- +90 312 911 1168
- info@mdmhukuk.com
- Kızılırmak Mah. 1443. Cad. Ankara 1071 Plaza A Blok No:25/58 06510 Çankaya/ANKARA
Makale Başlıkları
Günümüz dünyasında iyice artan uluslararası ilişkiler neticesinde yabancılık unsuru taşıyan birçok uyuşmazlık karşımıza çıkmaktadır. Normalde yerel bir uyuşmazlık, uyuşmazlığın olduğu yerin yargı organlarınca çözüme kavuşturulur. Ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar hakkında uluslararası yargı organlarınca çözülmesi sonucu verilen hükmün, bu uyuşmazlıkta taraf olan kişilerin kendi ülkelerinde de sonuç doğurabilmesi için o ülke makamlarınca tanınması ve tenfizi ile mümkün olmaktadır. Bu tanıma ve tenfiz ile ilgili şartları her ülkenin kendisi belirlemektedir. Dolayısıyla yabancı bir mahkemede verilen bir kararın başka bir ülkede etki doğurabilmesi yapılması gereken işlemlere tanıma ve tenfiz denir. tanıma ve tenfiz davaları
Devletlerin egemenlik anlayışı neticesinde yabancı bir mahkeme tarafından verilen karar başka bir ülkede etki göstermez. Dolayısıyla yabancı bir mahkeme ilamına dayanarak başka bir ülkede bu ilam dayanak gösterilerek işlem yapılamaz ve etki gösteremez. Bu devletlerin egemenliği ve yargı bağımsızlığının bir sonucudur. Bu sebeplerden dolayı devletler yabancı bir mahkeme tarafından verilen kararı kendi ülkesinde sonuç doğurabilmesi için kendi iç hukuklarında ve imzaladıkları ya da taraf oldukları uluslararası antlaşmalardaki şartlara göre düzenlemektedir.
Bu bağlamda yabancı bir mahkeme tarafından verilen bir kararın başka bir ülkede hüküm ve sonuç doğurabilmesi için o ülkenin iç hukukunda ve taraf olduğu uluslararası antlaşmalardaki şartlara uygun olarak o hükmün tanınması veya tenfizi gereklidir. Tanıma ve tenfiz davaları kural olarak ayrı bir dava olarak açılmaktadır. Bu davalar sonucu verilen tanıma veya tenfiz kararı ile birlikte yabancı bir mahkeme tarafından verilen hüküm, o ülkenin yerel mahkemesi tarafından verilmiş bir hüküm gibi sonuç doğuracaktır.
Burada önemli olan hususlardan bir tanesi de hangi karar için tanıma davası hangi karar için tenfiz davası açılacağına ilişkindir. Eğer yabancı mahkeme tarafından verilen karar o ülkenin icra organlarını harekete geçirecekse yani icrai bir özelliği mevcut ise bu durumda tenfiz davası açılacaktır. Bunun dışındaki kararlarda ise tanıma davası açılacaktır. Yabancı mahkeme tarafından verilen kararın içerdiği hususlar bakımından tenfiz davası açılması gerekirken tanıma davasının açılması durumunda davacının tenfiz davası açmak yerine tanıma davası açmasında haklı bir sebebinin bulunması gerekmektedir.
Devletler, yabancı mahkeme kararlarını tanıyarak ya da tenfiz ederek hem kendi mahkemeleri tarafından verilen kararların da o ülkede tanınması ve tenfizi bakımından karşılıklılığı sağlaması hem de ilgili kişilerin menfaati koruması ve en önemlisi hukuki güvenilirliği sağlaması aynı zamanda da kendi mahkemelerini iş yükünü azaltarak para ve zaman kaybının önüne geçmesi bakımından önemlidir.
Devletlerin yabancı mahkeme kararlarını tanıması ve tenfizi usulünde kendi iç hukuklarındaki şartlar ile uluslararası antlaşmalardaki şartların farklılık göstermesi durumunda hangisinin uygulanacağı hususunda uygulamalarda sorunlar çıkmaktadır. Ancak Anayasa madde 90/5 hükmünün yorumlanması sonucunda ülkenin kendi iç hukukundaki şartlar ile uluslararası antlaşmalardaki şartlardan hangisi daha lehe ise oradaki şartların uygulanması gerektiğini söylemek mümkündür.
Yukarıda da izah ettiğimiz üzere yabancı mahkemeler tarafından verilen bir kararın başka bir ülkede hüküm ve sonuç doğurabilmesi için o ülkenin kendi iç hukukundaki şartlara ve taraf olduğu uluslararası antlaşmalardaki şartları haiz olması gerekmektedir.
Türk Hukuku’nda tanıma ve tenfize ilişkin şartlar MÖHUK’da düzenlenmiştir. MÖHUK madde 50’de tanıma ve tenfize ilişkin ön inceleme şartları, madde 58’de de tanıma ve tenfiz kararı verilebilmesi için gerekli esasa ilişkin şartlar belirtilmiştir. Buna göre tanıma ve tenfize ilişkin ön inceleme şartları:
Türk mahkemeleri, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi sırasında sadece yukarıda izah edilen ön inceleme şartlarına ve esasa ilişkin şartlara uyulup uyulmadığını inceler, bunun dışında yabancı mahkeme kararının esasına girerek verilen kararın hukuka uygun olup olmadığını inceleme gibi bir yetkisi söz konusu değildir. Bu duruma hukukta revizyon yasağı denmektedir.
Hakim, eğer yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfizi sırasında ilgili kanundaki şartları taşıdığını görürse tanıma ya da tenfiz kararı vermek zorundadır. Hakimin şartların sağlandığı durumda tanıma ve tenfiz kararı vermesi hususunda herhangi bir takdir yetkisi yoktur.
Basit yargılama usulüne göre görülen tanıma ve tenfiz davalarında görevli mahkeme MÖHUK madde 51 hükmünde de açıkça belirtildiği üzere ‘’Asliye Mahkemeleri’’ dir. Ancak özellikle yabancı mahkemelerin aile hukuku ile ilgili verdiklerin kararların tanıması ve tenfizinde görevli mahkemenin ne olduğu hususunda ve yine aynı şekilde ticaret, iş davalarının tanıması ve tenfizinde de hangi mahkemenin görevli olduğu konusunda ne doktrinde ne de Yargıtay’da bir görüş birliği söz konusu değildir. Ancak ilgili kanunda asliye hukuk mahkemesi dememiş açıkça ‘’asliye mahkemeleri’’ dediğinden mütevellit aile, iş ve ticaret davalarındaki tanıma ve tenfiz davalarında bu mahkemelerin de asliye mahkemesi niteliği bulunduğundan dolayı kendi mahkemelerinde, diğer tanıma ve tenfiz davalarında ise görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemeleri olduğu görüşündeyim.
İlgili kanun maddesinde de belirtildiği üzere tanıma ve tenfiz davalarında yetkili mahkemeler; kişinin yerleşim yeri, yerleşim yeri yoksa Türkiye’de sakin olduğu yer, eğer her ikisi de yoksa bu durumda Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinde biri tanıma ve tenfiz davalarında yetkili mahkemeler olacaktır.
Yabancı mahkeme kararının tanınması Türk Hukuku’nda kesin hüküm ve kesin delil olmak üzere iki ayrı etkiye sahip olur. Türk mahkemeleri tarafından tanınan yabancı mahkeme kararları artık yerel mahkemelerin verdiği maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden kararlar ile aynı etkiye sahip olur. Bu kararlar ile Türk mahkemelerinin kesin hüküm teşkil eden kararları arasında bir altlık-üstlük ilişkisinin varlığından söz edilemez. Her iki karar da hukuken eşit etkiye sahip olur.
İlgili kanundaki şartları sağlayamayan Yabancı Mahkeme kararlarının tanınması Türk Mahkemeleri tarafından reddedilir. Bu durumda Türk Mahkemeleri tarafından tanınmayan Yabancı Mahkeme kararları Türk Hukuku’nda takdiri delil olarak kabul edilmektedir.
MÖHUK madde 59’a göre Türk Mahkemeleri tarafından tanınan Yabancı Mahkeme kararlarının kesin hüküm ve kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlayacaktır.
Tenfiz kararı ile Yabancı Mahkeme kararlarının Türk Hukuku’nda kesin hüküm ve kesin delil etkisi yanında tanıma kararının etkisinden farklı olarak bunların yanında icra kabiliyeti etkisi de vardır. Dolayısıyla eda hükmü içeren bir yabancı mahkeme kararı tanınırsa eğer kesin hüküm ve kesin delil etkisi olur ancak icra kabiliyeti etkisi olmaz. Bu yüzden eda hükmü içeren bir Yabancı Mahkeme kararının Türk Hukuku nezdinde kesin hüküm ve kesin delil etkisi dışında bunlara ek olarak icra kabiliyeti etkisi de eklenmek isteniyorsa bu durumda tenfiz kararı verilmesi gerekir.
Yabancı Mahkeme tarafından verilen bir kararın Türk Mahkemeleri tarafından tenfizi talep edildiğinde mahkeme yabancı mahkeme kararının tamamen tenfizine, kısmen tenfizine ya da tenfiz talebinin reddine karar verebilir. Ancak eğer tenfiz talebi kabul edilirse bu durumda yabancı mahkeme kararının hüküm fıkrası Türk Hukuku’nda etki doğuracaktır. Dolayısıyla Yabancı Mahkeme kararının hüküm fıkrasında bulunmayan bir talep Türk Hukuku’nda tenfiz kararı verildi diye talep edilemez. Aynı zamanda belirtmek gerekir ki Türk Mahkemeleri tarafından tenfiz kararı verilen yabancı mahkeme kararı kesin hüküm niteliği gereği ilamlı icraya konu edilebilecektir.
Tanıma kararında olduğu gibi tenfiz kararı da Yabancı Mahkeme hükmünün kesinleştiği andan itibaren etkisini doğurur. tanıma ve tenfiz davaları
Doktrin ve Yargıtay uygulamaları göz önüne alındığı zaman, tanıma ve tenfiz davalarına ilişkin zamanaşımı süreleri Yabancı Mahkeme kararlarının Türk Mahkemeleri’nde tanınması ya da tenfiz edilmesinden sonra başlayacağı kabul edilmiştir. tanıma ve tenfiz davaları
Tanıma ve Tenfiz davalarında verilen kararlara karşı başvurulan kanun yollarında bölge adliye mahkemelerinin fiilen göreve başladığı 20.07.2016 tarihi önemli bir ayrım teşkil eder. Buna göre tanıma ve tenfiz kararı (reddi veya kabulü) bu tarihten önce alınmışsa başvurulabilecek kanun yolları temyiz ve karar düzeltme yolu iken; bu tarihten sonra bu karar alınmışsa başvurulabilecek kanun yolları istinaf ve temyiz kanun yollarıdır. Zira bölge adliye mahkemelerinin fiilen göreve başladığı tarih olan 20.07.2016 tarihi ile birlikte karar düzeltme yolu da hukuk düzenimizden çıkmıştır. tanıma ve tenfiz davaları
MDM Hukuk ve Danışmanlık Alanında Uzman Avukat ve Danışmanlardan Oluşan Büyük Bir Kadroya Sahiptir.
Bu web sitesi ve içindeki bilgiler, Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kurallarına göre ve özellikle reklam yasağına uygun olarak tasarlanmıştır. MDM HUKUK & DANIŞMANLIK web sitesinin tüm bilgi ve materyaller sadece bilgilendirme olup bunların tamamına veya bir kısmına dayanılarak yapılan işlemlere, eylemlere ve bunların sonuçlarına ilişkin hiçbir sorumluluk kabul edilmez. Söz konu bilgilerin aktarılması ile kullanıcılar ve web tarayıcıları ile MDM HUKUK & DANIŞMANLIK arasında bir avukat-müvekkil ilişkisi yaratılması amaçlanmamıştır ve bilgilerin bu kişilerce alınması hiçbir şekilde bu yönde bir ilişki oluşturmayacaktır. Müvekkiller veya okuyucular hiçbir şekilde mevcut duruma ve özelliklerine ilişkin olarak uygun hukuki veya başka herhangi bir profesyonel görüş almadan, MDMHUKUK & DANIŞMANLIK web sitesinde yer alan herhangi bir hususa dayanarak bir eylemde bulunmamalıdır. MDM HUKUK & DANIŞMANLIK, bu web sitesi aracılığıyla ulaşılan üçüncü kişilere ait içeriklerden hiçbir şekilde sorumlu değildir.
MDM Hukuk ve Danışmanlık Tüm Hakları Saklıdır.