteren sanık doktorun eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu, sanığın TCK’nın 257/2. maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,” gerekçesi ile bozulmuş, bozma üzerine yerel mahkemece 04/12/2014 günlü celsede bozma ilamına uyulmasına karar verilip, müteveffanın ölüm sebebinin belirlenmesi için … Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan rapor alınmış, söz konusu raporda ise “…..kişinin ölüm nedeni ve mekanizmasının bilinemediği oybirliği ile mütalaa olunur.” denilmesi üzerine mahkemece sanığın beraatine karar verilmiş ise de; 19/03/2014 günlü bozma ilamımızda belirtildiği üzere sanığın eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu,
TCK’nın 257/2. maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, müteveffanın ölüm sebebinin tespit edilememesi nedeniyle beraatine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca, hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 10/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, E. 2013/1759 K. 2014/5981 T. 02.06.2014
İlk derece mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Belediye başkanı olan sanığın, ruhsata aykırı ve ruhsatsız olarak yapılan yapıların yıkımına ilişkin encümen kararlarını uygulamayarak görevi kötüye kullanma suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında;
Antalya 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/1141 E. 2010/282 K. sayılı dosyası getirtilip incelenerek anılan dosyada dava konusu eylemin bu dosyadaki dava konusu eylem ile aynı olduğunun tespiti halinde CMK’nın 223/3. maddesi gereğince davanın reddine,
aksi halde yıkım kararına ilişkin encümen kararlarının 06/12/2005-17/05/2007 tarihleri arasında alındığı ve ilgililere yapılarını ruhsatlandırmaları ya da yıkmaları hususu ile yıkım kararlarının 20/03/2007-01/05/2007 tarihleri arasındaki yazılarla tebliğ edildiği,
belediyenin imkanlarının yıkım işi için yeterli olmaması sebebiyle 01/05/2007 tarihli encümen kararı ile bu iş için ihale yapılması kararı alındığı, ayrıca yıkım için 09/04/2008 tarihinde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığına yazılan yazı ile personel ve iş makinesi, aynı tarihte Karayolları Bölge Müdürlüğüne ve Antalya Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğüne yazılan yazılarla da iş makinesi talep edildiği halde bu taleplere olumsuz cevap verildiği,
01/07/2008 tarihinde yıkım konusunda ihale yapıldığı ancak ihaleye katılan olmadığı için ihalenin feshine karar verildiği anlaşılan olayda, sanığın anılan kararların yerine getirilmemesi hususunda görevinin gereklerine aykırı hareket ettiğine ilişkin somut bir delil bulunmadığından beraati yerine eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğundan bahisle mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de; Sanığın sübutu kabul edilen eylemi ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma (TCK 257/2.) suçunu oluşturduğu halde görevi kötüye kullanma suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması, Suçun 5237 sayılı TCK’nın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesine rağmen, sanık hakkında aynı Yasanın 53/5. madde ve fıkrası gereğince cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02/06/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, E. 2014/10672 K. 2018/3403 T. 8.5.2018
Mahkemesi: Sulh Ceza Mahkemesi
Suç: Görevi kötüye kullanma Hüküm : Beraat
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
1-Belediye başkan vekili ve görevlileri olan sanıklar hakkında görevi kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasında, belde halkı olma dışında sıfatları bulunmayan katılan sıfatını alabilecek surette suçtan doğrudan zarar görmesi söz konusu olmayan müşteki … ve …’in usulsüz olarak davaya katılmalarına karar verilmesi hükmü temyiz hakkı vermeyeceğinden, müştekilerin temyiz taleplerinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2-Sanıklar …, … ve … haklarında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik olarak O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
3-Sanıklar …, …, … haklarında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik olarak O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının incelenmesinde ise; 24/01/2011 tarih 57/5 sayılı Ön İnceleme Raporu ve benzer içerikteki 20/03/2013 tarihli bilirkişi kurulu raporuna göre;
iddiaya konu 435 ada 01 parsel numarasında kayıtlı taşınmaz üzerindeki binanın mevcut haliyle onaylı projeleri arasında uyumsuzluk olduğu, binada projesine aykırı imalatlar yapıldığı ve katlarda kendi parsel hududu dışına taşan 50-60 cm’lik çıkma yapıldığı halde,
3194 sayılı İmar Kanununun 30. maddesi uyarınca Belediye tarafından yerinde gerekli kontrol ve tespitler yapılmadan, yapı sahibinin Antalya Asliye Hukuk Mahkemesindeki delil tespiti talebi üzerine verilen bilirkişi raporu esas alınarak 13/10/2010 gün ve 2010/332 numaralı ve 15/10/2010 gün ve 2010/324 numaralı yapı kullanma izin belgelerinin düzenlendiği buna göre adı geçen belgelerde bina mahallini tetkik eden görevliler bölümünde imzası bulunan sanıklar …, … ve …’in yapı sahibine haksız menfaat sağladığı ve üzerine atılı görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarının oluştuğu halde sanıkların mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, O yer C. Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, E. 2015/12088 K. 2018/1999 T. 19.3.2018
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
Suç: Görevi kötüye kullanma Hüküm : Beraat
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Suç tarihinde … köyü muhtarı olarak görev yapan sanığın,…köyü … pafta…parselde bulunan kilisenin korunması gerekli “Taşınmaz Kültür Varlığı” olarak tescil edilmesine karşın izinsiz olarak kilisenin önüne zemin döşemesi yaptırdığı ve kilisenin yan tarafına tuvalet inşa ettirdiği gerekçesiyle hakkında 2863 sayılı Kanuna muhalefet ve görevi kötüye kullanma suçundan iddianame tanzim edildiği ve mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında 2863 sayılı Kanuna muhalefetten verilen hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı,
görevi kötüye kullanma suçundan ise suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraatine karar verildiği anlaşılmakla yapılan incelemede;
Görevi kötüye kullanma suçunun TCK’nın 257. maddesinde düzenlendiği,
anılan maddenin genel, tali/yardımcı ve tamamlayıcı hüküm niteliğinde olduğu, başka bir deyişle özel görevi kötüye kullanma suçları karşısında genel suç vasfında olduğu ve uygulanabilmesi için eylemin başka bir kanunda ayrıca suç olarak tanımlanmamış olmasının gerektiği nazara alındığında, sanığın hukuki anlamda tek fiil sayılan eylemlerinin 2863 sayılı Kanuna muhalefet suçunu oluşturduğu,
bu itibarla hakkında 2863 sayılı Kanuna muhalefetten hüküm kurulan sanık ile ilgili görevi kötüye kullanma suçundan karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde beraat hükmü kurulması,
Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
ancak bu hususun sonuca etkili olmadığı ve yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan,
hüküm fıkrasındaki “sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurları oluşmadığından beraatine” ibaresinin “sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan açılan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde değiştirilmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan
hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 19/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, E. 2020/3732 K. 2021/331 T. 27.1.2021
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
Suç: Görevi kötüye kullanma Hüküm : Mahkumiyet, beraat
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
A) Sanık … hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde: Duruşmadan haberdar edildiği halde kamu davasına 5271 sayılı CMK’nın 238. maddesi uyarınca usulüne uygun şekilde katılma isteminde bulunup, katılan sıfatını kazanmayan müşteki …’nün vaki temyiz isteminin, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
B) Sanık …’ın “28/12/2007 tarihli ihale ile 11.600,00 TL bedelle …’e satılan Belediyeye ait … plakalı aracın ihale şartnamesine aykırı olarak ihale bedelinin kalan kısmının gecikmeli tahsil edilmesine sebebiyet vererek kamunun zararına neden olup üçüncü kişiye haksız menfaat sağlama” şeklindeki eyleminden dolayı görevi kötüye kullanma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik olarak sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde:
Sanığa yüklenen görevi kötüye kullanma suçunun 5237 sayılı TCK’nın 257/1. maddesinde öngörülen cezasının üst sınırı itibarıyla aynı Kanunun 66/1-e ve 67/4. maddelerinde belirtilen 12 yıllık ilaveli dava zaman aşımı süresine tabi olduğu
, aracın teslim edildiği 27/02/2008 olan suç tarihi ile temyiz inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322/1 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince sanık hakkında açılan kamu davasının zaman aşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
C) Sanık …’ın “2008 yılı personel giderlerinin 2007 yılı gerçekleşen gelirlere oranı %48.98 olmasına rağmen 31/07/2008 tarihinde sınav açılarak 2 adet itfaiye eri alınması” şeklindeki eyleminden dolayı görevi kötüye kullanma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik olarak sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde:
Sanığa yüklenen görevi kötüye kullanma suçunun 5237 sayılı TCK’nın 257/1. maddesinde öngörülen cezasının üst sınırı itibarıyla aynı Kanunun 66/1-e ve 67/4. maddelerinde belirtilen 12 yıllık ilaveli dava zaman aşımı süresine tabi olduğu,
Personellerin işe alındığı 14/08/2008 olan suç tarihi ile temyiz inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322/1 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince sanık hakkında açılan kamu davasının zaman aşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
D) Sanık …’un hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz itirazlarının incelenmesinde:
Sanığa yüklenen görevi kötüye kullanma suçunun 5237 sayılı TCK’nın 257/1. maddesinde öngörülen cezasının üst sınırı itibarıyla aynı Kanunun 66/1-e ve 67/4. maddelerinde belirtilen 12 yıllık ilaveli dava zaman aşımı süresine tabi olduğu,
Personellerin usulsüz işe alınması eylemine ilişkin 14/08/2008, aracın bedel ödenmeden teslim edilmesine ilişkin 27/02/2008, personel giderinin yıllık gelire oranın düşük bildirilmesi eylemine ilişkin ise 2006 olan suç tarihi ile temyiz inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322/1 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince sanık hakkında açılan kamu davasının zaman aşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
27/01/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Faydalı Linkler: