- +90 312 911 1168
- info@mdmhukuk.com
- Kızılırmak Mah. 1443. Cad. Ankara 1071 Plaza A Blok No:25/58 06510 Çankaya/ANKARA
Makale Başlıkları
Nafaka, Aile Hukukundan kaynaklanan maddi bir yükümlülüktür. Genellikle eşlerin boşanmaları sırasında talep edilen nafaka, Ayrıca aile içerisinde geçim sıkıntısı yaşayan alt soy, üst soy ve kardeşler tarafında da talep edilebilmektedir.
Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiş olan 4 çeşit nafaka türü bulunmaktadır. Bunlar; Yardım Nafakası, Tedbir Nafakası, İştirak Nafakası ve Yoksulluk Nafakasıdır. Bu nafaka türleri aşağıda sıralı olarak açıklanmaktadır.
1.2.Yardım Nafakası : Aile kurumunun toplumdaki öneminden kaynaklı, Kanun koyucu aile içi bağlara önem vermiş ve bireylere yükümlülükler yüklemiştir. Türk Medeni Kanunun 344. maddesi uyarınca aile içerisinde bulunan her bir birey yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.
Tedbir Nafakası: Tedbir nafakası, boşanma davası sırasında eşlerin hala daha aile statülerini korumaları sebebiyle hükmedilen nafaka türüdür. Hâkim eşlerden birinin boşanma davası sırasında geçimini sağlayamadığını tespit ederse yahut taraflardan buna dair bir talep gelir ise tedbir dava süresince ödenecek tedbir nafakasına hükmolunur. Ayrıca gerekli görüldüğü takdirde çocuklar için de tedbir nafakasına karar verilebilir. Tedbir nafakası davanın sonuçlanması ile son bulmakla beraber taraflardan birinin vefatı, nafaka alan tarafın ekonomik olarak iyi hale gelmesi ve benzeri hallerde tedbir nafakası son bulmaktadır.
İştirak Nafakası : İştirak nafakası, boşanma davası sırasında çocuğun velayeti kendisine verilmemiş eş tarafından, çocuğun bakımı için harcanacak parayı ekonomik gücü oranınca karşılamasıdır.
İştirak nafakası davanın sonuçlanması ile doğmaktadır. Dava sırasında çocuğa verilecek olan nafaka tedbir nafakasıdır.
Hâkim tedbir nafakasına re’sen karar vermektedir. Çocuğun ergin olması itibariyle iştirak nafakası sona ermektedir.
Ancak çocuğun ihtiyaçları devam etmekte ise nafaka yükümlülüğü devam etmektedir.
Yoksulluk Nafakası: Boşanma davası sonucunda hükmedilebilecek bir diğer nafaka türü ise yoksulluk nafakasıdır. Boşanma sonucunda taraflardan birinin yoksulluğa düşecek olması halinde talep üzerine hâkim tarafından hükmolunur.
Yoksulluk nafakası alan tarafın, yoksulluktan kurtulması, yeniden evlenmesi, ölümü gibi durumlarda (TMK. m.176) nafaka yükümlülüğü sona ermektedir.
Yoksulluk nafakasına kesin bir süre belirlenmemiştir.
Yukarıda belirtildiği gibi nafakanın sona ermesi için taraflardan birinin ya ekonomik durumu düzelmeli ya da nafaka ödeyen taraf ekonomik zorluk çekmelidir.
Nafaka talep edile bilmesi için bazı şartların oluşmuş olması gerekmektedir. Bu şartlar;
Ø Taraflardan birinin talepte bulunması,
Ø Talep bulunan tarafın daha ağır kusurlu olmaması,
Ø Talepte bulunan tarafın boşanma sonucunda yoksulluğa düşme tehlikesi ile karşılaşması,
Ø Nafakanın, ödeyecek tarafı ekonomik olarak zor duruma düşürmeyecek olması gerekmektedir.
Yoksulluk nafakasının istenmesine dair her hangi bir zaman öngörülmemiştir. Öyleyse dava sırasında da talep edilebileceği gibi dava sonrasında 1 yıl içerisinde yoksulluğa düşülmesi halinde yoksulluk nafakası mahkemeden talep edilebilmektedir.
Nafaka taraflar arasında anlaşılarak belirlenebileceği gibi hakim tarafından da talep üzerine veya re’sen (iştirak nafakası ve tedbir nafakası) belirlenebilmektedir. Hâkimin belirleyeceği nafakanın hesaplanmasına dair kesin bir hesaplama yöntemi bulunmamaktadır. Kanun koyucu, hâkime bu nafakanın belirlenmesine dair takdir yetkisi vermiştir. Bu durumun sebebi ise kişilerin ihtiyaçları bölgeden bölgeye değişmesi ve her somut olayda farklı unsurların olmasından ötürü adaletin sağlanmasıdır. Her ne kadar kesin bir hesaplama yöntemi belirlenmemiş olsa dahi hâkimin, tarafların ekonomik durumlarına ve yaşantılarına göre nafaka belirleyeceği söylenebilmektedir.
Lehine nafaka hükmedilmiş olan taraf, ekonomik şartların değiştiğini, ödenilen nafakanın yeterli olmadığını ve ortaya çıkan ihtiyaçlarını öne sürerek nafakanın arttırılmasını talep edebilmektedir.
Nafaka, ilerleyen zamanlarda arttırılabileceği gibi indirim de uygulanabilmektedir. Aleyhine nafakaya hükmedilmiş olan taraf, nafakanın artık ekonomik durunu zora soktuğunu, karşı tarafın ekonomisinin düzeldiğini ve benzeri nedenleri ileri sürerek mahkemeden nafaka bedelinin kaldırılmasını veya indirim uygulanmasını talep edebilmektedir.
Nafaka ödemesi genel olarak aylık şeklinde ödenmektedir. Bunun amacı nafaka alan tarafın her ay geçimini sağlayabilmesidir. Fakat hâkim gerekli gördüğü takdirde Nafakanın toplu olarak bir seferde ödemesine karar verebilmektedir.
Nafakanın ödeme yöntemi bakımından ise herhangi bir şekil şartı bulunmamaktadır. Nafaka ödeyen taraf banka aracılığıyla, elden ödeme yoluyla, müşterek olarak çocuğun ihtiyacının karşılanması ve benzeri şekillerde nafakayı ödeyebilmektedir. Fakat herhangi bir dava söz konusu olduğu zaman ispatlanabilirliği daha kolay ve kesin olduğu için genel olarak banka aracılığıyla ödeme yapmak tercih edilmektedir.
Lehine nafaka hükmedilen taraf, karşı tarafın ödemelerini yapmadığını ileri sürerek icra takibi başlatabilmektedir. Başlatılan icra takibi sonrasında doğacak olan nafaka ödemeleri için de bağlayıcı olmaktadır. Nafaka borcunu ödemeyen taraf hakkında şikâyette bulunulabilmektedir. Şikâyet sonucu borcunu ödemeyen taraf hakkında 3 aya kadar tazyik hapis cezası hükmolunabilmektedir.
Boşanma davası sonucu hükmedilen yoksulluk nafakasının sonlanmasına dair esaslar Türk Medeni Kanunu’nun 176. maddede düzenlenmiştir. 276. madde uyarınca taraflardan birinin ölümü, ya da alacaklı tarafın yeniden evlenmesi durumunda nafaka borcu kendiliğinden ortadan kalkmaktadır.
Alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâllerinde yoksulluk nafakası borcu mahkeme kararı ile ortadan kalkmaktadır.
Yoksulluk nafakasının süresiz olması ve sonlanmasının şartları kanunlar belirtilmiş olmasından ötürü, kısa sürmüş evliliklerde süresiz olarak nafakaya hükmedilmiş olması hakkaniyete aykırı bir durum yaratmaktadır.
Bu konuda düzenleme olmamış olması art niyetli kişilerin yoksulluk nafakasını gelir kapısı olarak kullanmasına yol açmıştır. Bu hususta hâkimlerin nafakanın tek seferde ödenmesi kararı vermesi önemli rol oynamaktadır.
Diğer bir nafaka türü olan iştirak nafakasının sona ermesi ise çocuğun erginliğe ulaşmış olması, ihtiyaçlarının devamı haline ise ihtiyaçlarını kendiliğinde karşılayabiliyor olması ile sonlanabilmektedir.
Tedbir nafakası, boşanma davasının sonuçlanması ve tarafların yoksulluk durumunun ortadan kalkması ile sonlanmaktadır. Yardım nafakasının sonlanması ise nafaka alacaklıların yoksulluk durumunun sona ermesi ve ölüm gibi durumlarda ortaya çıkaktadır.
Nafaka miktarının belirlenmesine esas alınması gereken giderlerin makul sınırlar içinde kalmasına özen gösterilmesi ve velayeti kendisine bırakılmayan tarafın ağır yükümlülüklere maruz bırakılmaması gerekmektedir. Verilecek karar hakkaniyet gözetilerek belirlenmelidir.
“Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de dikkate alınır.“ (TMK.nun 330/1.maddesi)
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Velayet – Yoksulluk Nafakası ve İştirak Nafakasının Artırılması
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, bozmaya uygun işlem ve araştırma yapılmış olmasına, delillerin takdirinde bir yanlışlık bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Davacı kadın 05.04.2010 tarihinde açtığı eldeki davada 09.03.2006 tarihinde kesinleşen boşanma kararı ile 150,00 TL olarak hükmolunan yoksulluk nafakasının 350,00 TL’ye, velayeti kendisine bırakılan ortak çocuk 2003 doğumlu Aybüke yararına 100,00 TL olarak belirlenen iştirak nafakasının ise 250,00 TL’ye artırılmasını ve nafakalara her yıl TÜFE oranında artış yapılmasını talep etmiş,
mahkemece verilen 05.10.2018 tarihli 3. kararla “Boşanma kararı ile davacı yararına hükmolunan 150,00 TL yoksulluk nafakasının 350,00 TL’ye, velayeti anneye bırakılan ortak çocuk 2003 doğumlu Aybüke yararına 100,00 TL olarak belirlenen iştirak nafakasının ise 250,00 TL’ye dava tarihinden geçerli olmak üzere artırılmasına ve nafakalara her yıl TÜFE oranında artış yapılmasına” karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; tarafların 09.03.2006 tarihinde kesinleşen kararla Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi uyarınca boşandıkları, kadın yararına 150,00 TL yoksulluk nafakasına (TMK m. 175) velayeti anneye bırakılan ortak çocuk 26.12.2003 doğumlu Aybüke yararına ise 100,00 TL iştirak nafakasına hükmolunduğu, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra doğan tarafların ortak çocukları
18.05.2006 doğumlu Ayşegül’ün velayetinin davacı anneye bırakılmasına ve bu çocuk yararına 50,00 TL iştirak nafakası verilmesine ilişkin 09.03.2011 tarihli kararın
Dairemizin 10.01.2017 tarihli ilamı ile onanması ve karar düzeltme yoluna başvurulmaması sonrası kesinleştiği, dava tarihi itibariyle davacı kadının bir tekstil firmasında asgari ücretli olarak sürekli ve düzenli gelir getiren bir işte çalıştığı,
ailesine ait olduğu belirtilen evde ortak iki çocuk ile birlikte yaşadığı, davalı erkeğin ise tarafların boşanmalarından sonra yeniden evlendiği, bu evliliğinden 04.06.2007 tarihinde Mert Ege isimli uzun süreli tedavi gerektiren sağlık sorunları bulunan bir çocuğunun olduğu, deterjan imalat işçisi olarak asgari ücret düzeyinde gelirinin bulunduğu, eşi ve çocuğu ile birlikte oturduğu eve aylık 300,00 TL kira ödediği ve eşinin herhangi bir işte çalışmadığı anlaşılmaktadır.
Kural olarak boşanma davasında hükmedilen yoksulluk nafakası kararının kesinleşme tarihi ile eldeki artırım davasının açıldığı 05.04.2010 tarihine kadar aradan geçen süre gözetilerek, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, yoksulluk nafakasının niteliği, ekonomik göstergelerdeki değişim ile TÜIK’in yayımladığı ÜFE (TEFE) artış oranı nazara alınarak, önceki nafaka takdirinde taraflar arasında oluşan dengeyi koruyucu oranda artırıma karar verilmesi gerekir.
Mahkemece, davalı erkek aleyhine dava tarihi olan 05.04.2010 tarihinden geçerli olmak üzere 350,00 TL yoksulluk nafakası, 250,00 TL Aybüke yararına, 50,00 TL ise Ayşegül yararına iştirak nafakası olmak üzere toplam 650,00 TL nafaka belirlenerek, nafakalara her yıl TEFE oranında artış yapılmasına karar verilmiş olup, 31.12.2009 tarih ve 27449 sayılı resmi gazetede yayınlanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararına göre 16 yaşını doldurmuş işçiler için asgari ücret davanın açıldığı tarih itibariyle net 576,56 TL’dir. Gerçekleşen bu duruma göre davalı erkeğin belirlenen gelirinden daha fazla miktarda nafaka ödeme yükü altında kalacağı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere tarafların boşanmalarından sonra davalı erkek yeniden evlenmiş, bu evliliğinden sağlık sorunları olan bir çocuğu daha olmuş, sosyal ve ekonomik durumunda olumlu yönde bir değişim gerçekleşmemiş, önceki nafaka takdirinde taraflar arasında oluşan denge davalı erkek aleyhine olacak şekilde değişmiştir. Hal böyle olunca, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, günün ekonomik koşulları ve Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alındığından davacı kadının yoksulluk nafakası artırım davasının reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3-Yukarıda 2. bentte belirtilen ilkeler çerçevesinde, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre tarafların ortak çocukları 26.12.2003 doğumlu Aybüke yararına hükmolunan iştirak nafakasının artırım miktarı Türk Medeni Kanunun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alındığında fazla olduğu gibi, nafakanın her yıl artış talebi hakkında TÜİK’in yayımladığı ÜFE (TEFE) artış oranını nazara almak gerekirken, TÜFE oranında her yıl artırım yapılmasına karar verilmesi de doğra görülmemiş, hükmün bu yönden de bozulması gerekmiştir.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı kadın tarafından, kusur belirlemesi, nafakalar ile tazminatların miktarı yönünden, davalı erkek tarafından ise, kusur belirlemesi, nafakalar ve tazminatlar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Davacı kadının ekonomik durumunun araştırılması için yapılan müzekkereye…
Başkonsolosluğu’nun 31.03.2014 tarihli cevabi yazısına ekli olan davacı kadının el yazılı beyanlarından İsviçre ülkesinde (…. AG. Adlı işyerinde) çalışmakta iken kendi isteği ile işten çıktığını beyan etmiş,
03.09.2013 tarihli zabıta tutanağında da yine yurt dışından işsizlik ödeneği aldığı tespit edilmiştir.
Toplanan bu deliller karşısında kendi isteği ile işten çıkmış ve işsizlik ödeneği alan davacı kadının boşanma ile yoksulluğa düştüğünden bahsedilemez.
Türk Medeni Kanununun 175. maddesinin koşulları oluşmadığı nazara alınarak davacı kadının yoksulluk nafakasına ilişkin talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü yönünden hüküm kurulması doğru olmamıştır.
3-Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre velayeti davacı anneye verilen müşterek çocuk … yararına takdir edilen iştirak nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dilekçesinde, müvekkili ile davalının … 3. Aile Mahkemesinin 2009/476 E. 2010/301 K. sayılı ilamı ile boşandıklarını, müşterek çocuklar 17.05.1997 doğumlu … ile 11.10.2001 doğumlu … ‘nin velayetinin davacı anneye verildiğini,
ilamda davacı annenin iştirak nafakası istememesi nedeniyle iştirak nafakasına hükmedilmediğini, aradan uzun zaman geçtiğini,tarafların sosyal ekonomik şartlarının değiştiğini, çocukların büyümesi neticesinde ihtiyaçlarının arttığını, davacının işsiz olduğunu, müşterek çocukların ihtiyaçlarını karşılayamadığını belirterek her bir çocuk için aylık 500,00 TL iştirak nafakasının davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü cihetine gidilerek; her bir çocuk yararına aylık 250,00 TL iştirak nafakasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
TMK.’nın 182/2 maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür.
Diğer taraftan iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları gözönünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olağan harcamaların da dikkate alınması zorunludur.
Ne var ki, nafaka miktarının belirlenmesine esas alınması gereken giderlerinin makul sınırlar içinde kalmasına özen gösterilmesi ve velayeti kendisine bırakılmayan tarafın ağır yükümlülüklere maruz bırakılmaması gerekmektedir.
Mahkemece, iştirak nafakası takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir.
Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de gözönünde bulundurulur. ( TMK. nun 330/1. maddesi ).
Somut olayda dosyadaki bilgi ve belgelerden; tarafların 06.05.2010 tarihli karar ile anlaşmalı boşandığı; 1997 ve 2001 doğumlu müşterek çocukların velayetinin anneye verildiği, talep edilmediğinden çocuklar yararına nafaka bağlanmadığı, davacı kadının günlük temizlik işlerine gittiği, gelirinin 300 TL olduğu, 2 çocuğu ile birlikte ikamet ettiği, ikametine 500 TL kira ödediği, geçiminin babası ve kardeşi tarafından sağlandığı, davalı babanın ise tekstil atölyelerinde işçi olarak çalıştığı, aylık 900 TL geliri bulunduğu, 450 TL karşılığında kirada oturduğu, ev hanımı olan yeni eşi ile birlikte ikamet ettiği anlaşılmaktadır.
Tarafların nüfus kayıtlarının incelenmesinden davalının 26.06.2011 tarihinde yeniden evlendiği ve bu evlilikten 01.04.2012 doğumlu bir kız çocuğunun daha olduğu anlaşılmaktadır.Davalı duruşmadaki beyanında müşterek çocuk … ‘ın çalıştığını belirtmiş olup mahkemece müşterek çocuğun çalışıp çalışmadığı, çalışıyorsa bu işten ne kadar gelir elde ettiği konularında bir araştırma yapılmamıştır.
Ayrıca davacı vekili de duruşmadaki beyanında müvekkili davacının aylık 1.000,00 TL ücret ile sigortalı olarak çalıştığını beyan etmiş mahkemece bu konu hakkında da bir araştırma yapılmamıştır.
Buna göre mahkemece, tarafların ekonomik ve sosyal durumları tam ve sağlıklı olarak saptandıktan ve özellikle davacı ile müşterek çocuk … ın çalışıp çalışmadıkları, çalışıyorlar ise sürekli bir işlerinin olup olmadığı, ne kadar gelir elde edip etmediklerinin araştırılmasından sonra, nafakanın niteliği, müşterek çocukların yaşı, eğitim durumları, ihtiyaçları ile tarafların gerçekleşen ekonomik ve sosyal durumlarına göre davalı babayı ödemede zorlamayacak, onu zarurete düşürmeyecek şekilde TMK’nun
4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun bir miktar nafakaya hükmedilmesi gerekirken, nafaka yükümlüsü ( davalı babanın ) gelir durumu nazara alındığında yüksek oranda nafakaya karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davada, müşterek çocuklar …, …, … ve … için ayrı ayrı 400’er TL iştirak nafakası talep edilmiştir.
Mahkemece; ara kararı ile çocuklar için 100’er TL olarak takdir edilen tedbir nafakalarının 400’er TL ye artırılmasına ve kararın kesinleşmesinden sonra iştirak nafakası olarak devamına karar verilmiş, hüküm; taraflarca temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle müşterek çocukların her biri için 400’er TL nafakaya hükmedilmiş olmasına göre davacı tarafın tüm, davalı tarafın ise sair temyiz itirazları yerinde değildir.
TMK. nun 327/1. maddesi “Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler anne ve baba tarafından karşılanır” hükmünü içermektedir.
Aynı kanunun 330/1. maddesi ile nafaka miktarının, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirleneceği, 331. madde ile de durumun değişmesi halinde hakimin, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirleyeceği hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca, iştirak nafakasının miktarı tayin edilirken müşterek çocukların ihtiyaçları yanında nafaka yükümlüsünün gelir durumunun da dikkate alınacağı ve durumun değişmesi halinde nafakanın miktarının yeniden belirleneceği açıktır.Somut olayda; tarafların … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.04.2004 gün ve 2004/20 E. 2004/370 K. sayılı ilamı ile boşandıkları, o davada velayetleri anneye verilen müşterek çocukların her biri için 35.000.000 TL (yeni 35 TL) iştirak nafakasına hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda mahkemece, aradan geçen süre içerisinde davalının değişen sosyal ve ekonomik durumu ile çocukların artan ihtiyaçları karşılaştırılarak, önceki nafaka takdirinde kurulan dengeyi koruyucu, çocukların ihtiyaçlarını asgari ölçüde karşılayacak, davalının geliri ile de orantılı olacak şekilde (davacı annenin yükümlülüğü de gözetilerek) “hakkaniyete” uygun nafakanın yeniden belirlenmesi gerekirken, istemin tümüyle kabulü ile fahiş nafakaya hükmolunması doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.09.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-karşı davalı erkek tarafından davasının
166-2’den kabul edilmesi, birleşen davanın kabulü, velayet, kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlar yönünden; davalı-karşı davacı kadın tarafından ise erkeğin davasının kabulü, kusur belirlemesi, nafaka taleplerinin reddi, çocuk yararına hükmolunan nafaka miktarı, tazminat miktarları ve yargılama gideri ile vekalet ücreti yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 09.10.2018 günü duruşmalı temyiz eden davalı-davacı … ve vekili gelmedi.
Karşı taraf duruşmalı temyiz eden davacı-davalı … vekili Av. …geldi.
Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-karşı davalı erkeğin tüm, davalı-karşı davacı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine, paranın alım gücüne, ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran, davalı-karşı davacı kadın yararına hükmolunan maddi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve 51. maddesi hükümleri nazara alınarak, daha uygun miktarda maddi tazminat (TMK m. 174/1) takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
3-Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre velayeti davalı-karşı davacı anneye bırakılan ortak çocuk yararına hükmolunan iştirak nafakası azdır. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Dava, yoksulluk ve iştirak nafakasının artırılması talebine ilişkindir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
TMK.nun 182/2.maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.
Türk Medeni Kanunu’nun 327/1.maddesinde; çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin anne ve baba tarafından karşılanacağı hükme bağlanmıştır.
Aynı yasanın 328/1.maddesi hükmü gereğince ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir.(TMK.nun 329/1.maddesi)
Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de gözönünde bulundurulur. (TMK.nun 330/1.maddesi)
TMK.nun 331.maddesine göre; durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler.
Dosya kapsamına göre; tarafların 08.02.2005 tarihinde boşandıkları, 31.10.1997 doğumlu …’in velayetinin davacı anneye verildiği, 20.12.2011 tarihinde, anne için hükmedilen 250 TL yoksulluk nafakasının 300 TL’ye, müşterek çocuk … için hükmedilen 150 TL iştirak nafakasının 200 TL’ye yükseltilmesine karar verildiği, davalı babanın, infaz koruma memuru olarak çalıştığı, 2.500 TL maaş aldığı, 990 TL civarında konut kredisi ödediği, yeniden evlendiği, 3 çocuğunun daha bulunduğu, kendi evinde oturduğu, davacı annenin ev hanımı olduğu, müşterek çocuk …’in lise 3.sınıf öğrencisi olduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, iştirak nafakasının niteliği; müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları ve nafaka yükümlüsünün (davalı babanın) gelir durumu nazara alındığında, müşterek çocuk için takdir olunan iştirak nafakası miktarı az olup, TMK.nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun bulunmamıştır.
Bu nedenle, mahkemece; tarafların ekonomik sosyal durumu, müşterek çocuğun ihtiyaçlarındaki değişim, eğitim durumu ve davalının gelirindeki artış gözetilerek, hakkaniyete uygun bir nafaka takdir edilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Faydalı Linkler:
MDM Hukuk ve Danışmanlık; Ankara merkezli faaliyet gösteren bir avukatlık bürosudur.
Büromuz; ülke genelinde avukatlık mesleğinin yasal ve etik değerleri çerçevesinde hukukun bir çok alanında yetkin kadrosuyla avukatlık ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır.
Bu web sitesi ve içindeki bilgiler, Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kurallarına göre ve özellikle reklam yasağına uygun olarak tasarlanmıştır. MDM HUKUK & DANIŞMANLIK web sitesinin tüm bilgi ve materyaller sadece bilgilendirme olup bunların tamamına veya bir kısmına dayanılarak yapılan işlemlere, eylemlere ve bunların sonuçlarına ilişkin hiçbir sorumluluk kabul edilmez. Söz konu bilgilerin aktarılması ile kullanıcılar ve web tarayıcıları ile MDM HUKUK & DANIŞMANLIK arasında bir avukat-müvekkil ilişkisi yaratılması amaçlanmamıştır ve bilgilerin bu kişilerce alınması hiçbir şekilde bu yönde bir ilişki oluşturmayacaktır. Müvekkiller veya okuyucular hiçbir şekilde mevcut duruma ve özelliklerine ilişkin olarak uygun hukuki veya başka herhangi bir profesyonel görüş almadan, MDMHUKUK & DANIŞMANLIK web sitesinde yer alan herhangi bir hususa dayanarak bir eylemde bulunmamalıdır. MDM HUKUK & DANIŞMANLIK, bu web sitesi aracılığıyla ulaşılan üçüncü kişilere ait içeriklerden hiçbir şekilde sorumlu değildir.
MDM Hukuk ve Danışmanlık Tüm Hakları Saklıdır.