Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması Kararının (HAGB) Memuriyete Etkisi Nedir?
Makale Başlıkları
Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması Kararının (HAGB) Memuriyete Etkisi Nedir?
Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması(HAGB), verilen hükmün sanık hakkında hiçbir sonuç doğurmamasını ifade eden belirlenen denetim süresi boyunca yükümlülüklerini yerine getiren sanık hakkındaki cezanın ortadan kalkmasını ve davanın düşmesini sağlayan failin topluma kazandırılmasını amaçlayan bir kurumdur.
Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması (HAGB) kararı, Türk Ceza Kanunu kapsamında bir hüküm olup, sanığın cezasının açıklanmasının geri bırakılması ve belli şartlara tabi tutulması anlamına gelir. Bu karar, mahkeme tarafından belirli şartlar altında verilir ve sanığın iyi hâl göstermesi beklenir. Eğer sanık, denetim süresi boyunca bu şartlara uyarsa, ceza kararı verilmemiş kabul edilir ve hüküm açıklanmaz.
HAGB Memuriyete Engel Mi?
HAGB (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması) kararı, suçlu bir kişinin hüküm giymesi durumunda cezanın belli bir süreyle ertelenmesini ve suçlu kişinin belirli koşulları yerine getirmesi halinde cezanın tamamen ortadan kalkmasını sağlayan bir yaptırımdır.
HAGB kararının memuriyete etkisi, genellikle memur atamaları ve görevde yükselmelerde değerlendirilir. Bu konuda karar verme yetkisi, ilgili kamu kurumlarına aittir ve her bir kurum kendi değerlendirme kriterlerine sahiptir.
Bazı kamu kurumları, adayların sicil kaydı, suç geçmişi ve dürüstlük gibi unsurlara büyük önem verir. Dolayısıyla, HAGB kararı alan bir kişinin memur olma başvurusu veya mevcut memuriyeti sırasında bu durum değerlendirme sürecinde etkili olabilir.
Ancak, her durumun ayrıntılarına ve ilgili kurumun politikalarına bağlı olarak, HAGB kararı almış bir kişinin memuriyete kabul edilip edilmeyeceği veya mevcut memuriyeti etkilenip etkilenmeyeceği konusunda kesin bir yanıt vermek mümkün değildir. Başvuru sürecinde ve değerlendirme aşamasında, ilgili kurumun belirlediği politikalar, yasal düzenlemeler ve kurumun özel gereksinimleri dikkate alınır.
Anayasa Mahkemesi ve HAGB Memuriyet Kararları Ne Anlama Gelir ve Neleri Kapsar?
Hukuki süreçlerde “HAGB” ifadesiyle sıkça karşılaşıyoruz. Peki, Anayasa Mahkemesi’nin “HAGB Memuriyet” ile ilgili kararları ne anlama gelir ve neleri kapsar? Bu makale, bu karmaşık konuyu ayrıntılı bir şekilde ele alacak.
HAGB Memuriyet Nedir?
HAGB, Hüküm Giyme Aleyhine Başvuru anlamına gelir. HAGB durumunda, bir kişi hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına veya açılan davanın düşürülmesine karar verilmiştir. Bu karar genellikle, yeterli delil olmaması veya suçun unsurlarının oluşmaması gibi durumlarda verilir.
Anayasa Mahkemesi’nin HAGB Memuriyet Kararları
Anayasa Mahkemesi, HAGB kararlarıyla ilgili önemli kararlara imza atmıştır. Bu kararlar genellikle, HAGB kararı verilmiş kişilerin memuriyete atanma haklarını korumaktadır. HAGB kararı verilmiş kişinin kamu hizmetlerinden men edilmemesi gerektiği ilkesi, Anayasa Mahkemesi kararlarında vurgulanmıştır.
HAGB Memuriyet Kararlarının Sonuçları
Anayasa Mahkemesi’nin HAGB memuriyet kararları, kişinin memuriyete atanma haklarını korur. Bu kararlar, hüküm giyme aleyhine başvurunun kabul edilmesi halinde, kişinin memuriyete atanma hakkının engellenemeyeceği anlamına gelir.
Sonuç olarak Özetle, “Anayasa Mahkemesi HAGB Memuriyet” kararları, hüküm giyme aleyhine başvuru sürecini ve bu sürecin memuriyet hakkına olan etkisini ayrıntılı bir şekilde ele alır. Bu kararlar, hukuki süreçlerde bireylerin haklarını koruma konusunda önemli bir role sahiptir.
Halihazırda memur olan bir kişi için ise HAGB kararının etkisi, memurun görevine devam etmesine engel oluşturmayabilir. Bununla birlikte, terfi, görevde yükselme ve diğer kariyer ilerlemeleri için HAGB’nin olumsuz bir etkisi olabilir. Memuriyette görev yapan bir kişinin HAGB durumu, kurumun uygulamaları ve yasal düzenlemelere bağlı olarak değerlendirilir.
Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan hüküm almamış olması, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tavrı ve davranışları göz önünde tutularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, suçun ifasıyla mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen geri verme, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi ve sanığın kabul etmesi halinde sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan kovuşturma sonunda hükmolunan ceza, 2 yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise mahkemece HAGB kararı verilebilir.
Devlet memurluğuna alınacaklarda ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 48. maddesi gereği bazı genel ve özel şartlar aranmaktadır. Genel şartlar içinde sayılan 48/5 gereği “TCK’nın elli üçüncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile;
kasten işlenen bir suçtan dolayı 1 yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak şeklindedir.” memuriyete alınmamak yahut memuriyet ile ilişiğinin kesilmesi şeklinde sonuçlanmaktadır.
Ancak HAGB’nın bir mahkûmiyet kararının olmadığını ayrıca belirtmek gerekir. Denetim süresi boyunca kasten bir suç işlememiş ve yükümlülüklerini yerine getirmiş kişinin denetim süresi sonunda davası düşeceğinden hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı kişinin hukuki durumunda bir değişiklik meydana getirmemektedir. Bu sebeple HAGB kararı memuriyete engel teşkil etmemektedir.
Bu husus Danıştay’ın 12’inci Dairesinin 09.07.2008 tarihli 2007/2534 E. 2008/ 4502 K. sayılı kararında “Davacı hakkında mahkûmiyet kararını veren Ağır C.M. (Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından yapılan inceleme ve değerlendirmede; davacının durumunun CMK’nın 231’inci maddesi içerisinde olduğu ve bu maddede aranılan şartların gerçekleşmiş olduğu sonucuna varılarak sanık hakkındaki HAGB’na hükmedilmesi karşısında, hükmün sanık hakkında sonuç ortaya koymayacağının anılan maddede açıkça belirtilmiş olması nedeniyle davacının memuriyetine engel bir mahkûmiyet hükmünün bulunduğundan söz etme hali kalmamıştır.” şeklinde ortaya konulmuştur.
Emsal Yargı Kararları
Danıştay 12. İdari Dava Dairesi, E. 2017/908, K. 2017/6060, T. 28.11.2017
İstemin Özeti : Danıştay Onikinci Dairesince verilen 13/11/2014 tarihli ve E:2011/10178, K:2014/7409 sayılı kararın; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hâkimi : K1
Düşüncesi : Davacı hakkında yapılan ceza yargılaması sonucunda verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, niteliği gereği bu aşamada hukuki etkiye sahip olmadığından, Mahkemenin ceza yargılaması sonucuna göre karar vermesinde hukuki isabet görülmemiş ise de, sözü edilen husus sonucu itibarıyla hukuka uygun bulunan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte bulunmadığından, İdare Mahkemesi kararının sonucu itibariyle onanmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği görüşüldü: Dava; İstanbul İşletme Bölge Müdürlüğü, … İşletme Şube Müdürlüğü 1 no’lu tasfiye ambarında memur olarak görev yapan davacının, zimmete teşebbüs ettiğinden bahisle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125/E-(g) maddesi uyarınca “Devlet memurluğundan çıkarma cezası” ile cezalandırılmasına ilişkin 15.10.2009 tarihli ve 2009/5 karar sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin 31/05/2011 tarihli, E:2009/1958, K:2011/1215 sayılı kararı ile, davacının hakkındaki iddialarla ilgili olarak yapılan soruşturma sonucu düzenlenen raporda, davacının teşebbüs düzeyinde kalan eylem ve işleminin zimmet suçunun unsurları ile aynı olduğunun belirtildiği,
aynı olayla ilgili olarak hakkında yapılan yargılama sonucunda Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26.03.2009 tarihli ve E:2008/324, K:2009/61 sayılı kararı ile zimmete teşebbüs suçundan 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı görüldüğünden, davacının 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinde düzenlenen memur olma koşullarını kaybettiği,
bu eylemlerinin “Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak,” disiplin suçunu oluşturduğu sonucuna varıldığı, bu disiplin suçunun karşılığı olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Danıştay Onikinci Dairesi’nin 13/11/2014 tarihli ve E:2011/10178, K:2014/7409 sayılı kararıyla İdare Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.
Davacı tarafından karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemiz kararının kaldırılarak İdare Mahkemesi kararını bozulmasına karar verilmesi istenilmektedir.
Danıştay Dava Daireleri ile İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulları tarafından verilen kararların düzeltme yolu ile yeniden
incelenebilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesinde yazılı sebeplerden birinin varlığı ile mümkündür.
Davacının kararın düzeltilmesi istemini içeren dilekçede ileri sürdüğü sebepler, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi uyarınca, Dairemiz kararının düzeltilmesini gerektirecek nitelikte bulunduğundan, kararın düzeltilmesi istemi kabul edilerek anılan kararın kaldırılmasından sonra uyuşmazlığın esası yeniden incelendi;
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125/E-(g) maddesinde, “memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak” fiili, Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren tutum ve davranışlar arasında sayılmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. maddesine 06.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun ile eklenen ve 23.01.2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun ile değişik 5. fıkrasında;
“Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. …Hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.” anılan maddenin 8. fıkrasında, “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulur…”, 10. fıkrasında, “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.”,
13. fıkrasında, “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.” hükümlerine yer verilmiştir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi, esas itibariyle bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur:
İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Dosyanın incelenmesinden; davacının İstanbul işletme Bölge Müdürlüğü, Erenköy işletme Şube Müdürlüğü 1 no’lu tasfiye ambarında memur olarak görev yaptığı dönemde, Bölge Müdürlüğü’ne 17.07.2008 tarihinde ulaşan, E
renköy işletme Şube Müdürlüğü 1 no’lu tasfiye ambarında 15 kutu sigaranın küflü sigaralarla değiştirileceğine ilişkin ihbar dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma sonunda düzenlenen 29.08.2008 tarihli raporda; davacının zimmetinde bulunan 1300 karton … marka sigarayı mal edinmek amacıyla, bunun yerine konulmak üzere kötü nitelikte nereden geldiği tespit edilemeyen 848 karton … marka sigara temin ettiği,
imha işlemleri sırasında görevlileri yanıltmak amacıyla sözü edilen sigara markalarının kapları üzerinde değişiklik ve tadilatta bulunduğunun anlaşıldığı, davacının söz konusu fillerinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 247. maddesinde tanımlanan zimmet suçu kapsamına girdiği ve davacının 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48. maddesine göre memur olma koşullarını kaybettiğinden bahisle Devlet memurluğundan çıkarılmasının uygun olacağına ilişkin kanaatin belirtildiği,
bunun üzerine Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün 21.10.2008 tarihli ve 4292 sayılı yazısı ile davacının fiilinin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125/E-(g) maddesi kapsamına girdiğinden bahisle “Devlet memurluğundan çıkarma cezası” ile cezalandırılmasının önerildiği,
öneri doğrultusunda dava konusu işlemin tesis edildiği, disiplin cezasına konu fiilleri nedeniyle davacı hakkında açılan kamu davasında, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26.03.2009 tarihli ve E:2008/324, K:2009/61 sayılı kararı ile, davacının görevi gereği kendisine teslim edilmiş bulunan malı zimmetine geçirmeye teşebbüste bulunmak suçunu işlediğinden neticede hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın temyiz edilmeyerek 20.05.2009 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
Anayasa Mahkemesinin, 13.06.2013 tarihli Kürşat Eyol (Başvuru No: 2012/665) kararında da; masumiyet karinesinin kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkumiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilke olduğu kabul edilmekle birlikte,
ceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek gerekeceği,
çünkü bu tür durumlarda ortada henüz verilmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmadığı, bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkumiyet kararına dayanılmasının masumiyet karinesi ile çelişeceği açıkça ifade edilmiştir.
Uyuşmazlıkta, davacı hakkında yapılan ceza yargılaması sonucunda verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yukarıda bahsedilen niteliği gereği bu aşamada hukuki etkiye sahip olmadığından ve bu karara dayanılması masumiyet karinesi ile de çelişeceğinden,
Mahkemenin ceza yargılaması sonucuna göre karar vermesinde hukuki isabet görülmemiş ise de, disiplin hukuku açısından yapılan incelemede, davacının üzerine atılı fillerin sübuta erdiği ve eylemine uyan disiplin cezası ile cezalandırıldığı anlaşıldığından, sözü edilen husus sonucu itibarıyla hukuka uygun bulunan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte bulunmamıştır.
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın yukarıdaki gerekçe ile sonucu itibarıyla onanmasına, 121,35 TL karar düzeltme giderinin davalı idareden alınarak davacıya ödenmesine 28/11/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.