

Kiracı Tahliye Çıkartma Şartları Nelerdir?


Tazyik Hapsi Nedir – İcra Suçları Nelerdir
Makale Başlıkları
Komşum Rahatsız Ediyor, Ne Yapabilirim?
Apartmanlarda kat malikleri ya da kiracı olarak oturan apartman sakinlerinin, toplumsal yaşamın bir gereği olarak birbirlerini rahatsız etmeden belirli kaideler çerçevesinde yaşamaları gerekmektedir. Fakat bunun aksine kat mülkiyetinden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmeyen, apartman veya sitede çekilmez safhada gürültü yaparak rahatsızlık veren geçimsiz ve problemli komşulara maruz kalmak da ihtimal dahilindedir.
Elbette ki tamir, tadilat, taşınma gibi zorunlu hallerde yapılan gürültülere komşuluk ilişkileri gereğince katlanmak durumundayız. Ancak bilerek kişilerin huzurunu kaçırmak maksadıyla yapılan gürültüler kanunen yasak olup çeşitli yaptırımları bulunmaktadır.
Apartmanda komşuluk ilişkilerini düzenleyen 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun ‘Kat Maliklerinin Borçları’ başlıklı 18. maddesiyle; kat maliklerinin, gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kaidelerine uymak, özellikle birbirini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla, karşılıklı olarak yükümlü oldukları ifade edilmiştir.
Aynı zamanda bu yükümlülükler, bağımsız bölümlerdeki kiracılar ve oturma (sükna) hakkı sahipleri veya bu bölümlerden herhangi bir suretle devamlı olarak faydalananlar bakımından da geçerli olup; bu borçları yerine getirmeyenler kat malikleriyle birlikte, müteselsil olarak sorumlu olacaktır.
Eve Zarar Veren Komşu Nereye Şikayet Edilir
Evinizin huzurunu ve güvenliğini tehdit eden komşu sorunlarıyla karşılaşıyorsanız, bu durumu çözmek için hukuki adımları düşünebilirsiniz. Ancak, öncelikle çözüm için barışçıl yolları denemek önemlidir. Eğer sorun devam ederse, aşağıdaki adımları takip ederek sorununuzu çözebilirsiniz:
1. Barışçıl Çözüm Yollarını Deneyin:
Öncelikle, komşunuzla iletişime geçerek sorunu sakin bir şekilde paylaşın. Sorunun nedenlerini ve çözüm önerilerinizi dile getirin. İyi niyetle yapılan bir konuşma sorunu çözebilir.
2. Mahalle veya Site Yönetimine Başvurun:
Eğer sorun çözülmezse, yaşadığınız mahallede veya sitede bir yönetim varsa, durumu bildirin. Mahalle veya site yönetimi aracılığıyla komşunuzla iletişim kurabilir ve çözüm yolları arayabilirsiniz.
3. Hukuki Danışmanlık Alın:
Eğer sorun hala çözülmezse, hukuki danışmanlık alarak haklarınızı ve yasal süreçleri öğrenebilirsiniz. Bir avukattan destek alarak sorununuzu nasıl çözebileceğiniz konusunda bilgi alabilirsiniz.
4. Uyum Komisyonları ve Arabuluculuk:
Bazı bölgelerde mahalle veya site içerisinde uyum komisyonları veya arabuluculuk hizmetleri bulunabilir. Bu kurumlar, komşu sorunlarını çözmek için arabuluculuk sağlar.
5. İlgili Makamlara Başvuru:
Eğer hukuki adımlar gerekiyorsa, komşunuzun eve zarar vermesi gibi durumları yetkili makamlara bildirebilirsiniz. Bu durumda, emniyet veya yerel polis merkezi ile iletişime geçerek durumu bildirebilirsiniz.
Sonuç:
Eve zarar veren komşu sorunlarıyla başa çıkmak için öncelikle barışçıl yolları denemek önemlidir. Ancak, durum çözülmezse ve hukuki adımlar gerekiyorsa, yerel yetkili makamlar veya hukuki danışmanlık alarak sorununuzu çözebilirsiniz. Unutmayın ki, her durumun farklı olduğunu ve en iyi sonucu elde etmek için profesyonel yardım almanın önemli olduğunu unutmayın.
Bu düzenlemeyle komşulara karşı yükümlülüklerimiz genel olarak belirlenmiş olup hangi davranışların rahatsızlık verici olduğu açıkça belirtilmemiştir. Ancak, apartman veya site yönetimleri tarafından çıkarılabilen kendilerine özgü gürültü yönetmeliği ile rahatsız edici davranışlar ve yükümlülüklerin kapsamı çizilebilecektir. Ayrıca, yükümlülüklerin sınırlarının aşılıp aşılmadığı, gürültünün rahatsızlık verecek boyutta olup olmadığı hususları dava açıldığı takdirde bilirkişi tarafından da tespit edilecektir.
Komşularımızın bizleri rahatsız ettiği durumlarda başvurabileceğimiz yollar hakkında detaylı olarak bilgi vermek gerekirse;
Komşumuz tarafından yapılan rahatsızlık verici davranışlar tüm uyarılara rağmen devam etmekteyse ya da maruz kalınan gürültü çekilmez bir hal aldıysa polise ya da belediye zabıta görevlilerine şikayet edebilirsiniz. Bu durumda yetkililer 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca, başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişiye, 617 TL, bu fiilin bir ticarî işletmenin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye 13.674 TL’den 67.039 TL’ye kadar idarî para cezası verebilecektir. (Bu ceza bedelleri 2023 yılı için geçerlidir.)
2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 14. maddesinde; kişilerin huzur ve sükûnunu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültüyü yasaklayarak gerek işyeri gerekse konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması ve aynı kanunun idari nitelikteki cezaları belirleyen 20. Maddesinin (h) bendinde ise standartlara aykırı şekilde gürültü ve titreşime neden olanlara, konutlar için 4.839 TL, işyerleri için 48.828 TL idarî para cezası verileceği ifade edilmiştir.
Bu durumda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, gürültü cezası kesme yetkisini ilgili belediyelere devretmesi sebebiyle gürültü konusundaki şikayetlerinizi ilgili belediyelere iletebilir veya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Alo 181 şikâyet hattını arayarak şikayetinizi dile getirebilirsiniz.
Kat maliklerinden her biri, gürültünün veya rahatsızlık verici eylemlerin engellenmesi yönünde karar alınması için Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurabilir.
Mahkemece, bilirkişi tarafından rahatsızlık verici davranışların tespit edilmesi halinde, bu davranışların önlenmesi, rahatsız edici seviyede olan gürültünün topluluk halinde yaşamanın gerektirdiği “tahammül sınırlarına çekilmesi”, eğer bu sınıra çekilme işlemi ses yalıtımı veya diğer inşaat teknikleri ile mümkün ise bu yöntemlerin uygulanması yönünde karar verilebilmektedir.
Ayrıca gerek görülmesi halinde para cezasına da hükmedilebilecektir. Kat malikleri bu davayı yetki verdikleri apartman yöneticisi vasıtasıyla açabilecekleri gibi rahatsız olan komşular bireysel olarak da dava açma yoluna gidebilecektir.
Ana gayrimenkulün bulunduğu yerin sulh hakimi tarafından 33 üncü madde gereğince verilen emre rağmen, KMK’da yazılı borç ve yükümleri yerine getirmemek suretiyle öteki kat maliklerinin haklarını ihlal etmekte devamlı olarak 1 yıl ısrar edilmesi halinde KMK m.25/1 de belirtilen çekilmezlik, her halde mevcut farz edilir ve diğer kat malikleri rahatsızlık veren kat malikinin müstakil bölümü üzerindeki mülkiyet hakkının kendilerine devredilmesini hakimden isteyebilirler.
Rahatsızlık veren komşudan kurtulabilmenin bir başka yolu ise; Türk Borçlar Kanunumuzda düzenlenmiştir. Şayet rahatsızlık veren komşu kat maliki değil kiracıysa TBK uyarınca kiracılar, toplumsal yaşamın gerekliliği olarak komşularına rahatsızlık vermemek, onlara saygılı davranmakla yükümlüdür.
Kiracının bu yükümlülüklere aykırı davranması halinde kiraya veren TBK m. 316 doğrultusunda konut ve çatılı işyeri kirasında, en az otuz gün süre vererek, aykırılığın giderilmesi, aksi takdirde sözleşmeyi feshedeceği konusunda yazılı bir ihtarda bulunur.
Süre vermenin faydasız olacağının anlaşılması ya da kiracının tutumlarının komşular bakımından çekilmez olması durumlarında kiraya veren, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir. Özetle, rahatsızlık veren komşunuzun ev sahibinin bu durumda kira sözleşmesini haklı nedenle feshedebilme imkanı bulunmaktadır.
Yine Medeni Kanunumuz taşkınlık yapmak suretiyle komşu haklarının ihlal edilmesinin önüne geçmek maksadıyla ‘Komşu Hakkı’ üst başlıklı 737. Maddesiyle insanların kat mülkiyetinden kaynaklı haklarını kullanırken komşularını rahatsız etmemesi gerektiğini yükümlülük olarak belirtmiştir.
Şöyle ki; “Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkileri kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür. Özellikle, taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel âdete göre komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan duman, buğu, kurum, toz, koku çıkartarak, gürültü veya sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek yasaktır. Yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan denkleştirmeye ilişkin haklar saklıdır.”
Bu madde hükmüne dayanarak dava açmak istediğinizde kazanımlarınız; haksız el atmanın önlenmesi, yani rahatsızlık veren durumun ortadan kaldırılmasına yönelik bir karar verilmesi ya da ortada bir zarar mevcutsa zararların tazmin edilmesi yönünde bir karar verilmesi olacaktır.
Son tahlilde sorunlar süreklilik arz etmeye başladıysa ve yapılan tüm uyarılara, alınan tüm önlemlere rağmen gürültü veya rahatsızlık verici eylemler devam etmekteyse cezai yaptırım uygulanması bakımından Savcılığa şikayet etmek suretiyle Asliye Ceza Mahkemesinde ceza davası açılması sağlanabilir.
Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun mevzuatımızdaki dayanağı; 5237 sayılı TCK’nın 123. maddesidir. “Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir” şeklinde ifade edilen kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu hukuken seçimlik suçlar kapsamında olup bu maddede belirtilen eylemlerden herhangi birinin yapılması suçun oluşması için yeterlidir.
Elbette ki bu iddiaları kanıtlayacak yeterli delilin olması gerekmektedir. Yine TCK m. 183’ de ise; gürültüye neden olma suçu düzenlenmiş olup bu suçun oluşması için gürültünün başkalarının sağlığının zarar görmesine neden olacak şekilde olması gerektiği ve bu durumda iki aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılacağı hususları belirtilmiştir. Burada önemli olan, şikayet edeceğiniz şahsın yaptığı gürültünün mutlaka sağlığınıza zarar vermesi gerekmez. Zira kanun, suçun oluşması için sağlığa zarar vermeye elverişli olma şartını yeterli saymaktadır.
Emsal Yargı Kararları
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/3018 K. 2022/6 T. 18.1.2022
13. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 18. maddesi “Kat malikleri, gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kaidelerine uymak, özellikle birbirini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla, karşılıklı olarak yükümlüdürler.
Bu kanunda kat maliklerinin borçlarına dair olan hükümler, bağımsız bölümlerdeki kiracılara ve oturma (Sükna,) hakkı sahiplerine veya bu bölümlerden herhangi bir suretle devamlı olarak faydalananlara da uygulanır; bu borçları yerine getirmeyenler kat malikleriyle birlikte, müteselsil olarak sorumlu olur…” şeklinde düzenlenmiştir.
14. Aynı Kanun’un 28. maddesinde “Yönetim planı yönetim tarzını, kullanma maksat ve şeklini yönetici ve denetçilerin alacakları ücreti ve yönetime ait diğer hususları düzenler. Yönetim planı, bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmündedir.
Yönetim planında hüküm bulunmayan hallerde, ana gayrimenkulün yönetiminden doğacak anlaşmazlıklar bu kanuna ve genel hükümlere göre karara bağlanır.
(Değişik: 13/4/1983 – 2814/11 md.) Yönetim planının değiştirilmesi için bütün kat maliklerinin beşte dördünün oyu şarttır. Kat maliklerinin 33 üncü maddeye göre mahkemeye başvurma hakları saklıdır.
Yönetim planı ve bunda yapılan değişiklikler, bütün kat malikleriyle onların külli ve cüzi haleflerini ve yönetici ve denetçileri bağlar.
Yönetim planının ve onda sonradan yapılan değişikliklerin tarihi, kat mülkiyeti kütüğünün (Beyanlar) hanesinde gösterilir ve bu değişiklikler yönetim planına bağlanarak kat mülkiyetinin kuruluş belgeleri arasında saklanır” hükmü öngörülmüştür.
15. Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 28. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde yönetim planının, tüm kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmünde olduğu belirtilmiş, maddenin 4. fıkrasında ise sözleşme niteliğinde olan yönetim planına daha geniş uygulama boyutu getirilmiş bulunmaktadır.
Genel hukuk kurallarına göre sözleşme, yalnız ona taraf olanları ve yasal haleflerini bağlayıcı iken, kat mülkiyeti hükümleri uyarınca tapuya verilmesi zorunlu olan ve kat mülkiyeti kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmesi gereken yönetim planı, onu imzalayan tüm kat maliklerini olduğu gibi, sonradan bağımsız bölüme malik olanları veya ondan yararlananları (külli-cüzi haleflerini), yönetici ve denetçileri bağlayan bir sözleşme hükmündedir.
Bu niteliği gereği yönetim planı, yöntemince iptal edilmiş olmadıkça veya ana taşınmazda kat mülkiyeti sona ermedikçe üzerinden ne kadar süre geçerse geçsin (zamanaşımına uğramaksızın) geçerlidir ve bağlayıcılığını korur (Germeç, Mahir Ersin; Kat Mülkiyeti Hukuku, Güncellenmiş 9. Baskı, Ankara 2020, s. 691).
16. Bu nedenle hayvanların gerek bağımsız bölümlerde gerek ortak alan ve eklentilerinde bulundurulup bulundurulamayacağına ilişkin meselede öncelikle yönetim planı incelenmelidir (Yünlü, Semih: Kat Mülkiyeti ve Hayvanlar: Bağımsız Bölümlerde Hayvan Bulundurulması ve İlgili Meseleler, NKÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, 2021(2), 322).
17. Tüm bu açıklamalar ışığı altında somut olay incelendiğinde, davalının İstanbul ili Ümraniye ilçesi Yukarıdudullu Mahallesi 106 parsel sayılı taşınmazda D1/Zemin 2 nolu bağımsız bölümün maliki olduğu, tapu kaydına 20.06.2007 tarihli yönetim planının işlendiği görülmüş, Ümraniye Tapu Müdürlüğünün 09.01.2013 tarihli yazı cevabında 106 parsel D1 blokta 39 bağımsız bölümün bulunduğu bildirilmiştir.
18. Dosyada mevcut yönetim planının 45. maddesinde “Bağımsız bölüm malikleri kendi bağımsız bölümleriyle eklentilerini blok ortak yerleri ile toplu yapı ortak alan ve tesislerini kullanırken hüsnüniyet kaidelerine uymak zorundadırlar.
Özellikle aşağıdaki şeyleri yapamazlar” düzenlemesinden sonra 45/e bendinde “Kendi bağımsız bölüm ve eklentisi ile blok ortak yerler ile toplu ortak alanlarında ve villa kullanım alanlarında tavuk, koyun, keçi vs. kümes ve ahır hayvanları besleyemezler.
Yüksek katlı binalarda kedi köpek gibi evcil hayvan beslenemez” şeklinde düzenlemeye istinaden site yönetim kurulunca 11.06.2011 tarihinde alınan karar ile yönetim planının 45/e maddesi hatırlatılmak suretiyle köpeklerini gezdirmeye devam eden site sakinleri hakkında hukukî işlem başlatılmasına karar verilmiş olup, ihtarname 15.06.2011 tarihinde davalı site sakininin eşine tebliğ edilmiştir.
19. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özelikle Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 28. maddesinde yönetim planının bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmünde olduğu belirtilerek ana taşınmazın yönetim tarzı, kullanma maksat ve şekline ilişkin anlaşmazlıkların çözümünde öncelikle yönetim planında mevcut hükmün uygulanması öngörüldüğünden ve yönetim planının 45/e maddesi uyarınca yüksek katlı binalarda köpek beslenemeyeceği hükmü karşısında Hukuk Genel kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında evde beslenen köpek nedeniyle diğer apartman sakinlerine rahatsızlık verilip verilmediği, gürültü sınırlarının aşılıp aşılmadığı, komşuluk hukuku anlamında önlenmesi gereken aşırılık ve aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarında Özel Dairece inceleme ve değerlendirme yapılmamış olduğundan yönetim planının bağlayıcı olmadığına ilişkin direnme kararının uygun olduğu, diğer delillerin incelenmesi hususunda dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ile yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
21. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, E. 2016/17880 K. 2020/6460 T. 20.10.2020
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nin “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Elatmanın önlenmesi davası açılabilmesi için kural olarak zararın doğmuş olması gerekir. İleride zarar doğacağından bahisle dava açılamayacağından bu şekilde açılan davalar reddedilmelidir. Ancak, istisnai durumlarda, henüz zarar doğmadığı halde, yakın gelecekte zarar doğacağı pek muhtemel veya muhakkak ise, davacıya zarar tehlikesinin önlenmesi davasını açma hakkı tanınmalı, zararın doğması beklenmemelidir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir.
Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. Kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da elatmanın önlenmesi davasını etkilemez.
Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.
Taşkın kullanma belirlendiği takdirde elatmanın tamamen ortadan kaldırılması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığı ile tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengelerini gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir.
Bunun için de mahkemece öncelikle taraflara ait taşınmazların tapu kayıtları ile çap ve krokileri getirtilmeli, yapılacak keşifte, kadastro mühendisi veya tapu fen memuru bilirkişi yanında davanın niteliğine, tarafların iddia ve savunmalarına göre, en uygun ihtisas grubu ve meslek erbabından seçilecek bilirkişiler hazır bulundurulmalı; düzenlenecek bilirkişi raporlarında, alınması gereken önlemler ile tazminat, ecrimisil, yıkım ve eski hale getirme istekleri varsa, bunlar gerekçeli olarak gösterilmelidir. Davacının zararının önlenmesi esas olmakla birlikte, davalıya da en az zarar verecek veya külfet yükleyecek önlem veya önlemler belirtilmelidir.
Davaya konu olayda davacı, davalının komşu taşınmaz üzerine inşa ettiği ahırdan gelen kötü koku ile köpek ve hayvanların sesleri nedeniyle zarar gördüğünü belirterek davalının komşuluk hukukuna aykırı davranışının önlenmesini, gerekli tedbirlerin alınmasını istemiştir.
TMK’nin 737. maddesi; “Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkilerini kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür. Özellikle taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel âdete göre komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan duman, buğu, kurum, toz, koku çıkartarak, gürültü ve sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek yasaktır. Yerel adete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan denkleştirmeye ilişkin haklar saklıdır” hükmünü içermektedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince, davalının davacıya ait taşınmaza doğrudan müdahalesinin bulunmaması nedeniyle hükmün 1/a bendi 1. cümlesiyle taşınmaza el atmanın önlenmesine karar verilmesi doğru değildir. Bunun yerine mahkemece, davalının beslediği köpekler nedeniyle koku ve çevre kirliliği olduğu belirlendiğinden köpek beslenmesi ve yem vermenin önlenmesi şeklinde hüküm kurulması gerekmektedir. Bunun yanında davalının eyleminin davacının kişilik haklarına yönelik saldırı niteliğinde bulunmaması nedeniyle manevi tazminata karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Belirtilen hususlar gözetilmeksizin karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.10.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi, E. 2019/142 K. 2019/682 T. 29.4.2019
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 28/1. maddesi, son cümlesi uyarınca “…bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmünde olan yönetim planının 11/ç bendinde yer alan kat maliklerinin “Kendi bağımsız bölümlerinde kedi, köpek ve tavuk vs. hayvan besleyemezler.” düzenlemesinin Borçlar Kanunu’nun 27. maddesinde belirtilen “Mutlak Butlan-Yokluk” içerip içermediği yönünden yapılan değerlendirmede;
Üstte ayrıntılı olarak açıklandığı üzere,
-Temel Hak ve Özgürlükler belgesi niteliğinde olan ve bu nedenle her türlü düzenlemenin üzerinde bulunup mahkememizce doğrudan uygulanması gereken Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi,
-Anayasanın 90/son maddesi uyarınca kanun hükmünde olan Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi,
-5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu,
Hükümlerine göre hayvanın hak sahibi bir varlık olduğu,
Taraflarca sözleşmeler düzenlenir iken hayvanın kişilik haklarını ihlal eden düzenlemeler yapılamayacağı,
Sözleşme hükmünde sayılan Yönetim Planı’nın da benzer şekilde, hayvanın kişilik haklarına ve kanuna aykırı düzenlemeler içeremeyeceği,
Yönetim planında, hayvanın kişilik haklarına ve kanuna aykırı düzenlemeler bulunması halinde, bu düzenlemelerin Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca dairemizce re’sen hükümsüz kabul edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda; dava konusu köpek, ev hayvanıdır. Ev hayvanının doğal yaşam ortamı ev olup insan ile birlikte yaşama hakkına sahiptir. Davalı tarafından sahiplenilerek eve alınan ve yıllardır aile bireyleri ile birlikte yaşayan köpek, ev bireylerini kendi ailesi gibi benimsemiştir. Bu köpeğin çevreye hiçbir rahatsızlık vermemesine rağmen, sırf insanlar tarafından yapılan Yönetim Planı uyarınca evden uzaklaştırılması, onun kişilik haklarına aykırılık teşkil edecek niteliktedir.
Ev hayvanı olan dava konusu köpeğin, bu evden uzaklaştırıldığında hayvan barınağına bırakılabileceği söylenebilir. Ancak hayvan barınağının koşullarının köpeğin aralarında özel bir ilişki oluşan aile bireyleri ile sahip olduğu koşullar ile kıyaslanamayacak kadar kötü olduğu sabittir.
Hayvanın hak sahibi bir varlık olarak kabul edilmesi gerektiği üstte belirtilen uluslararası metinler ve Hayvanları Koruma Kanunu ile benimsenmiştir. Hayvanları, ancak üzerinde mülkiyet ilişkisi kurulabilecek bir meta olarak gören anlayışın, gelişen hukuk ve çağdaş bakış açısı karşısında değişmesi, hayvanları kendi kişiliği ile canlı bir varlık olarak kabul edilmesi zorunludur.
Tüm bu nedenlerle dava konusu köpeğin, ev hayvanı olarak insanlarla birlikte yaşamaya gösterdiği uyuma, çevreye zarar vermemesine rağmen, evden uzaklaştırılmasına dayanak oluşturacak Yönetim Planının 11/ç bendinin, hayvanın temel hak ve hürriyetlerini göz önünde bulundurmaması, hayvanın kişilik haklarına ve kanuna aykırı hükümler içermesi nedeniyle, Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi kapsamında hükümsüz kabul edilmesi gerektiği dairemizce kabul edilmiştir.
Öte yandan yönetim planının kat mülkiyeti kurulur iken müteahhit firma tarafından tek taraflı olarak oluşturulup bağımsız bölümlerin bundan sonra satışa çıkartılmış olması karşısında ana taşınmazda yaşamını sürdürecek olan kat maliklerinin, yönetim planının oluşması aşamasında katılımının mümkün olamadığı açıktır. Yönetim planı, firma ile kat malikleri arasında icap ve kabul ilkelerine uygun olarak oluşturulmadığına göre yönetim planının genel işlem şartı niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Genel işlem şartlarının taraflar arasında gabin oluşturmaması, tarafların hak ve yükümlülüklerinde dengenin bozulmaması zorunludur. Ev hayvanı bakmayı yasaklayan yönetim planının değiştirilmesindeki güçlük göz önünde bulundurulduğunda kat malikleri arasında dengeyi gözetmediği, taraflar arasında dengeyi bozan, genel işlem şartı şeklinde kabul ettirilmiş düzenlemelerin hükümsüz sayılması gerektiği dairemizce benimsenmiştir.
Bununla birlikte hayvanlar hak sahibi birer canlı olarak tanımlanır iken insanın hakları göz ardı edilemez. Toplumsal yaşam gün geçtikçe daha fazla oranda, insanların bir arada yaşamasını gerektirmektedir. Bir arada yaşayan topluluk içinde her birey, diğer kişilerden güvenlik hakkına, sağlık hakkına saygı gösterilmesini, yaşam konforunu olumsuz etkileyecek davranışlardan kaçınmasını istemek hakkına sahiptir.
Bu nedenle ev hayvanı bulunduran herkes, baktığı hayvanın,
a.-Saldırgan davranışlarla diğer insanlar üzerinde tehdit oluşturmasına engel olmak,
b.-Çevreyi kirletmemek, hayvanın dışkı, tüy dökme gibi doğal atıklarını insanın yaşadığı çevreden hijyenik bir şekilde uzaklaştırmak,
c.-Hayvanın havlayarak vs. şekilde gürültü kirliliği yapmasına engel olmak,
d.-Hayvanın yaşadığı ortamın pis tutularak koku kirliliği yaşanmasına engel olmak,
ve burada sayılamayan benzer şekillerde hayvanın çevrede zarar oluşturması ve rahatsızlık vermesine engel olmak yükümlülüğü altındadır.
İnsanlar toplumsal yaşam içerisinde rahatsız edilmeden kendi yaşamını sürdürmek hakkına sahiptir. Ev hayvanının insanla birlikte yaşamaya uyumu veya ev hayvanına bakan kişinin davranışları,
-634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenen kat maliklerinin “birbirini rahatsız etmemek” yükümlülüğünün ihlali,
-Türk Medeni Kanunu’nun 737. maddesinde düzenlenen taşınmaz malikinin “Komşusuna zarar verecek davranışlardan kaçınma” yükümlülüğünün ihlali,
boyutuna ulaştığı takdirde, çevrede yaşayan insanların hakları ile hayvanın hakları çelişir. Bu durumda hukuk, çelişen haklardan insanın güvenlik ve rahatsız edilmeme hakkını üstün tutmalı ve hayvanın, uyum sağlayamamış ise toplumsal yaşamdan, hayvanın bakımını üstlenen kişi bakım yükümlülüğünü yerine getiremiyor ise bu kişinin yanından uzaklaştırılması gerekir.
Bu durumda; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 33/2 maddesi uyarınca “Hakimin müdahalesi” ile evde beslenen ev hayvanının evden uzaklaştırılması talep edildiğinde mahkemece,
I)Davacıdan evde bakılan hayvanın çevreye rahatsızlık verip vermediğinin sorulması,
II)Rahatsızlık verdiği iddia olunur ise rahatsızlığın açıklattırılması,
III)Verilen rahatsızlık gürültü ise Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği’nin 10/ğ maddesi uyarınca “…söz konusu hayvan ya da hayvanların yaşama ortamına en yakın konutta bulunan bir yatak odası için ses basıncı düzeyi ve oturma odaları için de kabul edilebilir ses basıncı düzeyleri ile ilgili olarak 1/7/2005 tarihli ve 25862 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliğindeki (2002/49/EC)” değerlerin aşılıp aşılmadığının mahallinde keşif yapılarak uzman bilirkişi aracılığı ile yaratılan ses seviyesinin desibel değerinin ölçülmesi,
IV)Verilen rahatsızlık güvenlik ise hayvanın saldırgan davranıp davranmadığı, hayvan sahibinin gerekli önlemleri alıp almadığı hakkında tanıkların dinlenmesi ve hayvanın toplumsal yaşama uyum gösterip göstermediği hakkında veteriner bilirkişi aracılığı ile keşif yapılarak hayvanın davranışlarının gözlemlenmesi,
V)Verilen rahatsızlık çevreyi kirletmek ise buna ilişkin delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi, kirletme devam ediyor ise bunun keşif yapılarak gözlemlenmesi,
gerekmektedir.
Mahkemece tüm bu araştırma yapıldıktan sonra evde hayvan bakılması diğer kat maliklerine rahatsızlık veriyor ise hayvanın evden uzaklaştırılmasına, hayvan çevreye zarar vermiyor ise talebin reddine karar vermek gerekir.
Somut olayda; davacı tarafından dosyaya sunulan ve kat maliklerinin imzalarını içeren dilekçe, evden uzaklaştırılması istenen hayvanın rahatsızlık verdiğinin tek başına delili olamaz. Mahkemece mahallinde keşif yapılarak ve tarafların tanıkları dinlenip tüm deliller toplanarak hayvanın diğer kat maliklerine zarar verip vermediği tespit edilmelidir.
Kabule göre de; davanın kabulüne karar verilmiş olmasına rağmen köpeğin evden uzaklaştırılmasına yönelik hüküm kurulmamış olması hatalıdır.
Dairemizce ilk derece mahkemesi kararı hem maddi olay, hem de hukuka uygunluk bakımından incelenmiş olup tüm dosya kapsamı, toplanan deliller ve yasal gerektirici nedenlere göre, ilk derece mahkemesi kararında belirtilen eksiklikler tespit edilmiştir.
Yargılamadaki hukuka aykırılıkların niteliğine göre eksikliklerin dairemizce duruşma açılarak veya dosya üzerinden tamamlanması mümkün bulunmamaktadır. Davada yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulduğundan ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın dairemiz kararında açıklanan kaldırma gerekçelerine göre yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle,
İstinaf başvurusunun KABULÜNE,
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi, E. 2017/3791 K. 2017/6744 T. 25.9.2017
Davacı vekili dava dilekçesi ile müvekkilinin “adresinde bulunan numaralı bağımsız bölümün maliki olduğunu, davalıların aynı sitenin 55/1 nolu dairesinde 1 yıldır malik sıfatıyla oturduğunu, sitede 44 dairenin bulunduğunu, davalıların geldiği günden beri komşuluk hukukunu hiçe saydıklarını,
634 sayılı Kanun uyarınca kat maliklerinin bağımsız bölüm, eklenti ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kurallarına uymak, birbirini rahatsız etmemekle yükümlü olduğunu, ortak alanlarda görüntü kirliliği ve gürültü yapıldığını, davalıların davranışlarının diğer malikleri rahatsız edici boyuta geldiğini,
634 sayılı Kanunun 33. maddesi gereğince uyarılmalarına, hukuksuzluğun önlenmesine, devamı halinde aynı kanunun 25. maddesinin uygulanmasının gündeme geleceğinin kendilerine hatırlatılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiş, mahkemece Yönetim Planı 7, 8 ve 9. maddeleri ile 634 sayılı Kanunun 18. maddesi uyarınca davalıların gece vakti ortak alan olan bahçede oturarak konuşmaları ile çevreyi rahatsız ettikleri anlaşılmış olup,
her ne kadar bunun 2014 ayında kısa bir müddet içinde gerçekleştiği sabit ise de davalıların bunu tekrarlanmayacağı yönünde kanaat elde edilemediği gerekçesi ile davanın kabulüne, davalıların ortak olan bahçede 2014 yılı ayında gece vakti oturdukları ve komşuları rahatsız edecek şekilde gürültü yaptıkları anlaşıldığından,
davalıların 634 sayılı Kanunun 18. maddesi uyarınca gece geç saatlerde ortak alana ait yerde etrafı rahatsız edecek şekilde oturarak gürültü yapmamaları konusunda uyarılmalarına, buna yönelik faaliyetlerinin sürdürülmesi halinde 634 sayılı Kanunun 25. maddesi uyarınca işlem yapılacağının söz konusu olacağının ihtarına karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan Kat Mülkiyeti Kanununun 18. maddesi hükmüne göre kat malikleri, gerek bağımsız bölümlerini gerek eklenti ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kurallarına uymak, özellikle birbirlerini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla karşılıklı olarak yükümlüdürler. Anılan Kanunda kat maliklerinin bu yükümlülüklerine ilişkin hükümler onların bağımsız bölümlerindeki kiracılara ve oturma hakkı sahiplerine ya da bu bölümlerden sürekli olarak yararlananlara da uygulanır; Bu borç ve yükümlülüğü yerine getirmeyenler kat malikleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olurlar.
Dosyada toplanan bilgi ve belgeler, davalıların beyanları ve özellikle yargılama sırasında dinlenen tanık anlatımları birlikte değerlendirildiğinde davalıların kat mülkiyetli sitenin ortak bahçesinde diğer kat maliklerini rahatsız edici eylem ve davranışlarda bulunduğu anlaşılmaktadır.
Saptanan bu durum karşısında davalıların dava konusu edilen bu eylem ve davranışlarının Kat Mülkiyeti Kanununun 18. maddesi kapsamında olduğu bunların önlenmesi konusunda yönetim planında bir hüküm bulunmasına yada kat malikleri kurulunca karar alınmasına gerek olmadığı gözetilerek yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usule ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,
aşağıda yazılı onama harcının davalılara yükletilmesine 25/09/2017 günü oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E. 2006/911 K. 2006/2600 T. 16.03.2006
Hükmüne uyulan 4.3.2004 tarih 2004/1115 esas,2261 karar sayılı bozma ilamında ” davanın komşuluk hukukundan kaynaklanan çekişmenin giderilmesi ve pencerelerin kapatılması isteğine ilişkin olduğu belirtilerek kararda değinilen ilke ve olgulara göre araştırma yapılması, özellikle birisi çevre mühendisi olmak üzere oluşturulacak bilirkişi kurulunca inceleme yaptırılıp varsa zararın giderim biçimi yönünden ayrıntılı rapor alınması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan inceleme sonunda elde edilen bilirkişi raporunda, davalının kendi parselinde yapmış olduğu binada bulunan mutfak ve tuvalet pencerelerinden koku, gürültü ve pis su akıntıları nedeniyle davacının birinci derecede rahatsız olacağı belirtilmiştir.
Konusunun uzmanı çevre mühendisi sıfatını taşıyan bilirkişi raporunda komşuluk hukukundan kaynaklanan rahatsız edici sebepler açıkça belirtilmesine rağmen, raporu göz ardı edilmek suretiyle ve geçerli nedenlere dayanmaksızın yazılı olduğu üzere davanın red edilmiş olması doğru değildir.
Hal böyle olunca uzman bilirkişiden anılan bulgular gözetilerek zararın giderilmesi ile ilgili ne gibi önlemler alınabileceği konusunda yeniden görüş alınması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm verilmesi isabetsizdir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,16.3.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 18. Ceza Dairesi, E. 2016/2819 K. 2018/3517 T. 13.3.2018
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak,
Gürültüye neden olma suçunun belli bir mağduru yoktur. Toplumda yaşayan herkes bu suçun mağduru olabilir. Gürültünün belli olmayan bir kimseye karşı yapılması bu suçu TCK’nın 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan ayırmaktadır.
TCK’nın 123. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almakta iken, TCK’nın 183. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almamaktadır.
Bu suçun oluşması için sanığın ilgili Kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültü ye neden olması yeterlidir.
TCK’nın 183’teki suç somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için gürültüye maruz kalan kişinin sağlığının bozulması gerekmez, gürültünün insan sağlığını tehlikeye düşürmeye elverişli olması yeterlidir.
Ölçülen gürültü düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığının bilimsel ölçütlere göre değerlendirilmesi için odyoloji uzmanı bulunan kurula dosya tevdi edilerek, somut olayda gürültünün, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, yasal olmayan ve yetersiz gerekçeyle karar verilmesi,
Kanuna aykırı ve katılan … vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 13/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.