- +90 312 911 1168
- info@mdmhukuk.com
- Kızılırmak Mah. 1443. Cad. Ankara 1071 Plaza A Blok No:25/58 06510 Çankaya/ANKARA
Makale Başlıkları
Günümüz dünyasında iyice artan uluslararası ilişkiler neticesinde yabancılık unsuru taşıyan birçok uyuşmazlık karşımıza çıkmaktadır. Normalde yerel bir uyuşmazlık, uyuşmazlığın olduğu yerin yargı organlarınca çözüme kavuşturulur.
Ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar hakkında uluslararası yargı organlarınca çözülmesi sonucu verilen hükmün, bu uyuşmazlıkta taraf olan kişilerin kendi ülkelerinde de sonuç doğurabilmesi için o ülke makamlarınca tanınması ve tenfizi ile mümkün olmaktadır.
Bu tanıma ve tenfiz ile ilgili şartları her ülkenin kendisi belirlemektedir. Dolayısıyla yabancı bir mahkemede verilen bir kararın başka bir ülkede etki doğurabilmesi yapılması gereken işlemlere tanıma ve tenfiz denir.
Devletlerin egemenlik anlayışı neticesinde yabancı bir mahkeme tarafından verilen karar başka bir ülkede etki göstermez. Dolayısıyla yabancı bir mahkeme ilamına dayanarak başka bir ülkede bu ilam dayanak gösterilerek işlem yapılamaz ve etki gösteremez. Bu devletlerin egemenliği ve yargı bağımsızlığının bir sonucudur. Bu sebeplerden dolayı devletler yabancı bir mahkeme tarafından verilen kararı kendi ülkesinde sonuç doğurabilmesi için kendi iç hukuklarında ve imzaladıkları ya da taraf oldukları uluslararası antlaşmalardaki şartlara göre düzenlemektedir.
Bu bağlamda yabancı bir mahkeme tarafından verilen bir kararın başka bir ülkede hüküm ve sonuç doğurabilmesi için o ülkenin iç hukukunda ve taraf olduğu uluslararası antlaşmalardaki şartlara uygun olarak o hükmün tanınması veya tenfizi gereklidir. Tanıma ve tenfiz davaları kural olarak ayrı bir dava olarak açılmaktadır.
Bu davalar sonucu verilen tanıma veya tenfiz kararı ile birlikte yabancı bir mahkeme tarafından verilen hüküm, o ülkenin yerel mahkemesi tarafından verilmiş bir hüküm gibi sonuç doğuracaktır.
Burada önemli olan hususlardan bir tanesi de hangi karar için tanıma davası hangi karar için tenfiz davası açılacağına ilişkindir. Eğer yabancı mahkeme tarafından verilen karar o ülkenin icra organlarını harekete geçirecekse yani icrai bir özelliği mevcut ise bu durumda tenfiz davası açılacaktır.
Bunun dışındaki kararlarda ise tanıma davası açılacaktır. Yabancı mahkeme tarafından verilen kararın içerdiği hususlar bakımından tenfiz davası açılması gerekirken tanıma davasının açılması durumunda davacının tenfiz davası açmak yerine tanıma davası açmasında haklı bir sebebinin bulunması gerekmektedir.
Devletler, yabancı mahkeme kararlarını tanıyarak ya da tenfiz ederek hem kendi mahkemeleri tarafından verilen kararların da o ülkede tanınması ve tenfizi bakımından karşılıklılığı sağlaması hem de ilgili kişilerin menfaati koruması ve en önemlisi hukuki güvenilirliği sağlaması aynı zamanda da kendi mahkemelerini iş yükünü azaltarak para ve zaman kaybının önüne geçmesi bakımından önemlidir.
Devletlerin yabancı mahkeme kararlarını tanıması ve tenfizi usulünde kendi iç hukuklarındaki şartlar ile uluslararası antlaşmalardaki şartların farklılık göstermesi durumunda hangisinin uygulanacağı hususunda uygulamalarda sorunlar çıkmaktadır. Ancak Anayasa madde 90/5 hükmünün yorumlanması sonucunda ülkenin kendi iç hukukundaki şartlar ile uluslararası antlaşmalardaki şartlardan hangisi daha lehe ise oradaki şartların uygulanması gerektiğini söylemek mümkündür.
Yukarıda da izah ettiğimiz üzere yabancı mahkemeler tarafından verilen bir kararın başka bir ülkede hüküm ve sonuç doğurabilmesi için o ülkenin kendi iç hukukundaki şartlara ve taraf olduğu uluslararası antlaşmalardaki şartları haiz olması gerekmektedir.
Türk Hukuku’nda tanıma ve tenfize ilişkin şartlar MÖHUK’da düzenlenmiştir. MÖHUK madde 50’de tanıma ve tenfize ilişkin ön inceleme şartları, madde 58’de de tanıma ve tenfiz kararı verilebilmesi için gerekli esasa ilişkin şartlar belirtilmiştir.
Buna göre tanıma ve tenfize ilişkin ön inceleme şartları:
Tanıma ve tenfize kararının verilmesi için gerekli esasa ilişkin şartlar ise:
Türk mahkemeleri, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi sırasında sadece yukarıda izah edilen ön inceleme şartlarına ve esasa ilişkin şartlara uyulup uyulmadığını inceler, bunun dışında yabancı mahkeme kararının esasına girerek verilen kararın hukuka uygun olup olmadığını inceleme gibi bir yetkisi söz konusu değildir. Bu duruma hukukta revizyon yasağı denmektedir.
Hakim, eğer yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfizi sırasında ilgili kanundaki şartları taşıdığını görürse tanıma ya da tenfiz kararı vermek zorundadır. Hakimin şartların sağlandığı durumda tanıma ve tenfiz kararı vermesi hususunda herhangi bir takdir yetkisi yoktur.
Basit yargılama usulüne göre görülen tanıma ve tenfiz davalarında görevli mahkeme MÖHUK madde 51 hükmünde de açıkça belirtildiği üzere ‘’Asliye Mahkemeleri’’ dir.
Ancak özellikle yabancı mahkemelerin aile hukuku ile ilgili verdiklerin kararların tanıması ve tenfizinde görevli mahkemenin ne olduğu hususunda ve yine aynı şekilde ticaret, iş davalarının tanıması ve tenfizinde de hangi mahkemenin görevli olduğu konusunda ne doktrinde ne de Yargıtay’da bir görüş birliği söz konusu değildir.
Ancak ilgili kanunda asliye hukuk mahkemesi dememiş açıkça ‘’asliye mahkemeleri’’ dediğinden mütevellit aile, iş ve ticaret davalarındaki tanıma ve tenfiz davalarında bu mahkemelerin de asliye mahkemesi niteliği bulunduğundan dolayı kendi mahkemelerinde, diğer tanıma ve tenfiz davalarında ise görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemeleri olduğu görüşündeyim.
İlgili kanun maddesinde de belirtildiği üzere tanıma ve tenfiz davalarında yetkili mahkemeler; kişinin yerleşim yeri, yerleşim yeri yoksa Türkiye’de sakin olduğu yer, eğer her ikisi de yoksa bu durumda Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinde biri tanıma ve tenfiz davalarında yetkili mahkemeler olacaktır.
Yabancı mahkeme kararının tanınması Türk Hukuku’nda kesin hüküm ve kesin delil olmak üzere iki ayrı etkiye sahip olur. Türk mahkemeleri tarafından tanınan yabancı mahkeme kararları artık yerel mahkemelerin verdiği maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden kararlar ile aynı etkiye sahip olur. Bu kararlar ile Türk mahkemelerinin kesin hüküm teşkil eden kararları arasında bir altlık-üstlük ilişkisinin varlığından söz edilemez. Her iki karar da hukuken eşit etkiye sahip olur.
İlgili kanundaki şartları sağlayamayan Yabancı Mahkeme kararlarının tanınması Türk Mahkemeleri tarafından reddedilir. Bu durumda Türk Mahkemeleri tarafından tanınmayan Yabancı Mahkeme kararları Türk Hukuku’nda takdiri delil olarak kabul edilmektedir.
MÖHUK madde 59’a göre Türk Mahkemeleri tarafından tanınan Yabancı Mahkeme kararlarının kesin hüküm ve kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlayacaktır.
Tenfiz kararı ile Yabancı Mahkeme kararlarının Türk Hukuku’nda kesin hüküm ve kesin delil etkisi yanında tanıma kararının etkisinden farklı olarak bunların yanında icra kabiliyeti etkisi de vardır. Dolayısıyla eda hükmü içeren bir yabancı mahkeme kararı tanınırsa eğer kesin hüküm ve kesin delil etkisi olur ancak icra kabiliyeti etkisi olmaz. Bu yüzden eda hükmü içeren bir Yabancı Mahkeme kararının Türk Hukuku nezdinde kesin hüküm ve kesin delil etkisi dışında bunlara ek olarak icra kabiliyeti etkisi de eklenmek isteniyorsa bu durumda tenfiz kararı verilmesi gerekir.
Yabancı Mahkeme tarafından verilen bir kararın Türk Mahkemeleri tarafından tenfizi talep edildiğinde mahkeme yabancı mahkeme kararının tamamen tenfizine, kısmen tenfizine ya da tenfiz talebinin reddine karar verebilir. Ancak eğer tenfiz talebi kabul edilirse bu durumda yabancı mahkeme kararının hüküm fıkrası Türk Hukuku’nda etki doğuracaktır. Dolayısıyla Yabancı Mahkeme kararının hüküm fıkrasında bulunmayan bir talep Türk Hukuku’nda tenfiz kararı verildi diye talep edilemez. Aynı zamanda belirtmek gerekir ki Türk Mahkemeleri tarafından tenfiz kararı verilen yabancı mahkeme kararı kesin hüküm niteliği gereği ilamlı icraya konu edilebilecektir.
Tanıma kararında olduğu gibi tenfiz kararı da Yabancı Mahkeme hükmünün kesinleştiği andan itibaren etkisini doğurur.
Doktrin ve Yargıtay uygulamaları göz önüne alındığı zaman, tanıma ve tenfiz davalarına ilişkin zamanaşımı süreleri Yabancı Mahkeme kararlarının Türk Mahkemeleri’nde tanınması ya da tenfiz edilmesinden sonra başlayacağı kabul edilmiştir.
Tanıma ve Tenfiz davalarında verilen kararlara karşı başvurulan kanun yollarında bölge adliye mahkemelerinin fiilen göreve başladığı 20.07.2016 tarihi önemli bir ayrım teşkil eder. Buna göre tanıma ve tenfiz kararı (reddi veya kabulü) bu tarihten önce alınmışsa başvurulabilecek kanun yolları temyiz ve karar düzeltme yolu iken; bu tarihten sonra bu karar alınmışsa başvurulabilecek kanun yolları istinaf ve temyiz kanun yollarıdır. Zira bölge adliye mahkemelerinin fiilen göreve başladığı tarih olan 20.07.2016 tarihi ile birlikte karar düzeltme yolu da hukuk üzenimizden çıkmıştır.
Taraflar arasında çıkmış veya çıkması muhtemel ihtilaflar için taraflar uyuşmazlığın devletlerin yargı organları yerine özel kişiler olan hakemler tarafından çözülmesini “tahkim sözleşmesi” ile önceden kararlaştırmış olabilirler.
Tahkim sözleşmesi yetkili devlet mahkemelerinin yetkisini ortadan kaldıran bir sözleşmedir. Özel bir yargı yolu olan tahkimde hakemler uyuşmazlık alanlarında uzmanlaşmış kişilerden oluşmaktadır ve uyuşmazlığın yargı yoluna kıyasla daha kısa sürede çözülmesi mümkündür.
Günümüzde özellikle uluslararası ticaretten doğan uyuşmazlıklarda tahkim yoluna sıklıkla başvurulmaktadır.
Milletlerarası tahkim kararları hakkında 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 60 ila 63. Maddeleri ve 21.06.2001 tarihli Milletlerarası Tahkim Kanunu başvurulacak önemli hukuki kaynaklardandır.
MAHKEMESİ: ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tanıma-tenfiz davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, muris babası ile davalı arasında kira sözleşmesi imzalandığını, davalının kira bedellerini ödemediğini, …
Asliye Hukuk Mahkemesince davalıya icra bildirimi gönderildiğini, davalının itiraz ettiği ancak … Eyalet Mahkemesi’ nin 19.564 Euro nun davalı tarafından ödenmesine karar verdiğini, kararın kesinleştiğini ileri sürerek, …
Eyalet Mahkemesi’ nin 06.07.2005 tarihli kararının tanınması ve alacağın tenfizine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; kararın kesinleşmediğini, ilamda alacağa dair hüküm olmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece; yabancı mahkeme kararının kesinleşmediği ve icra kabiliyeti olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tenfiz ve tanıma davalarında; dava dilekçesine yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslının veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneğinin ve onanmış tercümesinin, ilamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin eklenmesi gerekmektedir.
5718 sayılı Yasanın 53.maddesinde yer alan düzenleme bu şekildedir.
Davaya konu istem, yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizine ilişkin bulunmakla öncelikle, buna ilişkin yasal düzenlemeler ile kavram ve kurumların irdelenmesinde yarar vardır:
Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK)’un İkinci Kısmının İkinci Bölümünde düzenlenmiştir. Kanunun 50 ilâ 57.maddeleri “tenfiz” e, 58 ile 59.maddeleri ise “tanıma”ya ilişkindir.
5718 sayılı Kanunun; “Tenfiz Kararı” başlıklı 50.maddesinin 1.fıkrasında:“Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.”
“Tenfiz İstemi” başlıklı 52.maddesinin 1.fıkrasının 1.cümlesinde: “Kararın tenfiz edilmesinde hukukî yararı bulunan herkes tenfiz isteminde bulunabilir. Tenfiz Şartları” başlıklı 54.maddesinde:
“(1) Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.” yasal ifadesini içermektedir. “Tanıma” başlıklı 58.maddesinde:
“(1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz.
(2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir.
(3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye’de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.”
“Kesin Hüküm ve Kesin Delil Etkisi” başlıklı 59.maddesinde: “Yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.”
Hükümleri yer almaktadır. Maddi anlamda kesin hükmün, taşıdığı niteliğin gereği olarak, iki sonucu bulunmaktadır: kararın kesin delil teşkil etmesi ve aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple dava açılması halinde karşı tarafın kesin hüküm itirazında bulunabilmesidir. İşte yabancı mahkeme kararının tanınmasının hukuki gerekçesini, kararın kesin hüküm kuvveti oluşturmaktadır.
Tenfiz ve tanıma davalarında; dava dilekçesine yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslının veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneğinin ve onanmış tercümesinin, ilamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin eklenmesi gerekmektedir.
5718 sayılı Yasanın 53.maddesinde yer alan düzenleme bu şekildedir.05.10.1961 tarihli … Sözleşmesinin 3. ve 4.maddelerinde tanımlanan şekilde ilamın aslına uygun olduğunun teyidi için onay şerhinin belgenin verildiği devletin yetkili makamlarınca karara işletilmesi, bundan sonra tercümenin orada bulunan Türk yetkili makamlarınca tasdikinin sağlanması gerekmektedir.
Somut olayda, … Eyalet Mahkemesinin 06.07.2005 tarihli kararının onanmış tercümesinin dosyada bulunduğu, kararın 23.08.2005 tarihinde kesinleştiğine dair şerh bulunduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece; yukarıda açıklananlar ışığında 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun uyarınca işin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tanıma ve tenfiz davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; … …. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi’nin 28/10/2004 Karar tarihli ve 8 F 83/2000 Esas no’lu nafaka ödenmesine ilişkin kararının tanıma ve tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, “Davanın kabulü ile …. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi’nin 28/10/2004 Karar tarihli ve 8 F 83/2000 Esas no’lu nafakaya ilişkin yabancı mahkeme ilamının 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku hakkında kanunun ilgili maddeleri uyarınca tanınmasına ve tenfizine,” karar verilmiş; davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Tenfiz ve tanıma davalarında; dava dilekçesine yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslının veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneğinin ve onanmış tercümesinin, ilamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin eklenmesi gerekmektedir. 5718 sayılı Yasanın 53.maddesinde yer alan düzenleme bu şekildedir.
Davaya konu istem, yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizine ilişkin bulunmakla öncelikle, buna ilişkin yasal düzenlemeler ile kavram ve kurumların irdelenmesinde yarar vardır:
Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK)’un İkinci Kısmının İkinci Bölümünde düzenlenmiştir. Kanunun 50 ilâ 57.maddeleri “tenfiz” e, 58 ile 59.maddeleri ise “tanıma”ya ilişkindir.
5718 sayılı Kanunun;
“Tenfiz Kararı” başlıklı 50.maddesinin 1.fıkrasında:
“Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.”
“Tenfiz İstemi” başlıklı 52.maddesinin 1.fıkrasının 1.cümlesinde:
“Kararın tenfiz edilmesinde hukukî yararı bulunan herkes tenfiz isteminde bulunabilir..”
“Tenfiz Şartları” başlıklı 54.maddesinde:
“(1) Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.” yasal ifadesini içermektedir.
“Tanıma” başlıklı 58.maddesinde:
“(1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz.
(2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir.
(3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye’de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.”
“Kesin Hüküm ve Kesin Delil Etkisi” başlıklı 59.maddesinde:
“Yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.”
Hükümleri yer almaktadır.
Maddi anlamda kesin hükmün, taşıdığı niteliğin gereği olarak, iki sonucu bulunmaktadır: kararın kesin delil teşkil etmesi ve aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple dava açılması halinde karşı tarafın kesin hüküm itirazında bulunabilmesidir.
İşte yabancı mahkeme kararının tanınmasının hukuki gerekçesini, kararın kesin hüküm kuvveti oluşturmaktadır.
Somut olayda,…. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Aile) 28.10.2004 Tarih ve 8F 83/2000 Esas nolu kararın kesinleşme şerhine rastlanılamamış olması 5718 sayılı yasanın 53.maddesi uyarınca bozmayı gerektirmiştir.
Mahkemece, kesinleşme şerhi aranmaksızın davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanunu’nda kabul edilen sisteme göre, tenfiz hâkimince, yabancı mahkeme kararı esastan incelenemez ve hukuka uygunluğu denetlenemez.
Şu durumda tenfiz hâkiminin, tenfiz şartları dışında, ilamın içeriği üzerinde incelemede bulunma hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 54. maddesinde tenfiz şartları “…
a)Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması,
b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması,
c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması,
ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması” şeklinde düzenlenmiştir.
O halde mahkemece tenfizi istenen kararın kesinleşme şerhini gösterir apostil şerhli aslı ve onanmış örneğinin dosyada mevcut olup olmadığı, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un
54. maddesinde yer alan tenfiz şartlarının bulunup bulunmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanlış gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dilekçesinde; Mannheim Aile Mahkemesinin nafaka ödenmesine ilişkin kararının tenfizine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkeme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
…2-Temyiz dilekçesinin süresinde olduğu kabul edilmekle davalının temyizine gelince;
Tenfiz ve tanıma davalarında; dava dilekçesine yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslının veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneğinin ve onanmış tercümesinin, ilamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin eklenmesi gerekmektedir. 5718 sayılı Yasanın 53.maddesinde yer alan düzenleme bu şekildedir.
Davaya konu istem, yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizine ilişkin bulunmakla öncelikle, buna ilişkin yasal düzenlemeler ile kavram ve kurumların irdelenmesinde yarar vardır:
Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun(MÖHUK)’un İkinci Kısmının İkinci Bölümünde düzenlenmiştir. Kanunun 50 ilâ 57.maddeleri “tenfiz” e, 58 ile 59.maddeleri ise “tanıma”ya ilişkindir.
5718 sayılı Kanunun;
“Tenfiz Kararı” başlıklı 50.maddesinin 1.fıkrasında:
“Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.”
“Tenfiz İstemi” başlıklı 52.maddesinin 1.fıkrasının 1.cümlesinde:
“Kararın tenfiz edilmesinde hukukî yararı bulunan herkes tenfiz isteminde bulunabilir..”
“Tenfiz Şartları” başlıklı 54.maddesinde:
“(1) Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.”
“Tebliğ ve İtiraz” başlıklı 55.maddesinde:
(1) Tenfiz istemine ilişkin dilekçe, duruşma günü ile birlikte karşı tarafa tebliğ edilir. İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması ve tenfizi de aynı hükme tâbidir. Hasımsız ihtilâfsız kaza kararlarında tebliğ hükmü uygulanmaz. İstem, basit yargılama usulü hükümlerine göre incelenerek karara bağlanır.
(2) Karşı taraf ancak bu bölüm hükümlerine göre tenfiz şartlarının bulunmadığını veya yabancı mahkeme ilâmının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş yahut yerine getirilmesine engel bir sebep ortaya çıkmış olduğunu öne sürerek itiraz edebilir.”
“Karar” başlıklı 56.maddesinde:
“Mahkemece ilâmın kısmen veya tamamen tenfizine veya istemin reddine karar verilebilir. Bu karar yabancı mahkeme ilâmının altına yazılır ve hâkim tarafından mühürlenip imzalanır.”
“Yerine Getirme ve Temyiz Yolu” başlıklı 57.maddesinde:
“(1) Tenfizine karar verilen yabancı ilâmlar Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmlar gibi icra olunur.
(2) Tenfiz isteminin kabul veya reddi hususunda verilen kararların temyizi genel hükümlere tâbidir. Temyiz, yerine getirmeyi durdurur.”
“Tanıma” başlıklı 58.maddesinde:
“(1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz.
(2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir.
(3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye’de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.”
“Kesin Hüküm ve Kesin Delil Etkisi” başlıklı 59.maddesinde:
“Yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.”
Hükümleri yer almaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, her mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Kesin hüküm teşkil eden mahkeme kararları-istisnalar dışında- icra kabiliyeti de taşırlar. Ne var ki, hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımayan mahkeme kararları da bulunmaktadır.
Bir mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki sonucu birlikte taşıyıp taşımadığı, kesin hüküm teşkil eden o mahkeme kararının hukuki niteliğine göre belirlenir. Aynı sonuç yabancı mahkeme kararları için de söz konusudur.
Kesin hüküm, bir uyuşmazlığı nihai olarak ortadan kaldıran ve o hususun mahkemelerde yeniden inceleme konusu yapılmasına engel olan kanuni hakikat vasfıdır ve kararın aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple yeniden kaza organı önünde muhakeme konusu yapılamamasıdır.
İstisnalar dışında icra kabiliyeti olan kararlar, hem maddi hem de şekli kesinlik taşıyan kararlardır.
Maddi anlamda kesin hükmün, taşıdığı niteliğin gereği olarak, iki sonucu bulunmaktadır: kararın kesin delil teşkil etmesi ve aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple dava açılması halinde karşı tarafın kesin hüküm itirazında bulunabilmesidir.
İşte yabancı mahkeme kararının tanınmasının hukuki gerekçesini, kararın kesin hüküm kuvveti oluşturmaktadır.
05.10.1961 tarihli Lahey Sözleşmesinin 3. ve 4.maddelerinde tanımlanan şekilde ilamın aslına uygun olduğunun teyidi için onay şerhinin belgenin verildiği devletin yetkili makamlarınca karara işletilmesi, bundan sonra tercümenin orada bulunan Türk yetkili makamlarınca tasdikinin sağlanması gerekmektedir.
Somut olayda Federal Almanya Devleti Mahkemesi tarafından verilen kararın kesinleşme şerhinin ve yapılan tercümenin yetkili Türk makamları tarafından onandığına dair tasdik şerhinin bulunmaması bozmayı gerektirmiştir.
Mahkemece, açıklanan yönler incelenmeden ve belirtilen eksiklikler giderilmeden eksik inceleme sonucu davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Faydalı Linkler:
MDM Hukuk ve Danışmanlık; Ankara merkezli faaliyet gösteren bir avukatlık bürosudur.
Büromuz; ülke genelinde avukatlık mesleğinin yasal ve etik değerleri çerçevesinde hukukun bir çok alanında yetkin kadrosuyla avukatlık ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır.
Bu web sitesi ve içindeki bilgiler, Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kurallarına göre ve özellikle reklam yasağına uygun olarak tasarlanmıştır. MDM HUKUK & DANIŞMANLIK web sitesinin tüm bilgi ve materyaller sadece bilgilendirme olup bunların tamamına veya bir kısmına dayanılarak yapılan işlemlere, eylemlere ve bunların sonuçlarına ilişkin hiçbir sorumluluk kabul edilmez. Söz konu bilgilerin aktarılması ile kullanıcılar ve web tarayıcıları ile MDM HUKUK & DANIŞMANLIK arasında bir avukat-müvekkil ilişkisi yaratılması amaçlanmamıştır ve bilgilerin bu kişilerce alınması hiçbir şekilde bu yönde bir ilişki oluşturmayacaktır. Müvekkiller veya okuyucular hiçbir şekilde mevcut duruma ve özelliklerine ilişkin olarak uygun hukuki veya başka herhangi bir profesyonel görüş almadan, MDMHUKUK & DANIŞMANLIK web sitesinde yer alan herhangi bir hususa dayanarak bir eylemde bulunmamalıdır. MDM HUKUK & DANIŞMANLIK, bu web sitesi aracılığıyla ulaşılan üçüncü kişilere ait içeriklerden hiçbir şekilde sorumlu değildir.
MDM Hukuk ve Danışmanlık Tüm Hakları Saklıdır.