- +90 312 911 1168
- info@mdmhukuk.com
- Kızılırmak Mah. 1443. Cad. Ankara 1071 Plaza A Blok No:25/58 06510 Çankaya/ANKARA
Makale Başlıkları
Sosyal medya suçları, sosyal medya platformları üzerinde işlenen yasa dışı eylemleri ifade eder. Bu suçlar arasında şunlar yer alabilir:
Bu suçlar farklı yaptırımlara tabi olabilir. Sosyal medya suçlarıyla ilgili hukuki destek almak için bir avukatla görüşmek önemlidir.
Bilişim suçlarından ayrı olarak sosyal medya suçları aslında Türk Ceza Kanunu’nda doğrudan ayrı madde olarak düzenlenmemiş, değişen ve gelişen hayatın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bazı suçların bilişim araçları kullanılarak işlenmesi halinde o suçun nitelikli halini oluşturması ve daha ağır yaptırımlara sebep olması şeklinde düzenlenmiştir.
Sosyal medya vasıtasıyla ve faillerin sıklıkla kimliklerini gizleyerek işledikleri bu suçlar; hakaret, müstehcenlik, tehdit gibi suçlardır. Bu suçların sosyal medya aracılığıyla işlenmesinin daha ağır yaptırıma tabi tutulmasının amacı kimliğini gizleyen failin mağdur açısından daha büyük endişeye sebep olması, kimliğinin tespit edilmesindeki güçlük ve failin yakalanmasının normalden daha zor olması durumlarıdır.
İnsanların teknolojiyle ve internetle tanışması uzak geçmişe dayanmamaktadır bu sebeple de bilişim alanında hukuki düzenlemeler henüz tam oturmamıştır, her geçen gün teknolojideki yenilikler ve ilerlemeler sebebiyle de yasa koyucu bu alanı net sınırlarıyla düzenlemekten ve tanımlamaktan kaçınmıştır.
Aynı zamanda insanlarda internetin soyutluğu ve kimliklerini gizli tutma imkânları sebebiyle suç işlemeden korkmama, yaptığı eylemi suç olarak nitelendirmeme durumları da ortaya çıkmış ve yaptırımlardan çekinmeme, özgürlük sınırlarını aşma fikirleri yerleşmiştir. Sosyal Medya Suçları
Sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte, sosyal medya platformlarında yapılan paylaşımlar ve davranışlar hukuki sorumlulukları da beraberinde getirebilmektedir. Sosyal medya cezaları, kişilerin sosyal medya platformlarında yaptıkları hukuka aykırı eylemler veya ihlaller sonucunda uygulanabilen cezalardır.
Her ülkenin sosyal medya kullanımını düzenleyen farklı yasal düzenlemeleri vardır ve cezai yaptırımlar da buna göre belirlenir.
Sosyal medya aracılığıyla en sık işlenen suçlar şüphesiz hakaret ve tehdittir. Hakaret ve tehdit 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda 125. ve 106. maddede düzenlenmiştir.
Maddede “…Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur…”
fıkrasına yer vererek sosyal mecralar aracılığıyla suçun işlenmesi halinde hakaret suçunun basit halinden ceza verilir. Tehdit suçunda ise kanun maddesinde
“…kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle…”
denilerek failin sıklıkla karşılaşıldığı üzere kimliğini gizleyerek suçu işlemesi hali oluşur tehdit suçunun nitelikli hali ortaya çıkar ve cezasının artırılarak uygulanması gerekir.
Aynı zamanda belirtmek gerekir ki hakaret suçunun sosyal medya aracılığıyla işlenmesinde cezalandırılması öngörülmüş başkaca suçların da alanına girmesi mümkündür. Örnek vermek gerekirse Cumhurbaşkanına hakaret suçunun sosyal medya aracılığıyla işlenmesi durumudur. Hem sosyal medya aracılığıyla hakaret suçu hem de Cumhurbaşkanına hakaret suçu oluşur, Cumhurbaşkanına hakaret suçu ayrıca özel düzenlendiği için hakaret suçundan ceza verilmez. Sosyal Medya Suçları
Bu suç Türk Ceza Kanunu 135. ve 136. maddede düzenlenmiştir. Sosyal mecralarda kişilere ait kimlik bilgileri, cep telefonu numaraları, fotoğrafları gibi bilgileri o kişinin izni olmadan paylaşan kişi bu suçu işlemiş olur.
Aynı zamanda belirtmek gerekir ki herkesin görebileceği şekilde paylaşılan bilgi ve fotoğrafları yayan kişi bu suçu işlemiş olmaz zira ilgili kişi kendi rızası dahilinde bu bilgileri herkesle paylaşır ve yayılmasında da rızası var kabul edilir. Bu sebeple madde 135’teki suç oluşmaz. Hukuka aykırı şekilde bu verilen yayılması hali oluşur ve bu da madde 136’nın alanına girer. Sosyal Medya Suçları
Türk Ceza Kanunu 134. maddede düzenlenen bu suçta
“…gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.”
denilerek özel hayatın gizliliğini ihlal suçu sosyal medya aracılığıyla işlendiğinde, suçun nitelikli hali ortaya çıkar ve daha ağır yaptırım uygulanır.
Bu sayede bu suçu oluşturmaya oldukça elverişli olan instagram, twitter gibi mecralarda kişilerin özel hayatlarını ihlalin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Sosyal Medya Suçları
Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu Türk Ceza Kanunu madde 132’de düzenleme bulur.
Tarafların izni dışında onlara ait yazılı, sesli konuşmaların paylaşılmasıdır.
“…İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.”
denilerek sosyal medya aracılığıyla konuşmanın taraflarından olan kişinin dahi karşı tarafın izni olmadan o konuşmaları ifşa etmesi suç sayılmıştır. Sosyal Medya Suçları
Son olarak belirtmek gerekir ki bunlar sosyal medya suçları aracılığıyla işlenen tahdidi ve yaygın olan suçlardır. Bunun dışında cinsel taciz, müstehcenlik ya da çocuk pornografisi gibi pek çok suç ortaya çıkabilmektedir. İnternet ve dolayısıyla sosyal medya ortamında bu suçları gerçekleştiren faillerin hukuk dünyasında bu suçu işlemedikleri yanılgısına düşmemesi gerekir zira çoğunlukla suçun internet üzerinden işlenmesi daha fazla ceza alınmasına sebebiyet verir. Artık hayatımızın ayrılmaz parçası haline gelmiş sosyal mecralarda kullanıcıların daha bilinçli ve dikkatli olması yerinde olacaktır.
Dairemizin kabulü ve gerekçe:
Sanık hakkında her ne kadar şantaj suçundan kamu davası açılmış ise de; sanığın müştekiye yönelik
‘… adamın evini 1 ay içerisinde terketmezsen fotoğrafları ve videoları paylaşacağım, face sayfası açtım”, ‘
‘tamam bu son mesaj, 15.12.2015 tarihinde benim gibi aldattığın adamın evini boşaltmamış olursan; ne baban, ne anan nede kızına acırım”
Şeklindeki mesajlarda şantaj suçunun unsurları yoktur, zira; şantaj suçunun oluşabilmesi için sanığın kendisi yada bir başkasına çıkar sağlamak amacıyla kişinin saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı tehditinde bulunması gerekir.
Davaya konu olayda sanık bir süre arkadaşlık yaptığı müştekinin kendisinden ayrılması üzerine, müştekiyle birliktelik sürecinde çektirmiş olduğu bazı resimleri, müştekiye zarar vermek amacıyla müştekinin yakınlarına ve arkadaşlarına göndereceğini söyleyerek müştekiyi tehdit etmektedir.
Ancak; müştekiden herhangi bir karşılık istememektedir. Müştekiye yönelik sözlerde müştekinin ya da yakınlarının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik tehdit bulunmaması nedeniyle sanığın bu sözleri dairemizce sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehdit kapsamında değerlendirilmiştir. İlk derece mahkemesinin bu yöndeki kabulü dairemizce de yerinde görülmüştür.
Sanık müşteki ile birlikte oldukları dönemde çektirmiş oldukları fotoğrafları oluşturduğu facebook hesabı üzerinden internette yayınlamıştır. Ayrıca, aynı fotoğrafları doğrudan müştekinin yakınlarına ve arkadaşlarına göndermiştir. Kişiye ait fotoğraflar kişisel veri niteliğinde olduğu kabul edilmekle birlikte sanığın müştekiye ait fotoğrafları gerek doğrudan gerekse müşteki adına açmış olduğu facebook hesabından, müştekinin yakınlarına ve müştekiyi tanıyanlara göndererek, müştekiye zarar vermek ve müştekiyi zor duruma düşürmek niyetiyle hareket ettiği, eylemlerinin bir bütün halinde müştekinin özel hayatının gizliliğini ihlal niteliğinde olduğu dairemizce kabul edilmiş, ilk derece mahkemesinin bu yöndeki kabulü de dairemizce yerinde görülmüştür.
Sanığın müştekiye yönelik ”orospu, siktir git, a.. koduğumunun, sikerim topunuzu..” gibi sözlerinin zincirleme şekilde hakaret suçunu oluşturduğu bu suçun subutuna yönelik herhangi bir terettütün bulunmadığı, sanığın müştekiye yönelik zincirleme şekilde hakaret ettiği dairemizce kabul görmüştür.
Dairemizin kabulüne göre sanığın müştekiye yönelik eylemleri TCK’nun 134/2, 106/1.2 cümle ve 125/2. maddelerine uyar niteliktedir.
TCK’nun 134. maddesinde düzenlenlenen özel hayatın gizliğini ihlal suçu aynı kanunun 139. maddesine göre takibi şikayete bağlı bir suçtur.
Yine sanığın üzerine atılı sair bir kötülük edecğinden bahisle tehdit suçu TCK’nun 106/1. maddesinin 2. cümlesine göre, zincirleme hakaret suçu ise TCK’nun 131/1. maddesine göre takibi şikayet bağlı bir suçtur.
TCK’nun 73/4 maddesine göre hüküm kesinleşinceye kadar şikayetten vazgeçme mümkün olup, müştekinin şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle sanık hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal, hakaret ve sair tehdit suçlarından açılan davaların ayrı ayrı düşürülmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere:
1-İstanbul Anadolu 22. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/260 esas, 2016/587 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Her ne kadar sanık hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişisel verileri ele geçirmek suçundan kamu davası açılmış ise de; sanığın eylemlerinin kül halinde TCK’nun 134/2. maddesine uyduğu ve bu suçun aynı kanunun 139. maddesine göre takibi şikayete tabi suçlardan olduğu anlaşıldığından şikayetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının DÜŞÜRÜLMESİNE,
3-Her ne kadar sanık hakkında şantaj suçundan kamu davası açılmış ise de; sanığın üzerine atılı suçun TCK’nun 106/1. maddesinnin 2. cümlesindeki sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehdit suçuna uyduğu, bu suçun aynı kanunun 107/1 maddesinin 2. cümlesine göre takibi şikayete tabi suçlardan olduğu anlaşıldığından şikayetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının DÜŞÜRÜLMESİNE,
4-Her ne kadar sanık hakkında hakaret suçundan kamu davası açılmış ise de; sanığın üzerine atılı suçun TCK’nun 125/2. maddesine uyduğu ve aynı kanunun 131. maddesine göre takibi şikayete tabi suçlardan olduğu anlaşıldığından şikayetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının DÜŞÜRÜLMESİNE…
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre, sanık …’ın, bir alışveriş merkezinde, kayınbiraderinin eski eşi olan mağdur … ile tanık Turgay’ı aynı masada yemek yerken görüp, cep telefonunun çekim yönünü onlara doğru odaklayarak, rızalarına aykırı şekilde fotoğraflarını çektiği ve durumu fark eden mağdurun sanığa müdahale etmek istediği esnada sanığın cep telefonunu montunun cebine koyup, hızla uzaklaştığı olayda;
Tanık Turgay’la aralarındaki arkadaşlık ilişkisinin varlığını ve boyutunu kendisinde saklı tutan mağdur …’nin başkalarınca görülmesini ve bilinmesini istemeyeceği özel görüntüsünün, sanık …tarafından sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulacak şekilde kaydedilmesi nedeniyle sanığa isnat edilen
TCK’nın 135/1. madde ve fıkrasındaki kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun yasal unsurlarının somut olayda gerçekleşmediği; ancak, mağdurun özel yaşam alanına ilişkin görüntüsünü, onun rızasına aykırı şekilde kaydeden sanığa, iddianamede eyleminin tarif edildiği de nazara alınıp,
CMK’nın 226. maddesi uyarınca TCK’nın 134/1-1 ve 134/1-2. madde, fıkra ve cümlelerinin uygulanması ihtimaline binaen ek savunma hakkı tanınarak, CMK’nın 254. maddesi gereğince uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, uzlaşma gerçekleşmediği takdirde,
Sanık hakkında görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarları yönünden sanığın kazanılmış hakkının infazda gözetilerek saklı tutulmasına, 08.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan, sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
5237 sayılı TCK’nın 135. maddesinde düzenlenen “Kişisel verilerin kaydedilmesi” suçunun oluşabilmesi için, belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, hukuka aykırı olarak kaydedilmesi gerekmekte olup,
Suçun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı, herkes tarafından bilinmeyen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olmayan,
Kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerektiği;
Bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, “kişisel veri” olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesinin, bilgisi dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi
5237 sayılı TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde; rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması,
Özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması 5237 sayılı TCK’nın 134/2. maddesinde özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında düzenlendiğinden, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü, fotoğrafı ya da sesinin, yasal anlamda, 5237 sayılı TCK’nın 135. maddesi kapsamında kişisel veri olarak değerlendirilemeyeceği,
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında, oluşa ve dosya içeriğine göre; sanığın, resim çekme sistemi çalışır vaziyetteki taşınabilir telefonunu,
Kimlikleri tespit edilemeyen mağdurelerin, etek altına ve bacak, göğüs gibi erojen bölgelerine odaklayarak, onların bilgi ve rızaları dışında, fotoğraflarını çekmesi şeklinde gelişen eyleminin,
5237 sayılı TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturacağı, anılan suçun aynı Kanunun 139/1. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olup,
Mağdurelerin tespit edilememiş ve sanık hakkında usulüne uygun şikayette bulunulmamış olması karşısında, sanık hakkında açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 139/1, 73/1 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek, sanığın yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, 5237 sayılı TCK’nın 139/1, 73/1 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle DÜŞMESİNE, adli emanetin 2006/1849 sırasında kayıtlı bir adet NOKİA 3230 marka cep telefonunun sanığa İADESİNE, 11.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
B) Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesine gelince;
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin ve katılan vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanığın, mağdura ait özel görüntüleri kaydetmesi eylemine ilişkin suç tarihinin gerekçeli karar başlığına yazılmaması suretiyle CMK’nın 232/2-c madde, fıkra ve bendine uyulmaması,
2- Özel hayat; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olaylarını ve bilgilerin tamamını içerir.
TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun oluşabilmesi için, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip bir alet kullanılması gerekmeyip, bir özel hayat olayının çıplak gözle seyredilmesi ya da özel hayat kapsamına giren seslerin, anlaşılmaz olsa dahi, gizlice dinlenilmesi yeterlidir. Bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi eylemi ise aynı madde ve fıkranın 2. cümlesinde ayrıca düzenlenmiştir.
TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde, kişilerin özel hayatının gizliliği ihlal edildiği takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası, aynı madde ve fıkranın ikinci cümlesinde, gizliliğin görüntü veya seslerin kaydedilmesi suretiyle gerçekleşmesi halinde, bir yıldan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası öngörülmüş iken,
05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 81. maddesi ile yapılan değişiklikle TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesindeki ceza miktarı bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş, aynı madde ve fıkranın ikinci cümlesinde, gizliliğin görüntü veya seslerin kaydedilmesi suretiyle gerçekleşmesi halinde verilecek cezanın bir kat artırılacağı belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; sanığın, müşterisi olduğu erkek güzellik salonunda çalışan katılan ile salonun üst katında cinsel ilişkiye girdiği sırada cep telefonuyla gizlice çekim yaparak,
Katılanın cinsel mahremiyetine ilişkin görüntülerini kaydetmesi biçiminde sübut bulan eyleminin, sanığın lehine olduğu kabul edilen ve suç tarihinde yürürlükte bulunan
TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesindeki görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğu gözetilmeden, aynı madde ve fıkranın suç tarihinde yürürlükte bulunan 1. cümlesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan hüküm kurulup, temel ceza 240 gün adli para cezası olarak belirlenmek suretiyle hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülmesi ve sanığa eksik ceza hükmedilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 23.10.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Haberleşmenin gizliliğini ihlal etme suçundan sanıkların beraatine ilişkin hükümler katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1- Belirli veya belirlenebilir iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmemeleri gerektiği yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, gizliliği sağlamaya özen gösterip, elverişli araçlar
(internet, telefon, telsiz, faks, mektup, telgraf, kağıt vb.) ve ortak semboller (söz, yazı, işaret vb.) aracılığıyla paylaştıkları bilgi, düşünce, duygu ve tutumlarının; özel hayata ilişkin olsun ya da olmasın, başka kişi veya kişiler tarafından, özel bir çaba gösterilerek,
Doğrudan veya dolaylı şekilde (zarfı açılmadan ışığa tutulan mektupta olduğu gibi), okunmak veya dinlenmek suretiyle öğrenilmesi eyleminin
5237 sayılı TCK’nın 132/1-1. cümlesinde; anlaşılabilir olsun ya da olmasın, başkalarının haberleşme içeriklerinin kaydı, yani; yazı, ses, görüntü, özel işaretler gibi ortak sembollerin, başka bir nesne üzerine taşınarak (örneğin; ses veya görüntünün, manyetik bant üzerine, yazının başka bir kağıt, defter vb. nesne üzerine geçirilmesi, kopyasının alınması, elektronik iletinin taşınabilir belleğe veya CD’ye aktarılması gibi işlemlerle) sabitlenmesi eyleminin aynı Kanunun 132/1-2. cümlesinde;
Başkalarının haberleşme içeriklerinin, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması,
Özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması eyleminin aynı Kanunun 132/2; kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini, belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan aleni bir ortamda, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa etmesi eyleminin aynı Kanunun 132/3. maddelerinde tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirileceği,
Bu maddede yer verilmeyen kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini kaydetmesi eyleminin, koşulları bulunduğu takdirde,
5237 sayılı TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği suçunu oluşturabileceği, ayrıca; hükümlerden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 79. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 132. maddesinde yapılan değişiklikle,
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 132/4. maddesindeki “Kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.”
Hükmü yürürlükten kaldırılarak, 5237 sayılı TCK’nın 132/3. maddesine “İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.” cümlesinin ilave edildiği;
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; sanık M.. Ö..’ün arkadaşının oğlu ile katılanın kızının evlenip kısa sürede boşandıkları, bu ayrılık ile ilgili haberlerin yazılı ve görsel basında yer aldığı dönemde,
Sanık M.. Ö..’ün olaylar ile ilgili konuşmak üzere, “Show TV” isimli televizyon kanalının iç yapımlar sorumlusu olan diğer sanık M.. E..’in, içerik ve yönetiminden sorumlusu olduğu “S.. S.. adlı programa konuk olduğu, programa verilen arada, sanık M.. Ö.. ve katılan arasında evlilik ile ilgili olarak yapılan cep telefonu görüşmesinin, sanık M.. Ö.. tarafından, karşı tarafın sesi hoparlöre verilmek suretiyle katılanın bilgisi, izni ve rızası olmadan, kameraman tarafından hem görüntülü hemde sesli olarak kaydedilip bu programda yayınlanarak seyircilere izlettirildiği olayda;
Sanık M.. Ö..’ün, katılanın tarafı olduğu haberleşme içeriklerini, onun bilgisi ve rızası dışında, televizyon kanalında yayınlanmak üzere, diğer sanık M.. E..’in yapımından ve içeriğinden sorumlu olduğu programa vererek yayınlamaları karşısında,
Sanık M.. Ö..’ün, 6352 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önce, suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 132/3-4. fıkralarında düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal;
Ayrıca, sanık M.. C.. 5237 sayılı TCK’nın 132/2-4. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekirken, haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun uygulamasında haberleşme içeriğindeki konuşmaların niteliğinin önemli olmadığı,
Katılanın sesinin hoparlöre verilmek suretiyle ifşa edilmesi ile suçun oluştuğu göz ardı edilerek, “katılanın konuşmada TRT geldi, onunla röportaj yapacağım, şeklindeki beyanı nedeniyle, konuşmanın gizliliğinin kalmadığı” şeklindeki yasal olmayan ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle sanıkların beraatlerine karar verilmesi kanuna aykırı,
2- Hükümlerden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında
Kanunun 6352 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine,
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü gereğince, 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca, sanıkların hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 10.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Faydalı linkler:
MDM Hukuk ve Danışmanlık; Ankara merkezli faaliyet gösteren bir avukatlık bürosudur.
Büromuz; ülke genelinde avukatlık mesleğinin yasal ve etik değerleri çerçevesinde hukukun bir çok alanında yetkin kadrosuyla avukatlık ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır.
Bu web sitesi ve içindeki bilgiler, Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kurallarına göre ve özellikle reklam yasağına uygun olarak tasarlanmıştır. MDM HUKUK & DANIŞMANLIK web sitesinin tüm bilgi ve materyaller sadece bilgilendirme olup bunların tamamına veya bir kısmına dayanılarak yapılan işlemlere, eylemlere ve bunların sonuçlarına ilişkin hiçbir sorumluluk kabul edilmez. Söz konu bilgilerin aktarılması ile kullanıcılar ve web tarayıcıları ile MDM HUKUK & DANIŞMANLIK arasında bir avukat-müvekkil ilişkisi yaratılması amaçlanmamıştır ve bilgilerin bu kişilerce alınması hiçbir şekilde bu yönde bir ilişki oluşturmayacaktır. Müvekkiller veya okuyucular hiçbir şekilde mevcut duruma ve özelliklerine ilişkin olarak uygun hukuki veya başka herhangi bir profesyonel görüş almadan, MDMHUKUK & DANIŞMANLIK web sitesinde yer alan herhangi bir hususa dayanarak bir eylemde bulunmamalıdır. MDM HUKUK & DANIŞMANLIK, bu web sitesi aracılığıyla ulaşılan üçüncü kişilere ait içeriklerden hiçbir şekilde sorumlu değildir.
MDM Hukuk ve Danışmanlık Tüm Hakları Saklıdır.