İcra Dosyası Kapatılırken Hangi Yöntem Tercih Edilmelidir?
Makale Başlıkları
İcra Dosyası Kapatılırken Hangi Yöntem Tercih Edilmelidir?
Alacaklının borcunu tahsil edebilmek adına başvurduğu icra takibi ödeme emrinin gönderildiği tarihten itibaren yedi gün içinde kesinleşir. Bu durumda icra takibinin sona ermesi için borcun ödenmesi ve icra dosyasının kapatılması gerekmektedir.
Bu koşullar altında icra dosyasının kapatılması için iki yöntem bulunmaktadır: İcra Dairesine Doğrudan Ödeme Veya Haricen Ödeme. icra takibi yöntemi makalesini okuyorsunuz.
İcra Dairesine Doğrudan Ödeme Yapılması Yönteminde; usulüne uygun yapılmış ödeme emri tebligatının üzerinde yer alan icra müdürlüğünün banka İBAN bilgileri doğrultusunda ödenecek tutar, dosya numarası gibi bilgiler açıklanarak ödeme yapılması gerekmektedir.
Dikkat edilmesi gereken husus ödeme emrinde belirtilen miktar haricinde vekâlet ücreti, faiz, harç ve masraflar da borca ekleneceğinden ödeme yapmadan önce ödeme yapılacak tarihe ilişkin icra müdürlüğünün düzenlediği dosya hesabı raporunun alınmasıdır. Aksi takdirde kalan bakiye üzerinden tekrar icra takibi başlatılması mümkün olacaktır.icra takibi yöntem
Haricen Ödeme Yapılması Yönteminde İse; alacaklı veya vekiline borcun ödenmesi ile alacaklı veya vekilinin icra müdürlüğüne bildirimde bulunmasıdır. Bu yöntemin tercih edilmesinde icra müdürlüğünün düzenlediği dosya hesap raporundaki kesinleşen borç miktarı üzerinde alacaklı ile iletişime geçerek anlaşılan bakiye üzerinden borcu kapatma imkanı bulunmaktadır.
Ayrıca haricen ödeme yapıldığında icra müdürlüğüne ödenecek tahsil harcının yarısı ödenmekte ve %2lik cezaevi harcından borçlu muaf tutulmaktadır.icra takibi yöntem
Haricen ödeme yöntemi borçlunun icra dosyasını kapatmakta borç miktarı üzerinden avantaj sağladığı, icra dairesine doğrudan ödeme ise haciz yolunun alacaklının onayına bağlı olmaksızın kapanması açısından avantaj sağladığı yöntemlerdir.
Emsal Yargı Kararları
Danıştay 8. Dairesi, E. 2012/4098, K. 2015/3576 T. 27.4.2015
Dava, Eskişehir Barosunda kayıtlı Avukat K2 hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin 04/11/2010 tarih ve 67419 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen fezleke ile icra müdürlükleri ve asliye hukuk mahkemesinde görülen alacak davasına ilişkin bilgi ve belgelerden, şikâyete konu avukata isnat edilen eylemin, eski ve yeni Türk Ceza Kanunu hükümleri yönünden değerlendirilmesi sonucunda herhangi bir mağduriyete yol açmadığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 58. maddesinde, avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarındaki soruşturmanın, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiş,
59. maddesinde de, “58. maddeye göre yapılan soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur.
İnceleme sonunda kovuşturma yapılmaması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun işlendiği yer Ağır Ceza Mahkemesine en yakın bulunan Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığına gönderilir. Cumhuriyet Savcısı beş gün içinde, iddianamesini düzenleyerek dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere Ağır Ceza Mahkemesine verir.
İddianamenin bir örneği Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uyarınca hakkında soruşturma yapılan Avukata tebliğ olunur.
Bu tebliğ üzerine avukat, kanunda yazılı süre içinde bazı delillerin toplanmasını ister veya kabule değer bir istemde bulunursa nazara alınır, gerekirse soruşturma başkan tarafından derinleştirilebilir. Haklarında son soruşturmanın açılmasına karar verilen avukatların duruşmaları suçun işlendiği yer Ağır Ceza Mahkemesinde yapılır….” hükmü yer almaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının alacaklısı olan bir kişinin vekilliğini üstlenen şikayete konu avukatın müvekkilinin 27.421,23 Türk Lirası alacağının tahsili için Mihalıççık İcra Müdürlüğünün 2004/142 sayılı dosyası üzerinden yürüttüğü takip sırasında borçlu (davacı) tarafından haricen ödenen 30.000,00 Türk Lirası ile toplam 20.577,42 Türk Lirası alacağın tahsili için aynı İcra Müdürlüğünün 2004/144 sayılı dosyası üzerinden yürüttüğü takip sırasında borçlu tarafında haricen ödenen 5.000,00 Amerikan Dolarını icra dosyalarına bildirmeyerek menkul ve gayri menkul malları üzerinde haciz işlemi uygulatarak zararına yol açtığı iddiası ile şikayette bulunması üzerine,
Mihalıççık Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan inceleme sonucunda düzenlenen fezleke ile ilgili avukat hakkında soruşturma izni verilmemesi gerektiği düşüncesinin Adalet Bakanlığına bildirildiği,
Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından da savcılık fezlekesi ile getirilen teklif doğrultusunda, şikayete konu avukat hakkında soruşturma yapılmasının gerekli olmadığına ilişkin 22/02/2007 onay tarihli işlemin tesis edildiği,
daha sonra aynı konuda yapılan şikayet üzerine Bakanlık tarafından konunun Mihalıççık Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirilerek yaptırılan inceleme sonucu düzenlenen 06/08/2010 tarihli Fezleke ile konuyla ilgili olarak Yargıtay tarafından da onanarak kesinleşen Mihalıççık Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/51 esas, 2009/171 karar sayılı dosyasında yer alan bilirkişi raporunun incelenmesi neticesinde özetle;
şikayetçinin/davacının alacaklı vekili avukata 28/12/2004 tarihinde ödemiş olduğu 5.000,00 Dolar’ın o günün kuru ile 6.715,00 TL ile 06/04/2005 tarihinde ödediği 17.000,00 TL ve 16/05/2005 tarihinde ödediği 13.000,00 TL olmak üzere 09/06/2006 tarihinde beyan edilen tutarın esasen ödemenin yapıldığı tarihe göre borçtan tenzil edilmesi gerektiğinin belirtildiği ve buna göre yapılan hesaplama sonucunda da,
şikayetçinin dava tarihi itibarıyla şikayete konu avukata yapmış olduğu haricen ödemelerin ilgili avukatın icra müdürlüğüne beyanda bulunduğu tarihin esas alınması nedeniyle zarar ettiği yönünündeki iddiasının doğru olmadığı,
diğer taraftan aynı bilirkişi raporunda şikayetçinin alacaklı vekiline dosya borçları için yaptığı harici ödemelerin gecikmeli olarak beyan edilmesi nedeniyle geçen süre yönünden kendisi lehine faiz işletilmesi gerektiği yönündeki talebin “faizin, ana para alacağının fer’isi olduğu ve alacak olmadan faiz işlemesinin hukuken mümkün olmadığı,
şikayetçi lehine faiz işlemesi ve bunun da mevcut borçtan tenzil edilmesinin hukuka ve usule aykırı olduğunun belirtildiği, diğer taraftan mülga edilen ve halen yürürlükte olan Türk Ceza Kanununun ilgili ortak hükümleri uyarınca kamu görevlisinin görevi kötüye kullanma ve ihmal eyleminin varlığı için, kişilerin veya kamunun mağduriyetine veya zararına yol açmış olması ya da kişilerin haksız kazanç sağlaması gerektiği,
bu hususun suçun oluşup oluşmadığının ayırmaya yönelik belirleyici bir unsur olduğu, kamu görevlisinin her hareketinin veya ihmalinin değil ancak kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına ya da kişilerin haksız kazanç sağlamasına yönelik eyleminin bu suçu oluşturabileceği,
somut olayda ise kamu görevini yerine getiren şikayete konu avukatın müvekkili adına şikayetçiden yaptığı harici tahsilatları icra müdürlüğüne gecikmeli olarak beyanda bulunduğu görülmekte ise de şikayetçi borçlunun borcunun hesaplanması safahatında,
borcun alacaklı vekili olan avukata ödeme yapılan tarihin esas alındığı ve buna göre yapılan hesaplamalarda şikayetçinin borcunun halen devam ettiğinin anlaşıldığı, bu nedenle avukatın müsnet eylemi nedeniyle şikayetçinin herhangi bir mağduriyetine yol açmadığı belirtilerek ilgili avukat hakkında soruşturma izni verilmemesi gerektiği düşüncesinin Adalet Bakanlığı’na bildirildiği,
Bakanlık tarafından da davacının şikayeti hakkında yapılan inceleme sonucunda soruşturma izni verilmediği, şikayet dilekçesindeki iddiaların, daha önceki şikayet dilekçesi ile aynı mahiyette olduğu ve yeni delil içermediği gerekçesiyle yeniden düşünce bildirilmesine yer olmadığına yönelik dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Vekalet sözleşmesi, vekil ile vekil eden arasındaki karşılıklı güven ilkesine dayanmakta olup, bu ilkenin sonucu olarak vekilin vekalet yetkisini kullanırken müvekkilinin hak ve borçlarını gözetmesi ve onun namına aldığı her türlü kıymeti ve ücreti vekalet verene vermesi gerekmektedir.
1136 sayılı Kanunun 166. maddesinde belirtildiği gibi müvekkilinin kendisine verdiği veya onun adına aldığı malları, paraları veya kıymetli şeyleri avukatlık ücretinin ödenmesine kadar kendi uhdesinde tutabilme hakkı bulunsa da; taraflar arasında akdedilen vekalet sözleşmesinin esas unsuru olan güven ilişkisine zarar verecek, hapis hakkının kötüye kullanılması anlamına gelecek eylemlerden kaçınması gerekmektedir.
Olayda, şikayetçinin Mihalıççık İcra Müdürlüğü takip dosyalarında borçluya olan alacak ve borcunun tespiti hususunda Mihalıççık Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açmış olduğu davada Mahkemenin kararına esas aldığı bilirkişi raporunda alacaklı vekiline yapılan harici ödemelerin,
avukatın icra müdürlüğüne beyanda bulunduğu tarih esas alınması nedeniyle zarar ettiği iddiasının dinlenemeyeceğinden bahisle soruşturma izni verilmemiş ise de,
avukatın 17.000,00TL harici ödemeyi 06.04.2005 tarihinde, 13.000,00 TL harici ödemeyi ise 16.05.2005 tarihinde, 5.000,00 Dolarlık ödemeyi ise 28.12.2004 tarihinde aldığı belgelerle sabit olup, aldığı bu paraları İcra Müdürlüğüne geç bildirdiği hususunda şüphe bulunmamaktadır.
Bu durumda, alacaklı vekili olarak görev yapan avukatın cezai yönden görevini kötüye kullanıp kullanmadığı hususunun ancak yapılacak soruşturmayla açığa kavuşturulabileceği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle; Ankara 15. İdare Mahkemesinin temyize konu kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 27/04/2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Faydalı Linkler: