

Kooperatif Nedir? Nasıl Kurulur? Çeşitleri Nelerdir?


Ağır Ceza Mahkemesi Tabi Suçlar ve Süreleri
Makale Başlıkları
Vasinin Atanması ve Denetlenmesi
Vasinin Atanması ve Denetlenmesi ile ilgili makaleyi okuyorsunuz dilerseniz profesyonel danışmanlık almak için iletişim sayfamızdan bizlere ulaşabilirsiniz.
Hak ve Fiil Ehliyeti Kavramları
Her birey doğduğu anda hak ehliyetine sahip olur. Hak ehliyeti bireyin hak ve borçlara sahip olabileceği anlamına gelir. Bireyler hak ehliyetini tam ve sağ doğumla birlikte ana rahmine düştüğü andan itibaren geçmişe etkili olarak kazanmaktayken hak ehliyetinin kaybı ancak bireyin ölümüyle gerçekleşmektedir.
Fiil ehliyeti ise bireyin kendi eylemleriyle hak edinebilmesi ve borç altına girebilmesi anlamına gelmektedir. Kişinin fiil ehliyetine sahip olması içinse hukukumuzda 3 şart aranmaktadır.
Bunlar:
- Kişinin ayırt etme gücüne sahip olması, (Bu şart bireyin fiillerinin anlam ve sonuçlarını kavrayabilmesi ve akla uygun davranmasını engelleyecek herhangi bir halin bulunmaması anlamına gelmektedir.)
- Kişinin kısıtlanmamış olması, (Kişinin kanunda sayılan şekillerde fiil ehliyetinin kısıtlanmamış olması anlamına gelmektedir.)
- Kişinin ergin bir birey olması. (Kişi normal şartlar altında 18 yaşını doldurmakla beraber ergin sayılır. Bunun dışında evlenme yoluyla ya da mahkeme kararıyla ergin kılınma mümkündür.)
Bu koşulların tamamını sağlamayan bireyin fiil ehliyetine sahip olduğundan söz edilemez.
Vesayet Kurumu
Vesayet kurumu 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 396 ile 494. maddeleri arasında detaylı olarak düzenlenmiştir. Bireylerin fiil ehliyetini kendisinin kullanamayacağının belirlendiği durumlarda onların yerine bir başka kişinin; fiil ehliyeti kısıtlanan bireyi veya fiil ehliyetine sahip olmayan küçüğü veya ayırt etme gücüne sahip olmayan bireyi temsil etmesi, onun adına vesayet makamlarının gözetim ve denetiminde onun yapamayacağı işlemleri yapmaya yetkilendirilmesine yarayan kurumdur.
Vesayet Organları
Vesayet organları Türk Medeni Kanunu’nun 396. maddesi ve devamı hükümlerinde sayılmıştır. Buna göre vesayet daireleri, vasi ve kayyımlar vesayet organlarıdır.
Vesayet daireleri kendi arasında kamu vesayeti ve özel vesayet olarak ayrılmaktadır. Kamu vesayeti, vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemeleri ve denetim makamı olan Asliye Hukuk Mahkemeleri tarafından yürütülür.
Özel vesayet ise vesayetin vesayet altına alınan kişinin menfaatinin ve bir ortaklığın işlerinin gerektirmesi gibi hallerde vesayet makamı olan Sulh Hukuk mahkemesine değil bir aile meclisine verilmesi durumudur.
Vesayet organlarından ikincisi ise vasi ve kayyımlardır. Kayyım belirli işleri ve malvarlığını yönetmesi amacıyla atanırken vasi vesayet altındaki bireyi hukuki işlemlerde temsil etmekle ve kişilik ve malvarlığıyla ilgili değerlerini korumakla görevlendirilmiştir.
Vesayetin Gerektiği Haller
Türk Medeni Kanunu’nda sayılan vesayeti gerektiren iki hal bulunmaktadır. Bunlar kişinin küçüklüğü ve kısıtlanmış olmasıdır. Küçüğün vesayet altına alınması için velayet altında bulunmaması gerekir.
Bireyin kısıtlanmış olması nedeniyle vesayet altına alınması için gereken haller ise kanunun 405. maddesi ve devamında sayılmaktadır.
Bunlar: Akıl hastalığı ve akıl zayıflığı, Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim, Özgürlüğü bağlayıcı ceza nedeniyle, İstek üzerine kısıtlanmadır.
Bireyin kısıtlanması ve vesayet altına alınması hem kendi menfaati açısından hem de çevresindekilerin ve toplumun güvenliği açısından önem arz etmektedir.
Örneklemek gerekirse; akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kişinin korunmaya ve yardıma ihtiyacı olduğu bir gerçektir. Aynı şekilde kişi yaşlı olması veya tam aksine genç ve deneyimsiz olması nedeniyle kendi isteği üzerine kısıtlanabilmektedir.
Dahası özgürlüğü bağlayıcı cezaya çarptırılan bireyin de aldığı ceza nedeniyle serbest bir kişiye kıyasla kendi işlemlerini yapması mümkün olmamaktadır. Bu hallerde kısıtlanan kişinin menfaati ön planda tutulmakta ve hukuki iş ve işlemlerinde kendisini temsil edecek bir kişiye ihtiyacı olmaktadır.
Nitekim kısıtlanan kişinin ailesini yaşadığı toplumu ve kendisini etkileyecek şekilde malvarlığı üzerinde savurgan davranması, sağlığına ve ailesine zarar verecek bağımlılıklara ve kötü yaşam tarzına sahip olması durumunda da kişinin kendisini temsilen deyim yerindeyse aklı başında davranacak kişilerin yardımına ihtiyacı olmaktadır.
Ancak dikkat edilmelidir ki kısıtlama kararı kişinin fiil ehliyetini tamamen ortadan kaldırdığı ve birçok önemli hususta karar verme yetkisini bir başkasına verdiği için mümkün olduğunca doğru değerlendirme yapılmalıdır. Bunun için kanunumuzda kısıtlılık kararının verilmesini düzenleyen usuller bulunmaktadır. Kısıtlama kararının, kısıtlanacak kişinin dinlenilerek, gereken hallerde resmi kuruluşlardan sağlık raporu alınarak ve kısıtlı kişinin yaşadığı çevrede ilan edilerek uygulanması gerekmektedir.
Bireyler Hakkında Vesayet Düzenlemelerini Yapmaya Yetkili ve Görevli Mahkeme
Vesayet işlerinde yetkili makam küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet daireleridir. Buradan görevli makamların da vasiyi denetim altında tutan sulh hukuk mahkemeleri ve vasinin işlemlerini denetleyen asliye hukuk mahkemeleri olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Vasinin Atanması ve Görevleri
Kişiye vasi atanırken vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemelerinin dikkat etmesi gerekenlerden biri atanacak kişinin ergin olması ve vasiliğin gerektirdiği işleri yapabilecek kabiliyette olmasıdır.
Bir kişiyi temsilen birden çok vasi atanabilir ancak bu kişilerin birlikte atanmaya razı olmaları gerekir. Vasi atanırken dikkat edilecek bir diğer husus da atanacak kişinin vesayet altına alınacak kişiyle ilişkisinin yakın olmasıdır.
Bunun için öncelikle vasiliğe engel haller bulunmuyorsa kişinin eşi veya yakın hısımlarından biri tercih edilmeli ve vasi atanırken vesayet altına alınacak kişinin veya ana ve babasının görüşüne göre atama yapılmalıdır.
Vesayet altına alınacak kişiyle aynı yerleşim yerinde ikamet eden şahısların vasilikten kaçınma hakları bulunmazken kanunumuzda vasilikten kaçınma hakkı tanınan kimseler ve vasiliğe engel durumlar da düzenlenmiştir.
Vasilikten kaçınan kişinin 60 yaşını doldurmuş olması, bir başka kişinin vasisi olması gibi gerekçelerle vasiliği kabul etmeme hakkı varken atanacak kişinin kısıtlı olması, kamu hizmetinden yasaklı olması veya haysiyetsiz hayat sürme halleri gibi haller kişinin vasi atanmasına engel sebeplerdendir.
Vasinin Atanması Vasi atama kararı atanan kişiye derhal tebliğ olunmakla beraber kişinin 10 gün içinde vasilikten kaçınma hakkı bulunmaktadır.
Göreve başlayan vasinin yönetilecek malvarlığının defterini tutma, vesayet atanan kişiye ait değerli malları güvenli bir yerde saklama, menfaat gerektirdiği ölçüde ve vesayet makamının izniyle taşınırların satışını gerçekleştirme ve vesayet altına alınan kişinin malvarlığıyla ilgili yönetim işlerini yapma görevleri bulunmaktadır.
Aynı zamanda vasi, vesayet altına alınan kişiyi korumakla, bakımını sağlamakla ve yardımcı olmakla görevlendirilebilir. Vesayet altına alınan kişinin de vasinin veya vesayet makamlarının denetiminde bazı işlemler yapması mümkündür. Bu işlemler T.M.K’nun 451. maddesi ve devamında sayılmıştır.
Vesayet Dairelerinin Görevleri
Vesayet daireleri olan sulh hukuk mahkemelerinin ve asliye hukuk mahkemelerinin asıl olarak şikayet ve itirazları inceleme, izin verme ve rapor ve hesapları inceleme gibi görevleri bulunmaktadır.
Vesayet Organlarının Sorumluluğu ve Vasinin Denetlenmesi
Vesayet organları vasilik görevlerini yerine getirirken özenli davranmakla mükelleftir. Vesayet altındaki kişinin uğradığı zararlardan kusuru varsa vasi ve vesayet dairelerindeki görevlinin neden olduğu zarardan görevli şahsa rücu etmek şartıyla devlet doğrudan sorumludur.
Vasinin denetlenmesine ilişkin getirilen mekanizmalar T.M.K 461 ile 464. Maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Buna göre;
“A. Şikâyet ve itiraz Madde 461- Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi ve her ilgili, vasinin eylem ve işlemlerine karşı vesayet makamına şikâyette bulunabilir. Vesayet makamının kararlarına karşı tebliğ gününden başlayarak on gün içinde denetim makamına itiraz edilebilir.”
Vasinin denetimi için m.461 hükmünden de anlaşılacağı üzere vesayet altına alınan kişinin ayırt etme gücüne sahip olması şartıyla vasinin eylem ve işlemlerine karşı vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesine ve buradan çıkacak kararlara karşı da 10 gün içinde asliye hukuk mahkemesine başvurarak vasinin denetimini talep etme hakkı vardır.
“ B. İzin I. Vesayet makamından Madde 462- Aşağıdaki hâllerde vesayet makamının izni gereklidir:
- Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir aynî hak kurulması,
- Olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin alımı, satımı, devri ve rehnedilmesi,
- Olağan yönetim sınırlarını aşan yapı işleri,
- Ödünç verme ve alma,
- Kambiyo taahhüdü altına girme,
- Bir yıl veya daha uzun süreli ürün ve üç yıl veya daha uzun süreli taşınmaz kirası sözleşmeleri yapılması,
- Vesayet altındaki kişinin bir sanat veya meslekle uğraşması,
- Acele hâllerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması,
- Mal rejimi sözleşmeleri, mirasın paylaştırılması ve miras payının devri sözleşmeleri yapılması,
- Borç ödemeden aciz beyanı,
- Vesayet altındaki kişi hakkında hayat sigortası yapılması,
- Çıraklık sözleşmesi yapılması,
- Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım veya sağlık kurumuna yerleştirilmesi,
- Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi.”
Vasinin yukarıda sayılan işlemleri yapması için sulh hukuk mahkemesinden izin alması gerekmektedir. Bu husus sayılan işlemlerin vesayet altına alınan kişinin malvarlığında önemli değişimlere yol açacak işlemler olması göz önüne alındığında tek kişinin inisiyatifine bırakılmaması açısından oldukça yerindedir.
“ II. Denetim makamından Madde 463- Aşağıdaki hâllerde vesayet makamının izninden sonra denetim makamının da izni gereklidir: asli
- Vesayet altındaki kişinin evlât edinmesi veya evlât edinilmesi,
- Vesayet altındaki kişinin vatandaşlığa girmesi veya çıkması,
- Bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluluğu gerektiren bir ortaklığa girilmesi veya önemli bir sermaye ile bir şirkete ortak olunması,
- Ömür boyu aylık veya gelir bağlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri yapılması,
- Mirasın kabulü, reddi veya miras sözleşmesi yapılması,
- Küçüğün ergin kılınması,
- Vesayet altındaki kişi ile vasi arasında sözleşme yapılması.”
Vesayet makamından alınacak izinle gerçekleştirilebilecek işlemler kişinin malvarlığını etkilemektedir. Bu halde vesayet altına alınanın kişi varlığı hakları da dâhil olmak üzere birçok hakkını doğrudan etkileyecek işlemlerin evleviyetle denetime tabi tutulması gerekmektedir. Bu husus gözetildiğinde m.462’de sayılan işlemleri yapmak için sulh hukuk mahkemesinden alınacak izne ek olarak denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesinden izin alınması zorunluluğu getirilmiştir.
“C. Rapor ve hesapların incelenmesi Madde 464- Vesayet makamı, vasinin belli dönemlerde vereceği rapor ve hesapları inceler; gerekli gördüğü hâllerde bunların tamamlanması veya düzeltilmesini ister. Vesayet makamı, rapor ve hesapları kabul veya reddeder; gerektiğinde vesayet altındaki kişinin menfaatini korumak için uygun önlemleri alır.“
Vesayet makamının belirli aralıklarla vasiyi denetime tabi tutması ve gerekli gördüğü halde vasinin işlemlerine müdahale edebilmesi de önemli bir denetim yoludur.
Vasiliğin Sona Ermesi ve Kesin Hesabın Teslimi
Kısıtlılığın sona ermesi, vesayet altındaki kişini ayırt etme gücünü kazandığının sağlık raporuyla ortaya konulması, küçüğün ergin olması gibi vesayeti gerektiren hallerin sona ermesiyle vasinin görevi de sona erer. Vasinin Atanması bunun dışında vasinin fiil ehliyetini kaybetmesi veya vefatı, vasilik görevi süresinin dolması, vasiliğe engel bir durumun veya kaçınma sebebinin ortaya çıkması ve görevden alınma gibi nedenler vasiliğin sona erme halleridir.
Vasilik görevi sona eren vasi yönetimle ilgili raporu ve kesin hesabı sunmakla sorumludur. Sorumlu vasi ve kayyıma karşı açılacak tazminat davasında olağan zamanaşımı kesin hesabın tesliminden itibaren 1 yıldır. Zararın doğduğunun kesin hesabın tesliminde anlaşılamayacak bir şekilde sonradan ortaya çıkması durumunda olağanüstü zamanaşımı zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl ve her halükarda kesin hesabın tesliminden itibaren 10 yıldır.
Vasinin Denetlenmesi ve Sorumluluğuna Dair Emsal Yargı Kararları
Yargıtay Kararı – 18. HD., E. 2014/19237 K. 2015/8006 T. 11.5.2015
Davacı, dava dilekçesi ile kısıtlı …’e vasi olarak atandığını, vesayeti altındaki kısıtlının bankada bulunan paranın ihtiyaç nedeniyle çekilmesi konusunda izin verilmesini istemiş, mahkemece talebin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı denetim makamına itiraz edilmesi üzerine denetim makamı itirazı reddetmiştir.
Türk Medeni Kanununun 396. maddesinde, vesayet organlarının vesayet daireleri ile vasi ve kayyımlardan oluştuğu; 397. maddesinde ise, kamu vesayetinin, vesayet ve denetim makamından oluşan vesayet daireleri tarafından yürütüleceği, vesayet makamının sulh hukuk mahkemesi, denetim makamı ise asliye hukuk mahkemesi olduğu hükme bağlanmış, kanun koyucu kamu vesayetinde, vesayet organı olan vasiler ile vesayet daireleri olan sulh ve asliye mahkemeleri arasında 461. maddede bir hiyerarşi kurmuştur.
Vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi, vasinin eylem ve işlemlerine karşı, denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesi de, sulh hukuk mahkemesinin kararlarına karşı şikayet ve itiraz mercidir.
Aynı Kanunun 488. maddesinde de; vesayet makamının vesayetin idaresiyle ilgili olarak aldığı kararlara karşı ilgililerin tebliğden başlayarak on gün içinde itiraz edebilecekleri, denetim makamı ise gerektiğinde duruşma da yaparak bu itirazı kesin olarak karara bağlayacağı belirtildiğinden, denetim makamının kararı kesin olması nedeniyle sulh hukuk mahkemesince bu karara uyulması gerekmektedir.
Bu bakımdan vesayet makamının vesayetin yönetimiyle ilgili olarak aldığı kararlar kazai nitelikte temyizi kabil kararlardan değildir. O halde, bu hususta vesayet makamınca bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine İADESİNE, 11.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı – Ankara BAM, 18. HD., E. 2018/1883 K. 2020/749 T. 4.6.2020
TMK’nun 461.maddesi gereğince vesayet makamı denetim görevi kapsamında vasinin görevini yerine getirmediği kanaatine varırsa görevine son verir ve yeni bir vasi atar. Bu durumda, vasi K5’nun görevini yerine getirmediğine ilişkin şikayetlerin icra mahkemesince incelenemeyeceği gibi K5’na icra emrinin tebliğ edildiği 01/07/2016 tarihinde borçlunun vasisi olduğundan yapılan tebliğ işlemi usulüne uygun olup şikayetçinin bu yöne ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Ancak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesi ile bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her erginin kısıtlanacağı yasal düzenlemesi mevcuttur.
Kısıtlanmayı gerektiren bir durumu bulunan kimse mahkeme kararı ile kısıtlanarak, kendisine bir vasi atanır.
Vasi, vesayet altındaki kısıtlıyı hukuki işlemlerde temsil etmekle görevlidir. (MK. madde 403) Kısıtlının tek başına dava açması mümkün değildir. Davada yasal temsilcisi olan vasisi tarafından temsil edilmesi gerekir.
Hükümlüler kısıtlı olduğundan medeni hakları kullanma ehliyeti dolayısıyla dava ehliyetleri yoktur. Vasinin Atanması Dava ehliyeti olmayan kişiler taraf bulundukları davalarda kanuni temsilcileri tarafından temsil edilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 462/8. maddesi gereğince, acele hâllerde geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, vasinin, dava açması vesayet makamının iznine tabi tutulmuştur.
Böylece, konusu ve türü ne olursa olsun, vasinin, vesayet altındaki kişi adına herhangi bir davayı açabilmesi, bu konuda, vesayet makamından, izin almış olma koşuluna bağlıdır.
Bu koşul, vesayet altınmış alınmış kişinin çıkarlarını koruma amacına yönelik olup, o konudaki hukuksal düzenlemeler çerçevesinde kazanma şansı bulunmayan bir davanın açılmasını ve böylelikle vesayet altındaki kişinin bahse konu dava nedeniyle zarara uğramasını engellemek için öngörülmüştür.
Dolayısıyla, bu konu kamu düzenine ilişkin olduğundan herhangi bir davada vasinin bu yönde izin almış olup olmadığı hususu, Mahkemece ve Yargıtay’ca resen gözetilmelidir. Vasinin izin almaksızın dava açması durumunda, davayı gören mahkemenin, vasiye bu yönde karar alıp sunmak üzere uygun bir süre vermesi gerekir; aksi durumda yargılamaya devam edilerek uyuşmazlığın sonuçlandırılması kanuna aykırıdır. (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/1384Esas – 2018/2349Karar sayılı ilamı)
Somut olayda, şikayetçi vasinin, bu hususta vesayet makamından izin almış olduğu ileri sürülmediği gibi dosyaya buna dair bir karar da sunmadığı görülmüştür. Mahkemece, vasiye, eldeki uyuşmazlık konusunda vesayet makamından izin alıp buna dair kararı şikayet dosyasına sunması için uygun bir sürenin verilmesi; Vasinin Atanması bu nitelikte bir karar alınıp sunulduğu takdirde yargılamaya devamla esas hakkında hüküm kurulması; aksi takdirde, uyuşmazlığın esasına girilmeksizin istemin bu nedenle reddine karar verilmesi gerekir.
Bu durumda, mahkemece, vasiye, eldeki uyuşmazlık konusunda vesayet makamından izin alıp buna dair kararı şikayet dosyasına sunması için uygun bir sürenin verilerek oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın İİK.nın 353/1-a-4 maddesi gereğince ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı – Ankara BAM, 1. HD., E. 2018/706 K. 2019/276 T. 6.3.2019
Vasinin Atanması Dava; kısıtlı adına kayıtlı taşınmazın pazarlıkla satışı kararına istinaden yapılan satışın iptaline ilişkindir.
Dosya kapsamından; K2’ın Aksaray 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/7 Esas 2010/382 Karar sayılı kararıyla kısıtlandığı, kendisine K4’ın vasi olarak atandığı, vasinin talebi üzerine Aksaray 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/402 Esas 2015/595 Karar sayılı kararıyla kısıtlı adına kayıtlı taşınmazın 29.662 TL’den az olmamak kaydıyla satışı konusunda vasiye yetki ve izin verildiği,
Aksaray 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/44 D.İş Esas 2015/43 D.İş Karar sayılı kararıyla kısıtlının hissesinin 29.662 TL’den az olmamak kaydıyla pazarlık yoluyla satışına izin verildiği, taşınmazın 08/12/2015 tarihinde pazarlık suretiyle satışının yapıldığı, vasinin bu satışın iptali için talepte bulunduğu, vesayet makamınca satışın iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.
Vesayet organları, vesayet daireleri ile vasi ve kayyımlardır. (TMK madde 396) Kamu vesayeti, vesayet makamı ve denetim makamından oluşan vesayet daireleri tarafından yürütülür. (TMK madde 397/1) Vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesi; denetim makamı ise, asliye hukuk mahkemesidir.
(TMK madde 397/2) Kanun koyucu, kamu vesayetinde; vesayet organı olan vasiler ile vesayet daireleri ve vesayet dairesi olan sulh ve asliye mahkemesi arasında bir hiyerarşi kurmuştur. Vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi, vasinin eylem ve işlemlerine karşı (TMK madde 461/1); denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesi de, sulh hukuk mahkemesinin kararlarına karşı şikayet ve itiraz mercidir.
(TMK madde 461/2) İlgililer vesayet makamının, vesayetin idaresiyle ilgili olarak aldığı kararlara karşı, tebliğ gününden başlayarak on gün içinde itiraz edebilirler. Denetim makamı, gerektiğinde duruşma da yaparak bu itirazı karara bağlar (TMK madde 488).
Bu bakımdan vesayet makamının kısıtlı adına kayıtlı taşınmazın satışına ilişkin vermiş olduğu bu karar istinafa tabi kararlardan değildir.
O halde, davalı K3 vekilinin istinaf talepli dilekçesinin görev yönünden reddi ile, dilekçenin itiraz dilekçesi olarak kabul edilerek, dosyanın itirazın değerlendirilmesi için denetim makamına gönderilmek üzere kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davalı K3 vekilinin istinaf talepli dilekçesinin görev yönünden REDDİ İLE, 2-Dilekçenin itiraz dilekçesi olarak kabul edilerek, dosyanın itirazının değerlendirilmesi için denetim makamına gönderilmek üzere kararı veren İLK DERECE MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Yargıtay Kararı – 4. HD., E. 2014/17583 K. 2015/2600 T. 5.3.2015
Vasinin Atanması Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının kendisine hakaret etmek suretiyle kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu belirterek, davalıdan manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacının Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2004/1364 Esas 2006/120 Karar sayılı kararı ile vesayet altına alınmış olması nedeniyle dava açma yetkisinin bulunmadığı, bu hususun 6100 Sayılı HMK’nun 114/1-d maddesi gereğince dava şartı olduğu gerekçesiyle davanın dava şartının yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacının kısıtlılık altında olduğu ve eşinin vasi olarak tayin edildiği anlaşılmasına rağmen, davacı bizzat vekalet vermek suretiyle kendisini vekille temsil ettirerek dava açmıştır.
Mahkemece yapılacak iş, 6100 Sayılı HMK’nun 114. ve 115. maddelerine göre vasiye davaya icazet verip vermediği, davayı takip edip etmeyeceği, davayı takip için TMK’nun 462. maddesi gereğince izin alıp almayacağı konularında tebligat yapılarak söz konusu eksiklikler giderildikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken dava şartının yokluğundan bahsedilerek davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış ve kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.
Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 05/03/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay Kararı – 4. HD., E. 2008/3977 K. 2008/14550 T. 24.11.2008
Dava, küçük Buğra ve T.Barış vasisi Hatice’nin genel vekaletnamesine istinaden vekil tarafından açılmıştır. Vasi tayinine ilişkin Yalova Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 1999/858-867 esas karar sayılı ilamı dosyaya sunulmuş ise de, vasinin görülmekte olan davayı açma konusunda izin aldığı ileri sürülmediği gibi, buna ilişkin bir karar da ibraz edilmemiştir.
Vesayet altına alınan küçüklerin vasileri tarafından temsil edileceği kuşkusuzdur. 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 391. maddesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 448. maddesi düzenlemeleri bu yöndedir.
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 405/8. maddesi, sulh mahkemesinin iznine tabi tuttuğu işler arasında husumeti de saymış; böylece, gerek vesayet altındaki kişi adına vasi tarafından dava açılabilmesini ve gerekse kendilerine karşı açılmış bir davada vasi tarafından temsil edilebilmelerini vasinin sulh mahkemesinden izin alması koşuluna bağlamıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 462/8. maddesi de, vasinin vesayeti altındaki kişi adına dava açabilmesini vesayet makamının iznine tabi kılmış; öncekinden farklı olarak, vesayet altındakine karşı açılmış olan davalar yönünden bu izin koşulunu kaldırmıştır.
Böylece, anılan her iki Kanuna göre de, konusu ve türü ne olursa olsun, vasinin, vesayeti altındaki kişi adına herhangi bir davayı açabilmesi, her halükarda, bu konuda izin almış olması koşuluna bağlıdır. Bu konu kamu düzenine ilişkin olduğundan herhangi bir davada vasinin bu yönde izin almış olup olmadığı hususu, mahkemece ve Yargıtay’ca re’sen gözetilmelidir.
Hukuk Genel Kurulu’nun 2005/21-195 Esas, 2005/209 Karar sayılı ilamları da aynı hususa işaret etmekte olup, vasinin izin almaksızın dava açması durumunda, davayı gören mahkemenin, vasiye bu yönde ilam alıp sunmak üzere uygun bir süre vermesi gerekir; bu husus yerine getirilmeden yargılama yapılarak davanın sonuçlandırılması kanuna aykırıdır. Böylesi bir kanuna aykırılık ise, Yargıtay’ın temyiz incelemesi sırasında re’sen dikkate alması gereken bir bozma nedenidir.
Somut olay bu açıklamalar çerçevesinde değerlendirildiğinde; vesayet altındaki davacılara temsilen açılan davayı açma konusunda, dava tarihinde
yürürlükte 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 405/8. maddesi ya da davanın yargılaması sürerken yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 462/8. maddesi uyarınca vesayet makamından izin alındığına dair bir ilam sunulmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, mahkemece yapılması gereken iş; vasiye, eldeki davayı açması konusunda vesayet makamından izin alması ve buna dair ilamı dosyaya sunması için uygun bir sürenin verilmesi; bu nitelikte bir ilam alınıp sunulduğu takdirde davaya devamla esas hakkında hüküm kurulması; aksi takdirde, esasa girişilmeksizin davanın salt bu nedenle reddine karar verilmesidir.
Mahkemece, kamu düzenine ilişkin bu gereklilik gözardı edilerek, yargılama yapılmak suretiyle işin esası hakkında karar vermiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
Faydalı Linkler: