Devlet Memurluğundan Atıldım Ne Yapmalıyım
Makale Başlıkları
Devlet Memurluğundan Atıldım Ne Yapmalıyım?
Devlet Memurluğundan Atıldım Devlet Memurluğundan Çıkarılma Makalesini Okuyorsunuz.
Devlet Memuru Kavramı
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda tanımlandığı üzere memur; mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın, Devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa etmesi amacıyla görevlendirilen çalışanlardır. Bu tanımlananlar dışındaki kurumlarda genel politika tespiti, araştırma, planlama, programlama, yönetim ve denetim gibi işlerde görevli ve yetkili olanlar da memur kategorisinde kabul görmektedir.
Devlet Memurları Kanunu kapsam olarak Genel ve Katma Bütçeli Kurumlar, İl Özel İdareleri, Belediyeler ve bunların kurdukları birlikler ile belediyelere bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla kurulan fonlar ve kefalet sandıklarında veya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüklerinde çalışan kamu memurları hakkında uygulanır. Sözleşmeli ve geçici personel hakkında da 657 sayılı ilgili kanunda belirtilen özel hükümler uygulanmaktadır.
Memurluğun Sona Ermesi
Devlet memurlarının memurluktan çıkarılması; Memurluğa alınma şartlarından her hangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan her hangi birini kaybetmesi; Memurluktan çekilmesi; İstek, yaş haddi, malûllük gibi sebeplerden biri ile emekliye ayrılması; Ölümü gibi hallerde memurluğu sona erecektir.
Devlet memurluğunu sona erdiren hallerden biri ilgili kanunda Memuriyetten Çekilme olarak hükme bağlanmıştır.
Devlet memuru bağlı olduğu kuruma yazılı olarak başvurarak memurluktan çekilme talebinde bulunabilir. Devlet Memurluğundan Atıldım Devlet Memurluğundan Çıkarılma Makalesini Okuyorsunuz.
Mezuniyetsiz veya kurumlarınca kabul edilen mazereti olmadan görevi terk eden ve bu terki kesintisiz 10 gün devam ettiren memur hakkında yazılı başvuru şartı aranmaksızın, çekilme isteğinde bulunduğu kabul edilir.
Çekilmeyi talep eden memur yerine atanan kimsenin gelmesine veya çekilme isteğinin kabulüne kadar görevine devam etmelidir.
Çekilme yoluyla meslekten ayrılan memurların mali ve cezai sorumlulukları saklı kalmak üzere; 94. maddenin 2. ve 3. fıkrasına uygun olarak ayrılmaları halinde 6 ay geçmek şartıyla devlet memurluğuna geri alınabilmektedir.
Memur Disiplin Cezaları
Kamu kurumlarında memur olarak çalışanların tabi olacağı hükümler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda düzenlenmiştir.
Bu kanuna göre devlet memurları hakkında uygulanacak disiplin cezaları ve memuriyetten ayırma işlemleri de ilgili kanunun 124 vd. maddelerinde hükme bağlanmıştır.
Devlet memurlarının uyması gereken kuralları düzenleyen bu kanun kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesinin sağlanması açısından önemlidir.
Devlet memurlarının, hukuki düzenlemelerle kendilerinden beklenen ödevleri yerine getirmemeleri veya disiplin kurallarına aykırı davranışları halinde disiplin amirlerinin denetimi ile disiplin cezalarına maruz kalması olasıdır.
Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ilgili kanunun 125. Maddesinde şu şekilde sayılmıştır: Uyarma Cezası, Kınama Cezası, Aylıktan Kesme, Kademe İlerlemesinin Durdurulması, Devlet Memurluğundan Çıkarma cezalarıdır.
Düzenlenen cezaların karşılığı olan fillere bakıldığında fiilin ağırlığıyla orantılı ve aşamalı bir sistem uygulandığı görülmektedir.
Uyarma Cezası: Memura yazı ile görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiği hakkında bildirim yapılmasıdır. Uyarma cezasını gerektiren fiillere örnek olarak; Verilen emir ve görevlerin zamanında ve eksiksiz yapılmasında, görev yerinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kayıtsız olmak veya düzensiz davranmak ve belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmak, devlet memuru vakarına yakışmayan tavır ve davranışta bulunmak gösterilebilir.
Kınama Cezası: Memura yazı ile görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğuna dair bildirim yapılmasıdır. Kınama cezası gerektiren fiillere örnek olarak; Verilen emir ve görevlerin zamanında ve eksiksiz yapılmasında, görev yerinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kusurlu davranmak ve verilen emirlere itiraz etmek gösterilebilir.
Aylıktan Kesme Cezası: 1/30 – 1/8 oranları arasında memurun brüt aylığından kesinti yapılmasıdır. Aylıktan kesme cezasını gerektiren fiillere örnek olarak; Verilen emir ve görevleri kasıtlı olarak tam ve zamanında yapmamak, görev yerinde kurumlarca belirlenen usul ve esasları yerine getirmemek, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçleri korumamak, bakımını yapmamak, hor kullanmak ve özürsüz olarak 1 veya 2 gün göreve gelmemek gösterilebilir.
Kademe İlerlemesinin Durdurulması: Memurun kademe ilerlemesinin fiilin ağırlık derecesiyle orantılı olarak 1 – 3 yıl durdurulması halidir. Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiillere örnek olarak; Göreve sarhoş gelmek, görev yerinde alkollü içki içmek, özürsüz ve kesintisiz 3 – 9 gün göreve gelmemek, , amirine veya maiyetindekilere karşı küçük düşürücü veya aşağılayıcı fiil ve hareketler yapmak gösterilebilir.
Devlet Memurluğundan Çıkarma: Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarılma halidir. Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fillere örnek olarak; İdeolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak ve memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak gibi haller gösterilebilmektedir.
Disiplin Cezası Vermeye Yetkili Amir ve Kurullar
Uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezaları disiplin amirleri tarafından; kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ise memurun bağlı olduğu kurumdaki disiplin kurulu karar aldıktan sonra, verilmektedir. Devlet memurluğundan çıkarma cezası ise amirlerin bu konudaki talebi üzerine, memurun bağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kurulu kararıyla verilmektedir. Ancak devlet memuru hakkında disiplin cezası verilebilmesi için mutlaka memurun savunmasının alınmış olması gerekir. Kurulun verdiği 7 günden az olmayacak süre içinde savunmasını yapmayan memurun savunma hakkından vazgeçtiği varsayılmaktadır.
Memurun amirini şikayet etmesi gereken bir durum oluşması halinde ise Devlet Memurlarının Şikayet ve Müracaatları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre amirini şikayet etmek isteyen memur öncelikle en yakın amirine başvurmalıdır. Ancak şefin şikayet edilmesi gereken bir durum oluşmuşsa bu halde memurun şube müdürüne şikayette bulunması gerekir.
Memur Disiplin Cezalarına Karşı Başvurulacak Yollar
Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezasıyla karşılaşan memurun disiplin kuruluna, kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına karşı ise yüksek disiplin kuruluna itiraz etme hakkı bulunmaktadır. İtiraz süresi kararın memura tebliği tarihinden itibaren 7 gündür. Memur bu süre içinde cezaya itiraz etmezse ceza kesinleşmektedir.
İtiraz mercileri, itiraz başvurusunun kendilerine ulaşmasından itibaren 30 gün içinde kararlarını vermelidir. İtirazın kabulü hâlinde, disiplin amirlerinin kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletmesi veya tamamen kaldırması mümkündür. Kesinleşen disiplin cezalarına karşı 60 gün içinde idari yargı yoluna başvurulabilir.
Memurluktan Çıkarma Cezasının İptali
Disiplin cezasının memurluktan çıkarma cezası olması halinde memurun itiraz etmesine gerek olmaksızın idari yargıda 60 gün içinde iptal davası açma hakkı bulunmaktadır.
Disiplin cezaları idari işlem niteliğinde olan cezalardır. İdari işleme karşı bu işlemin muhatabının idare mahkemelerinde iptal davası açarak hakkını araması mümkündür.
İptal davası açmak için yetkili mahkeme ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 33/2.maddesine göre memurun son görev yaptığı yer idare mahkemesidir.
Disiplin Cezasının Özlük Dosyasından Silinmesi
Devlet memurunun aldığı disiplin cezaları özlük dosyasına işlenmektedir. Ancak günümüzde adli sicil arşiv kayıtları dahi bir süre sonra silinmekteyken memur disiplin cezalarının özlük dosyasından silinmemesi hakkaniyete aykırı olacaktır. Bu nedenle devlet memurluğundan çıkarma cezasından başka bir disiplin cezasına çarptırılmış olan memur hakkında uyarma ve kınama cezalarının uygulanmasından 5 sene, diğer cezaların uygulanmasından 10 sene sonra atamaya yetkili amire başvurularak, verilmiş olan cezaların özlük dosyasından silinmesi istenebilmektedir. Devlet Memurluğundan Atıldım Devlet Memurluğundan Çıkarılma Makalesini Okuyorsunuz.
48 a 5 Maddesinde İsmen Sayılan Suçlar
Türk Ceza Kanunu’nun 48/a-5 maddesinde ismen sayılan suçlar, kamu görevlilerinin suç işlemeleri halinde uygulanacak disiplin hükümlerini düzenleyen bir madde olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu madde kapsamında, kamu görevlilerinin işlediği ve özellikle vazifeleriyle ilgili olan suçlar, belirtilmiştir. Bu suçlar arasında; resmi belgede sahtecilik, görevi kötüye kullanma, rüşvet alma, rüşvet verme, yalan tanıklık, tanıdık koruma, hakaret, tehdit ve şantaj gibi suçlar yer almaktadır.
48/a-5 maddesi, kamu görevlilerinin görevlerini icra ederken yasalara ve kurallara uygun davranmaları, hukuka uygun şekilde hareket etmeleri ve etik değerlere uygun davranmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Aksi takdirde, kamu görevlileri bu maddede belirtilen suçlardan birini işlemiş olabilirler ve bu durumda, disiplin işlemi ve cezai işlem uygulanabilir.
Türk Ceza Kanunu’nun 48/a-5 maddesi, kamu görevlilerinin suç işlemeleri halinde uygulanacak disiplin hükümlerini düzenleyen bir madde olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu madde kapsamında ismen sayılan suçlar, kamu görevlilerinin görevlerini etik, yasal ve hukuka uygun şekilde yerine getirmeleri gerektiğini vurgulamaktadır.
Devlet Memurluğundan Çıkarılan Memurun Mesleğe Geri Dönmesi ve Memuriyete Engel Durumlar
Her ne kadar özel sektörde çalışanların da tabi olduğu kurallar bulunsa da devlet memurluğunda bu kuralların çok daha katı olduğunu söyleyebiliriz.
Bunun en önemli nedenlerinden biri de devlet memurlarının bir bakıma kamu çalışanı olarak halkı temsil etmesi ve kamuya karşı sorumluluklarının bulunmasıdır.
Bu yüzdendir ki devlet memurlarının görev yapmasına engel haller detaylı olarak düzenlenmektedir.
Suç işlediği gerekçesiyle hakkında ceza soruşturması bulunan memurla ilgili 657 sayılı kanunun 48. Maddesinde 5237 sayılı TCK m.53’e atıfla ilgili hükümler bulunmaktadır.
Bu hükümlere göre herhangi bir suçtan ceza alan memurun cezanın infazı tamamlanıncaya kadar memur olarak çalışması mümkün değildir.
Ayrıca memuriyete engel durumların taksirle işlenen suçlar, kasten işlenen suçlar ve memuriyete engel suçlar olarak sınıflandırıldığı görülmektedir.
Taksirle işlenen suçlarda cezaya çarptırılan memur cezanın infazı tamamlandıktan sonra (yani hapis, denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme sürelerini tamamladıktan sonra) görevine geri dönme hakkına sahipken kasten işlenen suçlarda durum farklıdır. Kasten işlenen bir suç nedeniyle hakkında cezaya hükmedilen memur 1 yıl veya daha fazla hapis cezası almışsa 1 yıllık ceza para cezasına çevrilmediği takdirde memuriyete geri alınmayacaktır. 1 yıl veya daha fazla cezaya hükmedilen kasten işlenen suçun görev başında işlenmesi halinde ise memurun görevi sona ermektedir.
Memuriyete engel suçlara değinmek gerekirse bu suçlarda kişiye verilen ceza miktarından ziyade suçun niteliği önem arz etmektedir. Bu nedenle sayılan suçları işleyen memurun görevine devam etmesi uygun görülmemiştir. Bu suçlar yüz kızartıcı suçlar olarak da bilinmekle beraber örnek vermek gerekirse; Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, kaçakçılık, hırsızlık, dolandırıcılık suçları, rüşvet, irtikap, zimmet, güveni kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve tüm sahtecilik suçlarını işleyen memurun memuriyetine son verilir ve tekrar göreve dönmesi mümkün değildir. Aynı zamanda Devlet Memurları Kanunu‘nu inceleyebilirsiniz.
Memuriyetten Atılma Cezasının İptaline Yönelik Emsal Yargı Kararları
Danıştay Kararı – 12. D., E. 2005/6835 K. 2008/320 T. 25.1.2008
Davacının … Malmüdürlüğü bünyesinde memur olarak görev yapmakta iken 657 sayılı Yasa’nın 48/A – 5 98/b ve 125/E-g maddeleri uyarınca görevine son verilmesine ilişkin 21.2.2005 günlü işlemin iptali istemiyle açılan davanın;
her ne kadar işlemde 657 sayılı Yasa’nın 125/E-g maddesinden söz edilmekte ise de işlemin 657 sayılı Yasanın 98/b maddesi uyarınca tesis edilmiş olduğu ve rüşvet suçunu işlediği sabit olan davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda
Ordu İdare Mahkemesinin 25.7.2005 günlü 2005/1275, K:2005/1556 sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle davacı tarafından 2577 sayılı İdari yargılama Usulü Kanununun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Savunmanın Özeti : Temyizi istenen kararın usul ve kanuna uygun olduğu, ileri sürülen nedenlerin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesine uymadığı, bu nedenle istemin reddi gerekeceği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: Davacının görevine son verilmesine dayanak teşkil eden eylemi nedeniyle açılan kamu davasında görevi kötüye kullanmak suçundan mahkum olduğu bu kararı kendisi temyiz etmiş olmakla Yargıtayca kazanılmış hakları saklı kalmak koşuluyla suçun rüşvet suçunu oluşturduğu gerekçesiyle kararın bozulduğu, bozma kararı uyarınca davacının rüşvet suçundan mahkum olduğu ancak ilk yargılamasında verilen ceza miktarı çerçevesinde cezalandırılmasına karar verildiği dosyanın incelenmesinden anlaşılmıştır.
Aleyhe bozma yasağı olarak nitelendirilen CMUK’nun 326 maddesi uyarınca kazanılmış hak kavramını sadece ceza miktarı olarak sınırlandırmak hak arama özgürlüğüne aykırı olduğundan, davacının ilk mahkumiyet kararı uyarınca yani görevi kötüye kullanmak suçundan dolayı 657 saylı Yasanın 48/A-5 maddesine göre görevine son verilemeyeceğinden aksi yoldaki kararın bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir. Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Türk Milleti Adına Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği düşünüldü: Her ne kadar davacı, görevine son verilmesine neden teşkil eden eylemi nedeniyle açılan kamu davasında ilk kez görevi kötüye kullanmak suçundan aldığı mahkumiyet kararını temyiz etmesi üzerine Yargıtayca eyleminin rüşvet suçunu teşkil ettiği ancak kazanılmış haklarının saklı kalmak kaydıyla kararın bozulduğu ve bozma üzerine verilen kararda kazanılmış hakları nedeniyle mahkumiyet kararının ertelenmesine karar verilmesi üzerine görevine son verilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığını ileri sürmüş ise, de kazanılmış hakkın sadece ceza miktarına ilişkin olduğu suçun niteliğini kapsamadığı yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir.
Bu nedenle rüşvet suçundan mahkum olan davacının 657 sayılı Yasa uyarınca memur olma koşulunu kaybettiğinden tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
Ordu İdare Mahkemesinin 25.7.2005 günlü E:2005/1275, K:2005/1556 sayılı kararı ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan davacı üzerinde bırakılmasına, 25.1.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Danıştay Kararı – IBK., E. 1990/2 K. 1990/2 T. 15.11.1990
Danıştay 2. Mürettep Dairesinin 26/05/1981 gün ve E:1980/6091, K:1981/ 2407 sayılı,
Danıştay Beşinci Dairesinin 08/02/1985 gün ve E:1982/6059, K:1985/297 sayılı kararları ile gene
Danıştay Beşinci Dairesinin 20/04/1989 gün ve E:1987/2477, K:1989/698 sayılı 03/05/1989 gün ve E:1988/1903, K 1989/777 sayılı kararları arasında görülen aykırılığın, içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesinin Milli Eğitim Bakanlığınca istenmesi üzerine,
isteme konu olan kararlar ile ilgili mevzuat incelendikten ve raportör üyenin açıklamaları ile Danıştay Başsavcısının düşüncesi dinlendikten sonra gereği görüşüldü:
İlgili Kararlar:
A) 1- Danıştay 2. Mürettep Dairesinin 26/05/1981 gün ve E:1980/6091 K:1981/2407 sayılı Kararı ile, Milli Eğitim Bakanlığında memur olan davacının, tecil edilmiş bulunan 1 yıl hapis, 500 TL. ağır para cezası ile mahkumiyeti nedeniyle görevine son verilmesi işlemine karşı açtığı dava,
657 sayılı Yasanın 48. maddesinin A-5 bendinde mutlak olarak hükümlü bulunmama şartının konduğu; cezanın tecili halinde mahkumiyetin ortadan kalkmış sayılacağı yolunda bir ayrım yapılmadığı, tecilin hükümlülüğü ortadan kaldırmayıp sadece hükmolunan cezanın infazını belirli bir süre ertelemesi gibi hukuki bir sonuç doğuracağı;
bu durumda memur olma şartlarından (hükümlü olmama) şartını kaybeden davacının anılan madde hükmüne uygun olarak görevine son verilmesi işleminde mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, oyçokluğuyla reddedilmiştir.
2- Danıştay Beşinci Dairesinin 08/02/1985 gün ve E:1982/6059, K:1985/297 sayılı Kararı ile, öğretmen olan davacının, tecil edilmiş bulunan 10 ay hapis ve 2500 TL. ağır para cezası ile mahkumiyeti nedeniyle görevine son verilmesi işlemine karşı açtığı dava, aynı gerekçeyle oybirliğiyle reddedilmiştir.
B) 1- Danıştay Beşinci Dairesinin 20/04/1989 gün ve E:1987/2477, K:1989/698 sayılı Kararı ile Milli Eğitim Bakanlığında memur olan davacının tecil edilmiş bulunan 11 ay 25 gün hapis cezası ile mahkumiyeti nedeniyle görevine son verilmesi işlemine karşı açtığı davayı reddeden Erzurum İdare Mahkemesinin 26/01/1987 gün ve E:1985/738, K:1987/65 sayılı Kararı, Türk Ceza Kanununun tecile ilişkin hükümlerine göre,
Yasanın, iyi hal ile geçirilen deneme süresinin sonunda hükümlünün nefsini islah edeceğine inanmakta, tecile liyakatı islaha karine saymakta olduğu;
böyle olunca deneme süresinin dolmasını beklemeden kişiyi memuriyetten mahrum etmenin, yasanın amacına aykırı düşeceği;
beş yıllık deneme süresini iyi hal ile geçiren kişinin mahkumiyeti hiç vaki olmamış sayılacağına göre, bu süre dolmadan memuriyete son verilmesinin hukuka, adalet duygusuna, eşitlik ilkesine uygun olmayacağı; tecilin, yalnız Ceza Kanunu’ndaki değil diğer kanunlardaki ehliyetsizlikleri de etkileyeceği, 657 sayılı Yasanın 48. maddesindeki mahkumiyete bağlı ehliyetsizliğin de deneme süresince ertelenmiş olacağı gerekçesiyle oyçokluğuyla bozulmuş ve işlem iptal edilmiştir.
2- Danıştay Beşinci Dairesinin 03/05/1989 gün ve E:1988/1903, K:1989/777 sayılı Kararı ile, öğretmen olan davacının tecil edilmiş bulunan 1 yıl 2 ay hapis cezası ile mahkumiyeti nedeniyle görevine son verilmesi işlemine karşı açtığı davayı reddeden Eskişehir İdare Mahkemesinin 28/04/1987 gün ve E:1986/716, K:1987/205 sayılı Kararı’nı oyçokluğuyla onayan Danıştay Beşinci Dairesinin 17/11/1987 gün ve E:1987/2789, K:1987/1545 sayılı Karar’ı, davacının karar düzeltme istemi kabul edilerek kaldırılmış, İdare Mahkemesi Kararı aynı gerekçeyle ve oyçokluğuyla bozularak işlem iptal edilmiştir.
C) Milli Eğitim Bakanlığı’nca, içtihatların birleştirilmesi istemine dayanak olarak ileri sürülen, Danıştay Üçüncü Dairesinin 21/03/1978 gün ve E:1978/236, K:1978/280 sayılı istişari mütalaasında, ertelemenin bir hak olmayıp, cezanın infazının bir süre geri bırakılması olduğu belirtilerek memurluğu sırasında 6 aydan fazla hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkum edilip cezası ertelenen kişi hakkında 657 sayılı Yasanın 48/5 ve 98/b maddelerinin uygulanması gerekeceğine karar verilmiştir.
Danıştay Başsavcı Vekili H.E.’ün konuya ilişkin düşüncesi: 6 aydan fazla hapse mahkum olmuş ve fakat bu cezası ertelenmiş bulunan memurların 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48/A-5 ve 98/b maddeleri karşısında görevlerinin sona ereceğine ilişkin mülga Mürettep 2. Daire ve 5. Daire kararları ile 1989 yılından itibaren 5. Dairede aksi yönde verilmeye başlanan kararlar arasında meydana gelmiş bulunan aykırılığın giderilmesi Milli Eğitim Bakanlığı’nca istenmektedir.
Filhakika 1989 yılına kadar ertelenmiş hükümlülüklerin memuriyetin sona ermesine engel olmayacağı hem idari uygulama hem de yargı kararları ile benimsenmiş iken 5. Dairenin son kararları ile önemli bir içtihat ve dolayısıyla uygulama değişikliği meydana gelmiş bulunmaktadır.
Bu kararları süregeldiği böylece bir istikrardan söz edilebileceği düşünülebilirse de Dairede görevli üyelerin değişebileceği, mevcut iki üyenin sürekli olarak karşı oyda bulundukları, bir üyenin de 657 sayılı Kanun’un 48/A-5 de ismen sayılmış suçlar için karşı oyda bulunduğu, böylece bunların bir toplantıda bulundukları sırada son içtihada aykırı kararların çıkabileceği dikkate alındığında etkisi oldukça geniş olan bu içtihat aykırılığının, içtihatları birleştirme yoluyla giderilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
İşin esasına gelince, Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin A-5 bendinin 276 sayılı KHK. ile değişen son şekline göre, taksirli suçlar hariç olmak üzere ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis yahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma suçlarından dolayı hükümlü bulunanlar memur olamazlar.
Memuriyette iken bu suçlardan mahkum olanların aynı Kanunun 98/b maddesi gereğince memuriyetle ilişkileri kesilir.
Ancak, mahkumiyetin tecili halinde bunun memuriyet statüsünü ne şekilde etkileyeceği kanunda düzenlenmiş değildir.
Bilindiği üzere tecil hukukumuza Türk Ceza Kanunu’nun 89. Maddesiyle girmiş, bilahare 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun’un 6. maddesiyle yeniden düzenlenmiş, 1988 yılında 3506 sayılı Kanunla sınırları genişletilerek bugünkü biçimini almıştır.
Buna göre bir yıla kadar ağır hapis veya iki yıla kadar hapis cezalarından biri ile mahkum olanların cezaları mahkemece ertelenebilmektedir.
Bu şekilde cezası ertelenen hükümlü, beş sene içinde mahkumiyet almazsa, cezası ertelenmiş olan mahkumiyetinin esasen vaki olmamış sayılacağı Türk Ceza Kanunu’nun 95. maddesiyle hüküm altına alınmıştır. Yani erteleme süresi sonunda hükümlü hiç suç işlememiş sayılmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nu erteleme (tecil) ile ilgili bu hükümlerine temas edildikten sonra, ertelemenin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na etkilerini araştırmak gerekmektedir. Burada hemen ifade etmek yerinde olur ki erteleme memur suçlarına da etkilidir. Ceza ertelenmekte bulunduğuna göre, cezanın sonuçlarından biri olan görevle ilişkinin kesilmesini de askıya alması doğaldır. Aksi düşünüldüğü takdirde topluma yeniden kazandırılması amaçlanarak cezası ertelenmiş bulunan memur hükümlünün memuriyet statüsü dışına çıkarılarak bazı olumsuzluklar içine atılmasında bir çelişki olmak gerekir.
Diğer taraftan Türk Ceza Kanunu’nun 41. maddesi, ceza mahkumiyetinden doğan sair ehliyetsizliklerin şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezaya bağlı olduğu veya bir ceza mahkumiyetinin neticesi bulunduğu takdirde, cezanın ikmal edildiği veya sakıt olduğu günden başlamasını öngörmektedir.
Bu duruma göre tecil edilmiş bir mahkumiyete bağlı ehliyetsizliğin deneme süresi içinde uygulanması mümkün değildir. Yeni bir suç işlemeden geçirilen deneme süresi sonunda mahkumiyet esasen vaki olmamış sayılacağından buna bağlı ehliyetsizliğin uygulanması hiçbir zaman söz konusu olmayacaktır.
Memuriyetin sona ermesine neden olan ehliyetsizliğin ceza mahkumiyetine bağlı olması nedeniyle cezası tecil edilen memurun görevine son verilmeyerek, deneme süresinin sonunu beklemek gerekecektir.
Süre sonunda doğacak hukuki duruma göre işlem tesis etmek hukuka daha uygun düşecektir. Ancak, bu yorumu yaparken kanun koyucunun amacına uygun bir sonuca varmanın da gerektiği ortadadır. Konumuza ışık tutması dolayısıyla bazı düzenlemelere temas etmek gerekmektedir.
Nitekim Cumhuriyetin 50. yılı dolayısıyla çıkarılan 1803 sayılı Af Kanunu’nun 7/B maddesi aftan kısmen ya da tamamen yararlanan yüz kızartıcı suç faillerinin Devlet Memurları Kanunu’na tabi memuriyetlere giremeyeceklerini de belirtmiştir.
Keza yukarıda açıklandığı gibi Devlet Memurları Kanunu’nun 48/A-5 inci maddesinde sayılan suçları işleyenlerin cezaları affedilmiş olsa bile bunların memuriyete girmeleri önlenmiştir.
Ayrıca 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun’un 7/B maddesinde yüz kızartıcı suçların ertelenmiş ve erteleme süresi sonunda esasen vaki olmamış sayılması durumu da dahil, belli süre sonunda hükümlülük kaydı silinebilecek suçlar dışında bırakıldığı görülmektedir.
Görülüyor ki kanun koyucu kamu düzeni ve toplumun değer yargılarına etkileri nedeniyle bazı suçlar için farklı değerlendirmeler yapmıştır.
Tecilin memur hukukuna etkilerini araştırırken kanun koyucunun açık iradesini gözönünde bulundurmak, Devlet Memurları Kanunu’nun 48/A-5 inci maddesinde ismen sayılan suçlar için konan yasağın, hükümlülüğün tecil edilmesiyle, aşılamayacağını kabul etmek gerekmektedir.
Sonuç olarak, tecilin cezayı ve ceza dolayısıyla doğan sonuçların uygulanmasını durdurduğuna göre Devlet Memurları Kanunu’ndaki uygulamayı da erteleme süresi içinde durdurması gerektiği, ancak bu Kanun’un 48/A-5 inci maddesinde sayılan suçların bunun dışında tutulmasının uygun olacağı görüş ve mütalaasındayım.
İNCELEME: İçtihatların birleştirilmesi istemine esas olan konu hakkında Danıştay Beşinci Dairesince verilen kararlar arasında 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 39 uncu maddesinde öngörülen şekilde aykırılık bulunduğuna ve içtihatların birleştirilmesi gerektiğine oyçokluğuyla karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçildi.
İçtihatların birleştirilmesine esas olan konu, 6 aydan fazla olup ertelenmiş bulunan hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile mahkumiyet hükmünün Devlet memurunun görevden çıkarılmasını gerektirip gerektirmeyeceği hususuna ilişkindir.
Konuda uygulanan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin A-5 bendi ile 98. maddesinin (b) bendidir. Devlet memurluğuna alınacaklarda aranan genel ve özel şartları belirten 48. maddenin A-5 bendi 24/02/1988 gün ve 3409 sayılı Kanunla değişik en son şeklinde,
“- Taksirli suçlar hariç olmak üzere ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak”
hükmünü taşımakta olup aynı Yasanın 98/b maddesi de, “Devlet memurlarının; b) Memurluğa alınma şartlarından herhangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan herhangi birini kaybetmesi; hallerinde memurluğu sona erer” hükmünü amir bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinde, Devlet memurluğuna alınmanın genel ve özel şartları düzenlenmiş, genel şartları belirleyen
(A) bendinin 5 numaralı fıkrasında memurluğa engel mahkumiyetler belirtilmiştir. Bu mahkumiyetler,
1- Ağır hapis cezasıyla mahkumiyet,
2- 6 aydan fazla hapis cezasıyla mahkumiyet,
3- Maddede ismen sayılan suçlardan mahkumiyettir.
48 inci maddenin A-5 bendi, ilk hali ile yürürlüğe girdiği 14/07/1965 tarihinden sonra dört defa (12/05/1982 günlü 2670 sayılı Yasa ile, 29/11/1984 günlü 243 sayılı KHK ile, 29/09/1987 günlü 276 sayılı KHK ile ve 24/02/1988 günlü 3409 sayılı Yasa ile) değişmiş, sayılan suçların kapsamı genişletilmiş ve en son yapılan değişiklikle bu suçlardan para cezası ile dahi hükümlü bulunmak memuriyete engel kabul edilmiştir.
Aynı Yasanın 98. maddesinin (b) bendi hükmü gereğince 48. maddenin A/5 bendinde yazılı bir mahkumiyet, memurun görevine son verilmesini gerektirecektir.
Ancak, anılan 5 numaralı bentte mahkumiyetten söz edilmekte, bu mahkumiyetin tecil edilmiş bulunması halinde ne olacağı hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle bu boşluğun içtihatla doldurulması gerekmektedir.
Danıştay Beşinci Dairesi, içtihatların birleştirilmesi istemine konu olan kararların incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, evvelce verdiği kararlarda, tecil edilmiş olsa bile 6 aydan fazla hürriyeti bağlayıcı cezayla mahkumiyetin görevin sona erdirilmesini gerektireceğini hükme bağlamış ise de 23/02/1989 tarihinde verdiği E:1988/3190, K:1989/308 sayılı karar ile bu içtihadını değiştirmiş ve aksi yönde kararlar vermeye başlamıştır.
Sorunu çözmek için önce tecil müessesesinin incelenmesi gerekmiştir. Tecil, öğretide (kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların yerine konmuş bir hukuki müessese) olarak tanımlanmaktadır.
Tecilde hakim olan fikir, fail hakkındaki cezanın infazından, muayyen müddet içinde göstereceği iyi hal neticesi feragat edilmesi, onun cezaevine konmasına yine kendi gayreti ile engel olunmasıdır. İlk defa suç işleyenlere (veya böyle kabul edilenlere) karşı daha merhametli davranılması, serbest hayatta tekrar tecrübe edilerek ceza infaz edilmeden dahi ıslah olmalarına yardım edilmesi fikri, müessesenin mahiyetini teşkil eder.
Deneme müddetini iyi hal ile geçirenin, nefsini ıslah ettiği kanaatine dayanılmakta ve cezanın infazına gitmeden de muntazam bir hayat sürmeye alışmış olduğu karinesi kabul edilmektedir. Tecilin gayesi üç esasta toplanabilir. Bunlar, tecilin iyi bir ceza siyaseti olması, cezaların ferdileştirilmesi vasıtası bulunması ve kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların mahzurlarını bertaraf etmesidir.
Hukuk branşları içinde Ceza Hukuku son yüzyılda büyük gelişme göstermiş, klasik ceza hukukunun korkutma ve kısas esası, göze göz, dişe diş anlayışı önemini yitirerek ikinci plana geçmiş yerini emniyet ve ıslah esasına terketmiştir.
Mutlak kefaret yerine, failin ıslahını araştıran yeni telakkiler ceza hukukunda hakim olmaya başlamıştır. Failin cezalandırılması esas kaide olarak kabul edilse dahi, bazı şartlarla cezanın infazından vazgeçilebilmesi, uygun bir kefaret olarak telakki olunmaktadır. Artık suç yerine suçlu ilk plandadır.
Cezalar fiile değil onu ika etmiş olan faile uydurulmalıdır.
Bazı kimseler suç işlemiş olabilir; ancak kişiyi bu suça iten, suç işleme temayülü değil, içtimai zaruretler, bedeni-fikri düşkünlük halleri olabilir. Bu kişiler için infaz mutlak zaruret arzetmeyebilir.
Bunların ilerde tekrar suç işleyebileceği tasavvur edilemez. Bu nedenle suçlu iyice incelenmeli, tesadüfi suçlu ile suçu itiyat edinmiş olanlar ayrılmalıdır. Bu, cezaların ferdileştirilmesi esasıdır.
Diğer taraftan modern ceza hukuku telakkilerinin hakim olmaya başladığı 19 uncu asır sonlarında, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar üzerinde de durulmuş ve bunların mahzurları söz konusu olmuştur. Bu cezaların kişiyi ıslah etmediği, aksine ifsat ettiği ileri sürülmüş ve kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine konabilecek bazı müesseseler teklif edilmiştir.
Bazı ülkelerin ceza kanunlarında yer alarak tatbik edilen dayak cezası, cezanın ikametgahta infazı, sürgün cezası, hürriyet tahdit olunmadan çalıştırma cezası, iyi hal kefaleti alma cezası gibi bu müesseseler yanında, ceza infazını konu olarak kabul etmiş olan bütün Milletlerarası Ceza Kongrelerinde tecil müessesesi de bahis konusu edilmiş ve mükemmel bir ceza politikası vasfını haiz olduğu, cezaların ferdileştirilmesi vasıtası bulunduğu herkesçe kabul edilerek, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların yerine konabilecek en iyi müessese olarak her kanun tarafından kabul edilmiştir.
Tecilin hukuki bünyesi hakkında, öğretide çeşitli fikirler ileri sürülmüş olup, genelde birleşilen nokta, tecilin hukuki bünyesinin teke irca edilemeyeceğidir.
Kısaca tecil, ceza kanunlarının ceza sistemini tamamlayan bir müessesedir. Bizde tecil müessesesi, Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile 1926 yılından itibaren mevzuatımıza girmiştir. İlk başta Türk Ceza Kanunu’nda 89 uncu maddede yer almakta iken 1965 tarihli 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 6. maddesinde yeniden düzenlenmiş ve 647 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesinde (diğer kanunların bu kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz)denmek suretiyle Türk Ceza Kanunu’nun 89 uncu maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu düzenlemede tecilin sınırı yükseltilmiş bilahare 6 ncı madde 1988 yılında 3506 sayılı Kanunla tekrar değiştirilmiş ve tecil sınırı bir kez daha yükseltilmiştir. 3506 sayılı Kanun’un gerekçesinde bu husus, (cezaların ferdileştirilmesi prensibinin, infaz hukukumuzda mümkün olabilecek en geniş bir çerçeve içinde uygulanması amaçlanmaktadır) denmek suretiyle açıklanmıştır.
Görüldüğü üzere, infazın yumuşatılması, suçlunun islahı ve topluma yararlı bir unsur olarak iadesinin sağlanması ilkelerini benimsemiş olan çağın görüşleri paralelinde, tecil imkanlarının çoğaltılması amacıyla zaman içinde cezanın nevi miktarına göre tecil hadlerinin yükseltilmesi yoluna gidilmekte ve mümkün olduğunca fazla suçlunun tecilden yararlandırılması, cezaevine konulmayarak cemiyet içinde yaşantısının devamının sağlanması amaçlanmaktadır. Devlet Memurluğundan Atıldım Devlet Memurluğundan Çıkarılma Makalesini Okuyorsunuz.
İncelenen konu açısından, tecil müessesesinin, hukukumuzda da yer almış şekli ile bazı özelliklerine değinmek gerekir.
Bütün müelliflerin birleştiği husus, tecilin mutlak surette maddi ceza hukukuna ait olduğudur. Tecilin usul hukuku ile hiçbir alakası yoktur.
Çünkü işlenmiş bulunan bir suçtan dolayı fail hakkında en verimli reaksiyon şeklinin tesbiti gayesi güdülmektedir. Tesbit edilecek reaksiyon şekli, bir usul hukuku müessesesi değildir.
Tecilde, usul hukuku müessesesi vasfını görmek isteyenler, cezanın infazının durdurulduğu noktasından hareket etmektedirler. Halbuki tecil, ceza infazına değil, fert ile Devlet arasındaki ceza münasebetinin gerçekleşmesine taalluk etmektedir ve uygulanırken suçlunun kişiliği ilk planda nazara alınmaktadır.
Kanunumuzda tecil, umumi hükümlerde yer alır. Bu nedenle, başka türlü hükme bağlanmamış bütün suçlarda cezaların tecili mümkündür.
Tecil bir bütündür. Tecilde suç ayrımı yapılmaz. Esas olan mahkumiyetine cinsi ve süresidir ve dikkat edilecek olan, işlenen fiilin nevi değil, failde aranan subjektif şartlardır.
Tecil bölünmez. Fail tecile ya layıktır veya değildir. Layık görülmüşse hakkındaki cezaların hepsinin tecili gerekir. Fail için verilen cezanın bir kısmının tecili, bir kısmının infaz edilmesi, müessesesin gayesiyle bağdaşmaz.
Tecilin fer’i ve mütemmim cezalara etkisi, incelenen konu açısından ayrıca önem arzetmektedir. Tecziyeyi temsil eden asli cezanın yanı sıra, asliye cezaya ek ceza olarak verilen fer’i cezalar ve asli cezanın kanuni sonucu olan mütemmim cezalar da Ceza Kanunu’muzda yer almaktadır.
Memuriyetten mahrumiyeti de kapsayan (amme hizmetlerinden memnuiyet) cezası fer’i ve mütemmim ceza olarak Türk Ceza Kanunu’nun 20 nci ve 31 inci maddelerinde hükme bağlanmıştır.
Türk Ceza Kanunu’nun 1926 tarihli ilk metninde 91 inci maddede “89 uncu madde hükmü mütemmim cezalar hakkında dahi tatbik edilebilir” denildiğinden aksi sarahaten belirtilmedikçe fer’i cezalar tecil edilmemiş sayılmaktaydı. Buna rağmen TBMM’nin 16/06/1927 tarih ve 116 sayılı tefsirinde, asli cezanın tecili halinde mütemmim cezaların dahi tecili gerekeceğine karar verilmiştir.
91 inci madde 08/06/1933 tarih ve 2275 sayılı Kanunla değiştirilmiş ve bugünkü şeklini almıştır. 91 inci maddenin (89 uncu madde hükmü mahkeme kararında hilafı tasrih edilmedikçe fer’i cezalar hakkında da tatbik olunur) hükmü karşısında, prensip olarak asli cezanın tecili halinde fer’i cezanın da tecil edilmiş olacağı, ancak hakimin, fer’i cezaları, kararında açıkça belirtmek kaydıyla tecil dışı bırakabileceği kabul edilmektedir.
Mütemmim cezaların da aynı uygulamaya tabi olacağını müellifler belirtmektedirler.
Öğretide müellifler, fer’i cezalara ilişkin bu esasların, mahkumiyetin diğer kanunlar gereği husule getireceği başka ehliyetsizlikler bakımından da uygulanması gerekeceğini kabul etmektedirler.
İncelenen konu açısından arzettiği önem nedeniyle, tecilin sonuçlarına özellikle değinmek gerekmektedir. Tecilin hemen beliren ilk sonucu cezaların infazına engel oluşudur. Kararda aksi yazılmamışsa fer’i cezalar da gayrıkabili infaz hale gelir. Türk hukukunun sistemine göre, tecil halinde mahkumiyetin bütün diğer neticeleri de geri bırakılır.
Ancak tecilin esas sonucu, deneme süresinin sonunda husule gelir. Bu, Türk Ceza Kanunu’nun 95 inci maddesinde hükme bağlandığı üzere (mahkumiyetin esasen vaki olmamış sayılması) dır.
Türk Ceza Kanunu’nun, 02/06/1941 tarih ve 4055 sayılı Yasa ile değişik 95 inci maddesi, Devlet Memurluğundan Atıldım Devlet Memurluğundan Çıkarılma Makalesini Okuyorsunuz.
“I- Kabahat ile mahkum olan kimse, hüküm tarihinden itibaren bir sene içinde bir cürümden veya evvelki hükmün verildiği mahaldeki Asliye Mahkemesinin kazası dairesinde diğer bir kabahatten dolayı aynı cinsten veya daha ağır bir cezaya,
II- Cürüm ile mahkum olan kimse hüküm tarihinden itibaren beş sene içinde işlediği diğer bir cürümden dolayı evvelce verilen ceza cinsinden bir cezaya yahut hapis veya ağır hapis cezasına mahkum olmazsa cezası tecil edilmiş olan mahkumiyeti esasen vaki olmamış sayılır. Aksi takdirde her iki ceza ayrı ayrı tenfiz olunur.” hükmünü amirdir.
Deneme süresi sonunda, mahkumiyetin vaki olmamış sayılması halinde failin durumu açık bulunmaktadır. Mahkumiyet hukuken nazara alınmayacak, kaldırılmış olacaktır. Bundan sonra, evvelki mahkumiyet nedeniyle memur kişinin memuriyetine son verilmesi mümkün değildir. Danıştay Beşinci Dairesi, oybirliğiyle verdiği kararlarda, deneme süresini iyi hal ile geçiren ve mahkumiyeti esasen vaki olmamış sayılan kişinin, görevine son verilemeyeceğini içtihat etmiş ve bu içtihat istikrar kazanmıştır.
Mahkumiyetin esasen vaki olmamış sayılması hususu, tecil müessesesini esasını teşkil etmektedir. Tecilin esas gayesinin sadece infazın geri bırakılması olmadığı, mahkumiyetin ortadan kalkmasına yönelik olduğu o kadar açıktır ki, aşağıda belirtilen bazı durumlarda tecilin uygulanabileceğini kabulü bunu göstermektedir. Tutuklu olarak, ceza tamamen veya kısmen çekilmiş olabilir. Cezanın tamamen çekilip, infaz edilecek ceza kalmamış olsa bile tecil kararı verilebileceği, öğretide, bütün müelliflerce kabul edildiği gibi, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 12/01/1944 tarih 81 sayılı Kararında da benimsenen bu görüş, bu güne kadarki kararlarla müstakar hale gelmiş bulunmaktadır.
Tutukluluğun mahsubu sonucu bir kısım infaz edilecek ceza kalmışsa, yalnız bu kısmın değil, cezanın tümü hakkında tecil kararı verilebileceği, tecilin tecezzi kabul etmeyeceği kaidesi uyarınca Yargıtay’ca kabul edilmektedir. Bu görüşün esası, Kanunumuzun (şarta bağlı mahkumiyet) sistemini benimsemiş olması ve tutukluluğun mahsubundan sonra dahi tecilin konusunun kalmış bulunmasıdır. Özel af, cezayı tamamiyle kaldırmış olsa bile tecil kararı verilebilmekte, zira bu iki müessesenin konularının ayrı olduğu, özel affın konusu (ceza) iken, tecilin konusunun (mahkumiyet) olduğu kabul edilmektedir. Görülmektedir ki, tecil, mahkumiyeti kaldırıcı sonucu nedeniyle, infazı aşan bir nitelik arzetmektedir.
Tecil müessesesinin mahiyeti icabı müeccel cezaların adli sicildeki durumlarının, infaz edilmiş cezalardan farklı olarak failin lehine olmak üzere düzenlenmesi ihtiyacı duyulmuştur.
Hukukumuzda adli sicildeki kaydın silinmesi hususu, 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 7. maddesinde hükme bağlanmıştır. Maddenin ilk şeklinde, tecil edilmiş cezaların silinmesi yer almamış iken, madde 1967 yılında 879 sayılı Kanun ile değiştirilmiş ve “Türk Ceza Kanunu’nun 95 inci maddesindeki süre geçtikten sonra suçun yok olacağı, Kanunun vaki olmamış addettiği” gerekçesiyle tecil edilmiş cezaların, deneme süresi sonunda adli sicil kaydından silinmesi hükmü getirilmiştir.
Yukarıdan beri mahiyeti, amacı incelenmiş olan tecil müessesesinde esas, kişiyi cezaevine sokmadan bir süre cemiyet içinde, ailesinden ve işinden koparmadan denemek, iyi hal gösterdiği takdirde mahkumiyetini yok saymaktır. O halde kişinin mahkumiyeti deneme süresince askıya alınmış durumdadır. Tecil edilmiş mahkumiyeti bulunan memur kişi için de aynı durum söz konusudur. Bu kişinin, sırf kesinleşmiş mahkumiyeti nedeniyle deneme süresi bitmeden görevine son vermek en başta, tecilin gayesi ile bağdaşmaz.
Faydalı Linkler: